14 Kasım 2024 Perşembe

'Hapishaneler insan hakları ihlal merkezine dönüştü'

Hapishanelerin, "insan hakları ihlal merkezlerine" dönüştüğünü belirten İHD Cezaevi Komisyonu Üyesi Yusuf Erdoğan, hapishane koşullarında tedavi imkânı olmayan hasta tutukluların serbest bırakılmasını istedi.

Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası, İHD, Hak İnisiyatifi ve TİHV, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine ilişkin Diyarbakır Adliyesi önünde ortak basın açıklaması yaptı.

Açıklamayı okuyan İHD Cezaevi Komisyonu Üyesi Av. Yusuf Erdoğan, uluslararası sözleşmeler tutuklulara nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bazı hususları hatırlatarak başladı.

Uluslararası sözleşmelere rağmen hapishanelerin, başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere birçok insanlık dışı ve onur kırıcı muamelenin gerçekleştirildiği birer "insan hakları ihlal merkezlerine" dönüştürüldüğüne dikkati çeken Erdoğan, "Türkiye hapishanelerinde; mahpuslar hastalık ve diğer nedenlerle yaşamını yitirmeye devam etmekte, sevk ve sürgünler, işkence ve kötü muamele, tecrit ve izolasyon, ailelerle görüş engelleri, haberleşme haklarının engellenmesi, haksız disiplin soruşturmaları gibi çok sayıda hak ihlali yaşanmaktadır" diye belirtti. 

