18 Mayıs 2024 Cumartesi

Ferzad Can: Direndik, savaşıyoruz ve kazanacağız

MLKP Komutanı Ferzad Can "17 yıllık AKP iktidarı miadını doldurmuştur. Devletin beka krizini bir devrimle çözecek olan yegane güç devrimciler ve emekçi-ezilen halklardır. Yapılması gereken bütün ilerici, antifaşist ve devrimci demokratik güçleri birleştirerek mücadeleyi büyütmek, devrime doğru ilerlemektir. Milis eylemlerinden, kent ve kır gerilla eylemlerine, açlık grevlerinden, işçi direnişlerine ve öğrenci boykotlarına kadar her yerde direnişi ve devrimci kitle şiddetini büyütmek, faşist diktatörlüğü yıkma hedefine yöneltmek izlenmesi gereken yoldur" dedi.
Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Yürütme Komitesi'nde yer alan MLKP temsilcisi Ferzad Can'la HBDH'nin 3 kuruluş yıldönümü ve son siyasal gelişmeleri konuştuk. Ferzad Can HBDH'nin faşist teröre karşı mücadeleyi büyüteceğini ve birleşik devrimci savaşın mutlaka kazanacağını belirtti. MLKP Komutanı Ferzad Can'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
 
HBDH dördüncü savaş yılına girerken nasıl bir Türkiye/Kuzey Kürdistan tablosu görüyor?
 
Son dönemde işçilerde, emekçilerde ve ezilenlerde içten içe büyüyen, fırsatını bulduğunda ise kendisini eylemsel olarak orataya koyan güçlü bir öfke gelişiyor. Bunu tecrite karşı direnişinin yaygınlaşmasında, içinde bulunduğumuz seçim mücadelesi sürecindeki kitle seferberliğinde ve son olarak da kadınların meydanları zapteden 8 Mart eylemlerinde daha açık şekilde görebiliyoruz. Hemen her gün işçi ve emekçilerin yaygın tepkilerine ve direnişlerine tanık olmaktayız.
 
Şunu söyleyebiliriz ki, ilerleyen günlerde AKP-MHP faşist iktidarına yönelik daha güçlü eylemler ve direnişler gelişecektir. TC devleti büyük bir ekonomik ve siyasi krizle karşı karşıya bulunuyor. Her iki kriz de sanıldığından daha derin ve sarsıcı niteliktedir. Bu nedenle, Tayyip Erdoğan liderliğindeki saray diktatörlüğü, pervasız bir faşist terörle, başta Kürt halkımız olmak üzere, ezilenleri, yoksulları, kadınları, Alevileri, gençleri baskı ve zorbalılkla yönetmeye çalışıyor. Bu nedenle toplumun dinamik kesimleriyle karşı karşıya gelmeye devam ediyor.
 
Özellikle içinde bulundukları ekonomik kriz en fazla emekçi kesimleri etkiliyor, toplum açlık ve yoksulluğu yoğun bir şekilde hissediyor. İşte, tanzim satışlar, her gün birer birer kapanan işletmeler, artan işsizlik, borç batağında kıvranan üreticiler. Yaşanan tam bir çöküştür ve bu çöküşü gizleyemiyorlar. Diktatörlüğün kitle tabanı git gide daralıyor.
 
Bu yüzden faşist AKP-MHP iktidarı baskı ve zor ile kendini korumaya çalışıyor, bu yolla ömrünü uzatmak istiyor. Öyle ki faşist rejimin elinde kalan yalnızca korku ve çaresizliktir. Ağızlarından düşürmedikleri "beka sorunu" ise zayıflamış faşist rejimin toplumsal ayaklanma ve direnişler karşısında duyduğu çekingenlikten başka hiç bir şey değildir.
'DEVRİMİMİZ, KARŞI DEVRİME MEYDAN OKUMAYA DEVAM EDİYOR'
 
Faşist rejimin Rojava devrimine yönelik tehtidleri devam ediyor. Ayrıca gerillayı ve devrimci öncüleri de hareketsiz kıldıklarını iddia ediyorlar. Gerçek durum nedir? Faşist ittifakın devrimci güçler karşısında bir başarısı söz konusu mudur?
 
