21 Kasım 2024 Perşembe

ÇEVİRİ | Rusya-Ukrayna çatışmasında ABD'nin rolü

Ukrayna meselesi Batı'nın gözünde basit bir Rus saldırganlığı meselesine indirgendi. Rusya'nın Kırım ilhakına dair rutin olarak "yeni kanıtlar" sunuluyor. Fakat soru Rusya'nın böylesi bir eylemde haklı olup olmadığı değil. Burada asıl önemli olan Ukrayna'nın ABD'nin fiili bir derebeyliği haline gelme biçimidir. 2013'de Maydan "devrimi" olarak tarihe geçen olaylarda ABD'nin müdahalesi ve ayaklanmaya faşist örgütlerin aktif katılımı Ukrayna, Rusya ve ABD arasındaki ilişkilerin geleceğini belirlemişti. O andan itibaren Ukrayna ABD'nin bölgedeki manevrasında kilit rol oynadı.

Avrupa'da Rusya ve ABD destekli Ukrayna devleti arasındaki savaş tehdidi gerçek ve güncel. Avrupa ve dünyanın güvenliği tehdit altında ve her zaman olduğu gibi sahada neler olup bittiğine dair belirsiz ve çarpık görüşler ulaşıyor bizlere.

Olası çatışmanın iki tarafı olarak Rusya ve Ukrayna sunuluyor. Bir tarafta Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından kaybedilen toprakları geri almanın yollarını arayan agresif ve yayılmacı Rusya ve onun Başkanı Vladimir Putin. Diğer tarafta mevcut durumun yükünün "altında kalan" Ukrayna. Rusya ve şimdi de Beyaz Rusya tarafından kuşatıldığı söyleniyor. Kuşkusuz olayın gerçek başrolleri ABD ve Rusya. Ukrayna'nın mevcut rejimi ABD'nin çıkarları doğrultusunda hareket ediyor ve bu savaş tehlikesini çok gerçek kılıyor.

2014 yılında Ukrayna'da sağcı, milliyetçi ABD yanlısı hükümeti iktidara getiren çatışmalardan sadece aylar sonra ABD nükleer silah sistemini milyon dolarlık bir bütçeyle gözden geçireceğini duyurdu. Diğer güçler bu tür kararları endişeyle karşılasalar da savaş tehlikesi ister Asya ister Avrupa'da olsun 2018'de ABD'nin yeni bir askeri stratejiye -daha doğrusu eski stratejisine döndüğünü- sessizce ilan etmesiyle daha da yakınlaştı. "Terörle mücadele" vurgusunun yerini geleneksel "büyük güç rekabeti" aldı.

ABD, bu yeni doktrinini Ulusal Savunma Stratejisi kapsamında ilan etti. Yine bu kapsamda artan küresel düzensizlikten ve devletler arası stratejik rekabetten söz ediyor. "Güvenliğimize ve refahımıza en çok yarayacak uluslararası bir düzeni geliştirme ve pazarlara erişimi koruma" sorumluluğunu açıkça tanımlıyor. Öncelikli hedefi Çin olmasına karşın iktisadi hegemonyanın sürdürülmesi çıkarına bağlı olarak Rusya önemli bir rakip olarak öne çıkıyor.

ABD'nin Avrupa ve özellikle de Rusya ile Ukrayna ile ilgili stratejik düşüncesi gayet şeffaf. Bütün hareketi iktisadi, siyasi ve askeri gücünü korumakla bağlantılı. Zayıf bir Rusya daha güçlü bir ABD'dir. Bir dönemler SSCB sahasında bulunan bölgeyi Rusya'ya doğru daraltmak ve eski müttefiklerini NATO yörüngesine çekmek için açık bir politika izliyor. Aynı zamanda Rusya'nın ekonomik kapasitesini zayıflatmak için yoğun bir baskı uyguluyor.

Rus ekonomisi büyük ölçüde petrol ve gaza bağımlıdır. GSYİH'sının yüzde 20'sinden fazlası ve ihracatının yüzde 60'ından fazlası doğrudan petrol ve gaz ticaretinden geliyor. ABD Başkanı Joe Biden Ukrayna'da savaşın patlak vermesi durumunda Rusya'nın ekonomik açıdan kötü sonuçlarla karşı karşıya kalacağını defalarca iddia etti. Rusya, dünyanın en büyük ikinci gaz üreticisi ve üçüncü en büyük petrol üreticisi. Rus ekonomisini felce uğratmak ABD'nin çıkarlarına hizmet ediyor. Biden'ın söylemi ve Rus işgali konusundaki "tutarlı" tavrı, nihayetinde ABD'nin Rusya'yı zayıflatma arzusuna bağlı.

