23 Aralık 2024 Pazartesi

'İşte en çok şiddeti kadın ve LGBTİ+ işçiler görüyor'

UNI Küresel Sendika Ticaret İşçileri Departmanı Koordinatörü Onur Bakır, taciz ve şiddetin çoğu zaman bildirilmediğini, ancak kadın işçiler ve LGBTİ+ işçilerin şiddet ve tacize çok daha fazla maruz kaldığını vurguladı. Bakır, UNI, 8 Mart’ta "Ticaret sektöründe şiddete yer yok" başlıklı kampanya başlatacağını belirtti.

Küresel Sendikalar Birliği (UNI) Ticaret İşçileri Departmanı Koordinatörü Onur Bakır, ekonomik krizle birlikte işverenlerin sendika düşmanı tutumlarının daha da keskinleştiğini söyledi. İşyerlerinde taciz ve şiddetin; sağlık ve bakım, otel, restoran ve eğlence, ulaşım, ticaret ve bankacılık sektörlerinde yoğunlaştığına işaret eden Bakır, taciz ve şiddetin çoğu zaman bildirilmediğini, ancak kadın işçiler ve LGBTİ+ işçilerin şiddet ve tacize çok daha fazla maruz kaldığını vurguladı.

Merkezi İsviçre'de bulunan ve ticaret, bankacılık, iletişim, temizlik, güvenlik, medya ve spor gibi farklı hizmet sektörlerinde çalışan 150'den fazla ülkeden 20 milyondan fazla işçiyi temsil eden UNI Küresel Sendika'dan Onur Bakır ile Türkiye ve dünyada sendikalaşma önündeki engeller ve işçilerin yeni mücadele alanlarını Cumhuriyet'ten Şehriban Çakır'a anlattı.

BASKILAR ARTTI
Krizle birlikte sendikal örgütlenme girişimlerinin üzerindeki baskıların daha da arttığını, patronların sendika düşmanı tutumlarının daha da keskinleştiğini söyleyen Bakır, "Farklılaşmadan ziyade ortaklaşmadan söz edebiliriz. Çünkü Türkiye'de ve dünyanın dört bir yanında neo-liberal, emek düşmanı, sendika düşmanı politikalar daha saldırgan bir biçimde uygulanıyor ve bu politikalar yeni bir mücadele dalgasını da beraberinde getiriyor. Örneğin, Fransa'da emekçiler emeklilik haklarının gasp edilmesine karşı mücadele ederken, Türkiye'de emeklilikte yaşa takılanlar gasp edilmiş emeklilik haklarını geri almak için mücadele ediyor. Endonezya'da, Güney Kore'de, Ukrayna'da, Kolombiya'da sendikal hakları kısıtlamaya dönük yasa ve politikalara karşı mücadele yükselirken, Türkiye'de birçok farklı sektörde sendikalar ve işçiler sendikal hakların önündeki engellerin kaldırılması, grev hakkının yasaklarla boğulmasına karşı fiili mücadeleler veriyor, direnişler örgütlüyor" dedi.

EMEKLİLİĞE YÖNELİK SALDIRILAR
Küresel sendikal gündeminin ön sıralarında yer alan birçok konunun Türkiye sendikal hareketinin gündemine girdiğini ifade eden Bakır, "Örneğin, iklim adaleti mücadelesinde birçok ülkede sendikalar önemli bir rol üstlenirken; Tez Koop-İş Sendikası'nın geçen aylarda konuya ilişkin yaptığı uluslararası sempozyum Türkiye'de de sendikaların iklim adaleti mücadelesine daha etkin bir biçimde katılacağının işaretlerini veriyor. Ancak özellikle iki hususta bir farklılaşmadan söz etmek mümkün. Ne yazık ki, teknolojik gelişmelerin çalışma yaşamına etkileri ve geleceğin çalışma dünyasına adil geçiş sorunu Türkiye'de henüz hak ettiği ilgiyi görmüyor. İkincisi de emeğe yönelik saldırılar birçok ülkede sendikaların daha çok ortak hareket etmesine yol açarken; Türkiye'de daha parçalı bir yapıyı görüyoruz" diye kaydetti.

CESARET VAR
Son yıllarda özellikle kamudaki taşeron işçilerin örgütlenmesi ve kamuya geçişinin de etkisiyle sendika üyelik oranında bir artış yaşandı ancak bu artış toplusözleşme kapsamına yansımadığına dikkat çeken Bakır, "Tüm engellere ve baskılara rağmen özel sektördeki işçilerin örgütlenme eğilimlerinde de gözle görülür bir artış söz konusu. Ancak işkolu barajı, işyeri ve işletme barajı, sendikal nedenle işten çıkarmalar, yetki itirazı gibi engeller nedeniyle bu örgütlenme girişimleri çoğu örnekte toplu iş sözleşmesi ile sonuçlanamayabiliyor. Türkiye'de ücret geliri ile hayatını kazananlar için toplusözleşmeden yararlanma oranı yüzde 6-7'ler seviyesinde. Bir tarafta işçiler örgütlenmesin, toplu iş sözleşmesi yapamasın diye tasarlanmış 12 Eylül mirası bir sendikal mevzuat var, bir tarafta ise tüm zorluklara rağmen sendikalaşma iradesini, cesaretini göstermeye devam eden işçiler" diye konuştu.

