2 Haziran 2025 Pazartesi

İmrek: Taleplerimizi masada değil ortak mücadeleyle elde edebiliriz

Yeni süreçte emekçi sol güçlerin nasıl konumlanacağına ilişkin röportaj dizimizde SYKP PM üyesi Burak İmrek ile konuştuk. İktidarın süreçle kurduğu ilişkiye dikkat çekerek, amacının "kayıtsız şartsız teslimiyet" olduğunu söyleyen İmrek, görüşmelerin şeffaf ve toplumsallıktan uzak olmasının ani kesintiye uğrama riski taşıdığını gösterdiğini belirtti. En geniş ortak mücadele ve antifaşist cephe kurma önerisinde bulunan İmrek, "Öncelikle ortak mücadele ederek rejimin mutlak olmasını engellemeye, sonrasında da eğer imkanlarımız olursa rejimi yıkıp daha iyisini yine hep birlikte inşa etmeye ihtiyacımız var" dedi.

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve PKK'nin kongre kararlarının ardından batıda, Türk işçi ve emekçilerin, Türkiye'deki emekçi sol güçlerin süreçle nasıl ilişki kuracağı temel tartışma konusu haline geldi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) bileşenlerinin de aralarında bulunduğu emekçi sol güçlerle bu süreçte nasıl konumlanacaklarını, Türk işçi ve emekçileri hala belirsizlikler barındırsa da bu yeni sürece nasıl dahil edeceklerine ilişkin konuşmaya devam ediyoruz.

Bugünkü konuğumuz DEM Parti bileşenlerinden Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclisi üyesi Burak İmrek. İmrek, iktidarın süreçle kurduğu ilişkinin sorunlu yanlarına ve belirsizliklere işaret ederken, taleplerin masada değil, mücadeleyle kazanılacağını söyledi. Bu kapsamda önerisi ise en geniş muhalefet güçlerinin ortak mücadelesi.

SYKP PM üyesi Burak İmrek sorularımıza şöyle yanıt verdi:

NE PKK FESHEDİLMİŞ, NE SÜREÇ GERİ DÖNÜLMEZ BİR EVREDEDİR

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve PKK'nin kongre kararlarıyla ortaya çıkan belirsizliklerle dolu bu yeni süreçte emekçi sol güçler nasıl konumlanmalı, öncelikli görevleri nelerdir?
Süreç içerisinde bulunduğu evre bakımından ne tam olarak başlamıştır diyebiliriz, ne de son gerçekleşen 12. Kongre kararları kapsamında, bu türden bir teklifin ilk kez gündeme gelişi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, 1993'te ilk kez geliştirilmeye çalışılan süreçle 2013-15 dönemi ve bugün gelinen nokta kendi içerisinde tutarlı bir çizginin ilerleme çabası olarak okunabilir.

Bu kararın temelinde, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat 2025'te İmralı'da kaleme aldığı çağrı bulunmaktadır. Öcalan, mektubunda PKK'nin "ömrünü tamamladığını" belirtmiş ve örgüte silahları tamamen bırakıp kendini lağvetme çağrısı yapmıştır. Kongre de aldığı kararla, örgütün Öcalan'ın perspektifi doğrultusunda silahlı mücadeleden, demokratik ve siyasal alana geçiş yapacağını ilan etmiştir. Yeni mücadele hattının adını da, "demokratik toplum sosyalizmi" kavramıyla ifade ederek, yalnızca Kürt halkının hakları değil, Türkiye'nin bütününün demokratikleşmesi yöneliminde olacağını aslında bir kez daha tekrar etmiştir.

PKK kongre kararları, "pratikleşme sürecinin önder Apo tarafından yürütülüp yönetilmesi" koşuluyla hayata geçirilebileceği belirtilerek alınmıştır. Yani ne PKK tam olarak feshedilmiştir, ne de süreç geri dönülmez bir evrededir diyebiliriz.

Sürecin ve siyasal iktidarın mevcut durumunu iyi kavramak ise devrimciler açısından nasıl konumlanmak gerekir sorusuna cevap olur.

