21 Kasım 2024 Perşembe

Deprem sonrası devrimci siyaset

Tam da bu derinleşen devlet ve yönetim krizi koşullarında halklarımızın siyasal ajitasyon, propaganda ve eyleminin merkezine politik islamcı faşist şeflik rejiminin yıkılması hedefini koymak gerekiyor. Devrimci siyaset 'an' ile sürecin bileşik bağını depremin açtığı yeni sınıf savaşımı koşullarında yeniden kurarak, 'an'ın göreviyle bir sonraki en kritik halkayı sımsıkı elde tutmalı ve ileriye yürümelidir. Politik islamcı faşist şeflik rejimine karşı öfkeli halk hareketinin siyasal eylem ve isyan düzeyine sıçratacak bir siyasal seferberlik tüm emekçi sol güçlerin önünde görev olarak bekliyor.

Sınıf savaşımının edimsel politika sahasında siyasal mücadele dönemleri bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanır. Sınıf savaşımının verili güç ilişkileri düzeyi tarafından belirlenen siyasal konjonktür belirli siyasal motifler taşır ve siyasal mücadele dönemini karakterize eder. 2023 Maraş depremi sonrasında, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da yepyeni bir siyasal konjonktür oluşmuştur. Bu kuşku götürmez gerçekliğin siyasal mücadele kuvvetleri tarafından güçlüce ve bütün siyasal-toplumsal boyutlarıyla kavranması kritik önemdedir. Zira devrimci siyasetin kendini üretme tarzının ve etkinleşmesinin yeni koşulları tam da bu konjonktürde verilidir.

2023 Maraş depremiyle bir durumdan kesin ve ayırt edilebilir yeni bir duruma geçilmiştir. Yeni durumun bilinci dediğimiz olgu konjonktür bilincinden başka bir şey değildir ve dolaysız biçimde devrimci siyasetin öncü politik kuvvetlerinin yeni ve toplam siyasal mücadele koşullarını anlatır. Sınıf savaşımının koşullarıyla devrimci öncü kuvvetlerin diyalektik ve varoluşsal ilişki tarzını kurar. Dolayısıyla devrimci öncünün konjonktür bilinci, verili siyasal koşulların devrimci imkanlarını en verimli tarzda realize etmeyi önüne eylem planı ve görev olarak koyar. Hazır bulduğu koşullara hücum etmeyi emreder. Sınıf çelişkilerinin keskinleştiği konumlara yerleşerek, bir iktidar bilinci, stratejisi ve 'an'ın taktik hareket planıyla devrimci siyaseti ete-kemiğe büründürmeyi hedefler. Siyasal hasmının en zayıf yanlarına yüklenerek devrimci siyaseti örgütler ve fiziki bir kuvvet haline getirir.

Çok yakın siyasal tarihimize bu bağlamıyla baktığımızda devrimci ya da karşıdevrimci bir siyasal konjonktürler serisini görüp ayrımlayabiliriz. Örneğin Gezi-Haziran ayaklanması mücadelede yeni bir dönem açmış, yeni tarihsel veri ve girdileriyle kendi döneminin siyaset özelliklerini üretmiştir. Büyük bir halk ayaklanması tecrübesi olarak siyasal mücadele tarihimize nakşolmuştur. Kobanê direnişi ve halk isyanı, özyönetim direnişleri bir başka siyasal konjonktürü üretmiştir. Her biri yeni devrimci siyaset biçim ve araçlarını sınıf savaşımının edimsel gerçeği haline getirmiştir. En son Covid-19 pandemisi çok yeni ve dünyasal çapta bir siyasal dönem olarak sınıf savaşımının içinde devindiği özgül koşulları belirlemiştir. Çok özgün bir siyasal mücadele süreci ve deneyimi olarak tarihe geçmiştir. Kuşkusuz faşist diktatörlüğün aynı tarihsel kesitlerde açtığı karşıdevrimci konjonktürler de olmuştur. Darbe, sömürgeci savaş, işgal ile karakterize olan bu karşıdevrimci dönemler sınıf savaşımına pek çok yeni parametre taşımıştır. Tüm bu mücadele dönemleri içinde öncü politik özne konumu ve dizilimiyle yer alan emekçi sol hareketimiz, her bir konjonktürü yaptıkları ve yapamadıklarıyla sınanarak, toplam biriktirdikleriyle bugüne gelmiştir. Ve bugün depremin devrimci durumunun belirlediği yeni politik mücadele koşullarının devrimci sınanmasıyla yüz yüzedir.

