ESP Eş Genel Başkanları basın emekçileriyle buluştu
ESP Eş Genel Başkanları Deniz Aktaş ve Murat Çepni, basın emekçileriyle buluşarak, 2024 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanları Deniz Aktaş ve Murat Çepni, Taksim Hill Otel'de basın emekçileriyle buluşarak 2024 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buluşmaya, ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezin Uçar ve Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Genel Sözcüsü Tanya Kara ve çok sayıda basın emekçisi katıldı.
AKTAŞ: EMPERYALİST KÜRESELLEŞME AĞIR KRİZLER YAŞIYOR
Rojava'da Türkiye'nin SİHA saldırısıyla katledilen basın emekçileri Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ı anarak sözlerine başlayan ESP Eş Genel Başkanı Deniz Aktaş, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin son yılına girdiklerine işaret etti. İlk çeyrekte emperyalist küreselleşmenin ağır krizler yaşadığını belirten Aktaş, 2008 finansal krizi, 2019 pandemisi ve kapitalizmin varoluşsal krizine işaret etti.
Temelleri 2. emperyalist paylaşım savaşıyla kurulan dünya sisteminin yeniden şekillendiğini söyleyen Aktaş, dünya savaşı emarelerinin her zamankinden daha fazla öne çıktığını belirtti. Bu çeyrek yüzyılın emperyalist küreselleşmenin paylaşım planları karşısında işçi sınıfı ve ezilen halkların isyanına tanıklık ettiğini vurgulayan Aktaş, 2001 Arjantin, Wall Street'i işgal et hareketi, Arap baharı, Gezi Ayaklanması gibi çok sayıda örnek verdi.
'TÜM GELİŞMELERİ EZİLENLER CEPHESİNDEN ANLAMAYI ESAS ALIYORUZ'
"Ezilenlerin tarihsel gelişim hanesine yazılan dersler ve deneyimlerle dolu bu ayaklanmalar, devrimci bir önderliğin yaratılamamış olması nedeniyle sönümlenmiş oldu" diyen Aktaş, dünya kapitalist sisteminin kendi krizini savaşları yayarak, sömürü ve doğa talanını derinleştirerek aşmaya çalıştığını söyledi. Ukrayna, Azerbaycan'ın Dağlık-Karabağ işgali, Filistin'de süren soykırım, Rojava'ya dönük saldırılar, Suriye'de emperyalist müdahale ve yönetimin cihatçı çetelere devredilmesinin dönemin en önemli başlıkları olduğunu kaydeden Aktaş, "Biz tüm bu gelişmeleri işçi sınıfı ve ezilenler cephesinden anlamayı ve değerlendirmeyi esas alıyoruz. Çözüm öneri ve mücadelemizi de bu perspektif üzerine kuruyoruz" dedi.
27 Ekim'de gerçekleştirilen ESP 4. Olağan Kongresinin tasfiyeci sürece karşı önemli bir söz söylediğini vurgulayan Aktaş, "Devletin yalıtma, yalnızlaştırma saldırılarına karşı biz buradayız dediğimiz bir an oldu. uluslararası birçok parti ve örgütten videolu ve yazılı mesajlar aldık. Sosyalistlerin, devrimcilerin örgütlenmesi ve birleşik mücadelenin önemini, bizden beklentilerin de büyük olduğunu gösterdi kongremiz" dedi.
'ERKEK EGEMENLİĞİ BİR KRİZ YAŞIYOR'
Kadınların kazanımlarına dönük saldırıların her yıl katmerlenerek arttığını dile getiren Aktaş, Türkiye'de ve dünyada erkek egemenliğinin bir kriz yaşadığını söyledi. Sermayenin kriziyle ataerkinin krizinin ortak olduğunu belirten Aktaş, iktidarın bu krizi aileyi güçlendirme politikalarıyla aşmaya çalıştığını ifade etti. "Kadın bedenini denetim altına alamayan siyasi iktidar şiddetle yeni kadın düşmanı politikalar üretiyor. Mevcut aile yapısı rejimin isteklerini yerine getiremiyor ve aileyi politik islamcı temelde şef tipi aile modeli ile dizayn ediyor. Makbul kadın makbul aile içinde yaratılmaya çalışılıyor" diyen Aktaş, "aile" yürüyüşlerinden, boşanma ve nafaka hakkına dönük saldırılara kadar, kadınların kazanımlarına saldırıların sürdüğüne işaret etti.
