Gümüştaş: Saldırı biriken isyanla devrimci çözüm irademizin birleşmesinedir
ESP'ye yönelik 14 Ocak günü yaşanan gözaltı ve tutuklama saldırısını değerlendiren ESP Eş Genel Başkanı Gümüştaş, AKP-MHP faşist blokunun halkın biriktirdiği politik gerilim, itiraz ve rejimden kopuşa dönüşebilecek isyan basıncını yaşadığına dikkat çekti. Saldırıların devrimcilerin halkın bağrında biriken bu isyanı ve itirazı devrimci çözüme evriltme iddiası ve hazırlığına yönelik olduğunu kaydetti.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi'ne dört ay içinde dört operasyon yapıldı. Her birinin gerekçesi farklı. İkisinde itirafçı ifadeleri, birinde ölümsüzleşen bir komünistin cenazesine katılmak, birinde sosyalist gençliğin mücadelesi... Hepsinin hedefi ise aynı. Devrimcilerin, sosyalistlerin direnen işçilerle, kadınlarla, ekolojistlerle, Kürt halkı ile, LGBTİ'lerle, gençlerle buluşmasını, toplumun ileri dinamiklerinde biriken isyanı engellemek...
Son olarak ESP'ye yönelik 14 Ocak gecesi yaşanan saldırıda gözaltına alınan ve ev hapsi kararıyla serbest bırakılan ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, saldırının amacını, devletin itirafçılaştırma politikasını, bu saldırılara nasıl yanıt verilmesi gerektiğini ETHA'ya değerlendirdi.
SALDIRININ AMACI DEVRİMCİ İDDİAYI YOK ETMEK
ESP'ye yönelik 4 ay içerisinde 4 ayrı polis saldırısı yaşandı. Bu gözaltı ve tutuklama saldırısının, yönelimin nedeni ne?
Bu siyasi yaşamımızda tesadüf olan, daha önce tekrar etmemiş bir durum değil. Ama daha özgün bir saldırı konsepti içinde tarif edebileceğimiz 4 kapsamlı gözaltı ve tutuklama saldırısına maruz kaldık son 4 ay içerisinde.
Bu tabloyu yorumlamadan önce şunu belirtmek isterim. İstanbul Sözleşmesinden çekilme tartışmalarının gündeme geldiği dönemden bu yana kadınlara, kadın hareketine ve kadın örgütlerine dönük sistemli saldırılarla bu konseptin önü açıldı. Arkasından Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) tabelası indirildi, binası mühürlendi, davasında verilen cezalarla bu birleşik hareket kriminalize edilmeye çalışıldı. Ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven tutsak edildi. Yine bu dönem içerisinde HDP'li pek çok siyasetçi tutsak edildi. Bilişim suçları kapsamında saldırılar düzenlendi. Toplumsal Özgürlük Partisi bu saldırının kapsamına alındı. İsimsizler Hareketi, Taylan Kulaçoğlu hedef alındı. Bu saldırılar sürüyor.
Her zaman hukuki bir formla açıklanamayacak kadar siyasi bir amacı vardır bu saldırıların. AKP-MHP faşist bloku, örgütlenme alanlarını ve her türlü özgürlük mücadelesini yok etmek, daraltmak istiyor. Ama son dönemdeki saldırıları, her zamankinden farklı olarak, daha yaşamsal biçimde daraltmak, yok etmek olarak tarif etsek yanlış olmaz.
AKP-MHP faşist bloku halkın biriktirdiği politik gerilim, her an şiddetli bir itiraz ve rejimden kopuşa dönüşebilecek bir isyan basıncı yaşıyor. Faşizmin yaşadığı basıncı zora dönüştürmesinin nedeni, bizim gibi devrimcilerin halkın bağrında biriken bu isyanı ve itirazı devrimci çözüme evriltme iddiası ve hazırlığıdır. Rejimle devrimciler, faşist blokla politik özneler, devletle politik özgürlük mücadelesi, Sarayla kadınlar arasındaki savaşın/çelişkinin yarattığı bir gerilim bu.
Tabii ki büyük bir intikam duygusu, fütursuzlukla yapılıyor bu saldırılar.
