Gazeteci Kurtay Serhat: Türk devleti tam bir soykırım harekatı yürütüyor
Faşist Türk devletinin işgal saldırılarının sürdüğü Medya Savunma Alanlarında gazetecilik yapan Kurtay Serhat, işgal saldırılarını, KDP işbirliğini ve gerillanın durumunu değerlendirdi.
17 Nisan 2022'de Medya Savunma Alanlarının Zap ve Avaşin bölgelerine faşist Türk devletinin işgal saldırıları sürüyor. Giderek yükselen savaşın yoğunluğuna rağmen HPG 6 Şubat'ta Türkiye ve Suriye'de etkisini gösteren depremden kaynaklı tek taraflı ateşkes ilan etmişti. Sömürgeci Türk devleti depremde yaşamını yitiren insanlar henüz toprağa verilmemiş, enkazlar kaldırılmamış, yaralar sarılmamışken ilan edilen insani ateşkesi umursamadan saldırılarını sürdürdü. Gerilla yıllardır işgal saldırılarına karşı varlık-yokluk savaşı içerisinde. Sömürgeci devleti alt edemediği gerilla taktiklerine yasaklı kimyasal silahlar ve taktik nükleer silahlar da dahil olmak yüksek savaş tekniği kullanıyor. PKK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan 8 yıldır süren savaşta toplamda 4 bin 906 gerillanın şehit düştüğünü açıklamıştı.
Türk devleti geçtiğimiz günlerde Mesya Savunma Alanlarına yönelik saldırılarını tekrardan arttırdı, yeni alanlara dönük başlattı. Medya Savunma Alanlarında gazetecilik faaliyeti yürüten Kurtay Serhat yeni saldırılara ilişkin ETHA'nın sorularını yanıtladı.
Zap ve Metîna'ya yeni işgal saldırıları başladı. Saldırılara ilişkin gazeteci gözünden bilgi aktarır mısınız? Şu anda neler yaşanıyor?
17 Nisan 2022'de işgalci Türk ordusu Zap alanını hedefleyen kapsamlı bir işgal harekatı başlatmıştı. Bu işgal harekatı Doğu Zap ve Avaşin alanlarında birçok bölgede eş zamanlı olarak başlatılmıştı. Nisan ayından mayıs ayına kadar gerilla ile Türk ordusu arasında savaş şiddetlenerek devam etti. Türk ordusu genelde yoğun tekniğe dayalı bir taktik yürütüyor ve zaten saldırıların ilk safhasında direkt kimyasal ve taktik nükleer silahların kullanımı dikkat çekmişti. Bir nevi yıl içerisinde yaşanacak savaşın gidişatını belirliyordu. Bu saldırılara gerilla güçlerinin de devrimci hamlesi oldu. 24 Mayıs 2022 günü gerillanın devrimci operasyonları ve eylemleri Türk devletinde bir sarsıntı yarattı. Ve artık ciddi anlamda ordu bir çıkmazın içindeydi. Türk ordusu ağır darbe aldı ve buna karşı ya birçok alandan geri çekilecekti veya operasyonu genişleterek devam edecekti.
'CENAZELERİNİ GERİDE BIRAKIP ÇEKİLMEK ZORUNDA KALDILAR'
Ve operasyon, 24 Mayıs 2022 akşamı batı Zap alanını ve Metina alanının bir bölümünü kapsayacak şekilde genişleyerek devam etmişti. Ancak yıl sonuna gelindiğinde gerilla güçleri yıl içerisinde yaptıkları eylemlerin yanı sıra, devrimci operasyonlar gerçekleştirmeye başladı. Bu çerçevede devrimci operasyonların doruk noktası Girê Hakkari bölgesinde oldu. Metina alanında bulunan Girê Hakkari bölgesine gerilla güçleri 26 Kasım günü devrimci bir operasyon gerçekleştirdi. Buranın önemli bir noktası ise, KDP güçlerinin etrafında hilal şeklinde güvenlik karakolları kurması idi. Yani buraya eylem yapmak demek önce KDP bariyerini geçip sonra Türk askerlerine ulaşmak demekti. Ve gerilla güçleri buraya kapsamlı bir devrimci operasyon gerçekleştirerek adeta Türk güçlerini süpürdüler. Bu devrimci operasyonlar sonucunda Türk ordusu Doğu ve Batı Zap'ta birçok yerden geri çekilmek zorunda kaldı. Üstelik cenazelerini geride bırakarak çekilmek zorunda kaldılar.
Bu sene ise geçen sene geri çekildikleri yerlere tekrardan asker indirmeye başladı. Yani geri çekilmenin yapıldığı bölgelerden, Batı Zap'ta Girê Cûdî, Doğu Zap alanında Kurojahro'nun üç bölgesine, Doğu ve Batı Zap alanlarının yanı sıra Metina bölgesinde KDP'nin desteğiyle Girê Ortê bölgelerine operasyon başlatıldı.
