21 Mayıs 2024 Salı

Hayatımız 1 TL'lik değil

İnsanlar artık yalnızca kimliğinden, cinsiyetinden, inancından değil, duygusal olarak da bölünüyor. Belki birileri yoksul olduğu için hayatına son verirken kimilerinin yemekhane kartında hala 1 TL'si kalmış olacak. Belki birileri yatacak yeri olmadığı için bir köprü altı ararken birileri de bilinçsizlik ve çaresizlik nedeniyle bir tür kaçışı arayacak. Televizyon ekranlarında intihar haberleri yayınlanacak. Yine yüreğimize öfkenin, acının mermisi girecek. İşte bu anlarda o mermi seksin lütfen! İnsanlığımızın vurulmaması için!

Sibel'in ölüm haberi ve gülen gözlerine takılıp kalıyor insan. Her ölüm insanın içinde bir boşluk yaratır. Kalbin donar sanki. Boğazın düğümlenir. İsyan edersin de neye isyan ettiğini bilmezsin. Hissetmezsin. Issız bir sokak, kilitsiz bir kapı, dipsiz bir kuyu gibidir yüreğin. İnsanlığa yeni bir hayat sunamamanın öfkesi gelir oturur içine insanın. Öfke ile acı kardeş gibidir. 

Daha dün Fatih'te soğuktan dolayı donarak ölen bir insanın ölüm haberinin acısını yaşayamadan geldi Sibel'in intihar haberi. Yoksulluktan intihar eden insanların ölü bedenleriyle, yüzleriyle dolu kalbimiz, beynimiz. Yaşam hikayesinin son kesitini öğreniyoruz Sibel'in. Yemek kartında parası olmadığından, okul masraflarını karşılamak için bir iş bulamadığından dolayı sessizce ölümü seçti. Yaşarken bulamadığı, giremediği yaşama isyan ederek gitti ölüme. Geri dönmek istedi belki anne rahmine. Yoksulluk, işsizlik, çaresizlik, yatacak bir yerinin, yemek parasının olmaması, omuz başında bir dost bulamamak bitmeyen, müzakere masası olmayan bir savaş gibidir. Zordur. Sıkıntılıdır. Bir de yaşanacak bir dünya hayalin yoksa her şey anlamsızdır. Sibel de aşık olmak, mutlu olmak, insanca yaşamak, iyi bir okulda okumak, bir meslek sahibi olmak istedi.

İntihar haberleri bir kara delik gibi yutuyor herkesi. Sibel'in sesini kimse duymayacak. Yaşamak istediği dünyayı keşfe çıkma şansı da yok artık. İntiharların cinayet olduğu da tartışılmayacak. Birçoğumuz hayatlarına devam ederken, Sibel'in intihar olayındaki gibi sosyal medya yine ikiye bölünecek. "Aşkına karşılık bulamadı. Çirkindi." sözleri ortalıkta dolaşacak. Bir tarafta "Sibel'in katili kapitalist sistem" diyenler, bir tarafta "Telefonunu satsaydı" diye akıl verenler… Düşünsel macerasını birçok insan yine sosyal medyada yaşayacak. Bilgi sahibi olmadan insanlar uzman kesilir. Saflar sıklaşır. Taraflar amigolaşır. Söz pazarları kurulur. Fotoğraflara konulan filtreler gibi hayatlara da filtreler konur. Yaşanan bu çatışma ortamından korkan ve savaşma gücü bulamayan aile yoksulluğundan utandığı, devletten korktuğu için yine susar. "Hayır, yoksul değiliz. Bizim evimiz var", "Kızımız hastaydı. AKP'nin bir suçu yok" diyecektir. Sessizce kahrolacaklar, ağlayacaklar ve acılarını içlerinde yaşayacaklar. Bir aile daha içine kapanacak. 

Hayat, iki kutuplu dünya sanki. Artık soğuk savaşlar sosyal medyada veriliyor. İnsanlar artık yalnızca kimliğinden, cinsiyetinden, inancından değil, duygusal olarak da bölünüyor. Belki birileri yoksul olduğu için hayatına son verirken kimilerinin yemekhane kartında hala 1 TL'si kalmış olacak. Belki birileri yatacak yeri olmadığı için bir köprü altı ararken birileri de bilinçsizlik ve çaresizlik nedeniyle bir tür kaçışı arayacak. Televizyon ekranlarında intihar haberleri yayınlanacak. Yine yüreğimize öfkenin, acının mermisi girecek. İşte bu anlarda o mermi seksin lütfen! İnsanlığımızın vurulmaması için!

"Bu kış soğuk geçecek", "İşsizlik rakamları büyüyecek", "Doğalgaza, elektriğe, suya zam gelecek", "Genç bir kadın daha intihar etti" diyecek yine televizyon ekranları. Ve bizim bunları yalnızca tıpkı bir diziyi izliyormuşuz gibi seyretmemizi isteyecekler. Hayır! Biz yalnızca izlemeyeceğiz; hüzünlenip öfke duyacak, öfkemizi bu acıların sebebi olan düzene yönlendireceğiz.

"O hastaydı! Bu nedenle intihar etti" sözlerinde bulmamızı istiyorlar sebebi. Asıl sebep olan sömürü düzenini gizlememizi salık veriyorlar. İstiyorlar ki yoksulluğumuzun sebebi olan bu düzeni keşfetmeyelim, toplumun birey birey parçalandığını, neoliberal nostalji esintileri içerisinde dizilerin, filmlerin, pop starların sunulduğunu ve sanal bir yaşamın yeniden üretildiğinin farkında olmayalım... Etrafımıza bir bakalım neredeyse tüm insanlar borçlu. Bankalara, kredi kartlarına, dostlarına. Bu borçlanma halleri insanları esrar içme-satma, definecilik, dolandırıcılık ya da kolay para kazanma hırsı içerisinde kaybolmasını sağlıyor. Tüketim çılgınlığı, kredi kartı ile yapılan alışverişlerin yarattığı sanal "eşitlik" dünyası, lüks hayatları yaşama arzusu kitleleri kapitalizmin çukuruna, vahşi dünyasına çekiyor. Siyasal ve sosyal hayatın içerisinde zamlara, işsizliğe, büyük banka yolsuzluklarına ve yoksullaşmaya rağmen toplumsal bir patlama yaşanmıyor. Patlamaların çoğu bireysel ve yoksul mahallerinde. Kimisi balkona çıkıp eşini, çocuklarını rehin alıyor ve "geçinemiyorum" diye bağırıyor. Kimisi bakanlığın önüne gidiyor kendini yakıyor, kimisi yaşamına son veriyor. Yaşananlara baktığımızda sosyal patlamaların tam içindeyiz. Artık yeter diyor insanlar yaşadığı düzene. Bazıları yeter deme cesareti gösteremeyecek. Korkacak, susacak "bölücü", "terörist" ilan edilmemek için. Her şeye rağmen yoksul mahallere gidip umut ve cesaret türküleri söyleyeceğiz, başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatacağız. 

Kapitalist sistem yıkılmadığı sürece intihar olayları, yalnızlık, sömürü, sıradanlaşma devam edecek. İktidar partisi karar verecek neye gülüp, neye üzüleceğimize, herkes birbirine fısıldayacak yaşananları. İktidar partisi, sorumluluğu üzerine almamak için, Sibel'i yok sayacak. Konuşmaları yasaklayacak. Faşist iktidarın, kapitalist sistemin en vahşi yüzünü kadınlar, çocuklar, ezilenler yaşayacak. İşte bu anlarda "Her şey insanca yaşamak için" diye haykıracak cesaretimiz olmalıdır.