Faşist AKP-MHP iktidarının başta Rojava devrimi olmak üzere, birleşik devrimimizi hedefleyen açıklamaları hız kesmeden devam ediyor. Şimdi de seçim çalışmaları adı altında gittikleri her yerde ve yaptıkları her açıklamada Rojava'nın işgaline dönük planlarını anlatıyorlar. Kürt halkının kazanılmış tüm hak ve özgürlüklerini geri alıyor, zorbalıkla halkımızı terörize ediyorlar. Irkçı şoven bir saldırganlıkla, kendisinden olmayan herkesi terörist ilan ederek, korkuyu çoğaltmaya çalışıyorlar. Bu yolla hem kendi kitlelerini saflaştırıp sıkılaştırmak hem de toplumsal muhalefeti kontrol altına alabilmenin hesabı içindeler.
 
Ancak faşist rejimin Rojava'ya dönük işgal planları nafile bir çabadan ibaret. Her şeyden önce Rojava ve Kuzey Doğu Suriye'deki devrimci güçlerin hazırlığı faşist AKP-MHP ittifakının böylesi bir operasyonu iki kere düşünmesine neden oluyor. Devrimin her karış toprağının kendileri için birer bataklığa dönüşeceğini biliyorlar. Ayrıca Rusya ve ABD arasında sıkışan, politika üretemeyen bir iktidar duruyor karşımızda. Bu sıkışmışlık, faşist devleti hem çaresiz bırakıyor hem de daha kudurgan bir ruh haline sürüklüyor.
 
Gerilla ise bütün kararlılığıyla mevzilerindeki yerini koruyor. Sömürgeciliğe darbeler vurmayı sürdürüyor. Faşist rejimin hava saldırıları ile gerillayı tasfiye etmek istek ve umudu başarısızlığa uğratıldı. Sadece bu da değil, tüm baskı ve saldırılara rağmen, devrimci-demokratik yapıların gelişimini ve kitlelerin hareketliliğini de engelleyemediler. Kayyumlar, tutuklamalar, hapis cezaları ve diğer saldırı biçimleri, onların arzuladıkları korku ve baskı ortamını egemen kılamadı. Devrimimiz, karşı devrime meydan okumaya devam ediyor.
 
Burada vurgulmak isterim ki, rejim krizi önemlidir ama sonucu belirleyecek devrimci öncülerdir, onların insiyatifi ve yaratıcılığıdır. Evet, faşist sömürgeciliğin bir beka sorunu olduğu doğrudur. Zulüm ve baskı üstüne kurulu her devletin böyle bir sorunu vardır. Faşist TC devleti ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal bir çıkmazla karşı karşıyadır. 17 yıllık AKP iktidarı miadını doldurmuştur. Devletin beka krizini bir devrimle çözecek olan yegane güç devrimciler ve emekçi-ezilen halklardır. Yapılması gereken bütün ilerici, antifaşist ve devrimci demokratik güçleri birleştirerek mücadeleyi büyütmek, devrime doğru ilerlemektir. Milis eylemlerinden, kent ve kır gerilla eylemlerine, açlık grevlerinden, işçi direnişlerine ve öğrenci boykotlarına kadar her yerde direnişi ve devrimci kitle şiddetini büyütmek, faşist diktatörlüğü yıkma hedefine yöneltmek izlenmesi gereken yoldur.
 
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecridi kırmak amacıyla Leyla Güven'le başlayan ve siyasi tutsakların katılımıyla büyüyen açlık grevi eylemleri dördüncü ayını geride bıraktı. Neler söylemek istersiniz?
 
'DİRENİŞ, FAŞİST REJİME KARŞI TOPYEKUN BİR ÖZGÜRLÜK DİRENİŞİDİR'
 
Leyla Güven'in öncü, bir nevi buzkıran eylemiyle başlayan ve siyasi tutsakların katılımıyla daha da güçlenen açlık grevi eylemleri, faşist AKP-MHP iktidarı ile yürütülen çarpışmanın en önemli mevzilerinden birine dönüşmüş durumda.
 
Kürt halkı, dört parça Kürdistan'da ve Avrupa'da, hapishanelerdeki siyasi tutsaklar, demokratik siyasetçiler, devrimci demokratik kitleler, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecide son verilmesi, Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin kazanılması için soluk soluğa direniyorlar.
 