'PLAN BİRKAÇ AYDA SONUÇ ALMAKTI'
Şimdiye kadar Türk ordusu konumlanmaya çalışıyor ve gerilla güçleri de hareketli timlerle ve savaş tünelleriyle, farklı taktiklerle Türk ordusuna darbe vurmaya ve konumlanmasını engellemeye çalışıyor. Özetle bu saldırı 2021-2022 yıllarında yapılan saldırıların devamıdır. Plan, en fazla birkaç ayda sonuç almaktı. Fakat gelinen noktada bırakın birkaç ayda sonuç almayı cenazelerini geride bırakarak geri çekilmek zorunda kalındı. Şimdi çaresizce geri çekildiği bölgelerden bir kısmını tekrar hedefliyor. Şu ana kadar saldırıların yoğunluk merkezi Girê Cûdî ve Metina'nın Girê Ortê alanları durumunda.
'CENAZELER GERİLLANIN ELİNE GEÇMESİN DİYE YAKTILAR'
Burada Girê Cûdî bölgesi için ayrı bir parantez açmakta yarar var. 11 Eylül 2022 günü ilginç bir olay yaşandı. Bölgede konumlanmaya çalışan Türk güçleri bir çevre operasyonu yapmaya kalktılar ancak gerilla güçlerinin denetimine girdiler. Ve gerilla eylemleri sonucu çok sayıda asker öldürüldü ve askerler konumlandıkları yerlere geri çekildiler. Ölen asker cenazeleri ise gerilla güçlerinin denetimindeydi. Yani bir adım ötede ölen askerlerin cenazeleri gerillanın elindeydi. Fakat ne olduysa birkaç dakika içinde geri çekilen birlikler tekrar hareketlendiler ve basına yansıyan o kan dondurucu görüntüler yaşandı. Yani asker cenazeleri gerillanın eline geçmesin diye bulunan çare yakmak oldu. İşte Girê Cûdî Türk ordusu için böyle bir önemi var.
'KDP TÜRK DEVLETİNİN BİR ŞUBESİ GİBİ ÇALIŞIYOR'
Geçen yıl Avaşîn, Metîna ve Zap'a dönük işgalci savaşta KDP istihbaratı bilgileri paylaşmanın dışında gerillayı imha savaşında çeşitli biçimlerde yer aldığı da basında yer almıştı. Metîna ve Zap'a dönük işgalci saldırılar söz konusu olduğunda KDP'nin denetimindeki bölgelere işgalci Türk ordusunun indirme yaptığı bilgileri yansıdı. KDP şu anda nasıl bir rol oynuyor?
Şubat 2021 dört günlük Garê Operasyonuyla Türk devleti uluslararası güçlerin onayı ve desteğiyle yeni bir konseptle bu saldırıları yürütüyor. Bu konsept çerçevesinde birçok güç misyon sahibidir. Örneğin BM, sessizliğiyle Türk devletinin insanlık suçlarını örtbas ederek yerine getiriyor. NATO envanterindeki silah ve mühimmatları peşkeş ederek yine kimi Avrupalı ve bölge devletleri çeşitli misyonlarla Türk devletini destekliyorlar. Şüphesiz bunların hepsi NATO öncülüğünde Türk faşist rejimini kurtarmak adına yapılıyor. Bu konseptte KDP'nin rolü ve misyonu ise daha önemlidir. Yerel istihbaratta KDP Türk devletinin bir şubesi gibi çalışıyor. Türk ordusunun zorlandığı dönemlerde devreye girer ve her türlü yardımı yapar. Türk devleti için yollar ve karakollar inşa ettiler. Bunları belgeleriyle kamuoyuyla paylaştık. Bunlar belgelenmiş işbirlikleridir. Şimdi KDP'nin kurduğu bu üsler Türk devletinin operasyon merkezleri haline gelmiş.
'TÜRK DEVLETİ KDP'Yİ SICAK SAVAŞIN İÇİNDE GÖRMEK İSTİYOR'
Son örneği Metina'nın Girê Ortê alanında yaşandı. Ancak görünen o ki Türk devleti tüm bunlarla yetinmiyor ve KDP'yi direkt sıcak savaşın içinde görmek istiyor ve maalesef bunların somut belirtileri de var. Yani bir siyasi parti açıkça başka bir ülkenin istihbaratı için ajanlık yapar mı? KDP için bu durum artık çok yadırganacak bir şey değildir. KDP'nin diğer önemli bir görevi ise uluslararası alanda oluşacak tepkileri Kürt ve Kürdistan adına baypas edecek bir konumda olması isteniyor ve şimdiye kadar bu görevi başarıyla yerine getirdi. Örneğin kimyasal silahları araştırmak için gelen heyetler engellendi. Yine halkın gerillaya gönderdiği kimi antikimyasal malzemelere el koydu. Yine Bağdat'ta dışişleri koltuğunda KDP'li bir isim oturuyor. Ve neredeyse Erdoğan'ın temsilcisi gibi bir misyonla hareket ediyor. Böyle ilginç bir konumdalar.
