Bir asırlık direniş, 'Yüzyılın Anlaşması'nı yenecektir
Bugün, adına 'Yüzyılın Anlaşması' denilen ilhak ve işgal planıyla Filistin davasına öldürücü bir darbe vurulmak isteniyor. El- Hekimlerin, Leyla Halidlerin ve mücadelenin ortaya çıkardığı 'taş generallerin' direnişçi gelenekleri dayatılan teslimiyet ve inkârı yeni intifadalarla parçalayacaktır. Bu direnişin güçlü olması ve kazanımla sonuçlanması için, en başta Ortadoğulu devrimci ve sosyalist parti ve örgütlerin, Filistin halkıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltilmesi gerekiyor.
Filistin halkının siyonist işgale karşı özgürlük direnişi yaklaşık bir asırdır sürüyor. Bu mücadele, bölgede ve dünyada haklı yerini kabul ettirirken aynı zamanda Filistin davası, Arap coğrafyasında, Ortadoğu'da ve tüm dünyada direnişçi bir devrimci damarın kesintisizce sürdürülmesi anlamına geliyor. Öyle ki, dünyanın her yerinden devrimciler Filistin'e savaşmaya geldi, Filistinli devrimcilerse dünyanın birçok yerinde emperyalizme ve siyonizme karşı silah çattı. İntifada süreçleri, emperyalizme ve işgale karşı direnen halklara işaret fişeği oldu.
Belirtmek gerekir ki bugün Filistin davası, oldukça zorlu bir sürecin içerisinde ve çok yönlü bir kuşatma saldırısının altında bulunuyor. ABD emperyalizminin, siyonist İsrail ile birlikte geliştirdiği ve 'Ortadoğu barışı' diye ambalajladığı sömürgeci siyasetle siyonist abluka altındaki yeni bölgeler işgal tehdidi altında. Siyonizm bu planla, Filistin'in varlığını ve tarihsel var oluş hakkını yok etmek istiyor. Ortadoğu'da emperyalist hegemonyasını yeniden ve daha güçlü biçimde tesis etmek isteyen ABD, bir yandan İsrail'i siyonist amaçlarına yaklaştırırken diğer yandan önemli bir direniş merkezini tasfiye etmeyi amaçlıyor.
Filistin davasının yenilgiye uğratılmasının elbette tarihsel sebep ve amaçları var. Ancak bu saldırganlığın üzerinden atlanılmaması gereken güncel gerekçelerinden birisi de Filistin direnişine destek veren Lübnan Hizbullah'ı ve İran olgusudur. İran'ın bölgesel yayılmacı siyaseti, Filistin'i de içine alacak biçimde genişledi. Keza İran, bu yayılmacı siyaseti ile emperyalizmin ambargo, kuşatma ve saldırılarını sınırları dışında karşılama ve Filistin'e verdiği destekle de diğer gerici bölge yönetimlerine tepkili olan halkları yanına çekme amacını güdüyor. İran, aynı zamanda Ortadoğu'nun kritik bölgelerinde elde ettiği hegemonya avantajı ile emperyalist ve siyonist tehdit ve saldırıları göğüsleyebiliyor.
İsrail ne tarihsel ne de siyasi olarak meşru bir devlettir. İsrail, Filistin topraklarının işgaliyle kurulmuş, emperyalistlerin bölgesel çıkarları nedeniyle onay almış, desteklenmiş ve şimdiye kadar korunmuştur. Gelinen aşamada, yolsuzlukla azledilmek üzere olan Netanyahu'nun bir ABD bir Rusya, olmadı Suudi krallığı vs. tur yapmasında da dünya ezilen halkları bakımından işgalci olarak görülen İsrail'in, 'normal', 'meşru' bir devlet statüsü kazandırma gayreti de duruyor. Ancak bu tüm Filistin'in işgalini getirecek bir ilhak planıyla yapılmak isteniyor.
