26 Nisan 2024 Cuma

Diyarbakır Barosu Başkanı Aydın: Ev hapsi kararı tutuklamanın başka bir biçimi

Ev hapsi kararlarını değerlendiren Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, bu kararları veren hakimlerin, yasa maddelerindeki geniş yorum marjını kullandığına dikkat çekti. Aydın, Türkiye'deki temel sorunu şu sözlerle açıkladı: "Şu anda Türkiye'de yaşanan şu; iyi yasalarınız olur ama kötü uygulayıcılarınız olur o zaman bu da hiçbir şey ifade etmez. Türkiye yargısının temel krizi tam da bu mesele."

Özellikle 2016 yılında OHAL ilanının ardından onbinlerce kişi hakkında verilen adli kontrol kararının sayısı giderek artarak uygulanmaya devam ediyor. Son dönemlerde ise tutuklamak yerine ev hapsi kararı uygulamaları yaygınlaşmaya başladı.

Tabii ki verilen ev hapsi kararlarının büyük bir kısmı, tutuklamayı dahi gerektirmeyen yasa maddelerine dayandırılıyor. Çünkü ev hapsi kararlarının gerçek amacı, sokağa çıkışı engellemek, üniversite gençliğinin öfkesini, özerk demokratik üniversite taleplerini, özgürlük mücadelesini sönümlendirmek...

AKP-MHP iktidarı bu amaçlarında başarılı olamasa da saldırıların dozunu arttırarak direnişi kırma çabası içerisinde...

Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Cihan Aydın, adli kontrol tedbir kararlarına ilişkin Adalet Bakanlığı'nın istatistik yayınlamadığını söyledi. Bakanlığın son olarak 2017 yılında yayınladığı verilerdeki tablo da oldukça ürkütücü. 2017 yılında sadece elektronik kelepçe takılanların sayısı 28 bin. Bu rakamın 2020 yılında kaça ulaştığı belirsiz...

Konutu terk etmeme, elektronik kelepçe uygulamasının tutuklamanın başka bir biçimi olduğuna dikkat çeken Aydın, sorularımızı şu şekilde yanıtladı:

Ev hapsi uygulaması ne zaman gündeme geldi? Asıl olarak neyi amaçlıyordu?
Nasıl ki şüphelilerin ya da sanıkların yurt dışına çıkmasını engellemek ya da belli periyotlarla gidip bir kolluk birimine imza vermek gibi bir adli kontrol mekanizması öngörülmüşse, aynı şekilde bu elektronik kelepçe meselesi de bu kapsamda düşünülmüş bir adli kontrol uygulaması. Şubat 2013 yılında yürürlüğe girdi. Asıl amacı, tutukluluk dışında başka tedbirlere başvurarak yargılamayı nihai olarak güvenceye almak. Yani şüphelinin ya da sanığın kaçmasını önlemek. Örneğin; bir aile içi şiddet vakası varsa, faili takip etmek, belli alanlara girmesini engellemek amacını da taşıyor.

Peki bu daha çok hangi durumlarda uygulanıyor? Son dönemde 2911 kapsamında uygulandığına tanık oluyoruz.
Bunun yasal anlamda bir sınırı yok. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye'de adli kontrol mekanizmaları son dönemde çok basit suçlarda bile sıkça uygulanmaya başlandı. Bunların içinde elektronik kelepçe meselesi de var. Yasada bunun tanımı yok ama yasa şunu öngörerek bu adli kontrol mekanizmalarını getirmiş durumda: Soruşturma sırasında, tutuklamanın ağır sonuçlarını gidermek için bunun yerine bu mekanizma öngörülüyor. Dolayısıyla bu elektronik kelepçe meselesi "şu şu suçlarda uygulanır" diye yasada herhangi bir tanım yok.

Bu aslında Türkiye'nin yargı sisteminin ürettiği bir sorun. Sizin bahsettiğiniz 2911 soruşturmalarında bu yönteme başvurulması, yargı sisteminin kendisinin ürettiği bir sorun. Çünkü 2911'de zaten tutuklama olmaz, adli kontrol de olmaz. Maalesef yargı sistemi bunu aynı zamanda terbiye etme aracı olarak kullanıyor. 2911'den bunun uygulanmasının sebebi şu: Bir daha bu eylemlere katılmayacaksın. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin bazılarına bu tedbir uygulandı. Hem kelepçe takılan öğrencilere, hem de onların dışarıdaki arkadaşları yani halen eylemde olan üniversite öğrencilerine verilmek istenen mesaj şu: sakın ola ki bu işlere kalkışmayın, başınıza böyle şeyler gelebilir. 