Rusya'nın tarihi aynı zamanda milliyetçi gösterişlerin tarihidir. Kendisini büyük bir güç olarak algılıyor ve kendisine ancak böyle bir statüyü hak gösteriyor. Bu yönleriyle ABD'deki karşıtından çok farklı değil. Rusya-Ukrayna yakın tarihindeki ilişkiler Rusya'nın milliyetçi tavrını ve küresel bir güç olarak pozisyonunu koruma isteğini yansıtıyor. Aynı zamanda içte, yani Rusya'da da "geçmişin zaferleri"ni hatırlatarak yeni zaferlerin tekrarlanabileceği siyaseti izleyerek meşruiyet örgütlüyor.

Rusya haklı olarak Batı'nın hareketliliği tarafından tehdit edildiğini belirtiyor. Rusya, NATO üsleri ile kuşatılmış. ABD, Kanada, İngiliz ve Alman deniz kuvvetleri Karadeniz'de konuşlanırlarken Polonya, Estonya, Letonya ve Litvanya'da Rusya sınırına yakınlarda yeni üsler kurulacak. Şu an 60 bin ABD askeri Avrupa'da ve Ukrayna'nın askeri güçleri ABD tarafından "eğitiliyor".

Ukrayna meselesi Batı'nın gözünde basit bir Rus saldırganlığı meselesine indirgendi. Rusya'nın Kırım ilhakına dair rutin olarak "yeni kanıtlar" sunuluyor. Fakat soru Rusya'nın böylesi bir eylemde haklı olup olmadığı değil. Burada asıl önemli olan Ukrayna'nın ABD'nin fiili bir derebeyliği haline gelme biçimidir. 2013'de Maydan "devrimi" olarak tarihe geçen olaylarda ABD'nin müdahalesi ve ayaklanmaya faşist örgütlerin aktif katılımı Ukrayna, Rusya ve ABD arasındaki ilişkilerin geleceğini belirlemişti. O andan itibaren Ukrayna ABD'nin bölgedeki manevrasında kilit rol oynadı.

ABD ve NATO'nun doğuya doğru ilerlemeye yönelik hamleleri Moskova'dan benzer savaşçı tepkilerle karşılandı. Ancak politik ve daha da önemlisi ekonomik olarak Rusya'nın böylesine yıkıcı sonuçları olacak bir savaşa girme konusunda gerçek bir arzusu olduğunu göstermez. Putin, Sovyetler Birliği'nin sona ermesiyle birlikte gelen toprak kaybından yakınıyor. Ukrayna'nın olası işgali, başarılı olsa bile, bir pirus zaferi olacaktır. Rusya kendisiyle müttefik olmasa bile nispeten tarafsız bir Ukrayna devleti istiyor. ABD ise olayları maniple ediyor. ABD için en iyi senaryo, Ukrayna'yı zayıflamış bir Rus sınırıyla üsleri olan bir NATO üyesi olarak görmek. Bahisler yüksek.

Siyasi ve ekonomik tehlikeler her iki taraf için veya en azından Rusya, Ukrayna ve Avrupa Birliği için çok büyük. ABD olaylara farklı bir açıdan bakabilir. ABD askerleri devreye girmeden müşterisi olan devletin silahlanmasını garantiledi. Almanya'nın yeni koalisyon hükümeti bu konuda ciddi şekilde bölünmüş görünüyor ve bu bölünmenin ekonomik çıkarlar doğrultusunda gerçekleştiği şaşırtıcı değil. Alman Sosyal Demokratları Rusya ile hayati gaz bağlantısını sürdürmek isterken Yeşiller savaş durumunda muslukların kapatılmasını istiyor. Sosyal Demokrat Savunma Bakanı Christine Lambrecht boru hattının "bu çatışmaya sürüklenmemesi gerektiğini" savundu. Yeşiller'den Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock aksine, Berlin'in bir çatışma çıkması durumunda Moskova'ya enerji yaptırımları uygulaması gerektiğini savundu.

ABD'nin bu kararsızlığa nasıl tepki vereceği henüz belli değil. Biden, başkanlığının ilk aylarında "Amerika geri döndü ve dünyayı yönetecek" mantrasını tekrarlayıp durmuştu. Bu dünya bir "devrilme noktasına", yani kritik eşiğe ulaştı. ABD, üstünlüğünü korumak için umutsuz bir mücadele veriyor ve zirvede kalmak için ne gerekiyorsa yapacak. Askeri olduğu kadar ekonomik tehdit ve zorlamayı da içeren bir strateji uyguluyor. Avrupa ve Rusya örneğinde de görüldüğü gibi niyeti açık. Ne pahasına olursa olsun Rusya'yı zayıflatmaya çalışacak. Rusya da benzer tarzda ekonomik ve jeopolitik güç konumunu korumaya çalışacaktır.

Milyonlarca sıradan emekçi kadın ve erkeğin hayatı ve esenliği ise tehlikede.

*Green Left dergisinin 1331. sayısında çıkan yayımlanan William Briggs'in yazısı Deniz Boran tarafından ETHA için Türkçe'ye çevrilmiştir. Yazının İngilizce orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.