21 Kasım 2024 Perşembe

Direnişin çağrısı!

Komünistler başta gelmek üzere emekçi sol hareketin kayıtsızlık, izleme sürecinden çıkarak eylemi Türk halk kitlelerine anlatmak, bu eylem etrafında devrimci seferberliğe girişmek için sayısız nedenleri vardır. Leyla Güven'in bedenini ortaya koyarak, kararlılıkla sürdürdüğü eylemin sonuçları, sadece Küzey Kürdistan halkını değil bölge halklarının özgürleşmesi adımlarını da hızlandırıcı bir rol oynayabilir.
Atılım gazetesinin bu haftaki "Gündem" köşesinde; Leyla Güven'in açlık grevi ve komünistlerin görevleri işleniyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
 
Tecrit, politik İslamcı faşist diktatörlüğün temel politikalarından biri. Zindanlardan toplumun geniş kesimlerine uzanan tecrit saldırısının merkezinde, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin iradesini kırarak teslim alma hedefi var. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın emperyalist bir komplo ile yakalanarak İmralı tecridine alınması ile 19 Aralık katliamlarıyla F tipi tecrit hapishanelerinin hayata geçirilmesi bu bakımdan birleşik bir planın parçaları olarak okunabilir. Amaç, öncü güçler üzerinden halklarımızın birleşik devrimci geleceğini ve iradesini teslim almaktır. Geride kalan süreçte devrimciler F Tipi hapishanelerde gösterdiği direniş kararlılığı, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan ise Kürt özgürlük iradesi ile yarattığı güçlü bağa ve direnişe dayanarak bu saldırıyı büyük oranda göğüsledi ve etkisizleştirdi. Ne var ki faşist rejim bu geleneksel siyasetinden vazgeçmedi. Bulduğu her fırsatta yeniden gündeme getirdi. İmralı tecridi bu bakımdan daha özgün bir yer tutuyor. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a dönük tecrit politikası ilerici devrimci muhalefete dönük saldırıların bir çeşit barometresi rolü oynadı. Öcalan'la devlet arasındaki müzakerelerin bitirilmesi, faşist saldırganlık siyasetinin gemlerinden boşalması ve ağır tecrit koşullarının iç içe devreye sokulması bu bakımdan tesadüf değildir. Öcalan'ın avukatları ve ailesi de dahil görüşmesi ve iletişim kurması tamamen yasaklandı. ABD emperyalizmi başta gelmek üzere emperyalistlerin de onay ve desteği ile sürdürülen İmralı tecridi, Kürt halkını teslim almanın temel aracı haline getirildi.
 
Bu bakımdan, Öcalan üzerindeki tecridin Kürt halkına karşı geliştirilen inkâr ve imha saldırısından ayrı ele alınamaz. Devletin 2014'te devreye soktuğu “Çöktürme” planının bir parçası ve devamıdır. Bu katliamcı plan, bugün Ortadoğu coğrafyasında sürdürülen savaş, içerideki faşist saldırganlık ve Kürt halkının kazandığı devrimci demokratik kazanımların ortadan kaldırılması amacı ile kopmaz bir bağ içindedir. Tam da bu nedenle tecride karşı mücadele, savaşa, katliamlara ve bölgesel saldırganlığa karşı özgürlük mücadelesidir.
 
HDP Hakkâri Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi Eş Sözcüsü Leyla Güven'in sürdürdüğü açlık grevi eyleminin önemi bu gerçeklik içinde daha iyi kavranabilir.
 
Leyla Güven'in Amed zindanında başlattığı eylem, 1980'li yıllarda sürdürülen direniş geleneğinin güncel koşullarda yeniden ayağa kalkmış biçimidir. Kemal Pirler, Haki Karerler, Mazlum Doğanlar teslimiyete karşı direniş seçeneğini nasıl ayağa kaldırdıysa, bugün de Leyla Güven benzer bir rol oynamaya adaydır. Onun ortaya koyduğu öncü irade, demokrasi ve özgürlük güçlerinin siyasal, toplumsal sahada ortaya çıkan boşluğu can bedeli ödeyerek doldurma irade ve kararlılığının da göstergesidir.
 
Güven, yeni yıl mesajında “Evet, 2019 yılına Amed zindanında büyük ölüm orucu direniş ruhu ile giriyoruz. Aradan 36 yıl geçmesine rağmen direniş ruhunun hala canlı olduğunu bilmek, yaşamak onur verici” diyerek, eyleminin oynayacağı tarihsel rolü ve paralelliği vurguluyor.
 
Leyla Güven'in başlattığı açlık grevi, zamanın ruhunu yelesinden yakalayarak mevcut atalet durumunu değiştirme eylemidir. Bu eylemin başta kadınlar, Kürt halkı ve demokratik kamuoyu olmak üzere direniş damarlarını etrafında toplayan, teşvik eden bir rol oynamaya başlamasının nedeni de budur. Kürt halkı en zor koşullar altında gözaltı, tutuklama ve işkenceye karşın gittikçe artan oranda açlık grevi eylemini sahipleniyor ve dışarıda da sürdürme, yayma isteğini ortaya koyuyor. Devletin hızla harekete geçmesini, eylemlerin önünü kesmek, yaygınlaşmasını engellemek için pervasızca saldırganlaşmasını da bu temelde anlamak gerekiyor.
 