ABD Başkanı Trump'ın 'Barış' ve 'Yüzyılın Anlaşması' diye tanımladığı ilhak planı; Filistin'in varlığını ve gelecekteki tanınma ihtimalini İsrail'in genişletilmiş işgalinin kabul edilmesine bağlıyor. Açıklanan 'Yüzyılın Anlaşması' planı, Kudüs'ü; 'İsrail'in bölünmez başkenti' olarak kabul ediyor. Ortadoğu halklarının ortak vatanı ve dinlerin kesişme noktası kadim kent Kudüs, Filistin halkından gasp ediliyor ve siyonizmin merkezi haline getirilmek isteniyor. Yanı sıra İsrail'in işgal saldırıları sonucu, topraklarını bırakarak komşu ülkelere sığınan 'Filistinli mültecilerin, topraklarına geri dönüş' hakları kaldırılıyor. Bunun karşılığı olarak onur kırıcı biçimde mülteciliğe fiyat biçiliyor. Emperyalizm ve siyonizm, Filistin halkı ve topraklarını parayla satın almaya kalkıyor.
Diğer yandan ABD emperyalizminin lütuf olarak gördüğü ise Ürdün sınırı boyunca uzanan 'ayrım duvarı' ile Kudüs'ten koparılan Ebu Dis Mahallesi'nin başkent kabul edilmesi. Ki bu bölgenin de kontrolü İsrail askerlerine bırakılıyor.
Eğer bu teslimiyet planını Filistin kabul ederse, kendi kutsal mekânları olan Mescid-i Aksa ve Harem-ül Şerif-i İsrail'in izniyle ziyaret edecekler. Bunun nasıl olacağını ise yine İsrail devleti belirleyecek. Bu süreç "sorunsuz" tamamlanırsa, ABD, Filistin halkına, yeni bir devlet kurması için, 50 milyar dolar yardımda bulunacak. Yani, Filistinlilere "susun, parayı alın, direnmeyin" denmekte.
FİLİSTİN DİRENİŞİ TARİHSELDİR
Filistin halkının işgale karşı devrimci savaşımı zorlu merhalelerden geçerek, büyük bedeller ödenerek bugünlere ulaştı. Eğer emperyalistler, Filistin halkını teslim alamadı ve direnişten vazgeçiremediyse bu direniş sayesindedir. Elbette ki söz konusu Filistin davası olunca, çözülenler, emperyalistlerle en olmadık şartlar altında anlaşmaya varanlar, savaş iradesi kırılan örgütler de oldu. Ancak her şart ve koşul altında devrimci direnişi sürdürenler eksilmedi.
'Ortadoğu Barış Planı' denilen saldırının temelleri de emperyalistlerin geçmiş uygulamalardan bağımsız olarak ele alınamaz. Emperyalist planlar, ilk olarak İngilizler tarafından, 1917 yılında ilan edilen 'Balfour Deklarasyonu' ile başlatıldı. Daha öncesinden başlayan göçler, bu deklarasyonun yayınlanması ardından yüz binleri geçti. Antisemitizmi kullanan siyonist liderlerin propagandasıyla özellikle Doğu Avrupa'da yaşaşan Yahudiler, Filistin topraklarına yerleşmeye başladı. Yıllar içinde milyonları bulan Yahudi yerleşimcilerin oluşturduğu siyonist milislerle askeri olarak da örgütlenen Yahudiler, diplomatik ve siyasi desteklerle Filistin'i işgale girişti. 14 Mayıs 1948'de ilan edilen İsrail devleti BM tarafından onaylanınca da işgal resmen kabul edilmiş oldu.
Öncesinden de başlayan işgale karşı direniş, lokal savaşlar ve çarpışmalara rağmen durum değişmez. İsrail işgali adım adım genişletir. 1967'deki 6 gün savaşlarında Suriye ve Mısır yenilir. Suriye'den Golan Tepeleri, Mısır'dan Gazze Şeridi ve Sina Yarımadasının bir bölümü İsrail'in eline geçer. İsrail devletinin el koyduğu topraklar ikiye katlanır. Filistin yönetimi, savaştan iradesi zayıflamış olarak çıkar.
