Efe Dağlı yazdı | Bunu siz istediniz
Akşener iki şeyi birden yapıyor: HDP üzerinden kesif bir Kürt karşıtlığı. Bunu tipik bir kontrgerilla partisi refleksleriyle zırhlandırıyor. Seçime kadar sürecek bu saldırgan tutumun kökeninde, AKP-MHP bloğunun HDP ile veya sonsuz ama bir biçimde yeni bir "açılım"a hazırlandığı vehmi bulunuyor. İktidar "yumuşayacak" ve İYİP milliyetçiliği köpürterek en azından ana muhalefet partisi haline gelecek. En azından hesap bu.
Muhalefet partilerinin bütün yapıp ettiklerinin AKP-MHP karşıtlığı olması ve onları iktidardan düşürmek için her şeye teşne halleri iktidar bloğuna geniş bir manevra sahası yaratıyor.
Siyasetin ABC'si: Neye karşı olduğundan daha önemli olan neyi amaçladığındır. Sonra sıra bunu hangi vasıtalarla ve nasıl elde edeceğine gelir. Muhalefetin böyle bir alternatifi yok.
Ancak son haftalarda iyice açığa çıktı ki, Meral Akşener yönetimindeki İYİP, K. Kılıçdaroğlu'na verdiği açık çeki geri alma arayışında.
Akşener iki şeyi birden yapıyor: HDP üzerinden kesif bir Kürt karşıtlığı. Bunu tipik bir kontrgerilla partisi refleksleriyle zırhlandırıyor. Devlet Bahçeli ve MHP, bu bahiste Akşener'den daha sakin ve hatta "insani" refleksler dahi gösterebiliyor. Seçime kadar sürecek bu saldırgan tutumun kökeninde, AKP-MHP bloğunun HDP ile veya sonsuz ama bir biçimde yeni bir "açılım"a hazırlandığı vehmi bulunuyor. İktidar "yumuşayacak" ve İYİP milliyetçiliği köpürterek en azından ana muhalefet partisi haline gelecek. En azından hesap bu.
Bu tavrıyla İYİP, HDP'nin kapatılması için uygun bir siyasal zemin de yaratıyor. İktidarı HDP ile görüşme üzerinden tahkir etmek ve bunu günlük ajitasyona çevirmek. Şöyle bir bakıldığında Bahçeli'nin de bu ajitasyondan etkilendiğini varsaydığı kitleye ulaşma hedefi olduğu görülüyor. Nazi tipi ulusalcı sol çevrelerin ve CHP içinde siyasal zekadan yoksun kimi ekiplerin benzer basıncını da es geçmemeli.
Bunların toplamı HDP'nin kapatılma sürecini hızlandırmak demektir. Eğer mesele o parti ise ve iktidarı onunla görüşmekle suçluyorsanız, parti kapatılınca sorun hallolur ve ajitasyon sahipleri argümansız kalır. Ancak şurası kesin, İYİP arzu ettiğine kavuşursa adı yasal Kürt siyasal hareketi bugünkünden daha güçlü bir konumla seçimlerden çıkar ve hatta cumhurbaşkanlığı seçimleri Erdoğan'a hediye edilir.
K. Kılıçdaroğlu'nun bir yalnız adam olduğu, CHP'nin kurumsal şahsiyetini temsil kabiliyeti olmadığını ve tam da bu nedenle aslında öyle olduğunu göstermek için çırpındığını tekrarlamakta mahsur yok. Jübile yapmasına fırsat vermeden emekliliği gündeme gelebilir ve Arda Turanlaşma tam budur. Överler, pamuklara sararlar ve siyaseten tasfiye ederler; Türk siyaset tarihi bu gibi örneklerle dolu.
Eskiden bu durumlarda tasfiye edilene akademik koltuk verilir, yıldan yıla mikrofon uzatılır, o da çarıklı erkanı harp kabilinden konuştukça konuşurdu. Şimdi aynısı olsa Kılıçdaroğlu sadece video çekebilir ama en yakınında görünenler bile izlemez çünkü çoktan "Kral öldü, yaşasın yeni kral" demeye başlamış olurlar.
Hesap uzmanı olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, bir manevrayla oradan kurtulabilir mi, evet ama bunun yolunun "herkesten ülkücü, herkesten milliyetçiyim" türü zorlamalardan geçmediği kesin.
Ekrem İmamoğlu'nun yeniden öne çıkışı da AKP'nin muhalefete hediyesi. Kılıçdaroğlu'na kontrolsüz salvolar ve asla zafer kazanamayacağı hissiyatını yaratmak kendi eliyle başkasını sahaya çağırmak anlamına geliyordu. Siyasal yasak kararı verilse yeni bir Erdoğan vakası/hikayesi yaratılacak ve o durumda zaferi engellenemeyecek. Verilmese en güçlü aday olarak sahada dolaşmasına yol açılacak.