2023 Maraş depremi öncesinde adına seçim sath-ı maili denilen 2023 seçim konjonktürü yürürlükteyken ansızın gelen deprem bu konjonktürü belirgin biçimde değiştirdi. Emekçi sol hareketimiz ilk andan itibaren boylu boyunca bu yeni dönemin içindedir ve konjonktürün etkin eyleyicisi konumundadır. Kabul etmek gerekir ki emekçi sol hareketimiz ilk kez bu çapta bir toplumsal felaket ve siyasal durumla karşılaşıyor, yeni ve olağanüstü bir durumu deneyimliyor. Beklemediği ve hiç hazır olmadığı bir döneme/duruma yanıt ve alternatif olmaya çalışıyor. Emekçi sol bugün esasen deprem bölgelerinde sosyal dayanışma ve öz örgütlülükler geliştiriyor. Halklarımızla birlikte geçici sürdürülebilir asgari yaşamın gereksinimlerini örgütlüyor. Sosyal dayanışma ve karşılıklı yardımlaşmayı önde tutan bir pratik hat izliyor. Halklarımızın acil ve yaşamsal taleplerinin karşılanmasının politik sözcülüğünü yapıyor. Küçük ve orta ölçekli mahalli alanlarda temel yaşam ihtiyaçlarını kolektif ve komünal tarzda örgütlüyor. Aynı zamanda politik ajitasyon ve eylemleriyle politik islamcı faşist şeflik rejiminin halklarımızın kıyımına, kent ve doğamızın ağır yıkımına yol açan suçlarını sergiliyor.

Devrimci siyasetin 'an'daki görevlerinin ilk tutulacak halkasını doğru yerden yakalayan emekçi sol hareketimiz anlamlı bir emek seferberliği, halkçı samimi tavrıyla halklarımızın sahici güvenini kazanmış bulunuyor. İki haftayı aşan süreçte emekçi sol hareketimiz esasen depremin sosyal dayanışma ve karşılıklı yardımlaşmanın sınırında öteye geçemiyor. Sosyal politika ve örgüt mevzileriyle sınırlanmış mevcut politika halkasından zincirin diğer halkasına geçmek sürecin acil ve asla ihmal edilemez görevi olarak önümüzde duruyor. Henüz devlet-halk çelişkisinin açık siyasal eylem biçimlerine bürünen bir siyasal hareketin ortaya çıkarılamaması sürecin en kritik zayıf yanıdır. Emekçi sol hareketimizin devletin deprem karşısında yetmezliği ve bilinçli politikalarının yarattığı boşluktan hareketle kazandığı bu sosyal politika pozisyonunu siyasal bir seferberlik ve atılıma dönüştürmesi ve muhakkak aşması gerekiyor.

Kuşkusuz burjuva devlet aygıtının yarattığı boşluklardan ve yarıklardan yararlanarak alternatif yaşam alanları ve biçimleri inşa etmek çok değerlidir. Bu geçici komünal ve öz halk örgütlülüklerinin halklarımızın sosyal ihtiyaçlarını ve kendini yönetme örnekleri ve deneyimleri bakımından toplumsal bir bilinç yaratma işlevi küçümsenemez. Ancak buradan kentsel dönüşümler, özyönetimler ve fiili özerklikler, büyük sosyal dönüşümler biçiminde yanlış fikirlere kesinkes kapılmamak ve liberal perspektiflerden uzak durmak gerekiyor. HDP belediyelerine kayyum politikasıyla el konulmasından deprem sürecindeki kayyum pratiğine ve her sosyal dayanışma pratiğini ve örgütlenmesini devlet/AFAD uhdesine alma siyaseti, bu tür alternatif yaşam projelerinin faşist zorla ve yasayla sayısızca kez deneyimlenmiş somut sınırını gösteriyor. Halklarımızın barınma, sağlık, eğitim, iş vd. ihtiyaçlarını tümüyle karşılayacak sosyal yaşamın inşası ve kazanılması ancak ve yalnızca devletin ilgasıyla mümkündür.

