21 Kasım 2024 Perşembe

İşçi ve doğa katliamlarına karşı emekoloji mücadelesini yükselt

İliç'te Çöpler madenindeki işçi ve doğa katliamının politik sorumlusu politik islamcı faşist şeflik rejimi ve AKP-MHP iktidar blokudur. Çünkü işçi ve doğa katliamlarını bizzat ve taammüden hazırlayan özne AKP hükümetidir. Uluslararası maden tekellerine bütün istedikleri koşulları hazırlayan ve sunan, AKP hükümeti ve faşist şeflik rejimidir. Dolayısıyla bütün emek sınıflarını ve halklarımızın en geniş kesimlerini kapsayacak birleşik politik mücadelenin hedefinin menzilinde faşist şeflik rejimi ve onun politikaları durmalıdır.

Kapitalist düzen her zaman emeği ve doğayı yağmalayarak varlığını gerçekleştirdi, gelişimini yaratıcı yıkımlarla besleyerek sürdürdü. Bu anlamda kapitalizmde bir felaket olayı yoktur, çünkü kapitalizmin kendisi bir felakettir. İster kapitalizmin beş asırlık total tarihinden bakalım isterse son bir asrın kapitalist felaketler tablosundan bakalım; emeğin ve doğanının yağması, iki dünya paylaşım savaşı, onlarca bölgesel savaş ve emperyalist işgal, sayısız ekolojik kriz ve yıkım, açlık ve gıda krizleri vd.leri kapitalizmin bir felaket düzeni olduğunu tartışmasız bir gerçek olarak bize gösteriyor.

Günümüz emperyalist küreselleşme döneminde kapitalist felaketler dünyanın her yanında doğayı ve toplumu yıka yıka ilerliyor. Erzincan İliç'teki siyanürlü altın üretme madeni bölgesinde meydana gelen göçük, bu kapitalist felaket olaylarından sadece biridir. İşçi katliamının yanı sıra büyük bir doğa katliamına da yol açan olay, 'doğal kapitalist üretim süreci'ni betimliyor aslında.

Uluslararası maden tekellerinden biri olan Kanadalı SSR Madencilik, yüzde 80 sermaye yatırım hissesiyle Anagold maden şirketini kuruyor. Kendisine AKP sermaye grubu içinde yer alan Çalık Holdingi yüzde 20 hisse ile ortak alıyor. Yerli-milli işbirlikçi burjuvazinin ortaklığı ve taşeronluğuyla İliç'in dağlarını siyanürle eritip sermayesini büyütmeye girişiyor. Bu sırada Anagold'a pürüz çıkaran yasal mevzuatı ve halk tepkisini sermayenin faşist saray rejimi çözüyor. Simbiyotik bir ilişki burada devreye giriyor ve sermayenin önünü açıyor.

Varlığı patronların hizmetine adanmış olan AKP hükümeti, tüm diğer örneklerde olduğu gibi İliç'te de ÇED raporlarını ayarlıyor. Ekolojistlerin mücadelesini bastırıp değersizleştiriyor. Sarayın faşist şefi, Çalık Holdingin eski yöneticisi damat Berat, eski başbakan Binali Yıldırım, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum siyanürlü altın üretimi için seferber oluyor. Her aşamasında devletin zor ve rıza gücünü işe koşarak sermayenin dizginsiz sömürü yapması ve doğayı zehirlemesinin tüm koşullarını hazırlıyor. Hatta, Anagold şirketinin 7 milyon 200 bin dolar vergi borcunu siliyor. Üretim kapasitesini üç katına çıkarmasının yolunu yordamını buluyor. Kapitalist felaket, saray rejiminin siyaset esnafı tarafından taammüden örgütleniyor.