'KATİLLER CEZASIZLIKLA ÖDÜLLENDİRİLDİ'
"2024 yılında da kadınları katleden erkekleri cezasızlıkla ödüllendiren yargı, özsavunma hakkını kullanan kadınlara ağır cezalar vermeye devam etti. Erkek egemen iktidarın kadın düşmanı politikaları erkeklerin elindeki sopaya dönüşmeye devam etti" diyen Aktaş, 2024 yılının ilk 11 ayında 379 kadının erkekler tarafından katledildiğini, 233 kadının ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdiğini aktardı.
Kadın cinayetlerine biriken öfkenin Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner'in katledilmesiyle sokaklarda kadın isyanına dönüştüğünü söyleyen Aktaş, "Erkek egemen yargıya ve kurumlarına güvenmeyen kadınlar özsavunma aletleri ve derslerine yöneldi. Kadın örgütümüzün başlattığı özsavunma dersleri ile birçok kadın kendini savunmayı öğrendi" dedi. Yoksullaşma krizinin en büyük yükünü kadınların çektiğini ifade eden Aktaş, gözaltı ve tutuklama saldırılarının da kadınların isyanını boğmak için tehdit olarak kullanılmaya devam edildiğini belirtti.
'KAYYUMLARLA EŞBAŞKANLIK HEDEF ALINDI'
Pek çok sosyalist ve yurtsever kadının da gözaltı ve tutuklamalarla karşılaştığını söyleyen Aktaş, "Partimizin ilk genel başkanı olan Figen Yüksekdağ ve birçok arkadaşımıza Kobanê kumpas davasında yüksek hapis cezaları verilerek gelişebilecek isyan dalgasında gözdağı vermek istendi. Meclisteki kadın iradesini temsil eden kadınlar da, kadının adına, sesine tahammülü olmayan AKP-MHP iktidarının kadın düşmanı politikaların hedefindeydi" dedi.
Kayyum saldırılarıyla eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetin hedef alındığını dile getiren Aktaş, "Rojin'in intihar denilerek katledilmesi; Narin'in katledilmesinde olduğu gibi aile, devlet sermaye işbirliği Kürt kadınlara, çocuklara yönelik özel savaş politikalarının göstergeleri oldu" dedi.
LGBTİ+lara dönük nefret suçlarının da 2024 yılında devam ettiğine işaret eden Aktaş, hormon ilaçlarına erişimin kısıtlanmasına tepki gösterdi.
'AYŞENUR EZGİ DİRENİŞİN SİMGELERİNDEN BİRİ OLDU'
Kadın hareketinin Filistin, Lübnan ve Rojava'daki kadınlarla dayanışmayı büyüttüğüne işaret eden Aktaş, "FHKC lideri Halide Cerrar ağır tecrit koşullarında tutulmaya devam ederken, Aksa Tufanı hamlesinin yıl dönümünde kadınlar Filistin ve Lübnan'a ses olmak için sokaklardaydı. İsrail askerleri tarafından başından vurularak katledilen Filistin direnişi aktivisti Ayşenur Ezgi Eygi direnişin simgelerinden biri oldu" dedi.
'ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ BÜYÜTMEK HAYATİ'
İran, Hindistan, Afganistan ve pek çok ülkede kadınların baskıya karşı sesini yükselttiğine dikkat çeken Aktaş, "İran'da öğrenci olan Ahoo Deryaei 'ahlak polisi' tarafından uygunsuz başörtüsü taktığı gerekçesi ile baskıya maruz kaldı. Yaşadığı baskıyı soyunarak protesto etti. Taliban rejimi kadınların toplum içinde şarkı söylemesini ve yüksek sesle konuşmasını yasakladı, kadınlar baskıları şarkılarıyla karşıladı" dedi. "Kadınlar yasaklanan şarkılarını, bedenlerini, sloganlarını direnişin simgesi haline getirdiler" diyen Aktaş, "Jin, jiyan, azadi" sloganının 2024'ün isyan sloganı olduğunu söyledi. Aktaş, "Kadınların örgütlü mücadeleyi büyütmeleri, özsavunmayı kuşanmaları, birleşik mücadeleyi büyütmeleri 2025 için daha hayati olacak" ifadelerini kullandı.
'ALEVİLER BİRÇOK ALANDAN KUŞATMAYA ALINDI'
2024 yılında Alevilerin birçok alandan kuşatmaya alındığını söyleyen Aktaş, Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan Cemevleri Daire Başkanlığına dikkat çekti. "Alevi toplumuna, inanç ve öğretisine, demokratik hareketine karşı en güncel saldırı devletin Aleviliğini yaratmaya çalışan bu kurumunun asimilasyon politikalarıdır" diyen Aktaş, ÇEDES, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" gibi projelerle eğitim sisteminin siyasal İslamcı temelde dizayn edildiğini vurguladı.
"Alevilere dönük nefret söylemleri Suriye'deki gelişmeler üzerinden yeniden üretiliyor. Faşist iktidarın dilinden düşürmediği Emevi Camisi Alevilere Kerbelayı, Yezidi hatırlatır" diyen Aktaş, siyasi iktidarın bu mesajı bilerek verdiğini söyledi.
'ALEVİLER ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ BÜYÜTMELİDİR'
Aktaş, şöyle devam etti: "Aleviler, 'Devletin Alevileri olmayacağız' diyerek mücadeleyi yükseltiyor ama yeterli değil. Lazkiye'de, Humus'ta, Tartus'ta Aleviler hedef alındığında bir ucu buradaki Alevilere uzanıyor ve bu saldırılar sadece teşhir veya eleştiri ile engellenemez. Siyasi iktidar kendini nasıl Alevi düşmanlığı ile inşa ediyorsa Aleviler de kendilerini bu yeni döneme göre inşa etmelidir. Aleviler birlik ve mücadelesini daha güçlü örgütlemelidir. Bu mücadelede en hayati meselelerin başında halkların ve inançların kendilerini savunmaları duruyor. Suriye'de en son Alevi halkımızı hedef alan saldırılarda da gördük ki halkların özsavunması, örgütlü mücadelesi sadece bir gereklilik değil yaşamsal bir meseledir. Suriye'de Arap Aleviler ile Kürtlerin ittifakı hayatidir."
"Bu topraklarda ise Alevi inancı ve öğretisi ile demokratik Alevi kurumları ve cemevlerinden devletin elini çekmesi için tüm bu mevzilerin savunulması, birlik ve örgütlülüğün büyütülmesi gerekiyor" diyen Aktaş, ESP olarak bu mücadelede Alevi halkların yanında olduklarının altını çizdi.
ÇEPNİ: ASGARİ ÜCRET İŞÇİ SINIFINA SAVAŞ İLANIDIR
ESP'nin işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların demokrasi, özgürlük, adalet ve sosyalizm mücadelesinin öznesi olduğunu vurgulayan ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni, bütün gelişmelere işçi sınıfı ve ezilenler cephesinden baktıklarının altını çizdi.
