25 Kasım 2024 Pazartesi

Boş mezarı olmasına bile izin verilmeyen Cemil Kırbayır

1980 yılında Kars'ta gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır'ın abisi Mikail Kırbayır Galatasaray'daki mücadeleye katılmalarını, Cumartesi Anneleri'ni televizyonda izlediklerini ve biran önce aralarına katılmak için sabırsızlandıklarını aktarıyor. İstanbul'da İnsan Hakları Derneği'ne başvurduklarını ve Berfo Ana'nın, her gün İHD'ye gidip geldiğini belirten Mikail, "İşte böyle Galatasaray'dakilerin kervanına katıldık" diyor.
Devletin 90'lı yıllarda devrimci, demokrat ve yurtseverleri yıldırma politikası olan gözaltında kayıp etmeye karşı Galatasaray Meydanı'nda oturmaya başlayan Cumartesi Anneleri, 700. haftasında yine adalet isteyecek. İrade ve mücadele dolu 700 haftayı, 1980'de Kars'ta gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır'ın abisi Mikail Kırbayır ile konuştuk.
 
Cemil'i, Berfo Ana'nın adalet mücadelesini ve Kırbayır ailesinin Cumartesi Anneleri ile buluşmasını anlatan Mikail Kırbayır, 700. haftasında tüm insanları Galatasaray'da görmek istediklerini söyledi.
 
Ardahan'ın Göle ilçesinde fırıncı bir babanın 6 çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya gelen Cemil Kırbayır, 26 yaşında Kars Eğitim Enstitüsünde öğrenciyken gözaltında önce işkence ile katledildi sonra da kaybedildi.
 
Abisi Mikail, "Onun da bu dünyada yaşamaya hakkı ve bu topraklarda payı vardı" diyor ve Cemil ile birlikte devletin kaybetme politikasına karşı başlayan mücadelelerini anlatıyor. Cemil'i anlatırken duygulanan sesi kaybedilişini anlatırken öfke kokuyor.
 
GÖLE HALKININ SEVGİLİSİ CEMİL
 
Cemil'in en belirgin özelliğini sorduğumuzda "Devrimciydi" diyor abi Kırbayır ve ekliyor: "Paylaşımcı, okuyan, sorgulayan ve haksızlığa tahammülü olmayan biriydi."
 
Cemil'i bütün Göle halkının sevdiğini söyleyen Mikail yaşadıkları bir anıyı şöyle anlatıyor: "1979'da gaz yağı, şeker, mazot hepsi karaborsa. Bir gün Göle'nin çevre köylerinden gelen insanlar mazot kuyruğunda ve ellerinde tenekelerle kuyrukta bekliyor. Kuyruğu gören Cemil, insanların yanına yaklaşıp, 'Neden bu kadar uzun bir kuyruk oluştuğunu soruyor' ve 'Gaz yağı bitmiş' cevabını alınca depoyu zorla açtırıp gaz yağını kendi satıyor. Uzak köyden gelenlere öncelik vererek bizzat kendisi gaz yağını dağıtıyor ve topladığı paraları da depo sahibine elleriyle teslim ediyor." 
Abi Kırbayır, "Devlet bu sevgiyi bildiği için onu kaybetti" diyor ve ekliyor onu bulmadan Göle halkının da boyunu bükük.
 
'BENİ MERAK ETMEYİN' DEDİ AMA...
 
12 Eylül askeri faşist cuntasının hemen ertesi günü yani 13 Eylül 1980'de evinden gözaltına alınan Cemil, bir hafta 247. Piyade Alayı'nda gözaltında kaldıktan sonra 17 arkadaşı ile birlikte 9. Kolorduya bağlı Kars Askeri Gözetim Evine götürüldü. Abisi Mikail Kırbayır en son 7 Ekim'de görüşe gitti. Yüz yüze görüşemese de elbise ve para götürdü. Cemil abisine "Beni merak etmeyin" diye bir not gönderebildi.
 
Cemil,  dört arkadaşı ile birlikte, 8 Ekim'de cuntadan önce eğitim aldığı daha sonra işkencehaneye çevrilen Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsüne götürüldü ve orada katledildi. Abisi Mikail "Bu topraklarda payı vardı ama ona bir mezar yeri bile vermediler" diyor.
 
Cemil'in kaybedilmesinin ardından başlayan adalet mücadelesini ve Cumartesi Anneleri ile buluşmalarını ise şöyle anlatıyor:
"8 Ekim'de Cemil katledildiğinde Mal Müdürlüğü'nde vergi memuruydum. Cemil'i gözaltına alan siyasi şubeye gittim ve kardeşimi sorduğumda 'Burada değil' cevabını aldım. Bir gün sonra Kars Eğitim Enstitüsüne gittim ve kardeşimle yüz yüze görüşmek istediğimi söyledim."
 