Siyanür liçiyle altın üretiminin başlı başına bir ekolojik felaket olduğu biliniyor. Her şey bile isteye yapılıyor. Devasa siyanür havuzları patlayıp büyük yıkıma yol açmasa da süreğen bir ekolojik tahribat yaratıyor. Buharlaşan ve yeraltı sularına karışan siyanür tüm canlı yaşamı zehirliyor ve doğayı kirletiyor. Bu anlamda Çöpler madeninde siyanürlü altın üretimi kasıtlı bir şekilde emek ve doğanın bir felakete sürüklenmesini ifade ediyor. Nitekim yıkılan siyanürlü havuz Fırat nehrinin yanıbaşında bulunuyor. Bu gerçek durum, ekolojik yıkımın bölgeyle sınırlı kalmayacağını, tüm Ortadoğu'yu etkileyerek yıllar içerisinde ekolojik tahribatın boyutlanarak süreceğini gösteriyor. Basra körfezine değin ulaşan Fırat Nehri düşünüldüğünde Anagold şirketinin altın üretimiyle başlayan ekolojik yıkımın bir felaket boyutuna sıçradığını vurgulamalıyız.

Her şeyden önce şu gerçeği görmek ve köklüce kavramak gerekiyor. Bugün sistematik biçimde tüm üretim ve hizmet alanlarında yürüyen işçi katliamları, özellikle madenci katliamları ve ekolojik katliamlar bir sermaye birikim rejiminin dolaysız sonuçlarıdır. Dünyada ve Türkiye'de uygulanan neoliberal sermaye birikim rejimi tam da bu şekilde kendini gerçekleştiriyor. Vahşi emek gücü sömürüsüyle gözü dönmüş bir doğa talanı ve ekolojik yıkım aynı kapitalist sürecin mütemmim cüzü oluyor.

Saray rejiminin faşist şefinin defalarca tekrarladığı gibi, işbirlikçi Türk burjuvazisi Çin modeli gelişme yolunu benimsiyor. Diğer yanlarını bir kenara bırakırsak, bu model uluslararası sermaye tekellerine en ucuz işgücü ve doğanın pervasız talanını sunuyor. İşte AKP faşist iktidarı tam olarak bu kapitalist felaket ve büyüme modelini uyguluyor. Bu neoliberal sermaye birikim rejimi tüm canlı hayata son veren bir sermaye biriktirme rejimidir. Emek ve doğa katliamlarıyla sermaye büyütme modelidir. Bugünkü kapitalist ücretli kölelik düzeni açlık sınırında karın tokluğuna çalıştırdığı işçiyi canını alana kadar sömürüyor. En vahşi sömürü koşullarını, güvencesiz, örgütsüz ve en ucuz emek gücü yağmasını dayatıyor. Vahşi sömürü koşullarının toplumsal karşılığı hayatın pek çok alanının dışına itilen sefil bir yaşam oluyor. Durmadan büyüyen kronik kitlesel işsizlik orduları çaresizce ucuz emek gücünün talan ve ölüm sahasına diziliyor. Emeğin ve doğanın yıkımı bu sermaye birikim rejimi içinde gerçekleşiyor. Sermayeye verilen maden ruhsatları işçilere ve doğaya ölüm fermanından başka bir anlama gelmiyor.

Tüm dünyada nadir element madenciliği ve değerli metal madenciliği sermayenin öncelikli sermaye yatırım alanlarından biri oluyor. Emperyalist devletler arasında bu alanda kıyasıya bir rekabet sürüyor. Afrika, Çin, Asya bu stratejik nadir element madenciliği ve değerli metal madenlerin üretim ve rekabetinin yoğunlaştığı yerler olarak öne çıkıyor. Türkiye özellikle altın madenciliği bakımından uluslararası sermayenin iştahla hücum ettiği ve yağmaladığı bir ülke konumundadır. Bunun doğal sonucu olarak emek yağmasıyla doğanın tahribi ve yağması iç içe geçiyor. Bu, aynı zamanda farklı toplumsal sınıfların aynı yaşamsal sorunda ortaklaşmasının da zeminini oluşturuyor. Emek ve ekoloji mücadelesi birleşik bir mücadele zemini olarak karşımıza çıkıyor. Son çeyrek yüzyıldaki toplumsal mücadelelerin karakteristik boyutlarından biri budur ve giderek bu boyut daha fazla önem kazanıyor. Yürüyen sınıf mücadelelerinin etkili zeminlerinden biri olarak gelişiyor. İşçi sınıfı bölükleriyle köylü-çiftçi kesimlerin ekoloji mücadelesi belli zeminlerde ve uğraklarda kesişiyor.

