28 Mart 2024 Perşembe

Diktatörlüğün psikolojik savaşının sefaleti

İkinci yılını geride bırakan faşist Saray darbesine, birinci yılını geride bırakan OHAL ve KHK rejimine karşın, işçiler ve ezilenler sessizce boyun eğmiyor. Bağırlarından çıkan öncü kuvvetler veya değişik anlarda kitleler faşizme meydan okumayı sürdürüyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin bağrında birikmiş ve öncülerin kırılamayan iradelerinde ışıldayan öfke ve mücadele kararlılığı, onları daha derin bir çıkmaza itiyor.
Mobeselere, insansız hava araçlarına, kentlerdeki polis işgaline, hava bombardımanına, ormanların ateşe verilmesine, zindanlara ve OHAL'e tapınan diktatör, bir türlü geleceğinden emin olamıyor. Onur ve özgürlük bayrağını yükselten, yeni bir hayat isteyen işçileri, kadınları, gençleri, emekçileri, yoksulları, dörtbir yanı mezarlığa ve hapishaneye çevirmekle tehdit ediyor. İşkencecilerle, gözaltında kayıpçılarla, katliamcılarla, tecavüzcülerle sımsıkı kaynaşmış, yalnızca Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da değil, bölgede de sırtını halkların en aşağılık düşmanlarına dayamış biçimde, yaptıklarının yapacaklarının çok azı olduğunu, daha kapsamlı katliam planları bulunduğunu, daha şiddetli, daha geniş bir faşist terör kampanyası hazırladıklarını durmaksızın tekrar ediyor.
 
Saray hükümetinin, halk düşmanlığında, yağmacılıkta ve diktatöre kullukta birbiriyle yarışan bakanları, diktatörün laflarını tekrar etmek için fırsat kolluyor. İşçilere, grevin; köylülere, çevre yıkımını önlemenin; öğrencilere, özerk demokratik üniversitenin; gazetecilere, demokratik mesleki haklarını kullanmanın; Alevilere, inançlarının; ulusal topluluklara, kendi kimlikleriyle yaşamanın; kadınlara, cinslerine yönelik erkek şiddetine barikat olmanın; Kürt halkına, anadilde eğitimin "haram" olduğunu söylüyorlar!
 
Peki Sarayın politik İslamına göre "helal" nedir? Sarayın politik İslamına göre "helal", kula kul olmak, diktatöre, hükümetine, faşizmin zulmüne, sermayenin sömürüsüne, çevre yıkımına, kadın cinayetlerine, dillere-inançlara eşitsizliğe, adaletsizliğe ve yoksulluğa sessizce boyun eğmektir.
 
Oysa böyle olmuyor. İkinci yılını geride bırakan faşist Saray darbesine, birinci yılını geride bırakan OHAL ve KHK rejimine karşın, işçiler ve ezilenler sessizce boyun eğmiyor. Bağırlarından çıkan öncü kuvvetler veya değişik anlarda kitleler faşizme meydan okumayı sürdürüyor. Kentlerde gerilla ve milis susturulamıyor. Kırlarda gerillanın etkili vuruşları durmak bilmiyor.
 
Tüm bunlar, diktatörü çılgına çeviriyor. Onu, peş peşe, KHK adı altında yeni faşist yasaklar ve zulüm kararları yayınlamaya, emrindeki televizyonlar, gazeteler ve sosyal medya imkanları aracılığıyla faşist psikolojik savaşı tırmandırabileceği kadar tırmandırmaya mecbur ediyor. Ne var ki, korku yakalarını bırakmıyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin bağrında birikmiş ve öncülerin kırılamayan iradelerinde ışıldayan öfke ve mücadele kararlılığı, onları daha derin bir çıkmaza itiyor.
 
Birkaç örnekten bakalım gerçeğe.
 