ZOR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ
Onur Bakır, "Küresel eşitsizliğin giderek büyüdüğü, iklim krizinin derinleştiği, ekonomik krizlere politik krizlerin eşlik ettiği, işçi haklarına ve sendikal haklara yönelik küresel bir saldırının yaşama geçirildiği, teknolojik gelişmelerin çalışma yaşamını köklü bir biçimde dönüştürdüğü, yeni güvencesiz istihdam modellerinin yaygınlaştığı zor bir dönemden geçiyoruz. Yerküremiz hem ekolojik anlamda hem toplumsal anlamda bu yıkımı artık taşıyamıyor. İşçi sınıfının örgütlü gücünü her alanda büyütmek, kapitalizmin yol açtığı yıkıma karşı hem sosyal adaleti hem de iklim adaletini sağlamak için büyük önem taşıyor. İşçilerin ve sendikaların uluslararası birliği ve dayanışmasını güçlendirmekten başka bir çaremiz yok" ifadelerini kullandı.

ÖZGÜRLÜKLERE KÜRESEL SALDIRI
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) 2019 yılı Küresel Haklar İndeksi'nde Türkiye, işçiler için en kötü 10 ülke arasında yer aldığını söyleyen Bakır, "Sendikal hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlama, engel ve ihlaller bakımından Türkiye, olumsuz örneklerle benzerlik gösterirken sendikal hakların daha iyi olduğu ülkelerden ayrışıyor. Ayrıca, sendikal hak ve özgürlüklere yönelik küresel bir saldırı söz konusu. Fransa, İtalya ve İngiltere gibi sendikal hakların görece daha iyi olduğu ülkelerde bile son yıllarda sendikal mevzuat olumsuz yönde değişti. Bu sistematik saldırıya karşı uluslararası örgütlenme ve dayanışmanın önemi daha da artıyor" dedi.

Dijitalleşme, otomasyon, robotlaşma ve yapay zekâ gibi teknolojik gelişmeler, belli işleri ortadan kaldırırken yeni işler doğurduğunun altını çizen Bakır, "Bu süreç, işçi sınıfı bakımından daha iyi çalışma koşulları ve yeni olanaklar sağlayabileceği gibi sendikalar ve işçilerin katılımı ve müdahalesi olmadan ilerlerse, yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Makro düzeyde politika oluşturma süreçlerine sendikaların etkin katılımıyla ulusal, sektörel ve işletme düzeyinde toplu pazarlığın güçlendirilmesi hayati önem taşıyor. Hem teknolojik gelişmeler hem de küresel iklim krizi; geleceğin çalışma dünyasına adil bir geçişi zorunlu kılıyor" diye belirtti.

8 MART'TA KAMPANYA BAŞLIYOR
Uluslararası araştırmalar, işyerinde taciz ve şiddetin, sağlık ve bakım, otel, restoran ve eğlence, ulaşım, ticaret ve bankacılık sektörlerinde daha yaygın olduğunu gösterdiğini ifade eden UNI Küresel Sendika Ticaret İşçileri Departmanı Koordinatörü Onur Bakır, şunları söyledi: "Bu sektörlerin ortak paydası, üçüncü taraf şiddetinin, yani hizmet verilen kişilerin uyguladığı şiddetin de devreye girmesi. Taciz ve şiddetin çoğu zaman bildirilmemesi ve birçok ülkede etkin ölçüm sistemleri olmaması nedeniyle ülke düzeyinde karşılaştırma yapmak çok isabetli sonuçlar vermiyor. Ancak kadın işçiler ve LGBTİ+ işçilerin şiddet ve tacize çok daha fazla maruz kaldığını biliyoruz. UNI Küresel Sendika ile küresel sendika federasyonu ve örgütlerinin, özellikle de kadın birimlerinin yıllardır yürüttüğü kampanya neticesinde 2019'da Uluslararası Çalışma Örgütü 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi'ni kabul etti. Şimdi de bu sözleşmenin ülkeler tarafından onaylanması ve uygulanması için UNI Kadın Birimi, diğer küresel sendika federasyonları ile bir kampanya yürütüyor. UNI Ticaret İşçileri Departmanı olarak bu 8 Mart'ta 'Ticaret Sektöründe Şiddete Yer Yok' başlıklı ticaret sektörüne özel bir kampanya başlatacağımızı da vurgulamak isterim."