İKTİDAR SÜRECİ OTORİTER PROJESİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN SUİSTİMAL EDEBİLİR
Türkiye'deki siyasi durum, "faşizmin kurumsallaşması" olarak tanımladığımız iktidarın otoriter yapısının mutlak hale geldiği, genel oy hakkı dahil var olan demokrasi kırıntılarının bile rejim tarafından göstermelik hale getirildiği bir aşamadadır. Yerel seçim sonrası rejim yeni bir sıçrama anında doğrudan faşistliği tescilli unsuru aracılığıyla bu süreci herkesin konuşabileceği hale getirmiştir.

İktidar, muhalefeti baskılamak, bölmek ve kendi tabanını konsolide etmek için "terörle mücadele" ve "terörsüz Türkiye" söylemini kullanmaktadır. Bizzat Erdoğan, kongre kararını "terörsüz Türkiye hedefi açısından önemli bir aşama" olarak nitelemekte, ancak sürecin kayıtsız şartsız bir teslimiyet şeklinde ilerlemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu iktidarın süreci kendi otoriter projesini güçlendirmek için suistimal edeceği açıktır.

Türkiye'deki tüm devrimci-demokratik unsurlar, faşist bir iktidara karşı nasıl konumlanmaları gerekiyorsa öyle konumlanmalıdırlar. Faşist rejimle müzakereyi uzlaşmak için değil, onunla mücadele etmek gerektiği bilincinde olarak bu çizgide ilerlenmelidir.

ÖCALAN ÜZERİNDE TECRİT KALDIRILMALIDIR

Türkiyeli devrimciler, sosyalistler, emekçi sol hareket ve SYKP olarak siz bu süreci ilerletmek için nasıl inisiyatif alacaksınız, demokratikleşme bakımından nasıl bir misyon üstleneceksiniz?
Barış adımının başarısı, Türkiye'de antifaşist bir hareketin şekillenmesiyle paralel yürümek durumundadır. Mücadele hattı, iktidarın süreci kendi çıkarları için kullanmasına karşı net çizgilerle belirlenmelidir. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve özgür iradesiyle katkı sağlayabileceği bir konuma kavuşması, "umut hakkı"nın gereği olarak sağlanmalıdır. PKK kongresinde belirtilen koşul yerine getirilmelidir. Silahların hala çalışır durumda olması sürecin belirsizliğini arttırmaktadır.

REJİMİ ŞEFFAFLIK KONUSUNDA ADIM ATMAYA ZORLAMALIYIZ
Süreç, kamuoyu tarafından açıkça anlaşılması imkansız ve partiler arası gizli görüşmelere bağımlı şekilde ilerlemektedir. "Dolmabahçe mutabakatı" örneğinde olduğu gibi ani kesintiye uğrama riski taşımaktadır. Şeffaflık ve toplumsallık vurgusu önemlidir ve rejimi bu yönde adımlar atmaya zorlamak gerekir.

19 Mart "darbe" girişiminin ardından başlayan kitlesel sokak direnişi, sürece daha önceki girişimlerde olmayan güçlü bir halk desteği zemini sağlamaktadır. Ancak bu eylemlerde yer yer milliyetçi ve ırkçı unsurlarında ön plana çıkması, birleşik muhalefet için zorluk yaratmakta "sürece" sığınıp demokratik mücadelenin gerekliliğini yerine getirmeme haline meşruluk kazandırmaktadır. Rejimle derdi olan herkes mücadele çizgisinde yan yana gelebilme koşullarını yaratabilmelidir. Bu rejim ancak o zaman demokratik adımlar atmak için zorlanabilir.

