21 Kasım 2024 Perşembe

Deniz Boran yazdı | Savaşa karşı mücadelede imtihan: Araya sıkışıp kalmamak

"Sol Putin'i destekliyor" yalanı, salt Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde liberalizmin bir demagojisi olarak bu işlevi görüyor. Yüksek bir sesle ayıplama ile "iki tarafa da savaş açan" emekçi solu "kendince" teşhir ederek NATO'ya ve burjuva sola yedekleme taktiği izleniyor.

Eğer savaş, siyasetin bir biçimi ve başka yöntemlerle devamı ise "işgal" gibi aksiyonlar "kendisi için" veya "her şeyden bağımsız" ele alınamaz.

Savaşın siyasetin bir devamı olarak tanımlanışı "Rusya'nın işgal saldırısına amasız-fakatsız karşı çıkma"yı dışlıyor. Zira "amasız-fakatsız"lık işgal öncesi duruma göz kapatmak- onu, şimdilik de olsa, "unutmak" anlamına gelir. Dahası, yaygın liberal anlatım ve burjuva hegemonya "ama"yı tabulaştırarak işgal devam ederken süregelen NATO faaliyetlerini de "görmezden gelme"ye hizmet ediyor.

"Sol Putin'i destekliyor" yalanı, salt Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde liberalizmin bir demagojisi olarak bu işlevi görüyor. Yüksek bir sesle ayıplama ile "iki tarafa da savaş açan" emekçi solu "kendince" teşhir ederek NATO'ya ve burjuva sola yedekleme taktiği izleniyor.

"Bugün görev Rusya'ya karşı çıkmak" argümanıyla onun dışında kalan bütün siyasi belirlemeler ve talepler "gereksiz" ilan ediliyor, reel siyasetin dışında "solun hastalıklığı" ve "dünyadan kopmuş"luğunun bir argümanına dönüştürülüyor.

Emekçi solun iki emperyalist kampın arasında "sıkışıp kalma" hali her şeyden önce psikolojik savaşın ürünüdür. "Bu kadar da olmaz", "hangi yüzyılda yaşıyorsunuz", "SB artık yok" gibi yüksek doz duygusallık da içeren koşullandırmalar ile emekçi sola burjuva solun ölçütleri enjekte ediliyor. Sosyal medya bu konuda çok özel bir rol oynuyor. Emekçi solun tutarlı kesimleri "çağdışı", "reel siyasetle alakasız" veya "Putin yanlısı" ilan edilip marjinalleştiriliyor.

Örneğin "ilk saldıran haksız" formülasyonu NATO'cu dünya düzeninin en temel meşruiyet dayanağıdır. ABD, Afganistan, Irak ve başkaca ülkelerde "onlar saldırdı" diyerek kendi hakimiyet ve yayılmacı savaşlarına alan açtı. Saldıran olmadığında da "saldırgan yarattı", güçleri kışkırttı. Yüksek doz dezenformasyonu tekelci medya aracılığıyla yaygınlaştırıldı.

Rusya işgal saldırısı başlattı diye Ukrayna rejiminin yarı-faşist ırkçı niteliği, NATO'nun Ukrayna ve Doğu Avrupa'daki faaliyetleri, dahası Ukrayna'da düşük düzeyde de olsa altı yıldır süren iç savaş "görmezden" gelinemez. Liberal anlatımın ve burjuva hegemonyanın, dahası ABD'nin askeri faaliyetinin ve taktiğinin de amacı bu!

"Saflaşmaya zorlama"yla Doğu Ukrayna krizinin özgün karakterinin ve onun demokratik muhtevası da "arada kaynatılma"ya çalışılıyor. Doğu Ukrayna'da Rus ulusunun 2014 merkezi yarı-faşist darbesine karşı demokratik özerklik ilanı ve özsavunması meşruydu. Ukrayna'da pekala hem Rus işgaline karşı çıkabilir, ama aynı zamanda Doğu Ukrayna'da yaşayan Ruslara ve özerk halk cumhuriyetlerine statü istenilebilinir.

Pratik politikada emekçi sol, Ukrayna yanlısı NATO destekçileriyle Rusya Konsoloslukları önüne akmadığında "ayrılıkçı" veya "Rusya yanlısı" ilan ediliyor. "Şimdiki öncelik Rus saldırısının durması" belirlemesiyle burjuvazinin öncelik sıralaması -özellikle de Batı emperyalizminin öncelikleri- emekçi sola enjekte edilmeye çalışılıyor.

Bu özel tipten psikolojik savaş Türkiye ve Kürdistan'da olduğu gibi bütün dünyada burjuvazinin, özellikle de liberal "sol" ve onun aydınları-gazetecileri vasıtasıyla yürütülüyor.

Ukrayna işgal saldırısı ve emperyalistler arası savaş kızışırken NATO'cu TC'nin Rojava-Kuzey Suriye'ye dönük saldırılara "gözlerin kapatılması" genelde ABD-AB emperyalizminin ve TC'nin NATO bünyesindeki siyasi-askeri algısı ile ilgiliyken Türkiye ve Kürdistan'da sosyalşovenizm ideolojik hastalığı ekleniyor.

Üçüncü halkçı-demokratik, antiemperyalist çizgi ve savaş karşıtı çözümde ısrar liberalizmin bu saldırılarına da göğüs germeyi gerekli kılıyor. Neticede bu çizgi Birinci Dünya Savaşında Almanya'nın sosyaldemokrat SPD'si ve İkinci Enternasyonal "kendi burjuvalarına" yedeklenmişken savaş ödeneklerine ret oyu veren ve "esas düşman içtedir" diyen K. Liebknecht, yine o dönemde savaşın son bulması için "kim önce saldırdı" hesaplarına ve "kim biraz daha haklı" aritmetiğine girmeden bütün gücüyle Çarlık Rusya'sına savaş açan V. Lenin tarafından yaşama geçirilmişti. Ve yine o dönem faşistlerden sosyal demokratına geniş bir yelpazede "kale barışçısı" bu çizgiyi ve onun savunucularını "vatan hainliği" ile suçlamıştı, savaş durumunda "kendi ülkesine savaş açmanın" utanç duyulacak bir şey olduğundan "ayıplanmıştı". 20. yüzyılın komünist hareketi de bu "vatan hain"liğinden çıkıp filizlendi, savaşı sonlandırdı.

Bu çizgiyi pratikleştirecek öncülerin zayıflığı tabi ki ideolojik-moral bir zayıflığa yola açıyor. Fakat bu çizgide ısrar, çizginin yaygınlaşıp genelleşmesi, hızla içerisine sürüklendiğimiz dünya savaşı koşullarında, sosyalizmin güncel bir görevidir.

"Rusya'nın emperyalist işgale derhal son vermesi; dünyanın dört bir yanındaki NATO üslerinin kapatılması, askerlerin geri çekilmesi ve emperyalist savaş aracı olan NATO'nun derhal dağıtılması; Rojava ve Suriye'deki TC, ABD ve Rusya işgalinin derhal son bulması; Ukrayna yönetiminin Donetsk ve Luhanks halkının taleplerini kabul etmesi"ni aynı anda ve aynı gür sesle talep etmek ve bu yolla emekçilerin özgün, demokratik ve savaş karşıtı sözünü ve özellikle de eylemini büyütmek tek enternasyonalist tavırdır.

Üçüncü seçeneğin büyüyen eylemi, ideolojik mücadelede tutarlı antiemperyalizmin özgüvenini geliştirecek, liberal kuşatmayı yaran özgün sesini yükseltmenin koşullarını daha da olgunlaştıracak.