'KAPASİTE ÜSTÜ TUTUKLU KALIYOR'
Erdoğan, hapishanelerinde yaşanan hak ihlallerini şu şekilde sıraladı:
-Türkiye'nin son birkaç̧ yıldır içinde bulunduğu olağanüstü süreçte yoğun tutuklamalar ile birlikte hapishanelerin kapasiteleri aşılmıştır. Türkiye hapishanelerinin 220 bin kişilik kapasitesi bulunmasına rağmen; 2019 verilerine göre hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayısı 280 bindir.  Cezaevlerinin mevcut kapasitelerinin aşılması ile mahpusların günlük yaşamlarını idame ettirebilecekleri uygun koşullar da ortadan kaldırılmıştır. Yeni hapishanelerin yapılması da mevcut sorunun çözmemiştir. Hapishane kapasitelerindeki artış sevk ve sürgünleri de olağan birer başkaca cezalandırma yöntemi olarak gündeme getirmektedir. Mahpuslar, ailelerinden binlerce kilometre uzaktaki hapishanelere sevk/sürgün edilmiştir. Bu sevklerin/sürgünlerin sonucu olarak yüzlerce mahpusun da aileleriyle görüş̧ hakkı imkânsızlaştırılmıştır. Mahpuslar, sevk/sürgün edildikleri cezaevi girişlerinde fiziki şiddete ve çıplak aramaya maruz kalmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Eylül 2019 tarihinde başvurucular Avşar-Tekin/Türkiye kararında da; mahpusların ailelerinden uzak bir ildeki hapishaneye gerekçesiz olarak gönderilmelerinin 'özel ve aile hayatının korunmasına saygı yükümlülüğüne' aykırı olarak değerlendirmiş ve Türkiye hakkında ihlal kararı vermiştir. Gerekçesiz hapishane sevkleri ile ilgili Türkiye aleyhine verilmiş ihlal kararına rağmen; mahpuslar ailelerinden yani görüşçülerinden kilometrece uzak olan hapishanelere sevk/sürgün edilmektedirler.
-Türkiye'de 743'ü anneleriyle birlikte toplamda 3 bin çocuk hapishanede yaşamak zorunda bırakılmıştır. Dezavantajlı grupların başında gelen çocuk mahpuslar, cezaevlerinde ciddi hak ihlallerine maruz kalmakta, korku ve baskı altında bunları dile getirememekte ya da adalete erişimi sağlanamamaktadır. Çocuk cezaevlerinin çocuğu suçtan arındırmadığı aksine yeniden suça teşvik ettiğinin kabulü ile çocuk cezaevlerinin kapatılmasının tartışılması gerekirken, çocuk cezaevlerinin sayısının giderek arttığı gözlemlenmiştir. Yine Mahpus olan anneleri ile birlikte cezaevlerinde yaşamak zorunda kalan küçük yaştaki çocukların, ortamın şartlarından psikolojik ve fiziksel açıdan olumsuz etkilendikleri; çocukların kendilerine uygun alanların sağlanmadığı (kreş, oyun alanları vb.) adeta mahpus olan anneleriyle hapishanelerde bir ceza infazıyla karşı karşıya kaldıkları gözlemlenmiştir.
-Sağlık hakkına erişimin engellenmesi ( kelepçeli muayene, revirde yeterli sayıda hekim bulundurulmaması, hastane sevklerinin ve revir muayenelerinin gecikmeli yapılması) ziyaret edilen cezaevlerinin neredeyse tamamında öncelikli sayılan problem olarak ifade edilmiştir. Hapishanelerin fiziki yapısına bir de söz konusu sağlık haklarından faydalanamama eklenince; birçok mahpus tedavi olanaklarından mahrum kalmakta ve ne yazık ki bazıları hapishanelerde yaşamlarını yitirmektedir. Türkiye hapishanelerinde 457'si ağır olmak üzere 1333 hasta mahpus bulunmaktadır. Hasta mahpuslar, hapishanelerde tedavi olanaklarından mahrum bırakılmakta; tedavilerinin hapishaneler dışında gerçekleştirilmesi için yapılan başvurularda reddedilmektedir. Bu red kararları sonrasında birçok hasta mahpus yaşamını yitirmektedir. Son olarak Urfa 2 Nolu T Tipi Kapalı Ceza infaz kurumunda bulunan 64 yaşındaki hasta mahpus Emine Aslan Aydoğan Urfa'da hastanede tedavi gördüğü sırada yaşamını yitirmiştir.
-Birçok cezaevinde mahpusların çeşitli nedenlerle cezaevlerinden sevk/sürgünleri sırasında ters kelepçe uygulaması, ring araçları içerisinde bir (1) metrekarelik kapalı bölümlerde uzun süren yolculuklarla sevkleri yapılmaktadır. Sevk sırasında güvenlik görevlileri ve cezaevi personellerinin sözlü ve fiziki tacizlerde bulunması, bazı mahpusların kameralarla donatılan, her tarafı sünger veya benzeri bir malzeme ile kaplı “süngerli oda” olarak tabir edilen odalarda keyfi bir şekilde tutulması gibi birçok uygulama, kötü muamele ve işkence yasağının ihlali anlamına gelmektedir. Kurumlarımızın en çok başvuru aldığı hapishanelerin başında gelen Elazığ yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda; mahpuslarla yapılan görüşmeler ve mahpuslardan gelen mektuplar aracılığıyla yaşanıldığı iddia edilen hak ihlalleri ile ilgili yapılan başvurular ve suç duyuruları sonuçsuz kalmıştır. Mahpuslar Elazığ Yüksek Güvenlikli Hapishanesinde kendilerine sistematik olarak işkence ve kötü muamelede bulunulduğunu aktarmışlardır. İhlallerin