21 Kasım 2024 Perşembe

Gümüştaş: CHP'ye angaje TİP ve TKP'ye destek vermeyeceğiz 

ESP Eş Genel Başkanı Gümüştaş, 31 Mart yerel seçimlerine ilişkin ETHA'ya değerlendirmelerde bulundu. DEM'in eleştiri-özeleştiri toplantılarında ortaya çıkan iradeyi tam olarak bu sürece uygulayamadığını söyleyen Gümüştaş, TİP'in grupçu, popülist yaklaşımlarını eleştirerek Erkan Baş'ın adaylığını desteklemediklerini açıkladı. Gümüştaş, TKP'nin komünist olmadığını vurguladı, SMF'ye "seçimle sınırlanmış siyaset düzlemine hapsolma" eleştirisini yöneltti.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, DEM Parti, TİP, TKP ve SMF'nin seçim politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. DEM Parti'nin 2023 seçimlerinde AKP'ye kaybettirme stratejisinin yanlış olduğunun ortaya çıktığını hatırlatan Gümüştaş, eleştiri-özeleştiri toplantılarında bu durumun somutlandığına işaret etti. Bu tartışmaların ardından 2024 yerel seçimlerinde her yerde aday çıkarma kararının bugün tam olarak hayata geçemediğine işaret eden Gümüştaş, parçalı bir tablo oluştuğunu kaydetti.

Gümüştaş, TİP, TKP ve SMF'nin seçim politikalarına da ilişkin de değerlendirmeler yaptı. TİP'in grupçu, popülist bir siyaset izlediğini, kendisini dayattığını söyledi. TKP'nin komünist olmadığını belirten Gümüştaş, emekçi sol güçlerin matematiksel hesaplar yapmasını eleştirdi. Gümüştaş, BMG içerisinde birlikte mücadele ettikleri SMF'ye, "seçimle sınırlanmış siyaset düzlemine hapsolma" eleştirisini yöneltti.

DEM'in aday çıkardığı her yerde ESP olarak tüm güçleriyle çalışacaklarını vurgulayan Gümüştaş, Erkan Baş'ı desteklemeyeceklerini açıkladı, Maçoğlu'nun TKP'den aday olmasını doğru bulmadıklarını söyledi.

ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş sorularımıza şu yanıtları verdi:

DEĞİŞİM İSTEĞİ SEÇİMLERE BAĞLANINCA YENİLGİ RUH HALİ OLUŞTU

Bileşen bir parti olarak 2019 yılında başlayan ve 2023 yılı seçimlerinde de devam eden AKP iktidarına kaybettirme stratejisine itirazınız vardı? Bu itirazınızın halkta da karşılık bulduğunu 2023 seçimleri sonrası yapılan halk toplantılarında gördük. Bugün gelinen aşamada, DEM Parti'nin seçim politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seçimler zemininde AKP-MHP faşizmine kaybettirme ve dolayısıyla bu kaybettirme stratejisine bağlı olarak Millet İttifakı, esasında CHP'ye oy verme düzlemi bir süredir HDP, Yeşil Sol Parti, DEM Parti hatta emekçi sol siyasetini genel olarak belirliyor. Biz bunun 2019 yılından bu yana 3. cephe çizgisini, ezilenlerin bağımsız siyasal hattını kurma iddia ve iradesini tavsatan, politik ve örgütsel tasfiyeye kapı aralayan bir strateji olduğunu parti içinde tartıştık. Bunu partimizin programını savunmak, işçi sınıfı ve ezilenlerin bağımsız siyasal hattını kurmak ve üçüncü cepheyi geliştirmek adına savunduk. Bu sadece programatik bir savunu değildi. AKP'ye böyle kaybettirme stratejinin yanlışlığına karşı da bir duruştu. Çünkü tam olarak anayasal kurumsallaşmasını yaratamamış olsa da Türkiye'de faşist şeflik rejimi diye bir rejim var. Bu rejim seçimlerle değişme, parlamento zemininde bir muhalefetle dönüşmeye yatkın değil. Dolayısıyla AKP-MHP faşist rejiminden kurtulma isteğini, yani ezilenlerde, emekçilerde, işçi sınıfında biriken değişim isteği ve arayışını Millet İttifakı ve CHP'ye oy vererek AKP'yi değiştirme, kurtulma biçiminde bir stratejiye bağlamak yanlıştı. Kötümser, umutsuz bir ruh haline, politik iddia ve özgüvensizliği tümden sinizme dönüştüreceği açıktı. Bu açıdan da mücadele yürüttük. Ezilenlerin bütün bir değişim ve özgürlük talebinin seçimler, sandık yoluyla, AKP'nin devrilmesine bağlamının hepimiz için kötü sonuçlar üreteceğini tartıştık.

