21 Kasım 2024 Perşembe

Bahadır Gökçe yazdı: Haziran hesabı

Haziran'da turizmi ve 'çarkları' döndürme hedefi ciddi. Günden güne bu ajitasyon yoğunlaşacak. Üstelik hekimleri buna alet etmeye çalışacaklardır. İktidar için herkes ve her şey araçsaldır. Onun kısa tarihi bunun pek çok deliliyle dolu. Dolayısıyla bağımsız, özerk, iktidarın tahkimatına papuç bırakmayan mesleki onur ve entelektüel bilinç çok daha önemli, tayin edici olacaktır.

Pandemi vesilesi/bahanesiyle TV kanallarının tartışma programları, özel hastanelerin reklam kuşağına döndü. Her biri kendi temsilcileri eli ile oralarda resmi geçitle meşgul.

"Sağlık endüstrisi" diyorlardı; işleyiş tam da bunu doğruluyor.

Osmanlı ve Cumhuriyet'te hem tıp hem veterinerlik eğitimi kuvvetli olageldi. İktidarlarla bu alanın çalışanları genellikle çatışma-gerilim ilişkisi içinde, didişerek yol aldılar.

Tabiplerin ve sağlık personelinin görece özerk halleri, mesleki yetkinliği besledi. 'Endüstri' ekonomi-politikası nedeniyle bu yetkinlik yıpratıldı belki ancak pandemi dönemindeki çalışma özeni hala o birikime yaslanıyor.

Böyle olunca sözgelimi Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nin idarecilerinin her fırsatta devlet başkanına saygı çakması, lafı muhakkak Saray muhitinden geçirmeleri ilginç ve 'bir iyice bakılması' gereken detaylardan. Tıp ile iktidar bu denli yakınlaştığında ceremesini halk çeker zira.

Bütün bu yoğun dönemde şunu da gördük. Hekimler, dünkü orta sınıf konumlarını çoktan kaybedip 'proleter'leşmişler. Onlara reva görülenlerle fabrika işçisine yapılanlar hızla birbirine benziyor. Devrimci sosyalistlerin, emperyalist küreselleşme dönemiyle birlikte daha fazla vurguladıkları bu eğilim bir yasaya dönüşmüş halde.

Tabip odalarının, hemşire derneklerinin sağlık çalışanlarının sendikalarının iktidar markajında olması ve öfkesine maruz kalması yeni değil. İhanetle dahi suçlanmışlıkları var. Bu virüs salgınında, iktidarın tek sesli medyalarına itiraz eden, sayıların güvenliğini, verilerin sıhhatini sorgulayan tabiplerin yok sayılması merkezi bir politikaya dönüştü.

Şu sıralar iktidar muhitinin yeni bir amacı öne çıkıyor. Mayıs ortasında mümkün olamıyorsa Haziran başında "pandemi gündemi"nden kurtulmak. Bu kadar açık. Trump'ın da, benzer kaygılarla benzer amacı var. Ancak Trump topa tutulabildi.

Bu amacın gerekçesi "çarkların dönmesi". Bu defa turizm çarkı. Önemli bir sıcak para rezervidir Türkiye'de turizm. Sezonu kaçırmak istemiyorlar. Hele şu şartlarda. Pek tabi pandemi gündemi, inşaat sektörü gibi "sağlık endüstrisi"ni de canlandırdı. O gündemden kurtulma zamanı geldi.

Aslında o çok kınadıkları "sürü bağışıklığı" taktiği uygulanıyor. Daha kontrollü biçimde. Nüfusun yaş dağılımı bu açıdan avantaj sağlıyor. Virüsün gençlerde öldürücü olma oranı pek az. Onların kontrollü, elbette yoğun bakım gerektirmeden virüsü kapması ve bağışıklık kazanması bir hedef halinde. Bu nüfus toplam işgücünün büyük çoğunluğunu meydana getiriyor.

Hastalığın istisnalar dışında tekrar nüksetmemesi bu proje için avantaj. Ayrıca virüs 'resmi açıklamayı' beklemeden, bu kış başından beri bu coğrafyada. Başka tanılarla ölenler ve hastalıktan kurtulanlar hiç az değil.