'BARZANİ HÜKÜMETİ KORSAN HÜKÜMETTİR'
Son bir hatırlatmayla durumu özetleyelim, mesela artık Perex katliamını hatırlayan var mı? Burada Iraklı güçlerin basiretsizliğinden ve ikiyüzlülüğünden ziyade Barzanilerin rolünü görmek gerekir. El birliğiyle Erdoğan'ın tüm savaş suçlarını örtbas etmeye devam ediyorlar. Zaten şu andaki Mesrur Barzani hükümeti bir nevi korsan hükümettir. Görev süresi bitmiştir. Seçimlerin yapılması gerekir. Seçimler yapılmadığı gibi, korsan bir şekilde görev süresi uzatıldı. Ve parlamento fiili olarak kilitlidir. Buradan da anlaşılıyor ki Türk devleti gerillaya karşı savaşta somut bir sonuç alana kadar Güney Kürdistan'daki bu durum devam edecek.
'BM SESSİZ KALARAK İNSANLIK SUÇLARINA ORTAK OLDU'
Geçtiğimiz yıl 7 ayı aşkın devam eden savaşta işgalci Türk devletinin gerillaya kimyasal silah ve taktik nükleer silahlar kullandığı basına yansıdı. HPG-BİM açıklamasında kimyasal silahların yeniden kullanıldığı bilgisini paylaştı. Yasaklı kimyasal silah kullanan Türk devletinin işlediği suçların kamuoyunda görünür kılınmasında basına özel bir rol düşüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? İlerici basına, özgür basına çağrınız var mı?
Bu son üç yıllık savaş sürecinde Türk devleti tam bir soykırım harekatı yürüttü. Diğer saldırı biçimlerinden farkı bunu sistemli ve sürekli hale getirdi. Bu konuda uluslararası güçlerin katkıları göz ardı edilemez. Özelde BM bu konuda en büyük sorumluluğu taşımaktadır. Sessiz kalarak Erdoğan'ın işlemiş olduğu insanlık suçlarına ortak oldular. BM, NATO, ABD ve Avrupa bu konuda suç ortağıdır. Eğer onlar yasalarını uygulamış olsalardı ve ciddi bir tepki gösterselerdi, Erdoğan faşizmi yurt içinde gelişen tepkilerin bu kadar hunharca üzerine gitmezdi. Örneğin Şebnem hocanın başına gelenler bu kadar pervasızca olmazdı. Oysa Şebnem Hoca uluslararası bir uzman olarak görüntüleri inceleyerek bir tespitte bulunuyordu. Fakat ilk kıvılcımda önlem almak istiyorlar. Biz katlederiz siz görmezden gelin deniyor. Çünkü Erdoğan için tüm uluslararası yasalar askıya alındı, Kürdü rahat rahat katletmesi için. Dolayısıyla meydan senin sür atını diyorlar Erdoğan'a ve maalesef böyle bir alçaklıkla karşı karşıyayız.
'MUHALİF OLANLAR BİLE OTO-SANSÜR UYGULUYOR'
Yani karşımızdaki faşist rejim, Hitler faşizmini fersah fersah aşan bir rejimdir. Ve bu faşist rejimle mücadele etmesini devlet bürokrasisinden ve sermayeden beklemek saflık olur. Onlar, buz gibi çıkarlarını düşünürler hiç kimse umurlarında değildir. İşte örneği Kürdistan adına hareket eden KDP var karşımızda. Bu faşist rejimin en büyük dayanaklarından biridir. O zaman toplumsal alanda mücadele örgütlenmeli. Bu da devrimci insanlar ve devrimci kurumlarla mümkündür. Bu konuda ezilenler ve sosyalistlere önemli rol düşüyor. Bu hem insani görevimiz hem devrimci görevimizdir. Her bir basın kuruluşu ve medya kurumundan, bir bireyin sosyal medya hesabına kadar bu bilinçle mücadele etmek gerek. Bu konuda her zamankinden daha fazla ileri bir noktadayız. Çünkü mevcut sistem içi kurumların neredeyse hepsi rejime endekslidir. Yani muhalif olanlar bile kendine oto-sansür uygulayarak bir şekilde rejimin suçlarını örtbas etmekten geri duramıyor. Fakat devrimci güçler ve kurumları için böyle bir durum söz konusu değildir. Hakikati topluma tüm çıplaklığıyla göstermeyi başarabiliriz. Bu konuda oldukça ilerledik, toplum artık her zamankinden daha fazla iletişim araçlarına sahiptir. Yeter ki doğru yöntemlerle mücadele edilsin. Kürdü yok sayan ve katliamlarla ortadan kaldırmaya çalışan zihniyet günümüzde soykırım siyasetini tüm Türkiye'de sistem haline getirmiş durumda. Bu hakikati toplum artık iliklerine kadar hissediyor. Fakat bunu örgütlü bir antifaşist güce dönüştürmek hepimizin esas görevidir.