Peki bu elektronik kelepçe meselesinin bir adli kontrol yöntemi olduğunu söylediniz. Ama insanlar konutlarını terk edemiyor. Aynı zamanda bunun bir tutuklama biçimi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Elbette sonuçta hapishane yerine evinizde geçiriyorsunuz bu süreyi. Zaten Türkiye'de Adalet Bakanlığı tarafından bir istatistik yayınlanmıyor. Şu anda kaç bin kişinin bu adli kontrol uygulamalarına maruz kaldığı bilinmiyor. Kaç kişinin elektronik kelepçe konusunda eve hapsedildiği konusunda son veriler sanırım 2017 verileri ve 2017'de; 28 bine yakın insan elektronik kelepçe kapsamında evlerine hapsedilmiş durumda. Çok yüksek bir sayı. 2020'de bu sayının ne kadar olduğunu hiç bilmiyoruz. Bu da tam da sizin söylediğiniz gibi aslında tutuklamanın bir başka biçimi. Evet kısmen cezaevi koşullarından uzaksınız, kısmen cezaevi koşullarını yaşamıyorsunuz ama düşünün bu adli kontrol kelepçe meselesinde işi gücü olan insanlar işlerine gidemiyorlar, işlerini kaybediyorlar. Uygulamanın bu kadar hoyratça, keyfi bir şekilde kullanılması önemli ölçüde insanların sadece özgürlüğünü değil bütün yaşamını derin bir şekilde etkiliyor. Sonuç olarak tüm bunlar yargının kendisinin ürettiği krizler. Bu elektronik kelepçe meselesi diğer adli kontrol mekanizmalarının büyük bir kısmında olduğu gibi bir keyfiyete işaret ediyor. Cumhurbaşkanına hakaret gibi, ya da halkı kin ve düşmanlığa tahrik gibi... Aslında ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken meseleler. Ama buna rağmen bu tür iddialarla çok sayıda insan hem yargı önüne çıkarılıyor, hem de elektronik kelepçe ile ev hapsi gibi ağır tedbire maruz kalıyor. Temel hak ve özgürlükler açısından önemli sorun oluşturan bir uygulama. 

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan bir insan hakları paketi açıkladı. Tam da bu kapsamda değerlendirdiğimizde uygulamalar ne kadar demokratik?
Bu yargı önemli veriler içeriyor aslında. Gerçekten Türkiye'de şu an özellikle yargı açısından yaşadığımız sorunların büyük bir kısmına çözüm üretme kapasitesi olan bir paket. Bunu açık yüreklilikle söylemek lazım. Ama tabii mesele şu; hikayede olduğu gibi; kedinin boynuna çanı kim takacak? Bu meselede de tam da tartışılması gereken nokta bu. Yani 2019 yılı Mayıs ayında yargı reformu strateji belgesi diye bir belge açıklandı ki bu şu an konuştuğumuz reformun esin kaynağı. Neredeyse üzerinden 2 yıl geçti ama hiçbir adım yok. Şimdi yeni bir reform konuşuyoruz. Bu reformun ne zaman vücut bulacağı, ne zaman adımlar atılacağı, mevzuat değişiklikleri yapılacağı konusunda hiçbir emare yok. Bence Türkiye'deki temel sorununun önemli bir kısmı yasalardan kaynaklı değil. Evet yasalarda bazı sorunlu-tartışmalı alanlar var. Hakimlere ve savcılara geniş bir yorum marjı bırakan kanunlar ve kanun maddeleri var. Sevdiğim güzel bir söz var; "çok kötü yasalarınız olur ama iyi uygulayıcılarınız olur". Yani iyi hakimleriniz, iyi savcılarınız, iyi kolluk görevlileriniz olur, siz o kötü yasalardan iyi bir uygulama çıkarabilirsiniz. Şu anda Türkiye'de yaşanan şu; iyi yasalarınız olur ama kötü uygulayıcılarınız olur o zaman bu da hiçbir şey ifade etmez. Türkiye yargısının temel krizi tam da bu mesele. 