Bu dönem içerisinde pandemi ve ekonomik krizle birlikte yönetememe krizinin derinleşmesi, halkta, işçi ve emekçiler arasında çözüm arayışını daha belirgin hale getirdi.
Partimiz krizin bütün eşiklerinde, işçi ve emekçilerin talepleri için sokakta olmayı, onların özlemlerinin, taleplerinin, ihtiyaçlarının ısrarlı eylemci savunucusu olmayı sürdürdü. Pandemi döneminde virüse ve bütün sosyal mesafe ve kapanma söylemlerine rağmen sokakta olmayı tercih etti. Virüsten ölüm ile açlıktan ölüm arasına sıkıştırılan emekçilerin hakları ve halk sağlığı için yine sokakta olan partimizdi. Suruç'un yıldönümüne girildiğinde bu toprakların gerçek bir mücadele konusu olan adalet için yine partimiz ve sosyalist gençlik sokaktaydı. Yeni bir savaş politikası olarak Kürdistan işgali olduğunda partimiz buna ses çıkarmaya çalıştı. İstanbul Sözleşmesinden çekilme tartışması karşısında kurulan kadın barikatı ve mücadelenin ortasında olan kuvvetlerden biriydi. Dolayısıyla devletin 4 aya sıraladığı 4 ayrı operasyon, bu iddiaya duyulan öfkenin ürünüdür, bu tip bir var olma zeminini yok etme amaçlıdır. Şunu hiç tereddütsüz net olarak ifade edebiliriz: Partimiz böyle bir saldırıyı kendi eylemi, aklı ve iradesi, devrimci fedakarlığı, cesareti ve yaratıcı eylemi ile koşullamıştır.
Devletin saldırarak yöneticilerimizi gözaltına alarak, sosyalist gençleri özel olarak tutsak etmeye çalışarak, binalarımıza girerek, çalışma malzememize el koyarak yapmaya çalıştığı bizim işçi sınıfı ve ezilenlerin politik öznesi ve öncüsü olma kararlılığımız, ısrarımız ve devrimci çözüme evriltme konusundaki hazırlığımızdan duyduğu korkudandır. Saldırı bunadır.
İTİRAFÇILAŞTIRMA SALDIRISINA KARŞI KAMPANYA
Devlet bir dönem gizli tanıklara dayanarak gözaltı tutuklama saldırısı yapıyordu. Bir süredir de itirafçılar üzerinden bunu yapıyor. 4 ayda ikinci itirafçı ifadesine dayanarak yapılan saldırı yaşadınız.
Eskiden emniyet laboratuvarlarında üretilen sahte belgelerle bu tür operasyonlar örgütlenirdi. Sonra bu sahte belgeleri üretenler değişik tipte ‘terör' operasyonlarına maruz kalıp ortadan kalkınca gizli tanık icat olundu. Bir süre sonra da polis itirafçı ifadeleri ile bu tür operasyonlar tezgahlamaya başladı. Burada elbette itirafçının kim olduğu, ne bildiği, ne söylediği soruları sorulabilir.
Her iki operasyonda ve buna benzer saldırılara maruz kalmış diğer politik öznelere dönük operasyonlarda da gördüğümüz; itirafçının ne bildiğinden ve ne söylediğinden bağımsız olarak polis ve istihbaratçıların, o partinin faaliyetlerini, yöneticilerini, üyelerini, taraftarlarını kriminalize edecek bir söylem üretme, mahkemeleri böyle bir söylemle baskı altına alma ve tutuklama yolunu açmaya çabaları var. Aynı zamanda itirafçılar yoluyla gözaltı saldırısına maruz bıraktığı herkese de itirafçılığı dayatarak bu alanı genişletmeye çalışıyor. Burada politik özgürlük mücadelesi ve onun bir konusu olarak adalet mücadelesinin esaslı konularından biri; bu tarz itirafçılaştırma hamleleri, itirafçı ifadeleriyle hazırlanan saldırılara karşı özel bir mücadele yürütme ihtiyacıdır. Biz de bize dönük iki saldırı kapsamında bu tarz bir tartışma yürütüyoruz. Bir kampanyanın konusu haline getirmeye çalışıyoruz bunu.