Ve nihayetinde 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bir seçimle daha kurtulma stratejisi karşılık bulmamış oldu. İşçi sınıfı ve ezilenler içerisinde biriken değişim isteği, bu seçimler yoluyla boş bir hayale dönüşmesine neden oldu, derin bir karamsarlık, yenilgi ruh hali oluştu.

HALK TOPLANTILARINDAKİ TARTIŞMALAR YEREL SEÇİMLERDE TAM KARŞILIĞINI BULAMADI
DEM Parti bu yenilgi ruh halinin özeleştirel tartışmasını sancılı biçimde yürüttü. Partimiz, örgütlerimiz CHP'ye ve seçimler yolundan durumu değiştirmeye yedeklenen stratejinin, politik hattın partide nasıl bir iddiasızlık, örgütsüzlük, tasfiye ortamı yaratmış olduğunu eleştiri-özeleştiri toplantılarında ortaya koymuş oldu. Ve birleşik mücadele partimiz DEM, tüm bu tartışma sonunda politik iddiasızlığı, yön kaybını, yarattığı ideolojik ve örgütsel kanamayı somutlamış oldu. Üçüncü cephenin inşa edilmesi, bu stratejiden kopulmaması gereği konusunda yeni bir hatta girdi.

Yerel seçimlerden baktığımızda bu tartışmaların DEM'de tam bir karşılığını ürettiğini söyleyemeyiz. DEM her yerde adaylarıyla seçimlere girme tartışmasıyla sürece başladı. Bir taraftan da müzakerelere açık olarak bir pozisyon aldı. Müzakerelere açıklık kent uzlaşısı dediğimiz CHP ile kazan kazan politikasını oluşturuyordu. Gelinen tabloda hem DEM Parti'nin kendi örgütlerinden, halkımızdan gelen eleştiriler doğrultusunda bazı yerlerde aday çıkarmaya yöneldiğini, hem de ortak politika belirlemekte asgari demokratik kurallara uymayan CHP ile yan yana gelmenin sonuçlarını alarak bir tablo oluşturmuş oldu. Parçalı bir tablodur.

BATI METROPOLLERİNDE DEM ADAYLARI BÜYÜK COŞKUYLA KARŞILANDI
Kürdistan'da net bir halk iradesiyle seçimlere hazırlanıyor olması DEM'in başka bir gerçeğidir. DEM'in temel belirleyici batı metropolleri olan İstanbul, İzmir, Ankara, Adana'da kendi adaylarıyla seçime giriyor olması ve bunun parti örgütleri, kitlesi tarafından büyük bir coşkuyla karşılanıyor olması da DEM'in bir diğer gerçeğidir.

Eleştirel zeminden, yılları bulan seçim strateji ve taktiklerinden bazı sonuçlar çıkarıldığını söyleyebiliriz. Ama yine de partimizin üçüncü cephede kaybettiği politik iddia ve özgüvenini kazanması, bu yolda derinleşebilmesi açısından daha fazla örgütlenmeye, iradi çıkışlara ihtiyacı olduğu bu seçimin parçalı tablosundan da açık.

TİP İTTİFAKTA GRUPÇU ÇIKARLARI ETRAFINDA SİYASİ YARIŞA GİRDİ

TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın Gebze Belediye Başkan adaylığını CHP ve DEM Parti destekleyeceklerini açıkladı. ESP'nin bu konudaki yaklaşımı nedir?
TİP konusunda ilkin Emek ve Özgürlük İttifakı'na ne oldu sorusunu sormak lazım. Biliyorsunuz geçen seçimlerde işçi sınıfı ve ezilenlerin en geniş antifaşist birliği olarak Emek ve Özgürlük İttifakı şekillendi. Fakat seçim boyunca birbiriyle yarışan gruplar aritmetiği olmaktan öteye geçemedi. Ve nihayet 2024 yerel seçimlerine geldiğimizde Emek ve Özgürlük İttifakı'ndan bahsetmemiz söz konusu değil.

TİP, Emek ve Özgürlük İttifakı içerisinde, ondan bağımsız tekil bazı kentler düzleminde DEM ile ilişkileri içerisinde birleşik siyaset anlayışının, ayrıksı, grupçu örgütü olarak konumlandı. 2023 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde bir aşamadan itibaren kendi grupçu çıkarları etrafında bir siyasi yarışa girdi. Bu yarış içerisinde hem ittifakın hem de DEM'le, Kürt özgürlük hareketiyle ilişkileri ayrıştıran, gerici biçimde saflaştıran tarafı olarak konumlandı.