Biz 14 Baro olarak bir açıklama yaptık, bu meseleye ilişkin de bir değerlendirmemiz vardı. Yasal düzenlemelere elbette ihtiyaç var ama bundan öte Türkiye'nin ihtiyacı olan bir zihinsel reform. Yargı mensuplarının bir zihinsel reforma ihtiyacı var. Bunu gerçekleştirmek yasa değiştirmek kadar kolay değil. Bu hükümet yargının şu anda bulunduğu durumunu kendisi bilerek tercih etti. Değiştirmek de onlara düşer. Bazı şeyleri yasaları da düzeltseniz de yapamazsınız. Tıpkı biraz önce 2911 meselesinde, tıpkı Cumhurbaşkanına hakaret meselesinde, tıpkı halkı kin ve düşmanlığa tahrik meselesinde, tıpkı örgüt propagandası meselesinde olduğu gibi. Teorik olarak ve yasaya göre aslında bunların hiçbiri tutuklama gerektiren suçlamalar değil. Ama Türkiye'de bu tür suçlardan çok sayıda tutuklamaya, adli kontrol ve bunun içinde elektronik kelepçe uygulamasına tanıklık ediyoruz. Çok açık bir şekilde yasaya aykırı iş yapılıyor. Bu hukuksuzluğu, bu haksızlığı, bu adaletsizliği yasayı değiştirerek düzeltemezsiniz. Reform önemli ama dediğim gibi asıl ihtiyacımız olan Türkiye'deki yargı uygulayıcılarının zihinsel reformu. O da biraz zor olacak maalesef.

Peki bu tür uygulamalar karşısında, özellikle son dönemde çok sık uygulanan ev hapsi uygulaması karşısında baroların ne yapması gerekiyor?
O kadar çok şey bizim sorumluluk alanımıza giriyor ki, sonuçta temel hak ve özgürlüklere dair, insana dair konuştuğumuz hemen her şey bizim mesleğimizin ve baroların elbette faaliyet alanının bir parçası. Mesele sadece bir elektronik kelepçe meselesi değil. Aslında bu mekanizmalar gerçekten ağır olan tutuklama yerine, yurttaşı daha az mağdur eden nispeten daha hafif tedbirlerle bu soruşturma ya da kovuşturma sürecini geçirmesi için getirilen öngörülen mekanizmalardır. Yani hapiste yatacağınıza size diyor ki; tamam git evinde otur ama evinden çıkma, haftanın bir iki günü imza at veya yurtdışına çıkma. Teorik olarak düşündüğünüzde aslında bunlar, gerçekten tutuklama gibi ağır bir mekanizmaya karşın daha hafif bir tedbir öngörüyor. Ama işte biz de uygulama öyle değil. Onun için Türkiye'nin yargı sorunlarını getirip adli kontrol mekanizmasının niye kötüye kullanıldığı ya da niye böyle kullanıldığı meselesi ile bağdaştırmak çok doğru değil. Tekil örneklerden ziyade bu bir sistem sorunu. Asıl vurgulamamız gereken bu.

Türkiye yargısı sürekli kriz üretiyor. Normalde yargı çözüm üreten bir mekanizmadır ya da onu beklersiniz. Çözüm derken sonuçta tez-antitez-sentezle bir çözüm üretir ve buna ilişkin kamu vicdanını tatmin etmeye çalışır. Ama bizim yargı sistemi böyle çalışmıyor. Meseleyi sadece niye kelepçe meselesi böyle kullanılıyor ile açıklayamayız. Çünkü sistemin kendisi zaten sorunlu. Onun için sistemin bir bütün olarak revize edilmesi lazım ve ilk adım yasal değişiklik değil. Yasal değişikliğe gelene kadar yapılması gereken çok şey var. Eğer işkence iddianızı bir Cumhuriyet Savcısı etkili bir şekilde soruşturmuyorsa, bunu yasayla düzeltemezsiniz. Türkiye'de kağıt üzerinde yazılan iyi şeyler var ama kötü uygulamalar var. Bu paketten bir şey çıkmaz da demiyoruz. İzleyip göreceğiz. Gerçekten bu konuda samimiyet testi olarak da söylemiştik. Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Anayasa Mahkemesi kararlarının ulusal mahkemeler tarafından derhal yerine getirilmesi, bizim için bu konuda bir iyi niyet adımı olarak kabul edilebilir. Sadece bizim için değil tüm Türkiye hakları için de bir umut olarak kabul edilebilir. Bekleyip göreceğiz.