Diktatör ve Ağar yetiştirmesi borazanı Süleyman Soylu, Nisan'dan sonra gerillanın tasfiye edileceğini, yurtsever kitlenin ise "PKK'nin adını bile ağzına almaya cesaret edemez hale getirileceğini" tantanalı biçimde ilan etti sayısız kez. Oysa Ağustos ayı sonuna geldiğimiz şu aşamada, gerilla eylemleri faşist sömürgeci ordunun kabusu durumunda. Bırakalım yurtsever Kürt halk kitlelerini, diktatör ve bakanları PKK adını ağızlarına almadan tek bir gün bile geçiremiyorlar. Çareyi, köylülere işkencede, sokağa çıkma yasağında, yeni yasak bölge ilanında, ormanları ateşe vermekte ve yalana dayalı faşist psikolojik savaşta arıyorlar.
 
F tiplerinin açılmasıyla devrimci tutsakların hapishanelerdeki örgütlülüklerinin, devrimci yaşamlarının sona ereceği, tahliye olanların devrimci mücadeleden uzak duracakları bir eşiğin geçildiğini açıklamıştı egemenler. Oysa büyük bir direnişe çarptılar, F tipleri, dertlerine derman olmadı. Fiziki tecridin kırılamamasına ve bununla bağlı değişik sorunların ortadan kaldırılamamasına rağmen, örgütsüzleştirme, ideolojik olarak teslim alma planları yenilgiye uğratıldı. O hapishanelerden çıkıp mücadele cephelerinde ölümsüzleşen veya tecrit hücrelerine defalarca girip çıkma kararlılılığı sergileyen binlerce kadın ve erkek devrimci bunun simgesi oldular. Diktatör ve çetesinin, zindanlarda, bir dönemdir başvurdukları çeşitli yasaklar, sistematikleşen zulüm ve son olarak da tek tip elbise planı ve "Guantanamo"lar oluşturma hevesi, aynı zamanda faşist diktatörlüğün 19 Aralık ve F tipi saldırısının temel amacına ulaşamadığının itirafıdır.
 
İki emekçi memurun, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın fiilen ölüm orucu biçimini almış eylemiyle dayanışmanın, dahası isimlerinin anılmasının valilik kararıyla yasaklanması, işçilerin ve ezilenlerin HDP'li vekillerin Adalet Nöbeti'ne katılmalarının, dayanışmada bulunmalarının önlenmesi için yasak ilanlarıyla yetinilmeyip Adalet noktası etrafında fiziki engeller oluşturulması, salt üzerinde "Hero" yazılı tişört giydikleri için onlarca kadın ve erkeğin, sokaklardan, meydanlardan gözaltına alınması, sorgulanması ve tutuklanması, diktatör ve çetesinin politik zavallılığının ve ruhsal çöküntüsünün karartılamaz kanıtlarıdır.
 
Böylesi örneklerde, durumlarda direnişin imkanlarını, gücünü, daha büyük bir savaşımın müjdesini, saray cuntası ve çetesinin çıkmazlarını görememek, faşist sömürgeci diktatörlüğün psikolojik savaşının baskısı altında düşünmek, nesnel veya öznel tarzda umutsuzluğun yayıcısı olmak, antifaşist antişovenist cepheyi güçlendirmek yerine, rotayı burjuva solun peşinden sürüklenmeye kırmak, siyasi iddiasızlıktan, halklarımıza inançsızlıktan başka bir anlam taşımaz. Göğüs göğüse yürütülecek, zor ve her adımı bedeller gerektiren bu çarpışma dönemi, emekçi sol iddialı tüm partilerden, gruplardan, çevrelerden kendini ortaya koyuşta ve halklarımızın enerjisini harekete geçirme çalışmasında cüret, feda ruhu, yaratıcılık, ısrar ve tutarlı antifaşist birleştiricilik istiyor. Bunlara sırtını dönenler emekçi sol adına politik varlık haklarını yitireceklerdir.