ortadan kaldırılması amacıyla mahpusların gerçekleştirdiği girişimler sonuçsuz kalmakta; mahpuslar yaşanan haksız ve hukuksuz duruma karşı kimi zaman yaşamlarını tehlikeye sokan bir takım eylemler ortaya koymaktadırlar. Osmaniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu ve Maraş ilinde bulunan Türkoğlu Ceza İnfaz Kurumu'nda mahpusların hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine karşılık açlık grevi eylemi başlattıkları bilinmektedir. Yaşamlarını tehlikeye sokabilecek eylemlerden mahpusların kaçınması gerektiğini belirtmekle birlikte, mahpuslara insan onuruna aykırı muamelede bulunan personele cezai sorumluluklarını tekrar hatırlatmak istiyoruz.
-Mahpuslar tarafından gönderilen ya da dışarıdan gelen mektupların Kürtçe olması ve Kürtçe tercüman bulunmaması sebebiyle cezaevi idaresi tarafından mahpusların dilekçe, iletişim ve haberleşme haklarının engellendiği belirtilmiştir. AYM'nin birçok ihlal kararına rağmen bazı günlük yayınların sistematik ve keyfi bir şekilde mahpuslara verilmediği tarafımızca gözlenmiştir. AYM kararları bile bu keyfi uygulamayı engelleyememiş, yargı bir kez daha yürütmenin kötü uygulamaları karşısında çaresiz kalmıştır. 
-Birçok cezaevinde görüşe (Açık ve kapalı) gelen mahpus yakınlarının cezaevi girişlerinde sürekli taciz boyutuna varan, sıkı bir şekilde ince arama olarak tabir edilen şekilde üstleri aranmaktadır. Bu uygulama özellikle kadın görüşçüler üzerinde uygulanmaktadır. Ayrıca mahpusların açık görüşlerde aileleri ile yan yana oturmalarına izin verilmediği, karşı karşıya oturtularak araya bir masanın bırakıldığı ifade edilmiştir.
-Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasal güvence altındaki en temel haklardandır. Mahpusların tedavilerinin düzenli bir şekilde uygun koşullarda yapılması sağlanmalı; tedavisi yapılmayan hasta mahpusların hekime ve sağlık birimlerine ulaşmada hızlı ve etkin bir şekilde hareket edecek kurumsal mekanizmalar oluşturulmalıdır. Bu bağlamda sağlık sorunları nedeniyle tahliye olması gereken mahpusların, mevzuat ya da Adli Tıp uygulamaları gibi engellere takılmadan tahliyeleri sağlanmalıdır.
-Ceza infaz memurları ve hapishane idarelerinin olumsuz ve hatta suç teşkil eden tutumlarının önüne geçmek için etkili bir denetim mekanizması oluşturulmalı; baroların ve diğer hak örgütlerinin de bu denetim süreçlerine aktif bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır.
-Cezaevi personelinin mahpuslar veya ziyaretçilerine yönelik suç teşkil eden fiilleri nedeniyle sorumlular hakkında etkin, şeffaf ve etkili idari ve adli soruşturma yürütülerek cezasızlığın önüne geçilmelidir.
-Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılması hususu ceza hukuku açısından hayati derecede önem taşıdığından bu hakkı ihlal eden her türlü keyfi uygulamadan vazgeçilmelidir. Mahpusların yargı yetkisi dışındaki yüzlerce kilometre uzaklıktaki cezaevlerine nakledilmeleri; hem adalete/avukata erişim ve adil yargılanma hakkı, hem de aile hayatına ve özel yaşama saygı ilkelerini tümüyle ortadan kaldırmaktadır.  AİHM'nin yakın zamanda bu uygulamayı sözleşmeye aykırı bulan kararına rağmen devam eden bu uygulamaya derhal son verilmelidir. Yanı sıra anadilde savunma hakkının etkin şekilde kullandırılması sağlanmalıdır.
-Çocuk cezaevlerinin derhal kapatılarak, çocuğu topluma kazandırıcı alternatif modelliklerin tartışılması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Alternatif modeller olduruncaya kadar, mevcut cezaevi koşullarının çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerine uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
-Mahpus olan anneleri ile birlikte cezaevinde kalmak zorunda olan çocukların ihtiyaçları ve psikolojik durumları gözetilerek gerekli önlemlerin alınması ve çocuğun dış ortam bağının (kreş̧ vb. sosyal ortamlar) engelsiz ve koşulsuz sosyal devlet ilkesi gereği sağlanması gerekmektedir.
-Hapishanelerin denetimin ve şeffaflığın önemli bir unsuru olan baroların ve sivil toplum örgütlerinin hapishaneleri etkin bir şekilde ziyaretlerinin sağlanması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
-Hapishane koşullarında tedavi imkânı olmayan hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır.
-Cezaevlerinde kapasite sorununa rağmen infaz yasasına aykırı bir şekilde tek kişilik hücrelerde tutulan çok sayıda tutuklu ve hükümlü bulunduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Bu bağlamda tecrit koşullarına son verilmeli ve hapishane koşulları düzeltilmelidir.