Oradaki komutanın zimmet defterini göstererek Cemil Kırbayır, Çetin Aşure, Metin Akkaş ve Cengiz Kaya'nın gece siyasi şubeye götürüldüğünü ve diğer 3 kişi geri getirilirken Cemil'in geri getirilmediğini okuttuğunu söylüyor.
 
Tekrar siyasi şubeye giden Mikail, durumu anlatıyor ve kardeşini görmekte ısrar ediyor. Bu ısrarı karşısında polisin işkencesine maruz kalıyor. Mikail'i darp eden polisler Cemil'in firar ettiğini söyleyerek onu gönderiyor.
 
ÖNCE İŞKENCE ARDINDAN SÜRGÜN
 
Ertesi gün Mikail halası ve eşi ile birlikte tekrar Kars'a gidiyor ve bu defa Cemil'in firar ettiği öne sürülen siyasi şubenin çevresindeki evleri dolaşıyor. Kardeşinin durumunu anlatıyor ve evlerde arama yapılıp yapılmadığını soruyor. Çünkü diyor Mikail, "Bir firarda önce çevre evlerin araması yapılır ama biz görüştüğümüz evlerde arama yapılmadığını öğreniyoruz." 
 
Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri bu şekilde geçiyor ve hafta sonu Göle'ye geri dönüyor. Cemil'i aramak için 10 günlük izne ayrılıyor ve Pazartesi günü izinli olmasına rağmen Göle Kaymakamı Şükrü Tepe, Mikail'i çağırıyor. Cemil'in hayatını kaybettiği haberine kendini hazırladığını söylüyor ve bunu duyacağını bekliyor abi Kırbayır. Ancak Kaymakam Tepe, Karaman'a 'zorunlu ikametinin çıktığını' söylüyor. Bu durum karşısında istifa etmek isteyen Mikail'e Kaymakam Tepe'nin cevabı "Sen durumu yanlış anladım. Sen burada yaşayamayacaksın. Bundan sonraki ömrünü ikinci bir emre kadar Karaman'da geçireceksin" oluyor.
 
CEMİL GELECEK UMUDU...
 
Bu durumu, senaryonun önceden hazırlandığını ve Cemil'in kaybedilmesinin oldu bittiye getirilmeye çalışıldığının kanıtı olarak yorumluyor. Cemil'i katledenler bir de ailesini sürgün ediyor. Tüm bu yaşananlardan sonra Cemil'in katledildiğinden emin olduğunu belirtiyor abisi Mikail. Baba Kırbayır, her yere dilekçe veriyor ve her yerden aynı cevabı alıyor: Firar etti.
 
Bir taraftan resmi makamlara dilekçe vererek adalet arayışına devam eden Kırbayır ailesi bir taraftan da Cemil'in yaşadığı umudunu küçük de olsa besliyor. Berfo Ana, yıllarca evinin rengini ve eşyalarının yerini değiştirmiyor ve kapısını gece gündüz kilitsiz tutuyor. "Cemil geldiğinde evi tanıyamaz" diye. 
 
CUMARTESİ ANNELERİ İLE BULUŞUYORLAR
 
Bu şekilde mücadeleleri ve bekleyişleri 2000'e kadar yani Kırbayır ailesinin İstanbul'a taşınmasına kadar Göle'de devam ediyor. Cumartesi Anneleri'nin mücadelesini televizyonda izlediklerini ve biran önce aralarına katılmak için sabırsızlandıklarını aktaran abi Kırbayır, İstanbul'da İnsan Hakları Derneği'ne başvurduklarını ve Berfo Ana'nın, her gün İHD'ye gidip geldiğini belirtiyor. "İşte böyle Galatasaray'dakilerin kervanına katıldık" diyor Mikail.  
 
"Biz 12 Eylül karanlığının birazcık da olsa griye dönüşmesi için çabaladık" diyen Mikail, o süreçten sonra her hafta Galatasaray'daki yerlerini aldıklarını ve mücadeledeki ısrarlarının "Başka analar ağlamasın diye" olduğunu söylüyor. İnsanların kayıpları ile aralarına katılmalarını değil kayıplarının bulunmasında kendilerine omuz vermelerini istediklerini belirten Mikail, kinci değil aynı acıları başkalarının yaşamamasını istediklerini belirtiyor.
 
BİN YILLIK DEVLET GELENEĞİ TABİ Kİ SÖZÜNÜ TUTMADI
 
2010 yılında kayıp aileleri ile birlikte Ankara'ya yürüme kararı alıyorlar. Mecliste grubu bulanan partilerle ve AKP milletvekili Ayşegül Bahçekapı ile görüşüyorlar. Kayıplarının mezarını bulmalarına anayasanın geçici 15. Maddesinin engel olarak karşılarına çıkarıldığını anlatıyorlar.
 