TİP, Türkiye'de başta DEM bileşenleri olmak üzere bütün sol sosyalist parti ve örgütlerin sözcülüğüne soyundu. Bu pozisyon alma içerisinde parti olarak grupçu çıkarlarını dayatarak Emek ve Özgürlük İttifakı'nın ittifak olarak seçimlere girmesi ve değişik kentlerde kendilerinin desteklenmesi dayatmasında bulundu. Ve bu dayatmada, Batı'da DEM'e, Kürt özgürlük hareketine oy vermeyecek kesimlerin ancak kendileri aday olursa ittifaka oy potansiyeline dönüşeceğini savundu.

HEGEMONYA MÜCADELEYİ İLERLEMENİN BARİYERİ YAPILAMAZ
İki mesele var. Her ittifak içerisinde hegemonya mücadelesi meşrudur, doğal ve kaçınılmazdır aynı zamanda. Fakat gruplar hegemonya mücadelesini asla birleştikleri zeminin daha ileri yürümesinin bariyeri, engeli haline getirmezler. Ancak böyle birleşebilir, iki üç olmaktan çıkıp daha farklı bir organizma yaratabilir, daha büyük bir mücadele örgütleyebilirsiniz. TİP ilk başta buna uymamış, birleşik mücadele anlayışının karşısına grupçu çıkarlarını geçirmiştir.

TİP SOSYALŞOVEN SEÇİM SİYASETİ İZLEDİ
İkincisi, başta DEM olmak üzere Emek ve Özgürlük İttifakı olarak seslendiğimiz kesim arasında sosyalşoven bir ayrıma denk düşecek seçim siyaseti izlemiştir. Bizim sosyalist hareket ve DEM bileşeni sosyalistler olarak, Kürt özgürlük hareketiyle yan yana gelmeyecek kesimleri, yan yana gelmeyişte ikna ederek onları kendimize inandırmaya ihtiyacımız yok. Böyle bir birliktelik ne Türk halkı için, ne işçi sınıfı için özgürlük ve eşitlik, politik kazanım örgütleyebilir, ne de Kürt sorununun demokratik yoldan çözümü konusunda herhangi bir kapı açabilir. Kürt sorununun demokratik yoldan çözümünü sağlayacak işçi sınıfı böyle bir yoldan örgütlenmez, bilinçlendirilmez.

Maalesef TİP, Batı'nın, Türkiye'nin sosyalist temsilcisi olma iddiasının altını böyle doldurmuş, esasen Türkiye demokrasisinin çok özgün konusu ve sorunu olarak Kürt sorunu karşısında aldığı tutumla gerici bir saflaşma zemininde konumlanmıştır.

HİÇBİR YERDE TİP ADAYLARINI DESTEKLEMEYECEĞİZ
Biz bu nedenle TİP'in DEM ve emekçi sol hareket, birleşik mücadele zemini ve platformları için ciddi bir sorunsal olduğunu düşünüyoruz. TİP ile yapılacak seçim ittifakları, görüşmeleri, tartışmalarının birleşik mücadele zemininde herhangi bir sonuç üretmeyeceğini, yine işçi sınıfı ve ezilenlerin siyasi bağımsız hattının, birleşik ve fiili meşru mücadelesinin örgütlenmesi için sonuç üretmeyeceğini düşünüyoruz. O nedenle Ezilenlerin Sosyalist Partisi olarak TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın Gebze'deki adaylığı karşısında birleşik partimizin destekleme tavrını doğru bulmuyoruz. Gebze'de de dahil olmak üzere TİP'in aday çıkardığı yerlerde hiçbir şekilde TİP'i desteklemeyeceğiz ve oy çağrısında bulunmayacağız.

Sayın Erkan Baş Gebze'deki adaylığını işçi kenti olan Kocaeli'nin çok özgün bir havzasında adaylık olarak formüle ediyor, komünistlerin işçi sınıfı içerisinde örgütlenmesi için oradan aday olduklarını söylüyor. TİP içerisinde yaşanan tartışmaları biliyoruz. Hatay'da, İzmir ve Ege'nin değişik kentlerindeki aday profillerini görüyoruz. TİP'in gerçek bir sosyalizm iddiası, söylediklerinin altını doldurması için öncelikle bu bulanık parti profilinden, herkese hitap edebilme "şirin sosyalizmi", popülist söyleminden çıkabilmesi gerekir. Dahası, politik özgürlüğün ancak devrimle çözülebilecek bir sorun olduğu, faşizm ve sömürgecilik karşısında böyle bir sorun olduğu, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğinde işçi sınıfını örgütlemenin belediye başkanı, milletvekili olmaktan çok daha fazla bir politik irade, örgütlenme, kuvvet, ideolojik netlik gerektirdiğini görmesi gerekir.

