25 Nisan 2024 Perşembe

İki rüzgar birleşirse…

Esmeye başlamış olan işçi ve emekçi rüzgarlarının bütünleşmesi için, astronomik zamların geri alınması, asgari ücrette ek artış yapılması, ücretlerin insanca yaşanabilir oranda yükseltilmesi, sendikal ve demokratik hakların tanınması gibi acil somut talepler etrafında, yerel ve genel düzlemlerde süreğen eylem ve güç birlikleri formunda yan yana gelişlerin başarılması kritik bir önemdedir. Farklı işkollarından mücadeleci sendikalar, demokratik mesleki kuruluşlar, üretici köylü kooperatifleri, demokratik kitle örgütleri, emekçi sol hareketten parti ve örgütler bu sorumluluğun dolaysız muhataplarıdır. Ve bu sorumluluk, en başta, fiili meşru mücadele sahasının birleşik devrimci inisiyatifi iddiasıyla BMG'nin, birleşik demokratik cephe misyonuyla HDP ve HDK'nin omuzlarındadır.

Bu defa elektrik zammını protesto rüzgarı esmeye başladı. Şubat ayının birkaç günü içinde, Marmaris'ten Doğubayazıt'a, Silvan'dan Kemalpaşa'ya, Antep'ten Gümüşhane'ye, Mardin'den Urfa'ya, İzmir'den Antalya'ya ve İstanbul'a değin birçok kentte, emekçiler sokaklarda kitlesel yürüyüşler gerçekleştirdiler, elektrik faturalarını topluca ateşe verdiler. Esnaflar dükkanlarında mum yakarak veya elektrik faturalarını dükkanlarının camlarına asarak bu protesto rüzgarına katıldılar. 

Ortalama bir emekçi hanesine zamlı tarifeyle artık aylık binlerce lirayı bulan elektrik faturaları gelmeye başlamışken, aynı kesitte bütün bir kent kara kışın ortasında üç gün boyunca elektriksiz kalıyordu. Isparta'da, Cengiz ve Kolin ortaklığındaki elektrik dağıtım şirketi saray güvenceli vurgununu sürdürürken, elektriksizlik trajedisinde, yoksul anne ocakta kaynattığı suyla bebeğini ısıtmaya çalışıyor, kimi evlerden soğuktan donarak ölmüş olan yaşlıların cenazeleri çıkarılıyordu.

Elektriğe yapılan astronomik zammın sonuçlarına karşı sokakta esen kendiliğinden ve kitlesel protesto rüzgarı, faşist şef Erdoğan'ı, önce bizzat tarifedeki tüketim limitlerinin genişletileceğini açıklamaya, ardından da sözcüsü aracılığıyla fiyatlandırmada daha başka düzenlemeler yapılacağını vadetmeye mecbur bıraktı.

Elektriğin ve doğalgazın ateş pahası oluşu karşısında emekçilerin böyle yaygın bir eylemsellik halinde açığa çıkan ve faşist şeflik rejimini sıkıştıran tepkileri, bir kez daha, dayanılmaz dereceye ulaşan hayat pahalılığına karşı mücadelenin güncelliğine ve potansiyeline, "Zamlar geri alınsın" somut talebini yükseltmenin aciliyetine işaret etti. Zira, saray güdümlü istatistik kurumunun sahte hesabına göre bile yıllık oranı yüzde 48 olan, Enflasyon Araştırma Grubu'nun gerçek hesabına göreyse yüzde 115'e varan enflasyon, asgari ücrette yapılan yüzde 50'lik, memur maaşlarında yapılan yüzde 30'luk, emekli işçi aylıklarında yapılan yüzde 25'lik artışları daha şimdiden eritti.

Bu tahammülfersa hayat pahalılığı, bir yandan da, patronların düşük ücret dayatmalarına karşı Ocak ayında art arda patlak veren işçi direnişlerinin bir dalga halinde gelişmesine neden oldu. İşçi direnişleri rüzgarı, Kocaeli ve İstanbul'un sanayi merkezlerinde, Antep'in tekstil ve dokuma havzasında, Hopa'nın limanında, Eskişehir, Ankara, Bolu, İzmir, Manisa, Kütahya, Afyon, Denizli, Urfa ve Mersin gibi pek çok kentin fabrika, atölye ve şantiyelerinde aynı zamanda esti. İşçilerin taşıdıkları direniş bayrağı elden ele, Farplas'tan Kıraç Metal'e, Alpin Çorap'tan Aushra Çorap'a, Zafer Tekstil'den Şireci Tekstil'e, Yemeksepeti'nden Yurtiçi Kargo'ya, Migros Depo'dan Karınca Lojistik'e, Akkuyu Nükleer Santrali şantiyesinden İstanbul Finans Merkezi şantiyesine ve çok sayıda başka işletmeye geçti. Sağlık emekçileri de beyaz nöbetlerini bir günlük yeni bir greve dönüştürdüler.