"Biz adalet istemiyoruz adalet arıyoruz" diyorlar dönemin hükümeti AKP'ye ve Şubat 2011'de Dolmabahçe'de dönemin Başbakanı Erdoğan ile görüşüyor Berfo Ana. Başbakan Erdoğan'ın Cemil'i bulacağına söz verdiğini ancak bin yıldır devlet geleneği olarak Cemil'in katillerinin devlet tarafından korunduğunu ve şaşırmadıklarını anlatıyor.
 
Dönemin İnsan Hakları Komisyonu'nun Cemil Kırbayır dosyasını araştırdığını ve hazırladıkları rapor ile birlikte Mehmet Hayta, Selçuk Akyıldız, Zeki Tunçkol ve Cemil Kırbayır'ın Tamer Alkan tarafından sorguda işkence ile katledildiğini belgelediklerini anlatıyor. İlk kez devletin gözaltında kaybedilme politikasının belgelendiğini ve Kars Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildiğini aktarıyor. Hemen arkasından da ekliyor: "Her ne kadar işkence ve gözaltında kaybetme belgelense de ortada bir iddianame yok."
 
Geçen yıl Kars Cumhuriyet Başsavcısı'na gittiğini ve rapora rağmen aradan geçen 7 yılda neden iddianame hazırlanmadığını sorduğunu ve savcının trajikomik bir şekilde "Ortada ceset yok" dediğini anlatıyor. "Benim derdim zaten bu, kardeşimin cesedini bulmak" diyen Mikail, katillerin cezalandırılmayacağını bildiğini ancak kardeşine mezar yeri bulmak istediğini ifade ediyor. Katiller korunuyor, cezasızlık zırhına büründürülüyor" diyor ve ekliyor: Katil zaten bunlar.
 
BERFO ANA YAŞAMLA ANTLAŞMASINI BİTİRİYOR
 
Komisyon raporundan sonra 2011'de Zafer Üskül, Berfo Ana'ya başsağlığı dilemek için eve gidiyor ve Berfo Ana o gün Cemil'in öldüğünü kabul ediyor. Berfo Ana'nın oğlunu arayan mücadelesi o günden sonra oğlunun kemiklerini bulmak için devam ediyor. "Bizim eve o gün ağıt girdi çünkü Cemil o gün ölmüştü" diyor abi Kırbayır. Berfo Ana'nın yaşama iradesinin yavaş yavaş sönmeye başladığını ve "Cemil'in kemiklerini kucağıma vermeden beni gömmeyin" dediğini aktarıyor.
 
Berfo Ana, oğlunun kemiklerine kavuşamadan yaşama veda ediyor ve Cemil'in faillerinin bulunması mücadelesini ve sorumluluğunu miras olarak geride kalanlara bırakıyor. Bunun üzerine abi Kırbayır, Berfo Ana'nın yanına Cemil için bir mezar kazdırmak istediğini ancak devletin bunu bile engellediğini aktarıyor.
 
CEMİL'İN BOŞ MEZARINA BİLE İZİN YOK
 
Tüm bu süreçte Göle'den sürgünle başlayan devlet baskısı kimi zaman tehdit kimi zaman da psikolojik baskı biçiminde devam ediyor.
 
Cemil için açılan boş mezar "Ortada ceset yok" denilerek engelleniyor. Vali, Kaymakam ısrarla 'Boş mezar olmaz' derken abi Kırbayır, Cemil için kazılan boş mezara izin verilmediği durumda annesini gömmeyeceğini ya da Cemil'in kemiklerinin bulunup Berfo Ana'nın vasiyetinin yerine getirilmesini söylüyor. Sonunda Mikail'in inadı galip geliyor ve Berfo Ana oğlunun boş mezarı ile yan yana gömülüyor.
 
FAİLLER BULUNUNCAYA KADAR ENSELERİNDEYİZ
 
700. haftaya dair "Bütün halkımızın bize omuz vermesini istiyoruz. Devlet kayıplar gerçeği ile yüzleşmediği sürece sakalımız dizimize ininceye kadar Galatasaray'dayız. Nefesimiz yetmezse de alacaklı gideceğiz" diyor. Cemil'in mezarını isteyen abi Kırbayır Berfo Ana'nın devletten alacaklı gittiğini hatırlatıyor tekrar.
 
"Ardahan'da Cemil Kırbayır, Edirne'de Talat Türkoğlu şahsında bu topraklardaki bütün gözaltında kaybedilenlerin failleri bulununcaya kadar nefesimiz yetkililerin ensesindedir" diyor ve alanlarda kendinden olmayanlara parmak sallayıp bağıranlar da bunu böyle bilsin diye ekliyor.