TKP KÜRT ULUSAL SORUNU KARŞISINDA SOSYALŞOVEN KONUMDADIR

SMF'li Dersim Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu, önceki seçimlerde olduğu gibi bu kez yine TKP'den Kadıköy'den aday. Komünist bir partiden aday olarak komünizm propagandası yapacağını söyledi. Öncelikle TKP komünist mi? Maçoğlu'nun TKP'den adaylığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
TKP komünist bir parti mi sorusuna en yakın geçmişten bakarak yanıt vereyim. 2023 seçimlerinde TKP bazı açıklamalar yayınladı ve çağrılar yaptı. İşbirliği içinde olduğu Sosyalist Güç Birliği zemininde de bazı açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalarda Türkiye'nin sorunlarına dair çözümler sundu. TKP, AKP ve Erdoğan gericiliğine, onun tek tek cemaatlerine karşı. Yani AKP karşıtlığı Millet İttifakı ve CHP destekleyiciliğinde somutlanıyor. TKP, söylemde sağ ve sermaye sınıfından yana olarak tarif ettiği CHP'ye de karşı. Peki TKP bu iki burjuva egemen blokuna karşı nerede duruyor. Üçüncü tarafı DEM olarak tarif ediyorlarsa dördüncü taraf olarak nerede duruyor. İşte orada pratiğe, 2023-2024 seçimlerinde duruşuna bakabiliriz. Esasen seçimlerde CHP'ye angaje olmak dışında bir seçenek üretmeyen bir TKP duruşu ile karşı karşıyayız. TKP, AKP ve CHP karşıtlığı ile bunun içinde bir komünist program üretebilen, bağımsız pratiğini örgütleyebilen bir parti değildir.

TKP'yi aynı zamanda komünist ilkeler çerçevesinde irdeleyeceksek, komünistlerin başta ulusal sorun olmak üzere temel ilkesel yaklaşımlarının da karşısında siyasi konum ve duruş örgütleyen bir partidir. Bunlardan ilki kuşkusuz Türkiye demokrasisi sorunu olarak da Kürt ulusal sorunudur. TKP, Kürt ulusal sorunu ve genel olarak da ulusal sorun karşısında komünistlerin temel ilkesel yaklaşımının düpedüz karşısında sosyalşoven konumlanan bir örgütlenmedir. TKP esasen AKP ve CHP'ye karşı bir konumlanış almaya çalışırken aldığı asıl konumlanış, bildirgelerinde de çok net ifade ettikleri veya Okuyan'ın değişik röportajlarında söylediği gibi, HDP ile DEM ile Kürt özgürlük hareketiyle yan yana gelmeyecek bir çizgi arayışındadır.

TKP bu konumlanış içerisinde bir Kürt sorunu görmekte midir, elbette görmektedir. Bildirgelerinde demokratik, eşitlikçi Türkiye yazmakta beis görmemektedir. Ama kasıtlı ve amaçlı bir biçimde Kürt sorununun Türk burjuva egemen sınıfının inkarcılığı ve sömürgeciliği zemininde gelişmiş bir sorun olduğunu görmemektedir. Rejimin sömürgeci inkarcı karakterini sistematik olarak yadsımakta ve Kürt sorununu, AKP hükumetinin çözmeye yanaşmayan politikalarına indirgemektedir.

TKP, aynı zamanda 20. yüzyıldan kalan emperyalizm anlayışıyla genel bir emperyalizm karşıtlığı ve antiemperyalist söylemi üreten bir partidir. Bu söylem içinde işbirlikçi Türk burjuvazisinin sömürgeci politikalarını yadsımakta ve yine bu tablo içinde Türkiye'nin mali ekonomik bir sömürge olduğu gerçeğini ortaya koymayıp onun işbirlikçi Türk burjuvazisine karşı savaşımını sistematik biçimde yadsımaktadır. TKP, bu analizi ile esasen işçi sınıfı ve ezilenlerin özgürlük, iş, ekmek,aş meselesini düpedüz AKP'ye karşı mücadeleye indirgemektedir. Ne sermaye sınıfına ne faşist devlete karşı mücadeleye dair tek bir söz üretemez. TKP'nin esas söylemi, AKP'ye ve AKP'de cisimleşen politik islamcı gericiliğe karşı mücadeledir. Bir hükümetten, partiden kurtuluşun Türkiye işçi sınıfı ve ezilenleri için tam bağımsızlık, eşitlik yaratacağı söylemini üretmekte ve bunun pratik yolunu her seçimde CHP'ye yedeklenmeye düşmekten kurtulamayarak belirlemektedir.