Leyla Güven'in açlık grevi eylemi, başka bir deyişle buzu kırarak suyun akış yönünü görünür hale getirdi. Bu bile mevcut koşullar altında devrimci eylemin değiştirici, dönüştürücü ve harekete geçirici rol oynadığını/oynayabileceğini açığa çıkarmaya yetti.
 
Ayrıca açlık grevi süreci bir kez daha Kürt kadınlarının devrimde tuttuğu yerin derin bir içerik kazandığını, Kürt halk devriminin itici, lokomotif görevini yerine getirdiğini göstermesi bakımından da büyük bir değer taşımaktadır. Cephede düşmanı durdurmak için kendini feda eden kadınlar kuşağının zindan direnişlerinde vücut bulmuş halidir bu direniş.
 
Tecridin sadece Kürt halkının sorunu olduğunu düşenlerin az olmadığını biliyoruz. Kürt halkının yaşadığı acıları, eziyeti kendi sorunu olarak görmeyenlerin Türk halkının da yaşadığı acılara kayıtsız kalması durumu tesadüf değildir. Kürt özgürlük mücadelesi ile arasında sınır koymak için gündem kayması olarak nitelendireceğimiz, bir biçimde kıyısından seyreden bir devrimcilik algısının bu topraklarda derin izleri hala mevcut. Kürt halkını kendi dışında gören, birlikte, yan yana eşit koşullarda yaşama isteğine sırtını çeviren bir damar bu. Leyla Güven'in eylemine kayıtsızlık, kenarında kıyısında durma, bu eylemle özdeşleşme ve risk almaktan kaçınma da sosyal şovenizmin emekçi sol hareket içindeki güncel görünümü olarak anlaşılmalıdır.
 
Kayıtsızlık tutumu eğer sosyal şovenizmin izlerinin bir yansıması değil de politik ataletin bir yansıması ise durum daha vahim demektir. Eğer Türk işçi ve emekçileri faşizmin zulmünden kurtulmak istiyorlarsa Kürt halkının taleplerine sahip çıkmalıdır. Bunu da öncelikle politik temsilcileri vasıtasıyla yerine getireceği açıktır. Gerisi sadece bir halka değil kendine de yabancılaşma üreten kaynaktır.
 
Leyla Güven'le birlikte zindanlarda açlık grevi sürdüren tutsakların en temel talebi hem insani hem de meşru bir taleptir. Tıpkı Flormar, 3. Havalimanı ve diğerleri gibi. Direnen işçilerle dayanışma eyleminin taşıdığı anlam neyse Leyla Güven'in eylemiyle dayanışmanın içeriği arasında toplumsal kategori farkı dışında odur. Direnmeyen bir toplum, direnişi kılavuz edinmeyen bir devrimci demokratik hareketin kendisini üretme imkânları ortadan kalkar. İşçi nasıl ürettiğine yabancılaşma yaşıyorsa, toplum nasıl yabancılaşmayı kayıtsızlık olarak gösteriyorsa, bir halkın taleplerine kayıtsızlık da yabancılaşma üretmektedir. Bu bakımdan, ezilenler üzerindeki tecrit politikası ile Kürt halkı üzerindeki tecrit ve saldırı politikası bir madalyonun iki yüzü gibidir.
 
Leyla Güven'in açlık grevi eylemi özgürlükçü, demokratik güçlerin bir araya gelerek ortak bir mücadele çizgisi oluşturması için bir vesileye dönüştürülebilir. Demokratik cepheleşmenin somut sorunlar ve eylem hattında, yürürken inşa edilebileceğini pekala gösterebiliriz. Bu eylemin faşizme karşı mücadele kararlılığı inşa ettiğinden kuşku yok. Leyla Güven ve tutsakların eylemi faşizme karşı birleşik mücadeleye çağırmaktadır.
 
Komünistler başta gelmek üzere, emekçi sol hareketin kayıtsızlık, izleme sürecinden çıkarak eylemi Türk halk kitlelerine anlatmak, bu eylem etrafında devrimci seferberliğe girişmek için sayısız nedenleri vardır. Sadece zindanlarda değil dışarıda da bu eylemi sahiplenmek, dayanışma halkasını genişletmek için değişik mücadele araç ve biçimleriyle sürece etkin bir müdahalede bulunulabilir. Leyla Güven'in bedenini ortaya koyarak kararlılıkla sürdürdüğü eylemin sonuçları, sadece Küzey Kürdistan halkını değil bölge halklarının özgürleşmesi adımlarını da hızlandırıcı bir rol oynayabilir. Sadece Kürt halkının makus talihini değil aynı zamanda faşist şef diktatörlüğüne karşı özgürleşme adımlarına vesile olabilir. Eylemin başarısı dayanışmadan, zafer direniş kararlılığından geçiyor. Leyla Güven, halklarımızın faşizme karşı direnişin simgesi olarak eylemiyle tarihteki yerini almıştır. Şimdi sıra devrimci, sosyalist ve demokrasi güçlerindedir. Leyla Güven'in direnişinin çağrısı budur: 'Siz de tarihteki yerinizi alın.'