Böyle bir durumda öncelikli hedef yaşlı nüfusun yalıtımının sürmesi. Oradaki hedef, eldeki yoğun bakım yataklarıyla yaşlı hasta sayısı arasında uyumu korumak.

Gerisi uzun boylu bir karartma. Yanı sıra hamaset. İşsiz bıraktığına, günde 40 liradan az 'para' vererek açlığa çivileyen, bununla birlikte inşaat tekellerine vb. oradan sermaye aktaran bu iktidar koalisyonunun bütün retoriği boştur.

O kadar boştur ki, belediyelerle tutuşulan kavga, "yoksul, şayet benim dağıttığım çorbayı içmeyecekse, varsın belediyelerininkini de içmesin ve aç kalsın" noktasına varmıştır mesele. Buradan AKP'li semiz bürokratın çingene yoksula, hem yoksulluğunu hem de kadim düşman saydığı çingeneliğine dönük "geber" höykürmesine varmak gayet kolay. El açmayan, yardım dilemeyen, iktidara yaltaklanmayı kabul etmeyen yoksulun yegane hakkı vardır, "geberme hakkı".

Haziran'da turizmi ve 'çarkları' döndürme hedefi ciddi. Günden güne bu ajitasyon yoğunlaşacak. Üstelik hekimleri buna alet etmeye çalışacaklardır. İktidar için herkes ve her şey araçsaldır. Onun kısa tarihi bunun pek çok deliliyle dolu. Dolayısıyla bağımsız, özerk, iktidarın tahkimatına papuç bırakmayan mesleki onur ve entelektüel bilinç çok daha önemli, tayin edici olacaktır.

Tam burada, yine sinizme varabilecek bir "vurgu aşırılığı"na ve ekonomi politik indirgemeciliğe dikkat çekmek gerekir.

Hastalığın yoksulları vurması asıl olarak onların tehlikede olması evet bir vakıa. Bunun 'sağlık endüstrisi' ile doğrudan ilişkisi de öyle.

Ancak bu durum kapitalistlerin öyle kolayca sıyrılabilecekleri bir mesele değil. Üç otuz paraya çalıştırdıkları hizmetçi, gündelikçi, şoför, bahçıvan, güvenlikçi... bunların tamamı artık bir 'tehdit'tir. Bunlar olmadan yaşamlarını sürdüremeyeceklerine göre, iki yola başvuracaklar.

Birincisi bu alanlarda bir "işçi aristokrasisi" yaratmak ve onları eski "müştemilat" mantığı çerçevesinde nispeten yalıtık ortamlarda tutmak.

İkincisi mikroçip gibi yöntemlerle bu alanlardaki işçileri kontrol -tespit ve uzaklaştırma yöntemi- muhtemelen genel eğilim bu yönde olacaktır. Daha zahmetsiz bir yol zira; daha ucuz ayrıca ki kapitalistler her şeyin ucuzuna bayılır, toplamdaki ucuzlukları da bir anlamda buradan gelir.

Kısacası 'yoksullar' varoluşlarıyla dahi tehdittir. Kaldı ki dünyadaki salgınlar, kapitalizm analizlerindeki 'çevrim krizleri" gibi gittikçe daha kısa aralıklarla lokal veya genel biçimlerde ortaya çıkıyor.

Vaktiyle Latin Amerika'da varsıllar kendilerine özel 'site'ler yaptırdılar. Yüksek duvarlarla çevrelediler, şehir içinde şehir modeliydi ve bir süre rahat ettiler. İşbirlikçileri dışında kimse o sitelere giremiyordu. Fakat bir de baktılar ki kendileri de dışarı çıkamıyor. Sığındıkları hapishaneleri oluvermişti. Şu AVM türü yapaylıklar da bu arayışlarla ilintiliydi. Hepsi iflas etti, o projeler artık işlevsiz.

Şu korku bile önemli: Onca sağlıklı yaşam taktikleri, onca 'medikal estetik' arayışları ile bir gün daha fazla yaşamaya odaklanan, başkasına bakmak nedir bilmeyen bencil bir türedi zengin bir hizmetçinin, şoförün, güvenlikçinin anlık aksırmasıyla dahi bütün o şatafatın bitebildiğini hissediyorsa, ki hayat oraya akıyor, korku dağları bekliyor demektir.