TKP KOMÜNİST BİR PARTİ DEĞİLDİR
TKP, AKP'yi analiz ederken de tartışırken de dar bir çerçeve içerisindedir. Politik islamcılık AKP'de ve onun birkaç cemaatinde şekillenen gericilik biçimiymiş gibi bir AKP karşıtlığı görüyoruz TKP'de. Fakat TKP, AKP'nin politik islamcı faşist şeflik rejimi biçiminde konumlanışını; bu şeflik rejiminin bir iktidar biçimi oluşunu, bu şeflik rejimi etrafında yan yana gelen cemaatler, Ergenekoncular, MHP gibi politik kuvvetlerin devlet içindeki konumlanışını yadsımaktadır. Meseleyi dümdüz bir AKP karşıtlığına daraltmaktadır. Bu koyuş halklarımızın yaşamları ve özgürlükleri karşısındaki tehlikeye dair siyasal savaşımın gerçek içeriğine kapsamında halklarımızın gözünü bağlamaktır. Bu nedenle TKP komünist bir parti olmadığı gibi sosyalizm iddiasının altını hiçbir politik program ile dolduramadığı gibi seçimlerde ya da güncel bir takım gündemler ve talepler zemininde bile halklarımız, işçi sınıfı ve ezilenler nezdinde anlamlı bir pratik politik kuvveti olan bir siyaset, örgüt değildir.

Sayın Maçoğlu, TKP ile birlikte Kadıköy'den aday. Bu seçimlerin en fazla tartışılan konularından biri. Dersim'de yaratılan "Komünist başkan"ın Kadıköy'de devam etme siyaseti. Biraz da popülarize edilen bir mesele. Bu tablo içinde tartışılması gereken Maçoğlu'nun TKP ile birlikte Kadıköy'den adaylığını belirleyen SMF'li dostlarımız. Bizim için meselenin esas özgün yanı burası. Maçoğlu, İstanbul'da ve Kadıköy'de TKP ile birlikte nasıl bir komünizm ve komünist başkan propagandası yürütebilir. Maçoğlu'nun Dersim'de uzun yıllara dayandırılmış ve oluşturulmuş bir yerel belediyecilik anlayışı ve deneyimi var. Bu deneyim, birikim ile yerel belediyecilik çizgisi koyuyor. Bunu değişik açılardan İstanbul ve Kadıköy'de halkımız ile paylaşıyor.

Fakat bu yerel belediyeciliğin içerisinde bir komünizm propagandası, halkçı belediyecilik yok. Çünkü bu bir söylem değil, böyle bir sözün gerçek bir politik programa dayanması gerekir. Bu politik programsa ne Kadıköy için oluşturulmuş yerel seçim politikasında var ne de TKP'nin parti olarak söylemlerinde var. Esasen ortaya bir halkçı belediyecilik çizgisi konulmuyor. Nihayet İBB seçimlerinde ise İmamoğlu'nu destekleyeceklerini açıklıyor Maçoğlu. O genel siyaseti düzleminde de CHP'yi destekleyecek bir söylem üretilmiş oluyor. Ne Kadıköy için ne İstanbul için ne de sık sık seçimlerle AKP-MHP faşist şeflik rejimiyle çarpışan halklarımız için ayrı bir siyasi söz, söylem, ayrı bir mücadele programı geliştirebilmiş olmuyor.

MAÇOĞLU'NUN TKP ADAYLIĞIYLA KOMÜNİZM PROPAGANDASI YAPMASI ZOR
Yani Maçoğlu'nun TKP adaylığıyla komünizm propagandası yapması, TKP'den gelen nesnel sınırları ve zorlukları nedeniyle zaten vardır. Ama bir diğeri İBB seçimlerinde İmamoğlu'nu destekleyerek yürütülecek bir yerel seçim siyaseti bakımından da sınırlılıklarının olduğu ortadadır. Bu tabloda SMF'li dostlarımızın Dersim, Kadıköy, Erzincan, Antakya ve değişik kentler zemininde izlediği yerel seçim siyaseti de özünde grupçu ve pragmatisttir. SMF'li dostlarımızı hem BMG içerisinde hem de Emek ve Özgürlük İttifakı'nın bileşeni olarak birleşik mücadele partimiz DEM'le yan yana gelen bir kuvvet olarak önemsiyoruz.

Bu tür politik kuvvetlerden, seçimler dışında, işçi sınıfı ve ezilenlerin halklarımızın, Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasının siyasal kazanımı ve kurtuluşu için gerçek bir politik program inşa edebilme iddiası, güveni ve fiiliyatıdır beklediğimiz. Fakat burada SMF'nin seçimle sınırlanmış siyaset düzlemine doğru hapsolmakta olduğunu görüyoruz. Buralardan söylenen yüksek sözlerin; "A belediyesini alarak C bölgesinde durarak D bölgesinde bazı kooperatifler inşa ederek bir komünizm propagandası yapacağız" demenin Türkiye ve Kürdistan coğrafyasının siyasal gerçeği bakımından bir gerçeği yok.