ESP'Yİ İLLEGAL ÖRGÜTLE İLİŞKİLENDİRME ÇABASI
Bu son gözaltı saldırısındaki itirafçı ifadesinin esas konusu Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) yine bu kapsamda birlikte gözaltına alındığımız arkadaşlarımız Kaldıraç Dergisi okurlarıdır. İtirafçı aslında ESP'nin kamuoyundan tanıdığı kişiler ya da belli bir dönem bir kentte yan yana olduğu, değişik eylemlerde gördüğü kişiler üzerinden teşhiste bulunmuş. Fakat polisin o bilindik tekerlemesini de aynı teşhis içerisinde söylemiş. Şöyle örneklendirebilirim, ben ESP Eş Genel Başkanı olduğum için gözaltına alındım. İtirafçının ifadesini alanlar, ifadeyi yorumlayarak dosyaya koymuş.
Bu yorum kapsamında benim için ‘ESP Eş Genel Başkanı olmak suretiyle MLKP örgütünün Türkiye sorumlusudur' demişler. Aynı zamanda o yasadışı örgütün kadın örgütünün de sorumlusu olmakla savcılık önüne çıkarıldım. Dolayısıyla örgüt üyeliği ile ilgili itham savcılık aşamasından itibaren örgüt yöneticiliği iddiasına dönüştürüldü. Yöneticilik gibi ağır bir suçlamayla karşı karşıya kaldığım için özgürlüğüm yönündeki karar da kolay olmadı, ev hapsiyle bırakılabilmiş oldum.
Kurgu şu; ‘ESP bütün faaliyetini yasadışı bir oluşumun talimatı, görevlendirmesi ile yapar. Yöneticilerini de aynı hiyerarşik ilişki içerisinde belirler.'
ESP Başkanı olarak soruşturma savcısına parti binalarımızın neden basıldığını, ne arandığını sordum. Oralarda aranan şey, bu fikriyata dayanıyor. İllegal örgüt materyalleri, illegal örgütten partimize gelen bir talimat yazısı... Fakat buldukları ve dosyaya delil olarak koydukları, ölümsüzlerimize ait fotoğraflar, yaka kartları, değişik eylemlerde kullandığımız pankartlar, dövizler ve parti materyalleri oldu.
ESP faaliyetlerimiz de aynı kapsamda soruşturma içerisinde sorgulandı, sorular yöneltildi. Biz de ifadelerimizde faaliyetlerimizi açıkladık ve örgütlenme hakkımızı savunduk.
REJİM BİRLEŞİK MÜCADELEYİ DARBELEMEK İSTİYOR
Faşizme karşı birleşik mücadele tartışması yürütüldüğü bir dönemde dört siyasal yapıya yönelik bu saldırıyı nasıl yorumluyorsunuz?
Devlet bu meseleyi ciddiye alıyor. Devrimci hareketteki birikimi görüyor. Bugün faşist rejime karşı büyük bir saflaşma var. Bu saflaşmayı devrimci çözüme, politik özgürlüğün kazanılması yönünde çözüme evriltmek isteyen her politik özne birleşik bir yol bulmak zorunda. Yani diğer politik öznelerle, itiraz eden işçi sınıfıyla, barolarla, meslek örgütleriyle, adalet mücadelesi verenlerle, gençlik örgütleriyle birleşmek zorunda. Bu hayati önemde. Rejim bakımından da birleşik mücadelenin karakter kazanmasına darbe vurmak esaslı bir strateji.
Zaten yıllardır bir program etrafında Kürt özgürlük hareketi ve Türkiye sosyalist hareketini birleştirmiş bir partiyle HDP ile savaşıyorlar. Bu birleşik form, rejimin 5 yıldır aşamadığı, yıkamadığı en büyük barikat. Onun sayesinde nefes alıyoruz. Gelinen aşamada bu barikatın genişlemesini, serpilmesini engellemek rejim için hayati önemde.