Dünyada ekoloji mücadelesinin bu denli yaygınlaşması ve yükselmesi tam da bu iki aks üzerinde gelişen kapitalizmin gerçeğine işaret ediyor. Uluslararası kapitalist işbölümüne bağlı olarak Brezilya'dan Hindistan'a, Türkiye'den Çin'e, dünyanın büyük kesitinde aynı emek ve doğa yağmasını görebiliyoruz. Çin'de ve Türkiye'deki madenci katliamları birbirine tıpatıp benziyor. Zonguldak madenlerinde aynı göçüklerde katledilen Türkiyeli ve Çinli maden işçileri bu emek rejiminin gerçeğini çarpıcı biçimde gösteriyor.

Özellikle altın madenciliğine karşı Kazdağlarında, Gümüşhane'de, Dersim'de ve Erzincan İliç'te yükselen köylü direnişleri çok özgün ekoloji mücadeleleri olarak vurgulanmalıdır. Aliağa gemi söküm sahasına Brezilya'dan getirilmek istenen Sao Paulo gemisine karşı işçi sınıfı bölükleriyle ekoloji örgütlerinin birleşik mücadelesi bir emekoloji mücadelesi örneği olarak bu yeni mücadele güzergahının teorik-politik alanını ve ufkunu genişletmiştir. Emekoloji kavramında kristalleşen işçi sınıfının, bizzat üretim sürecinde maruz kaldığı ekolojik yıkıma karşı mücadelesi ile ekolojik yıkımın yarattığı eşitsizlikler ve adaletsizliklere maruz kalan değişik toplumsal grupların "yaşam savunusu" mücadelesinin ortaklığı yeni bir politik devrimci imkana işaret ediyor. Covid-19 pandemisi, 6 Şubat depremi ve bir dizi ekolojik kriz, kapitalist felaket düzenine karşı yeni bir ekoloji bilincini açığa çıkarıyor.

Politik mücadelede hedefler somut olmalı, doğru hedefe odaklanmalıdır. Hiç kuşkusuz uluslararası tekel SSR, Anagold şirketi ve onun işbirlikçisi Çalık, Erzincan'daki işçi ve doğa katliamlarının fiili sorumlusu ve hazırlayıcılarıdır. Politik teşhir bakımından uluslararası tekellerin yağmacılıklarını, doğa katliamları suçlarını sergilemek, onlara karşı bir bilinç oluşturmak önemlidir. Ancak gerçek ve sonuç alıcı mücadele somut hedefler üzerinden yürümelidir.

Çöpler madenindeki işçi ve doğa katliamının politik sorumlusu politik islamcı faşist şeflik rejimi ve AKP-MHP iktidar blokudur. Çünkü işçi ve doğa katliamlarını bizzat ve taammüden hazırlayan özne AKP hükümetleridir. Uluslararası maden tekellerine bütün istedikleri koşulları hazırlayan ve sunan AKP hükümeti ve faşist şeflik rejimidir. Dolayısıyla, bütün emek sınıflarını ve halklarımızın en geniş kesimlerini kapsayacak birleşik politik mücadelenin hedefinin menzilinde faşist şeflik rejimi ve onun politikaları durmalıdır. Devrimci sosyalistler tam da bu 'an'da emekoloji bilincini bayraklaştıran çok yönlü bir faşist rejim ve kapitalist düzen teşhirini yükseltmelidir. Emek ve doğa katliamına karşı yaygınca açığa çıkan politik tepki eylemleri, yerel seçim sürecinde etkili bir faşist saray rejimi, kapitalist düzen ve burjuva kentin siyasi teşhiri ve devrimci propaganda kesintisizce sürdürülmelidir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 16 Şubat tarihli 155. sayı başyazısı.