FAŞİZMİN TASFİYECİ KUŞATMASI EMEKÇİ SOL HAREKETTE İDDİA KAYBINA YOL AÇTI

Türkiye ve Kuzey Kürdistan bakımından önemli birçok gündem söz konusu. Savaş, emek sömürüsü, işçi ve doğa katliamları, kadın cinayetleri bunlardan birkaçı. Seçim süreçlerinde bu önemli gündemlere ilişkin politik bir hat izlenemediği eleştirisi yapılıyor. Siz seçim sürecini politik olarak nasıl ele alıyorsunuz?
Seçim süreçleri halklarımızın politikaya ilgisinin yükseldiği ve siyasi mücadele açısından da değişik güç ve imkanların oluştuğu süreçler. O nedenle kuşkusuz iyi çalışılması, iyi planlanması, anlamlı bir siyasi ve örgütsel seferberlikle geçirilmesi gereken zeminler. Bizim de, Türkiye, Kürdistan siyaseti zemininde politika yapan politik öznelerin de atlamaması, dışında kalmaması gereken zeminler. Fakat seçim zeminlerinin yarattığı bu imkanlardan yararlanabilmek için anlamlı bir politik hatta, ideolojik duruşa ve netliğe, güçlü bir siyasi, örgütsel seferberliğin örgütlenmesine ihtiyaç duyuyor. Bu da halklarımızın eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi, barış ihtiyacını karşılayacak bir siyasi mücadelenin daha geniş politikalar çerçevesinde örgütlenmesiyle mümkün olabilir.

Seçimler her şeymiş, bütün sorunların çözümünü sağlayacak zeminmiş gibi korunması ve siyasetin merkezine koyuş, emekçi sol hareketi daha fazla iddiasızlaştırıp, toplumun sorunlarının çözümü konusunda daha fazla hareketsiz kılıyor. Bir pozisyon kaybı oluyor.

Bu kuşkusuz sadece seçimlerle ilgili değil. AKP'nin adım adım faşist şeflik rejimini kurucu terörle birlikte inşa ettiği 2015 yılından bu yana uygulanan tasfiyeci kuşatma ve siyasi kırım saldırılarının emekçi sol hareket saflarında, sosyalizm iddialı parti ve örgütlerde yarattığı ciddi bir durum var. İlkin bunu görmeliyiz. Bu zeminden, derin bir politik iddia ve özgüven kaybı yaşanıyor. Bu zeminde giderek tek tek parti ve örgütler toplumsal, siyasal, iktisadi, sosyal sorunların çözümü karşısında siyaset ve pratik üretmekten geri düşen, tek tek kendi örgütsel varlıklarını koruma zeminine doğru daralan pozisyondalar. Bu zeminde seçimler giderek her meselenin çözümü haline geliyor.

EMEKÇİ SOL HAREKETİN ZAYIF KARNI CHP ANGAJMANLI DÜŞÜNÜŞTÜR
Son seçimler bakımından ise bu tabloya şunu eklemeliyiz. Merkezi siyasetin odağına doğru gelen seçim konusunda da emekçi sol hareket giderek AKP'nin CHP kanadıyla geriletilmesi, düşürülmesi stratejisine doğru angaje oluyor. Düpedüz bu siyasetle kendi varlık zeminini buna göre belirliyor. Bu zemini de topluma bütün sorunların çözümü için seçimleri beklemeleri, bütün sorunların çözülmesi için de burjuva egemen partisi ve ittifak bloku olan CHP ve Millet İttifakını desteklemeleri dayatılmış oluyor. Bu tabii derin ve ağır bir tablo. Yani bu tablo içerisinde hem toplumun değişik sorunlarına politikayla, pratikle yönelemeyen, bunun mücadele biçimi, araçlarını, birleşik zeminlerini, platformlarını inşa edemeyen bir sol gerçeği var. Aynı zamanda bütün bu sorunların çözümünü seçimlere havale ederek orada da burjuva egemen bir partinin desteklenmesi yolundan halklarımızla muhataplaşan bir siyaset gerçeği var. İlkin bu durumun değiştirilmesi gerekiyor. Emekçi sol hareketin en zayıf karnı CHP angajmanlı düşünüştür. Bu düşünüşten çıkılması, kırılması gerekiyor.

