Berlin'den kalıcı çözüm çıkmaz
Berlin Konferansı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki bölgesel krize bağlı gelişen Libya krizine ne geliştirecek uzun vadeli bir çözümü var, ne de düzeni istikrarlı kılacak bir gücü. Konferans, kısa vadede güçlerin ekonomik ve askeri çıkarlarını gözetecek bir ara çözüm bulmaya kilitlenecektir.
Almanya'nın davetiyle Libya krizini görüşmek üzere iki "yerli" düşman güç yanı sıra Fransa, İtalya, Birleşik Krallık, Rusya, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan devlet liderleri 19 Ocak'ta bir araya gelecek. Konferansın resmi amacı savaşı ve dış askeri müdahaleyi durdurmak. Merkel, Erdoğan ve Putin'in yoğun temaslarından sonra hem "yerli" düşman güçler, rejim ve muhalefet, iki gücün dış destekçileri ve Libya'da çıkarları olan bölge güçleri sürece katılmayı şimdilik kabul ettiler.
ALMANYA ŞİMDİLİK HERHANGİ BİR TARAFI DESTEKLEMİYOR
Almanya, Eylül 2019 başında "Berlin Sürecini" başlatmış, Konferansı sonbaharda toplamak istemişti. Ne var ki, Libya'da çatışan güçler üzerinde, hem de bölgede söz söyleyebilecek bir pozisyonu yoktu. "Dışgüçler Libya'ya mühdahale etmesin" talebiyle başlatılan süreç, Türkiye'nin askeri müdahalesiyle sekteğe uğradı.
Rusya, General Hafter'in liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu'nu desteklerken, Türkiye Trablus'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin başkanı Sarrac rejimini destekliyor. Almanya ise doğrudan herhangi bir gücü desteklemiyor, sadece mülteci sorunu bağlamında Akdeniz kıyısında kimi milisleri güçlendiriyor.
LİBYA ALMANYA İÇİN ÖNEMLİ BİR PAZAR
Almanya sürece "tarafsız" güç olarak müdahil oldu. Amacı, "Libya'da kısa sürede istikrarı sağlamak". Sorunun, Almanya ve AB için aciliyeti iki boyutlu. Birincisi, AB'nin Libya'daki ekonomik çıkarlarıyla ilgili. Libya, Almanya için Norveç ve Rusya'dan sonra üçüncü sırada gelen petrol kaynağı. Wintershall Dea, 1958'den beri Libya'da petrol üretiyor. Alman tekelleri imzalı kimi ürünleri için Libya önemli bir pazar. Savaş öncesi, 2010'da Alman tekelleri Libya pazarında 1 milyar Euro değerinde ürün satabilirken, bu sayı savaş ile birlikte 300 milyona düştü. Büyük ölçüde yıkıma uğramış Libya'nın yeniden inşasında pay kapmayı uman Almanya, Kuzey Afrika kemerindeki ekonomik gücünü arttırmayı hedefliyor.
İkincisi, AB'nin politik krizinin belirleyici görünümü olan mültecilikle ilgili. Akdeniz'deki mülteci akınının durdurulması bakımından Libya, AB'nin "bir ön limanı" konumunda. AB'nin Libya Özel Müsteşarı Ghassan Salame, savaşın durdurulması ve yeniden inşanın "mülteci sorununun da çözümü" olabileceğini savundu: "Libya'da yeniden inşa için 1,5-2 milyon arası yabancı işçiye ihtiyaç olacak."
Almanya'nın iki tarafı bir masaya oturtacak politik etkisi yoktu. Geçtiğimiz Eylül ayında düzenlenmek istenen konferans ertelendi. Nitekim Putin ve Erdoğan'ın mutabakatı ve Sarrac'ın ateşkes taslağına imza atması, konferansın yolunu açtı.
ARTIK KİMİN KAPISI ÇALINACAK?
Almanya'da Hür Demokrat Parti (FDP) Meclis Grubu Dışpolitika Temsilcisi Dijr-Saraj, "Suriye'yi düşünün, eskiden böylesi sorunları çözmek istediğinizde Washington'u arardınız" diye hatırlatırken, "Şimdi Moskova'yı aramalısınız. Bölgede Rusya'sız hiçbir sorun çözülemez" diye belirtti. Nitekim ABD, konferansa davet edilmedi.
Almanya, Moskova'sız konferansı toplayamazdı. Erdoğan, 5 Ocak'ta yaptığı açıklamada katılımını Rusya'ya göre belirleyeceğini açıkladı. Hafter ve Sarrac ise katılımını Rusya'nın ve TC'nin katılımına bağladı. Moskova-Ankara Mutabakatı ve Rusya'nın sürece dahil oluşu sürecin önünü açtı.
Berlin Konferansı, "birbirine muhtaç ama karşılıklı şiddetli rekabet içinde olan" güçlerden oluşuyor. Türkiye ve Rusya, destekleri güçler üzerindeki askeri ve politik etkiyi, hatta doğrudan askeri müdahaleyi Ortadoğu'daki rekabet savaşında avantaja dönüştürmek, Kuzey Afrika'ya yaymak isterken Almanya öncülüğündeki AB, savaşı sonlandırarak mali ekonomik sömürgeleştirmeyi derinleştirmeyi hedefliyor.
Berlin Konferansı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki bölgesel krize bağlı gelişen Libya krizine ne geliştirecek uzun vadeli bir çözümü var, ne de düzeni istikrarlı kılacak bir gücü. Konferans, kısa vadede güçlerin ekonomik ve askeri çıkarlarını gözetecek bir ara çözüm bulmaya kilitlenecektir. Emperyalistlerin ve bölge işbirlikçilerinin elini attığı sorunda gerçek çözümün gelmediği ortadayken, Berlin konferansında da başka bir durumun yaşanmayacağı şimdiden söylenebilir.