SOSYALİSTLER GENİŞ BİR DEMOKRASİ CEPHESİ OLUŞTURULMASINA KATKI SAĞLAMALI
CHP'nin Kürt sorununda temkinli ve reaktif tutumu ile DEM Parti'nin "üçüncü yol" adına durduğu konum birleşik muhalefet için zorluklar yaratmaktadır. Sosyalistler, bu dinamikler içinde kendi ilkesel ve stratejik tutumlarını koruyarak, geniş bir demokrasi cephesinin oluşturulmasına katkı sağlamalı ve zorlukların aşılmasını sağlamalıdır. İktidarın her adımda birleşmenin önüne geçecek, paralize edecek hamleler yaptığını görmek gerekir.

GERÇEK BİR ANTİFAŞİST CEPHE KURULMALI

Bu yeni dönemin mücadele araç, biçimleri ne olmalı? Kürt sorununun demokratik çözümü, Kürt halkının taleplerine sahip çıkmak ve yanıt olmak bakımından batıda işçi sınıfına bu süreç nasıl, hangi araçlarla anlatılacak?
PKK'nin "yaklaşık yarım asırlık silahlı mücadele döneminin sonlandırılması" ve kendini feshetme kararı, bazı hareketlerin mücadele biçimlerinde köklü bir değişimi işaret etmektedir. Bu değişikliğin temelinde silahlı mücadeleden siyasal mücadeleye, "silahlı propagandadan siyasal propagandaya geçiş" anlayışı kuşkusuz tartışma konusu olacaktır.

Şu an elimizde olan araçlardan daha fazlasına sahip olabilmenin tek koşulu birleşik mücadeleden geçiyor. Mevcut muhalefet dinamiklerinin tekil ihtiyaçlarını ve imkanlarını aşan, gerçek bir antifaşist cephenin kurulmasından geçiyor. Sınıf mücadelesi açısından bu cephenin antişovenist ve antiemperyalist demokratik kanadı olma, cephenin karakterine etki etme gibi zorunluluklarımız her geçen gün daha önemli hale geliyor.

TALEPLERİMİZİ MASADA DEĞİL ORTAK MÜCADELEYLE ELDE EDEBİLİRİZ
Mevcut rejimin devamını sağlayacak ve iktidar eliyle görünmez kılınan tüm çelişkiler derinleştirilerek iktidarı yapmak zorunda bırakmak dışında bir yolumuz yok. Bizim taleplerimiz masada, görüşmelerle elde edemeyeceğimiz talepler. Dolayısıyla öncelikle ortak mücadele ederek rejimin mutlak olmasını engellemeye, sonrasında da eğer imkanlarımız olursa rejimi yıkıp daha iyisini yine hep birlikte inşa etmeye ihtiyacımız var.

Rejimin mutlak olmasını engellemek adına ise öncelikle bu iktidarın artık bir azınlık iktidarı olduğunu, dolayısıyla meclis çoğunluğuna dayanarak yapısal dönüşümler yapabilme kabiliyeti olmadığını kabullenmeliyiz. Ne iktidara meşruiyet kazandırmak ne de süreç adına mücadeleden geri düşmek gibi bir durumumuz olamaz.

Otoriterleşme ve antidemokratik uygulamalar, PKK'nin silah bırakmasıyla bitmeyecektir. Kapitalizmin yapısal krizlerine rağmen bu sistemin ayakta kalma çabasının sonucudur. Çoban ateşleri gibi birbirinden ayrı gelişen işçilerin eylemlerini, emeklilerin sıkıntılarını, üniversitelerdeki kayyumları, öğrencilerin geleceksizliğini, kadın cinayetlerini ve kısaca yaşamak için bile mücadele etmek zorunda olan herkesin ortak mücadele edebileceği imkanları yaratmamız gerekir.

Tüm bunları bugüne kadar niye yapamadığımıza dair ortak bir cevap üretebilirsek gelecek için kötümser olmaya gerek kalmaz.