Diğer mesele ise az önce bazı partilerin örneklerinde tartıştığımız gibi, değişik yerlerde alan kapmak, mevzilenmek, orada bir vekil, bir belediye başkanlık, muhtar ya da belediye meclis üyeliği biçiminde yapılan planların anlamlı bir politik duruş üretmediğini görüyoruz. Ama sol hareket seçimlerde değişik zeminlerde pragmatist, hesap kitap içeren defterlerle seçime giriyor. Her seçimde, nasıl belediyecilik inşa edileceği, AKP-MHP'nin nasıl teşhir edileceği, halklarımızın farklı bir yaşam, kendini ve kentlerini yönetme konusunda nasıl bir pratikle buluşturacağımız meselesinin önüne tartışmalar, matematik hesapları geçiyor. İttifakların da esas içeriğini bu hesaplar, grupsal çıkarların belirlediği zeminler geçmiş oluyor. Bu zeminlerde ittifaklar kurulmuş oluyor. İttifaklar mücadelemizi nasıl geliştireceğiz, nasıl büyüteceğimiz tartışmasından ziyade buna odaklanıyor. Bu denklem içerisinde, İliç'te bir maden faciası yaşıyorsunuz, doğa ve işçi katliamını iç içe yaşadığımız ağır bir durum yaşanıyor, 6 Şubat'ın yıldönümünden geçiyorsunuz. Halkımız bir hesaplaşma ve yüzleşme içerisinde oluyor. Ama bu halkımızın öfkesini ve değişim isteğini biriktiren meseleler karşısında dönüyorsunuz, Kadıköy'den kiminle, nasıl, Antakya'da hangi biçimde, nasıl tartışmasını üretmiş ve 31 Mart'ı beklemeyi salık vermiş oluyorsunuz. Bu ciddi bir zayıflık ve zaaf konusu.

Partimiz o nedenle her seçime anlamlı bir siyasi, örgütsel seferberlikle, birleşik mücadele partimiz DEM'le ve onun ittifak çizgisindeki tartışmalarla giriyor. Bu ittifakların, tartışmaların her birini birleşik mücadelemiz için bir imkan olarak görüp, geliştirici temelde ilişkilendirmeye çalışıyor. Fakat seçimlerin bu biçimde merkeze doğru çekildiği bir siyaset anlayışını, aynı zamanda sadece seçimleri tartışmak üzere kurulmuş olan ittifakları, birleşik zeminleri mücadelemizin hayrına işler olarak görmüyoruz. Dolayısıyla bu tabloda emekçi solun ciddi bir birleşme, birleşik mücadele sorunu olduğunu gördüğümüz kadar, emekçi solu halklarımızın bir alternatifi olarak politik iddia üretememe krizini ve sorununu da görüyoruz.

BELEDİYELERİMİZİ KAYYUMA KARŞI FİİLİ MEŞRU MÜCADELEYLE KORUYACAĞIZ

Kürdistan'da kazanılan belediyelerin neredeyse tamamına kayyum atandı. Kayyumlara karşı bu dönemde nasıl mücadele edeceksiniz?
Yerel seçim sürecine hazırlığın en net ve belirgin olduğu saha Kürdistan ve kayyumla gasp edilmiş belediyelerimizin geri kazanılması. Bu konuda anlamlı bir örgütsel seferberlikle, siyasi duruşla partimiz DEM ve bizler 31 Mart yerel seçimlerine hazırlanıyoruz. Net olan şey, Kürt halkının seçme iradesine, seçilmişlerine, irade gasbına karşı belediyeleri kazanmak. Ve net olan bir diğer şey, irademizin yeniden gasp edilme riskine karşı belediyelerimizi hem fiili halkçı belediyecilikle, halk örgütlenmesiyle, hem de sokakta fiili meşru mücadele yoluyla korumak.

Bu sürecin özgün iki temel hazırlığını geride bıraktık geçen dönemde. Birincisi Kürdistan'da adeta bir demokrasi şölenine, halk örgütlenme seferberliğine dönüşen önseçim süreçleriydi. Önseçim yapılması, halkımızın buna çağrılması, adaylarımızın kendini ortaya koyması ve nihayet oylamalar gerçek bir kendini yönetme, kendi kaderini belirleme eğilimi. Bizim için bir sonraki adım 31 Mart sandık, oyların verilmesi ve belediyelerin alınması. Ama esas olan önseçimlerde ortaya çıkan halk iradesini, o belediyenin doğal bir meclisi haline ve kayyum gasbına karşı da doğal bir halk iradesi, koruyanı haline getirmeye çalışmak. Şu anda Kürdistan'daki seçim çalışmaları tam olarak bu önseçimde ortaya çıkan iradeyi partimizin örgütlülüğü biçimine dönüştürme hattı olarak ilerliyor.

Bir diğer önemli siyasi, örgütsel adım ise Özgürlük Yürüyüşü oldu. Kürdistan'da Kürt halkımızın en temel sorununun çözümüne odaklanan bir siyasi eylemsellikti, bir siyasal kampanyaydı. Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kaldırılması, Öcalan'ın özgürlüğü ile birlikte Kürt sorununa demokratik çözüm içeren bir siyasal çalışmaydı ve aynı zamanda tecride karşı hapishanelerdeki politik tutsakların özgürlüğünü kapsayan bir çalışmaydı. Bu siyasal çalışma ve bu yürüyüş gerçek bir Kürdistan siyaseti ve Kürt halkının gerçek bir siyasi örgütsel seferberliği olarak şekillendi. Bu çok önemli. Yerel seçimlerde kayyumla gasp edilmiş belediyelerimizi alarak kendimizi yönetmek için geliyoruz diyen iradenin çok özel bir siyasal ve örgütsel bütünleyeni oldu.