Öte yandan, emekçi sol hareketimiz sürdürdüğü sosyal dayanışma ve yaşamın yeniden inşası çalışmalarında kendini devletten ayrıştıran bir hegemonya siyasetini özellikle örgütlemelidir. Devletin yapması gerekenleri halkın sırtına yükleme pratiği biliniyor. Halkın devletle birlikte sosyal ödevini yerine getirdiği biçiminde bir burjuva siyasal hegemonyanın parçası olmaktan sakınılmalıdır. Bunun yegane yolu da emekçi solun halkla birlikte inşa ettiği her şeyi devletin karşısına dikebilmektir. Devletin karşısına halklarımızın siyasal gücünü çıkarmaktır. Halklarımızın sosyal dayanışma ve örgütlülük kazanımları ancak siyasal güç ve eylemle korunabilir, güvencelenebilir ve kalıcılaştırılabilir.

Depremin devrimci durumu sürüyor. Büyük bir halk öfkesi ve uyanışı yaşanıyor. Faşist şeflik rejimi eskisi gibi yönetemiyor. Yönetmeme krizi her yönüyle açığa çıkıyor ve geniş kitleler tarafından kavranıyor. Politik islamcı faşist şefin herkese tehdit savurmasına bakmayın. Saray rejimi sarsılıyor, şefi korkuyor. OHAL ilanı ve üniversitelerin kapısına kilit vurulması bunun göstergesidir. Gençliğin toplumsal mücadelede öncü ve militan gücünün bir isyanı tutuşturması faşist saray rejiminin uykularını kaçırıyor. Tam da bu derinleşen devlet ve yönetim krizi koşullarında halklarımızın siyasal ajitasyon, propaganda ve eyleminin merkezine politik islamcı faşist şeflik rejiminin yıkılması hedefini koymak gerekiyor. Devrimci siyaset 'an' ile sürecin bileşik bağını depremin açtığı yeni sınıf savaşımı koşullarında yeniden kurarak, 'an'ın göreviyle bir sonraki en kritik halkayı sımsıkı elde tutmalı ve ileriye yürümelidir. Politik islamcı faşist şeflik rejimine karşı öfkeli halk hareketini siyasal eylem ve isyan düzeyine sıçratacak bir siyasal seferberlik tüm emekçi sol güçlerin önünde görev olarak bekliyor.

Emekçi sol hareketimiz, farkında olsun ya da olmasın olağanüstü bir sınanmadan geçiyor. Deprem hepimize değiyor. Kimin çürük, zayıf ve yetmez yanı varsa yıkıyor. 2023 Maraş depremiyle başlayan yeni süreç tüm emekçi sola yeni durumun bilincini ve devrimci siyasetini hızla inşa etmesini emrediyor. Her yönüyle kurucu bir siyaset döneminden geçiyoruz. Emekçi sol hareketimiz 'yıkım ve inşa' kavramları etrafında kendi varlık ve eylemi üzerine de düşünmeyi başarmalıdır. Deprem sonrasında emekçi sol artık geleneksel, statükocu ve yapısal krizle malul varoluş tarzını sürdüremez. Şimdi yeni koşullar ve durumun kendisi emekçi solu yeniden devrimci siyasetin halklaşması ve toplumsallaşması kulvarına doğru itiyor. Yeni imkanlarla buluşturuyor. Deprem konjonktürü emekçi sol hareketimize Gezi-Haziran ayaklanması, Rojava devrimi, Kobanê direnişi, Kuzey Kürdistan özyönetim direnişlerinin birikimlerinin toplamından kalan devrimci siyaset girdileri üzerinden yeniden düşünme imkanı açıyor. Kurucu bir devrimci siyaset için emekçi solun tüm tarihsel devrimci hafızasını güncellemesini ve depremin devrimci durumunun aynı zamanda devrimci yenilenme ve siyasal tazeleme konağı olduğunu söylüyor.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 24 Şubat tarihli 104. sayı başyazısı.