ORTAK MÜCADELEYE KATKI SUNACAK TALEPLER
Önümüzdeki dönemin talepleri arasında öne çıkarılacak ve ortak mücadeleye katkı sağlayabilecek olanları şöyle sıralayabiliriz:
1) Tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması. Her ne kadar saray tarafından "bizde siyasi tutsak yok" dense de, tüm cumhurbaşkanı adaylarının tutuklu olduğu ve en ufak itirazı dile getirenin gözaltı ve tutuklamalarla yıldırıldığı bir dönemde, bu ancak durumun gülünçlüğünü ortaya koymak için kullanılabilirdi. Dolayısıyla öncelik, eline silah almamış ve siyasi faaliyetlerinden dolayı tutuklu olan herkesin şartsız koşulsuz serbest bırakılmasıdır.

2) Eğer onurlu bir barıştan söz edecek olursak, yaşamlarını yurt dışında geçirmek zorunda kalmış mücadelenin asli tüm öznelerine siyaset yolu açılmalıdır.

3) Rejimin bir önceki sıçrama anının bugünkü yansıması olarak, yıllardır işkence sayılabilecek koşullarda yaşamaya mecbur edilen KHK mağdurları için adil bir düzenleme yapılmalı, kamu görevlilerinin derhal işlerine iade edilmesi ve hukuk dışı tasfiye politikalarından vazgeçilmelidir.

4) Demokratik bir rejimin turnusol kağıdı olan özerk yerel yönetimleri engelleyecek her türlü girişimin önü kesilmeli; kayyumlar kaldırılmalı, yerel halkın seçme ve seçilme hakkı teminat altına alınmalıdır.

5) Faşizm rejim olarak insanların örgütsüz ve aciz hissetmesine bağlı olarak devlet korporatizminin geliştirilmesine bağlı kurumsallaşır. Bu bağlamda deprem bölgesinden başlayarak, emeklilerin, ücretli çalışanların, öğrencilerin, kadınların, toplumsal yaşamdan izole edilmeye çalışılan LGBTİ+ bireylerin ve toplumun her kesiminin, kendi kimlikleriyle güvende hissedebileceği ekonomik, sosyal ve kültürel talepleri siyasallaştırarak meclisin ve iktidarın önüne koymalıyız.

6) Grev hakları tanınmayan, enflasyona ezdirilmiş çalışanların yoksulluk sınırının üzerine çıkabilecek ücretleri kazanabilmeleri için yasa hükmüyle sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır.

7) Tüm bunları yapmak zorunda bırakacak en önemlisi rejimin uzatmalı haline son verilmesinin önünü açacak en güncel talep olarak erken seçim sandığının bir an önce kurulması.

Türk işçi ve emekçilerinin demokratikleşme, Kürt halkının barış talebinin ortak mücadele aracı, potası ne olabilir? Bu mücadele nasıl yürütülecek?
Bu sorunun kendisi başlı başına bir röportaj konusu olabilir. Kendi içerisinde Türkiye devrim stratejisi nedir tartışması barındırıyor. Tüm dünya hızla dijitalleşirken, savaş konsepti, emek ve üretim süreçleri hatta devletin kendisi değişiyorken böylesi önemli bir soruya kısa cevap vermek güç, ancak yine de şunları söyleyebiliriz.

HDK-HDP deneyimi, Türkiye'de çok kimlikli, çok sesli bir siyasi yapının inşa edilebileceğini göstermiştir. Devlet baskısı, yönetimsel zaaflar vb. nedenlerle bu model istenen düzeye ulaşmasa da 21. yüzyılın demokrasi ve barış mücadelesi açısından büyük bir deneyimdir. Şimdi ise bu deneyimi de aşacak, bu deneyimi başarıya ulaştırabilecek imkanlar gelişebilir, geliştirilmelidir.

Bunu, Kürt hareketi "demokratik toplum sosyalizmi" kavramında şimdilik sadece adını koyduğu şekliyle öneriyor. SYKP olarak biz ise, "sosyalist yeniden kuruluş" kavramında formülize edebildiğimiz kadar ettik. HDK-HDP zeminindeki ortak deneyimimizle de ulaşabileceği sınırları gördük. Ufkumuzu bu sınırların ötesine ulaştırabilir ve rejimin denediği hamleyi boşa düşürebilirsek ortak mücadeleden de fazlasını görme şansımız olur.