Ayrıca belirtmek gerekir ki Leyla Güven'in direnişiyle simgeleşen bu devrimci hamle kadın öncülüğünün en güçlü örnekleri arasındadır. Faşist AKP-MHP iktidarı, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a karşı uyguladığı koyu tecrit ile hem Kürt halkımızın kazanılmış hak ve özgürlüklerini gaspetmeyi, hem de O'nun bu süreçlerdeki önder rolünü boşa çıkartmayı amaçlamaktadır. Tecrit burada, özgürlük arayışına dönüktür. AKP-MHP faşist koalisyonu, tecrit ve diğer saldırı biçimleriyle, öncü kuvvetleri iradesizleştirerek halklarımızın birleşik devrimci geleceğine yenilgi yaşatmak istiyor. Bu yüzden direniş yalnızca tutsaklarla sınırlı bir talep ve eylemler dizisi olarak tanımlanamaz. Direniş, faşist rejime karşı topyekun bir özgürlük direnişidir. Vakit kaybetmeksizin bu direnişle kenetlenelim ve her yerde sonuç alıcı eylemler gerçekleştirelim.
 
'BİRLEŞİK DEVRİMCİ EYLEM ÇİZGİSİNİ MİLİSTEN GERİLLAYA, KİTLE ŞİDDETİNDEN, GENEL DİRENİŞLERE KADAR BÜYÜTECEĞİZ'
Son olarak şunu sormak istiyoruz. 12 Mart 2019 tarihi itibariyle HBDH dördüncü savaşım yılına giriş yapmış bulunuyor. Neler söylemek istersiniz?
 
Türkiye ve Kuzey Kürdistan birleşik devrimini zafere ulaştırmak amcıyla dört yıldır Türkiye-Kuzey Kürdistan'ın kentlerinde ve dağlarında savaşıyoruz. Dersim'den, Karadeniz'e, Efrin'den Zap'a, Amanoslardan Serhat'a her yerde savaşçılarımızın ayak izleri mevcut. Kentlerde de düşmana meydan okuyor, eylemler gerçekleştiriyoruz.
 
Bu kapsamda şehitlerimizin öncülüğünde yürütülen mücadelemiz değerlidir, yol göstericidir. Faşist zulüm düzenine karşı, daha büyük hamlelere ihtiyaç olduğu da açıktır. Yetmezliklerimizin, yetersizliklerimizin farkındayız. Tam da bu bakış açısıyla, dördüncü yılımızda savaşım düzeyimizi yükselteceğiz. Birleşik devrimci eylem çizgisini milisten gerillaya, kitle şiddetinden, genel direnişlere kadar büyüteceğiz.
 
Geride kalan 4 yıllık süreçte, Türkiye-Kuzey Kürdistan birleşik devriminin zaferi uğruna önemli kayıplarımız da oldu. Birleşik devrim hareketimizin yürütme komitesinden başlayarak onlarca yoldaşımız kahramaca savaşarak şehitler kervanına katıldı. Bu vesileyle şehit yoldaşlarımızı bir kez daha anıyor, onlardan devraldığımız eşitlik, özgürlük ve sosyalizm bayrağını faşist rejimin burçlarına dikeceğimizin sözünü yineliyoruz.
 
Karşı devrim ile birleşik devrimimiz arasındaki savaşım şiddetlendikçe HBDH ve KBDH'ye duyulan ihtiyaç artacaktır. Birleşik mücadele olanaklarının çoğalacağı bir döneme giriyoruz. Birleşik Devrim Hareketimiz, halklarımızın özgürlük talebine yanıt olacak ve devrimci çekim merkezi olmayı sürdürecektir.
 
Şimdi önümüzde 16 Mart, Newroz, 30 Mart ve 1 Mayıs gibi özel devrimci tarihler duruyor. Birleşik mücadelenin geliştiği bu özel günlerde, bütün devrimci demokratik kitleler ve anti faşistler bir araya gelmeli, bugünlerde mücadelenin her biçim ve yöntemiyle sokakları AKP-MHP iktidarına dar etmelidir. Newroz'un isyankar ve Kızıldere'nin direnişçi ruhuyla faşist iktidarın üzerine yürüyelim. İnanıyoruz başaracağız, savaşıyoruz kazanacağız.