Asgari ücretin 22 bin 104 TL olarak açıklanmasına işaret eden Çepni, "Bunun işçi sınıfı ve emekçilere bir meydan okuma, açılmış bir savaş ilanı olduğunu söylemek istiyorum" dedi. İşçilerin ve emekçilerin ne kadar yoksullaştığını istatistik verilerle anlatmaktan vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Çepni, bunun öngörüsüz ve perspektifsiz bir yaklaşıma dönüştüğünü söyledi. "İşçiler aç. Çocuklar yoksul ve aç. Her yol denenen asgari ücret açıklamalarında yaşananlardan öte bir durum olduğunu ve bunun yeni bir aşama olduğunu görmemiz lazım" diyen Çepni, AKP-MHP iktidarı, şirketler ve cemaatler koalisyonunun yaşanılan bütün krizlerin, gerilimlerin faturasını işçi ve emekçilere yıkma konusunda hemfikir olduğunun altını çizdi. Bu neoliberal saldırıların sonuçlarını en ağır şekilde yaşadıklarını belirten Çepni, AKP-MHP iktidarının işçi ve emekçilere açlık ve sömürüden başka vaat edecek bir şeyi olmadığını söyledi.
İktidarın işçi sınıfının emeği, canı, doğanın talanı üzerinden bekasını inşa ettiğini vurgulayan Çepni, "Bu bir saray, saltanat ekonomisi. Burada işçiye yer yok, emekçiye yer yok. Onlar ancak ve ancak köle gibi çalıştırılmaya reva görülen insanlar" dedi. 2016'da OHAL ilanı ardından Erdoğan'ın patronlara yaptığı çağrıyı hatırlatan Çepni, "Bugün tam da bunu yaşıyoruz. Grevler yasaklanıyor. Sokağa çıkan işçiler engelleniyor. Ankara'ya yürümek isteyen işçiler polis şiddetiyle karşılaşıyor" ifadelerini kullandı.
'ENFLASYONUN TEMEL SEBEBİ SARAY VE SAVAŞ EKONOMİSİDİR'
Enflasyona dair iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için yalan söylediğini belirten Çepni, "Enflasyonun en temel sebebi saray ekonomisi ve savaş ekonomisidir. Sarayın halkın üzerine karabasan gibi çöktüğü koşullarda bir yandan da iktidar bütün bütçesini savaşa ve silahlanmaya ayırmış durumda" dedi. Milyonlarca işçi ve emekçinin sefaleti üzerinden iktidarın bekasını koruduğunu söyleyen Çepni, çalışan nüfusun yüzde 60'ının asgari ücretle geçinmek zorunda bırakıldığını dile getirdi. Yoksul halktan vergi üstüne vergi alınırken zenginlerden vergi alınmadığı gibi teşvikler sağlandığını vurgulayan Çepni, "Türkiye burjuvazisi insanlar ortalıkta 'açım' diye dolaşırken yüzde 400-500'le kar rekorları kırıyor" dedi.
'ÖFKEMİZİ GÖÇMENLERE DEĞİL SERMAYEDARLARA YÖNELTELİM'
İşçi ve emekçilerin şovenizmle zehirlenerek bu sefalet düzenine karşı tepki vermelerinin engellendiğini dile getiren Çepni, faşist partilerin bütün politikalarını göçmen karşıtlığı üzerinden kurduğuna işaret etti. Göçmenlerin emperyalist ülkelerin savaş politikaları sonucu canını kurtarmak için ülkelerini terk ettiğini söyleyen Çepni, çok sayıda göçmen işçinin de gittikleri ülkelerde iş cinayetlerinde katledildiğini belirtti. Çepni, "Göçmenler işçi sınıfının ekmeğini küçültenler değiller. Bu ülkede ekmekleri çalanlar bizzat sermayenin ta kendisidir. Dolayısıyla öfkemizi göçmen işçilere değil emeğimizi çalan sermayedarlara, şirketlere yöneltmeliyiz" dedi.
İş cinayetlerinin 2024 yılında da azalmadan devam ettiğini ifade eden Çepni, her yıl yaklaşık 2 bin işçinin iş cinayetlerinde katledildiğinin altını çizdi. Meslek hastalığından yaşamını yitiren işçilerinse istatistiklerde dahi yer almadığını söyleyen Çepni, bu sayıların iş cinayetlerinin 10 katına kadar çıkabileceğine işaret etti.