Gösteri, iş bırakma, fiili grev ve işyeri işgali biçimlerine bürünerek gelişen bu işçi direnişleri rüzgarında da, en çok, tırmanan enflasyonun erittiği ücretlerin yükseltilmesi talebi öne çıktı. Tıpkı daha sonra elektrik zammına karşı kitlesel protestoların da birbirini tetiklemesi gibi, başlayan bir işçi direnişi diğerini etkiledi. Bu etkileşim, Trendyol'da kurye işçilerinin topluca direnişe geçmelerinin ve hızla kazanıma erişmelerinin neredeyse bütün işkolunu harekete geçirici bir pratik örnek oluşturmasında bilhassa çarpıcıydı. Keza bir işletmede direnişe geçen çorap işçilerinin talep ettikleri ücret artışını kazanmaları, peşi sıra başka işletmelerden çorap işçilerinin de direnişe başlamalarına kaldıraç oldu. İnsanca ve onurlu bir yaşam arzusunun, bunun için "Ücretler yükseltilsin", "Ücretlere ek zam yapılsın", "Sendikalaşma hakkı tanınsın" somut taleplerinin yakında birçok yeni işçi direnişini ateşleyeceği gerçeği de iyice belirginleşti.

Hasılı, birbirine paralel iki rüzgar esmeye başladı: İşçi direnişleri rüzgarı ve enerji zammını protesto rüzgarı. Bu durum, faşist şeflik rejiminin gitgide tırmandırdığı devlet terörü furyasına ve psikolojik savaş bombardımanına rağmen, işçilerin ve ezilenlerin ileri bölüklerinin politik bakımdan silkinme, aktif savunma hattına ilerleme yönelimlerinin yalın bir güncel ifadesi oldu.

Öyle ki, bu silkinme ve ilerleme yöneliminde, gerek burjuva muhalefet blokunun gerekse sendikal bürokrasi çizgisinin pekala aşılıp geçilebileceğini gösteren taze imkanlar ışıldadı. Örneğin, CHP başta olmak üzere burjuva muhalefetin emekçi tepkisini sokaktan uzak tutma ve tümüyle seçim sandığına bağlama politikası, binlerce emekçinin elektrik zammını yürüyüşlerle protesto etmesinin önüne geçemedi. Örneğin, metal işkolu toplusözleşmesinde sendika merkezlerinin ilk altı ay için ücretlerde yüzde 27'lik sefalet artışına imza atmaları, yalnızca patron işbirlikçisi satılık sendikacılığa karşı değil, aynı zamanda uzlaşmacı bürokratik sendikacılığa karşı da şalter indiren Çimsataş'ın Birleşik Metal-İş'e üye işçileri tarafından kabul edilmedi.

İşçilerin ve ezilenlerin en acil iktisadi talepleri temelinde esen bu iki güncel rüzgarın kendi kendine sürekli büyüyüp şiddetleneceği, otomatikman faşist şeflik rejimini yıkıcı bir güce dönüşeceği elbette ileri sürülemez. Fakat, MÜSİAD'ın zengin tüccarı ve sarayın Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin dahi "Enflasyon Nisan ayında zirveyi görecek" dediği koşullarda, hayat pahalılığına karşı ve insanca yaşanabilir ücret için mücadele rüzgarlarının bahar aylarında tekrar tekrar eseceği pekala öngörülebilir. Daha önemlisiyse, politik dikkati, işçilerin ve ezilenlerin insanca ve onurlu bir yaşam özlemlerini fütursuz ve kesintisiz zorbalıkla yanıtlayan faşist şeflik rejimine karşı direnişte birleşip ortaklaşmalarının gitgide olgunlaşan zeminine yöneltmektir.

İşçilerin ve emekçilerin her iki kulvardaki hareketleri açısından da kitlesel antifaşist bilincin gelişmesi ihtiyacı bir politik eşik niteliğindedir. Kuşkusuz ki, Farplas ya da Migros Depo'da olduğu gibi işçiler saray talimatlı polisin gaddar saldırılarıyla yüz yüze geldikçe, mahallelerde ve meydanlarda zamları protesto eden emekçiler polis panzerleriyle faşist kuşatmaya alındıkça, özdeneyim okulunda kitlesel antifaşist bilinç gelişiminin yeni kıvılcımları çakacaktır. Kürtlere doğrultulmuş sömürgeci namlunun ve işçilere doğrultulmuş faşist namlunun kabzalarının aynı el tarafından tutulduğunu hissedip kavramak kolaylaşacaktır.

