GÜNCEL
HDP'yi sahiplenmek
Tüm parametreler, yeni ve daha büyük kavgaların olgunlaştığına işaret ediyor. HDP'yi tüm söyleminin merkezine yerleştiren, saflaşmayı bunun üzerine kuran AKP-MHP faşist bloku da bu gerçekten hareket ediyor. HDP'de kendi sonunu görüyor. Kuşkusuz sosyalistler bu gerçeğe uygun bir görüş açısından hareket edecektir. Ve yine hiç kuşkusuz bu görüş açısının zaferi, birleşik mücadele cephemiz olarak HDP'nin sahiplenilmesi ve yükseltilmesiyle mümkün olacaktır.
Atılım gazetesinin 369. sayısındaki "Gündem" köşesinde; AKP-MHP faşist bloka karşı mücadele veren HDP etrafında kenetlenmek gerektiği belirtiliyor.
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
Yerel seçimler yaklaştıkça keşmekeş tablosu da yoğunlaşıyor. Tüm TV ekranlarından, gazetelerden, radyolardan, meydanlardan, yüksek binalardan sarkan devasa pankartlardan tek bir ses çıkıyor: Faşist şefin bağıran, çağıran, azarlayan, öfkeli ama her halinden çaresizlik akan sesi. Sesin en iyi yankılandığı yer ise küçük führer Soylu'nun demagojileri oluyor. Yalanın bini bir para. Nereden tutsan dökülüyor.
Belediyecilik namına ellerinde kalan tek şey rantla anılan ve ekonomik krizle birlikte dibe doğru çöküşe geçen beton siyaseti. Yüksek binaları, üst üste binen ve adeta bir labirente dönüşerek ulaşımı kolaylaştırmak bir yana tam bir keşmekeşe dönüştüren yollara parmağını uzatarak “İşte eserlerimiz” diye böğürüyor 'hazretleri'... Şimdilerde “çalar ama yapar” söylemi eskisi kadar popüler değil. El ovuşturan yardakçıları bir kenara bırakacak olursak, faşist şefin etkisindeki kitlelerde bile bu siyasetin inandırıcılığı en hafif tabirle tartışmalı. Onun için olsa gerek seçim stratejisinin temel dayanaklarından biri kendi kitlesini stabilize etme üzerine oturtuyorlar. Kitlesini biz kaybedersek herkes kaybeder söylemi üzerinden razı etmeye çalışıyorlar. Saray karşısındaki milyonların payına ise daha çok baskı ve zulüm düşüyor.
Geriye kala kala vatan, millet, beka edebiyatı kalıyor. Ve tüm bu edebiyatın üzerine kurulduğu odak HDP oluyor. HDP, Türkiye şehirlerinin önemli bir bölümünde seçimlere girmemesine, yaygın medya mecralarında hiç bir görünürlüğü olmamasına, hatta HDP karşıtı propagandanın sınırsız omasına rağmen tartışmasız seçimlerin en popüler partisi. Saray, HDP üzerinden bir bütün siyaseti yönlendirmeye, saflaştırmaya, dizayn etmeye çalışıyor. Kürdistan'a dönüp “Tekrar seçerseniz sandık sonucu dinlemez görevden alır, kayyumu atar, yürürüz” diyor. Türkiye'ye dönüp “HDP bölücü, dinsiz, komünist; örtülü ittifak yapan CHP, İYİP, Saadet de taşeronları” diye bağırıyor. Kendi içine bakıp boyun büküyor ve “Bizleri bunların karşısında boynu bükük bırakmayın. Gelirlerse mazallah ne vatan kalır, ne millet, ne din, ne de devlet” diyerek adeta yalvar yakar oluyorlar. Hepsine birden “Yedi düvele karşı direniyoruz” diyorlar.
Tüm bunlara, Sedat Peker gibi mafya bozuntuları üzerinden silahlanma çağrıları ve iç savaş tehditlerini de ekleyebiliriz.
Ve demagojik kavramları ayıkladığımızda elimizde kalan şey, Saray rejiminin gerçek bir varlık yokluk sorunu yaşadığı ve bunu koşullayan temel güçlerden birinin de HDP'de birleşen demokrasi ve direniş güçleri olduğudur. Saray rejimi içte ve dışta siyasi, ekonomik ve askeri olarak tam bir çıkmaz halindedir. Bu çıkmazın aşılabileceğine dair hiç bir emare yok. Seçimlerin sonucu bu tabloda şimdiden bellidir. Saray rejimi toplumda yarattığı saflaşmaya, yetmezse sandığa el koymaya, o da yetmezse iç savaşa kadar uzanan çoklu bir plana dayanarak hareket etmektedir. Ve bu çoklu ve birleşik planlardan hangisi öne çekilirse çekilsin rejimin meşruiyet krizi derinleşerek devam edecektir. Ezilenlerin, devrimci demokratik güçlerin bu meşruiyet krizinin karşısında kendi birleşik hareketini ve alternatifini örgütleyebileceği tek zemin HDP'dir. Devrimci demokratik, emekçi sol güçlerin bu gerçeği görmeyen, rejim krizini ezilenlerin kendi bünyesinde saflaşmasının bir kaldıracına dönüştürmeye uygun bir temelde kurmamış olması bu gerçeği değiştirmiyor. Sonuçta ne rejimin krizi seçimlerle çözülebilecek kadar basit ne de HDP seçimlerle sınırlı değerlendirilebilecek bir denklemin parçası. HDP, Türkiye ve Kürdistan'ın birleşik ve özgür gelecek arayışının somut görünümü.
Önümüz bahar. Ve her bahar bu topraklarda aynı zamanda direniş anlamına geliyor. Zindanlardan yükselen direniş çağrısı Newroz ateşiyle buluşuyor. Kayyumları söküp atarak sömürgeciliğe yeni bir tokat vurmaya hazırlanan Kürdistan halkları aynı zamanda açlık grevleri etrafında biriken direniş iradesini bileyliyor. Ekonomik kriz zemininde emekçilerin öfkesi ve mücadele isteği kamçılanıyor. Kadın özgürlük mücadelesi tüm saldırılara rağmen sokaktan çekilemiyor. Saray rejimi IŞİD nezdinde Suriye’deki son mevzisinde can çekişiyor. Tüm bu gerçeklik içinde 31 Mart seçimleri bir sürecin sonu ya da çözümü değil başlangıcı olacak. Ve tüm parametreler yeni ve daha büyük kavgaların olgunlaştığına işaret ediyor. HDP'yi tüm söyleminin merkezine yerleştiren, saflaşmayı bunun üzerine kuran AKP-MHP faşist bloku da bu gerçekten hareket ediyor. HDP'de kendi sonunu görüyor. Kuşkusuz sosyalistler bu gerçeğe uygun bir görüş açısından hareket edecektir. Ve yine hiç kuşkusuz, bu görüş açısının zaferi birleşik mücadele cephemiz olarak HDP'nin sahiplenilmesi ve yükseltilmesiyle mümkün olacaktır.