'DOĞA OLAYLARI İKTİDARIN PERVASIZLIĞIYLA FELAKETLERE DÖNÜŞMÜŞTÜR'
Doğa talanının hem dünyada hem de Türkiye'de en can yakıcı gündemlerden biri olduğunu vurgulayan Çepni, "Yaşanan doğa olayları iktidarın, sermayenin pervasızlığından kaynaklı felaketlere dönüşmüştür. Halkımızın ve canlıların yaşamını yitirmesine sebep olmuştur" dedi. 2024 yılında çok sayıda sel, fırtına ve kuraklık yaşandığını belirten Çepni, BM çatısı altında gerçekleştirilen zirvelere işaret etti. Çepni, "Bu zirveler bu derdin dermanı olsun diye değil, sermayeye yeni sömürü alanları açmak için gerçekleştiriliyor" dedi.
Beton ekonomisi ve madenler iktidar açısından stratejik olduğunu dile getiren Çepni, Türkiye'nin bir maden çöplüğüne dönüştüğünü, sayısı 22 olan altın madeni işletmelerinin sayısının son yıllarda 126'ya çıkarıldığını söyledi. "Bu da yeni İliç'ler demek, yeni iş cinayetleri demek" ifadelerini kullanan Çepni, Polen Ekoloji Kolektifi'nin "Yaşam altından değerlidir" kampanyasının önemini vurguladı.
Türkiye'nin aynı zamanda bir çöp ülkesi olduğunu ve her yıl binlerce çöpün ithal edildiğini belirten Çepni, Türkiye'de henüz nükleer santral olmamasına karşın İzmir Gaziemir'de bulunan nükleer atıkları hatırlattı.
'GENÇLİK BÜYÜK BİR ABLUKAYA ALINDI'
AKP'li yılların en çok gençliğin umudunu kırdığını vurgulayan Çepni, iktidarın itaat eden, kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek istediğini söyledi. "Onlar için nüfusu çoğaltacak ve bu nüfusla şirketlere ucuz eleman olacak bir kesimdir gençliktir. AKP için gençliğin düşünen, sorgulayan, devrimci karakteri bir tehdittir. AKP dünyanın uyuşturucu baronlarını, çetelerini Türkiye'ye getirerek, sokaklara yayarak gençliği büyük bir abluka altına aldı" diyen Çepni, uyuşturucu ve çeteleşmenin ortaokula kadar indiğini söyledi. Sinan Ateş davasında çeteci Doğukan Çep'in ESP'ye Gülsuyu'nda saldırı düzenlediğine dair itiraflarına işaret eden Çepni, "İşte AKP'nin gençliğe dayattığı gelecek budur" dedi.
'EMPERYALİST SİSTEM KRİZ İÇERİSİNDE'
Son olarak Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere değinen Çepni, olan bitenleri emperyalistlerin, burjuva blokların cephesinden değil, işçi ve emekçilerin, ezilen halkların cephesinden okumak gerektiğinin altını çizdi. NATO'nun 2022 yılında NATO'nun genişletilmesi, silahlanmanın arttırılması, tehdit olarak gördüğü unsurların dağıtılması yönünde aldığı kararları hatırlatan Çepni, "Emperyalist sistem kriz içerisinde. Buna bulduğu çare de yeni savaş ve talan alanları açmak. Ortadoğu zaten petrol kaynakları açısından bir paylaşım alanı. Ticaret yollarıyla da bunun başka bir boyutu" dedi. Diğer yandan Rusya ve Çin'e işaret eden Çepni, Çin'in hegemonyasının da giderek büyüdüğünü söyledi.
Çepni, şöyle devam etti: "Burjuva bloklar arasındaki bu kapışmada halklarımız ölüyor. Halklarımız birbiriyle düşmanlaştırılıyor. Halklarımızın ihtiyaçlarından meseleye bakmalıyız. Erdoğan'ın bir zafer hikayesine ihtiyacı var. 'Emevi Camii'ni de buradan okumak lazım. Bütün alanlarda çöken AKP-MHP hırsızlık düzeni yürüttüğü son dönem ırkçı, şovenist politikalarla kendine daha fazla alan açamıyor. Bu nedenle HTŞ gibi cihatçı çetelerden yeni bir hikaye yaratmak zorunda kaldılar."