Dilin sertleştiği, bir ucundan sokakların da bu dile göre konumlandığı tahripkar bir seçim atmosferi yaşayacağımız belli. İktidar bloğu şayet Kürt meselesi bahsinde somut, ikna edici ve halkın gönlünü çelen adımlar atarsa fırtına bir ölçüde dinebilir. Aksi halde herkesin kılıçları çektiği, kalan sağlar bizimdir dediği, kıran kırana bu iktidar savaşının sonu karakolda biter.
Tarafların birinde yegane motivasyon 100. yılda kemalist cumhuriyeti restore etmek. Diğerinde, 2018'de "ramak kaldı" denilen siyasal projeyi, bu kez ırkçı, milliyetçi tonlarla, yayılmacı emellerle ete kemiğe büründürmek. Kimse geri adım atmak istemeyecek, en küçük bir olanağı sonuna dek zorlayacaktır.
Şöyle bir düşünelim: 100. yılda şapkayı önüne koyup düşünen, kuruluşta Kürt, dindar ve sol dinamikler yok sayıldı, türlü ezalarla dışlandı, o halde gelin hep birlikte kurucu bir anayasayla devleti siyasal demokrasi dairesinde kimi başlıklarla yapılandıralım, kimse yok. Bu gibi dönüm noktalarında bağlaşıklar aramak, ittifaklara yönelmek, yalandan da olsa vaatlerde bulunmak adetken Türkiye siyasi coğrafyası o tür esnemelere dahi müsait değil.
Üstelik AKP, o dinamiklerden birinin, dindarların dışlanması hakikatinin, yaygın ajitasyonuyla örgütsel destek sağladı. İktidarlaşınca ve o şiddette devletle özdeşleşmeyi seçti. "Yüzük" ile sembolize olan o vasattan eser yok şimdi. Devlet partisi olarak ve ne yapıyorsa devlet çıkarı ile temellendirerek diğer iki dinamiğin bastırılması için çabalıyor.
Çatom'lar, nüfus planlamaları, Kürt kadınlarını çok çocuk doğurmakla suçlayan yayınlar ve buna teşne olan orta sınıf "birey" özgürlükçü argümanlarla Kürt nüfusun çoğalmasının engellenmesi daha 1990'larda MGK politikası halini almıştı. Başarısız olması, şimdilerde, tıpkı dindar kitlenin oy davranışıyla AKP'yi desteklemesi gibi bazılarına ikinci bir kabus yaşatıyor. AKP geldi, sistemiçileşti. Ancak Kürtlerin düzeniçileşmesi, daha doğrusu düpedüz devletleşmesi epey zor. Tam da bu ortamda İYİP geleneksel, sivil faşist refleksle davranarak yol almayı seçiyor. Ucuz sokak fanatizminin faşist hissiyatla diriltilmesi uzak bir ihtimal değildir ve kesintiye uğratılmazsa istikamet orayadır.
AKP'nin devletleşmesi ve bu arada siyasal islamcı tahayyüle bir ideal olarak değil "devlet çıkarı" eksenli yaklaşmaya başlamasını mesela 28 Şubatçılarla ilişkilerinde de gözlemek mümkün. Hapse atıldıklarında siyasal islamcıların sevinç naraları duyuluyordu ve şimdilerde 28 Şubat generalleri sessiz sedasız salınıveriyor. Burada Bahçeli etkisini ve devlette süreklilik argümanlarını görmemek mümkün değil.
Şu nedenle önemli: AKP kendisini sağ kemalizm diye ifadelendirebilecek ve literatürde yeri bulunan kesimlerle tahkim etmeyi çok önemsiyor ve mesela HDP'nin kaderi dahil olmak üzere atacağı bütün adımlarda yalnız bırakılmama taahhüdü aldığını düşünebiliriz. Bahçeli son açıklamalarıyla bu desteği kararlılıkla sunduğu gibi aynı günlerdeki baş başa görüşmeyle karşılıklı talep ve marjlarını tazeledikleri anlaşılıyor.
Böyle bir siyasal ortamda özellikle yasallık temelli meşru mücadele yolları üretmek düne kıyasla daha fazla hassasiyeti ve ince eleyip sık dokumayı gerektiriyor. Partiler sabit konumlar ve kimlikler üzerinden pozisyon almaz ve her an, her duruma hazırlıklı olmak siyasetin doğası gereğidir. Hazırlıklı olmayı salt isyanla, devrimle sınırlı görmek dar bir bakış açısıdır. Ana akım siyasetin marjlarını ve imkanlarını önceden görmek, söylemde ve eylemde buna göre düzenlemelere gitmek, sözgelimi on yıl önce gayet olağan sayılan bir sloganı veya talebi geri çekmesi yerine bugünkü ana akım sosyalist halkçı siyasetin gereği olanları koymak, gereğinde onları da hızla değiştirmek sabit kavrayışların dışına çıkma dinamizmiyle mümkün. Ne uzayan ne kısalan, senelerce aynı çevreye sıkışan, ne diyeceği belli olduğu için merak dahi edilmeyen ve tam da bu nedenle aslında siyaset olamayan siyasetin aşılma dinamikleri çok güçlüdür ve sadece biraz cesaret gerektirmektedir.