O nedenle çok anlamlı iki noktadan seçimlere güçlü bir hazırlık süreciyle girilmiş oldu. Buralarda ortaya çıkmış irademizin, sosyalist yurtseverleri, Kürt halkımızın Türkiye'deki tutarlı dostları, savunucuları, sosyalistleri de kapsayan biçimde bu iradenin seçimlerden sonra yeni bir kayyum gasbına karşı hem sokakta belediyeleri savunacak hem de fiilen kazandığımız, bizim olan kentlerimizi halk iradesiyle, örgütlenmesiyle, onun antifaşist birimleri, komiteleri, organları, siyaseti, fiili meşru biçimleriyle yönetecek bir irade olarak sürmesiyle devam edecek. Buna da şimdiden akıl olarak, yön birliği olarak hazır olduğumuzu Kürdistan bakımından söyleyebiliriz. Bizim olanı almak, halk örgütlenmesi için de güçlendirmek, sokakta fiili meşru mücadele içerisinde savunmak hattından kayyuma karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

DEM'İN ADAY ÇIKARDIĞI HER YERDE ESP OLARAK VAR GÜCÜMÜZLE ÇALIŞACAĞIZ

Partiniz 2024 yerel seçimleri çalışmalarında nasıl yer alacak, güç verecek?
Geçtiğimiz aylarda parti meclisimizin toplantısını yapmış ve tutum metni açıklamıştık. Seçim taktiğimiz, politikamızı ifade etmiştik. Şöyle özetleyebilirim; birleşik mücadele örgütümüz DEM'in her yerde kendi adaylarıyla seçime girmesidir. Bunu 3. cephemizin kazanılması ve güçlendirilmesi bakımından da, birleşik partimizin kaderi ve geleceği bakımından da önemsiyoruz. DEM'in aday çıkardığı her yerde ESP olarak var gücümüzle çalışacağımızı söylemiştik. Sosyalşoven karakterli yapılardan, pragmatist ve popülist bileşimlerden uzak olacağımızı ifade etmiştik. Dolayısıyla bu çerçevede DEM'in tablosu somutlaştıkça seçim tablomuzu somutlaştırıyoruz. DEM içerisinde belediye eşbaşkan ve belediye meclis üyelikleri için görev alan yoldaşlarımız var. Aynı zamanda DEM'in seçim kurullarında yer alarak seçim çalışmaları için konumlanmış durumdayız. Parti örgütlerimiz seçim sürecinde DEM partimizin bir örgütü, onun yerel seçim politikasını, 3. cephe çizgisini yayan, halkçı demokratik programını anlatan, seçim büroları, parti büroları olarak çalışacak. Böyle konumlanacağız. Doğrudan MYK'mız, temsilcilerimiz, PM'den yoldaşlarımız da bu çalışmalar boyunca DEM'in aday çıkardığı bütün bölgelerde sahada olacak, örgütlenme çalışmalarının doğrudan içinde olacak.

Bizim için çok temel noktalardan birisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi eşbaşkan adaylığı. Partimizin burada adaylık iddiası ortaya koymuş olması. Bunu hem siyasi, hem de örgütsel olarak bu iddianın altını doldurmak bakımından ESP kendine çok özel bir rol ve misyon biçiyor. Bunun için DEM İstanbul örgütümüzle birlikte bir planlamanın, programın içerisinde hareket ediyoruz.

Yine partimizin Ankara'da Gültan başkan etrafında ortaya koyduğu seçim iradesi de partimiz bakımından önemli. Özellikle orada çok etkin, yetkin, çok da sevdiğimiz bir kadın siyasetçi arkadaşımızla partimizin kadın özgürlükçü politikalarının öne çıkarılması, gerici erkek egemen bloklar karşısında partimizde somutlaşan kadın iradesi, kadın temsil düzeyinin halkımıza anlatılmasını önemsiyoruz. Dolayısıyla Ankara'daki çalışma da bizim bakımımızdan önemli olacak. Orada da değişik noktalarda konumlanmış durumdayız.

Ve Kürdistan'da kayyuma karşı bir irade savaşı olarak şekillenecek seçimler. Dolayısıyla biz de Amed başta gelmek üzere ve yine daha önce Orhan başkanın da kazandığı Akpazar/Peri belediyesini kayyuma karşı yeniden kazanmak başta gelmek üzere Kürdistan'ın değişik kentlerinde çalışmanın içerisinde olacağız. Kayyum gasbına karşı halklarımızla birlikte irade savaşının içerisinde olacağız.