Siyonist İsrail'in Filistin'e dönük on yıllarca süren saldırılarının bir soykırıma dönüştüğünü belirten Çepni, İsrail'in paylaşım mücadelesinde ABD ve AB'yle birlikte kendine yol açma arayışında olduğunu ve İsrail saldırganlığının Suriye'ye kadar geldiğini söyledi. "DAİŞ'in yenilgisi sonrası cihatçı çetelerin İdlib'te dizayn edilmesi, örgütlenip, beslenip, donatılıp Şam'a kadar götürülmesi ve yapılan anlaşmayla Şam cihatçı çetelere teslim edildi. Cihadist bir katilden demokratik bir halk lideri yaratılmaya çalışılıyor ama bunlar nafile. Dünya halkları bunların ne olduğunu iyi biliyor" diyen Çepni, HTŞ çetelerinin İsrail'e tek bir kurşun bile sıkmadığını söyledi.
'DEMOKRATİK HALKLAR BİRLİĞİNE İHTİYACIMIZ VAR'
"Esas çözüm antiemperyalist, antisiyonist olmaktır. Halkların ortak yaşamını savunmaktır. Bunların hepsinin kesiştiği yer Rojava Devrimidir. Bir demokratik halklar birliği gerekiyor. Çözüm budur" diyen Çepni, Kürt, Alevi ve Filistin halkları başta olmak üzere acilen halkların demokratik birliğinin kurulması gerektiğini ve ESP olarak bunun için ellerinden geleni yapmaya devam edeceklerini söyledi.
"Halkların zaten birbiriyle kavgası yoktur. Mesele egemenlerin, işgalcilerin, halkların iradesini yok sayan siyasetinin ta kendisidir. Dört parça Kürdistan'da Kürt halkının statüsü tanınmalıdır. Bu tanınmadığı koşullarda bu sorunların çözülme şansı yoktur" diyen Çepni, DEM Parti-İmralı görüşmesine işaret etti. Suriye'deki gelişmelerin AKP-MHP iktidarı açısından riskler oluşturduğunu ve bu nedenle Kürtlerin örgütsüzleştirilmeye çalışıldığını ifade eden Çepni, "Çözüm adı altında Kürt halkının çözünmesi dayatılıyor" dedi. Kürt sorununun, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın muhataplığının ve tecridin kabulünün Kürt halkının mücadelesiyle elde edilmiş kazanımlar olduğunu söyleyen Çepni, bundan sonraki sürecin de halkların mücadelesiyle sonuçlanacağını dile getirdi.
'TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLMALIDIR'
Çepni, "Türkiye işçi sınıfı bu mücadelenin, çözümün parçası olmadığı müddetçe, bu sürecin tüm sorumluluğunu AKP-MHP gibi partilere havale ettiği müddetçe buradan ne Kürtler açısından ne Türkiye işçi sınıfı açısından hiçbir kazanım çıkmayacaktır" ifadelerini kullandı.
Çepni, şu çağrıyı yaptı: "Savaş ekonomisi karşısında, halkımızın bütçesinin savaşa akıtıldığı, şovenizmle zehirlendiği koşullarda Türkiye işçi sınıfı ayağa kalkmalı, örgütlenmeli, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi saflarında birleşmelidir. İradesiz değiliz, zayıf değiliz. Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın olduğu andır. Yeter ki kendi gücümüze güvenelim. Yeter ki işçi sınıfının üreten ve yaratan ellerine güvenelim ve mutlaka kazanacak olanlar bizler olacağız. Emperyalizm, siyonizm, kapitalizm ve faşizme karşı halkların demokratik birliğini kurabildiğimiz müddetçe bu coğrafyadaki tabloyu çok hızla değiştirebiliriz."