Bununla beraber, bugün esmeye başlamış olan işçi ve emekçi rüzgarlarında kitlesel antifaşist bilincin sıçramalı gelişmesi, devrimci ve antifaşist örgütlü güçlerin emekçi kitleler arasındaki faaliyetlerini misliyle artırmalarını, politik kitle ajitasyonunun ve politik propagandanın çapını misliyle genişletmelerini, öncü özelliklere sahip bilhassa genç işçileri ve kadın işçileri örgütleme pratiklerini misliyle kuvvetlendirmelerini gerektirir. Dahası, faşist saray iktidarının başlıca sembollerini hedefleyen, polis bariyerlerinin üstüne yürüyen, fatura ödememe tutumunu direnişe dönüştüren, elektrik dağıtım şirketini ya da çalışma bakanlığı ofisini işgal eden tarzda bir öncü eylem diliyle konuşmayı şart koşar. Kendiliğinden yükselen "Tayyip istifa" ve "Hükümet istifa" sloganları olanca kitleselliğiyle ancak o zaman "Diktatör ve saray yanaşmaları, hepiniz defolun" ve "Kahrolsun faşist şeflik rejimi" sloganlarına dönüşebilir.

İşçi direnişleri rüzgarı ile zamları protesto rüzgarının buluşup kaynaşması ihtiyacı diğer bir politik eşik niteliğindedir. Bu ihtiyaç, şüphesiz ki, bir yandan her biri kendi özgünlüğünde gerçekleşen işçi direnişlerinin ortak bir potada bütünleşmesi, diğer yandan zamlara karşı yerel olarak filizlenen protesto gösterilerinin ortak bir hedef doğrultusunda koordine olması düzeylerinde de geçerlidir. Bir işçi direnişinin diğerini etkilediği, bir protesto yürüyüşünün bir başkasını tetiklediği güncel tabloda, mücadelelerin buluşup kaynaşmasının imkanları daha ilk bakışta göze çarpar derecede birikmiş haldedir.

Esmeye başlamış olan işçi ve emekçi rüzgarlarının bütünleşmesi için, astronomik zamların geri alınması, asgari ücrette ek artış yapılması, ücretlerin insanca yaşanabilir oranda yükseltilmesi, sendikal ve demokratik hakların tanınması gibi acil somut talepler etrafında, yerel ve genel düzlemlerde süreğen eylem ve güç birlikleri formunda yan yana gelişlerin başarılması kritik bir önemdedir. Farklı işkollarından mücadeleci sendikalar, demokratik mesleki kuruluşlar, üretici köylü kooperatifleri, demokratik kitle örgütleri, emekçi sol hareketten parti ve örgütler bu sorumluluğun dolaysız muhataplarıdır. Ve bu sorumluluk, en başta, fiili meşru mücadele sahasının birleşik devrimci inisiyatifi iddiasıyla BMG'nin, birleşik demokratik cephe misyonuyla HDP ve HDK'nin omuzlarındadır. Emekçi mahallelerindeki çeşitli devrimci ve demokratik örgütlenmelerin işlevli platformlar oluşturmaları, mücadeleci sendikaların ortak kampanyalar düzenlemeleri, çeşitli işkollarından öncü işçilerin kurultaylarda ve işçi meclislerinde bir araya gelmeleri, yeni kuşaktan işçilerin dinamizmine uygun tarzda yerel ve bölgesel çaplı işçi komiteleri kurulması söz konusu birleşme güzergahının belli başlı uğrakları arasında yer alacaktır.

Peki, işçi direnişleri rüzgarıyla zam protestoları rüzgarı birleşirse ne olur? İşte o zaman genel grev genel direnişin kapısı açılmış olur. Her iki güncel rüzgar genel grev genel direnişin toplumsal ve siyasal tohumlarıyla yüklüdür. Birleşik devrimci iradenin dönemsel taktik hedefi, genel grev genel direnişin hazırlanıp gerçekleştirilmesinde, bunun ezilenlerin birleşik antifaşist direnişine ve isyanına çevrilmesinde cisimleşmelidir.

Rüzgarların birleşmesiyle kopacak fırtınadır bu!

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 11 Şubat tarihli 49. sayı başyazısı.