ESP olarak biz bir süredir hem yurtsever hareketle, Kaldıraç ile, Partizan ile diğer politik öznelerle birleşik antifaşist mücadelenin örülmesi için görüşmeler yapıyoruz. Birleşik mücadelenin yol ve yöntemlerini geliştirmek için tartışmalar yapıyoruz. Henüz tartışma aşamasındayken faşist Saray rejimi hızlı bir okuma yapıp, hızla yanıt vermiş oluyor. Burada üzücü olan bu ihtiyacın sol sosyalist hareket bakımından bu kadar güncel ve yakıcı olarak hissedilmemesidir. Bu konuda sözlerin eylemimizin çok çok önüne geçmesi gerçek bir sorunumuz. Eğer eylem bir kez daha sözlere yenilirse bu baskılar galebe çalacak ve o sevmediğim sözde olduğu gibi ‘dışarıda birleşemeyenler faşizmin zindanlarında birleşmek' zorunda kalacaklar. Birleşik olarak yaşanan bu saldırıları, aynı zamanda birleşik mücadele çağrısı olarak okunmak zorundayız.
SAFLAŞMA MAYALANIYOR
Gözaltına alındığınız gün ve sonraki günlerde pek çok kentte eylemler yapıldı, gazeteciler ETHA ve muhabirimiz için açıklamalar yaptı. Bu hızlı refleks ve eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu partimizin de genel olarak emekçi sol sosyalist hareket ve antifaşist güçlerinde en güçlü yanı. Bir saldırı olduğunda hızla kenetlenmek ve yanıt vermek. Ama ben son dönemlerdeki bu refleks çıkışların genel bir saflaşmayı mayaladığını düşünüyorum.
AKP-MHP faşist bloku, HDP'nin kapatılması görüş açısında somutlaşan ağır bir saldırı darbesi örgütlemeye çalışıyor. Bir yandan kendi krizlerine ve tabanında biriken politik gerilime yanıt üretebilmek adına ekonomi ve yargıda köklü reformlardan bahsederken, Avrupa Birliği'ni buna iknaya çalışırken, diğer taraftan meseleyi HDP'nin kapatılması, demokratik alanının, örgütlenme zemininin tamamen kapatılmasına doğru getiriyor. Faşist baskı aygıtları da giderek çeşitleniyor. Karakollarda çıplak arama işkenceleri, taciz, tecavüz tehditleri, helikopterden atarak işkence yapma, kaçırma. itirafçılığa zorlama gibi kirli savaş yöntemleri geliştiriliyor.
Politik özneler bu durumu okuyor. Faşizmin kime, hangi meseleden saldırıldığı artık önemsiz. Dolayısıyla her bir mevziyi aynı biçimde savunmamız gerekiyor. Örneğin partimiz ESP, DTK'nın tabelası söküldüğünde hepimiz DTK'lıyız diye ses çıkarmıştı. TJA'ya, Rosa Kadın Derneğine saldırı olduğunda SKM'li kadınlar buradan bir ses vermeye çalışmışlardı. Bu tip adımların çoğaltılması gerekiyor.
Bizim etrafımızda örülen dayanışmayı da böyle okuyorum. Bu sadece bir dayanışma hareketi değil; örgütlenme özgürlüğü ve buna dönük faşist baskılar karşısında yan yana gelmiş bir irade, gerçek bir antifaşist direnme hareketidir. Eylemler ve yaygınlığı, Avrupa'dan göçmen örgütlerinin ses çıkarmaları son derece sevindiriciydi. Gazetecilerin içerideki gazeteci meslektaşlarını savunmaları hakikaten önemliydi.
Biz aynı zamanda iki avukat olarak gözaltındaydık. İzmir barosu başlı olmak üzere ÇHD'li ve ÖHD'li meslektaşlarımız, onlarca avukatla meslektaşlarını, bizi savundular. Bunlar önemliydi. Bu esaslı bir faşizme karşı mevzi savunması aslında. Ama bunun sadece gözaltı anıyla sınırlı kalmaması gerekiyor. Tutuklanan insanların davalarını takip etmek, özgürlüklerini kazanacak bir kampanyayı hemen şimdiden örmek de bunun bir yanı. Onun dışında genel olarak örgütlenmeye dönük saldırılar karşısında bu tür bir faşist baskı gelişmeksizin ses çıkarabilmek de önemli. Örneğin geride kalan zamanda kaçırdığımız bir gündem var; derneklere, vakıflara kayyum atanması ile ilgili. Bu tip anlarda da birleşik bir mücadele hattı oluşturmamız ve hareketi buradan geliştirmemiz gerekiyor.