1967 yenilgisinin ardından savaşı sürdürme iradesi gösteren Filistinli devrimciler, Filistin davasının öncü güçleri olarak öne çıkar. 1987 yılında başlayan 1. İntifada sürecine kadar direniş öncü örgütler tarafından yürütülür. İntifada, direnişin halklaştığı yeni bir süreci başlatır. Halk direnişi, kesintisizce süren silahlı savaşımın sonucudur. Bu zamanlar içinde Filistin topraklarında savaşlar, katliamlar ve direnişler hiç eksik olmaz. Filistin topraklarının her karesi direniş alanı olur.
EMPERYALİZM TESLİMİYET İSTİYOR
Emperyalist devletler, sınıf mücadelesini ve ulusal mücadeleleri salt şiddet yoluyla tasfiye etmeye yönelmiyorlar. Diplomatik yollarla kuşatmak, görüşme ve müzakerelerle beklentiler yaratmak, içten ve dıştan basınçlar oluşturmak, suikast ve tutuklamalar ile irade kırmak, diğer teslim alma biçimleri ile eşzamanlı uygulanır.
Genel olarak sınıf mücadelesinde ve özel olarak ezilen halkların bağımsızlık mücadelelerinde, burjuva devletlerden çözüm beklemek mücadelenin tasfiye olmasını getirmektedir. Elbette, savaşan güçlerle devletler masaya oturur. Anlaşmalar yapılır, soluklanmalar olur. Ancak tek bir şartla; devrimci güçler, bu süreçleri güç biriktirmenin, hazırlığını kuvvetlendirmenin vesilesi yapıyor, masanın karşısında yer alan karşı devrimci güçlerin tasfiye amaçlı politikalarını etkisizleştirebiliyorlarsa. Geriye dönüp baktığımızda, IRA, ETA, Latin Amerika ülkelerindeki mücadeleler, Nepal ve Filistin direnişleri, burjuva devletlerle uzlaşmalar sonucu ya yenildi ya da çok büyük güç kaybetti. Filistin mücadelesine de yakından baktığımızda, uzlaşmacı çizginin mücadeleyi nereden nereye getirdiğini daha net olarak görebiliriz.
Filistin hareketinin emperyalistlerin davetiyle masaya oturduğu her platform İsrail'in yeni kazanımlarıyla sonuçlandı. Oslo ve Camp David görüşmeleri bu süreçler arasında öne çıkan örneklerdendir. Son olarak ABD-İsrail ikilisi bu tarihsel örneklere bir yenisini ve daha kapsamlısını eklemeyi amaçlıyor.
FİLİSTİN'İN YOLU: SİLAHLI DİRENİŞ VE 'TAŞ GENERALLERİN' İSYANI
Bugün, adına 'Yüzyılın Anlaşması' denilen ilhak ve işgal planıyla Filistin davasına öldürücü bir darbe vurulmak isteniyor. El- Hekimlerin, Leyla Halidlerin ve mücadelenin ortaya çıkardığı 'taş generallerin' direnişçi gelenekleri dayatılan teslimiyet ve inkârı yeni intifadalarla parçalayacaktır.
Bu direnişin güçlü olması ve kazanımla sonuçlanması için, en başta Ortadoğulu devrimci ve sosyalist parti ve örgütlerin, Filistin halkıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltilmesi gerekiyor. Halkalar arasında zayıflayan dayanışma ve birlikte direnme çizgisi tekrar canlandırılmalıdır. Ortadoğu'da ezilen halkların birleşik mücadelesi başarılırsa, Trump'ın planlarına, İsrail'in işgal dayatmalarına ve her türlü teslimiyete devrimle yanıt verilir. Birleşik direniş ve mücadele Ortadoğu devriminin yoludur.