AYM'den direnen mahkemelere 'sınırlarınızı bilin' mesajı
Yüksek Mahkeme, AYM kararlarının nihai ve bağlayıcı olduğuna yönelik AİHM ve Yargıtay kararlarına da atıf yaparak, yerel mahkemelerin görevinin Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerini tartışmak değil, hak ihlaline yol açan durumu ortadan kaldırmak olduğuna yönelik Şahin Alpay kararını anımsattı.
Anayasa Mahkemesi, "hak ihlali" kararına rağmen yerel mahkeme tarafından tahliye edilmeyen ve yargılama sonunda beraat eden yazar ve akademisyen Prof. Dr. Mehmet Altan'a 30 bin TL tazminat ödenmesine hükmetti.
Yüksek Mahkeme, AYM kararlarının nihai ve bağlayıcı olduğuna yönelik AİHM ve Yargıtay kararlarına da atıf yaparak, yerel mahkemelerin görevinin Anayasa Mahkemesi'nin yetkilerini tartışmak değil, hak ihlaline yol açan durumu ortadan kaldırmak olduğuna yönelik Şahin Alpay kararını anımsattı.
T24'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre; Yüksek Mahkeme, Altan'ın hak ihlali kararına rağmen altı ay boyunca tahliye edilmemesinin yeni bir hak ihlali anlamına geldiğine hükmetti.
Karar, AİHM kararına rağmen tahliye edilmeyen Gezi davası sanığı, iş insanı Osman Kavala başta olmak üzere AİHM ve Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararlarına rağmen mağduriyetleri devam eden isimlerin haklarının yeniden ihlal edildiği anlamına geliyor.
Altan'ın avukatı Figen Çalıkuşu, söz konusu karara ilişkin olarak, "Bu karar, Anayasa Mahkemesi'nin devlet içinde hukuk dışı faaliyet göstermek isteyen unsurlara kırmızı kart göstermesidir" yorumunu yaptı.
"Devletlerin ve toplumların meşruiyetini anayasa sağlar. Anayasayı çiğnemeye doğru hamle eden siyasetçi, cumhurbaşkanı baş danışmanı, yargıç olamaz. Ama maalesef bunları yaşadık" diyen Çalıkuşu, "Hatta Anayasa'yı tanımayan bir hakimi HSK, Yargıtay'a atadı. Şimdi Anayasa Mahkemesi şayet hukuk devleti olacak isek, devlet ve toplum için meşruiyet söz konusu olacak ise, en başta mahkeme ve yargıçlar olmak üzere herkesin Anayasaya uyma mecburiyetini yeniden hatırlatıyor. Tarihi bir karardır. Devlet içinde çeteleşmek isteyen odaklara dur diyen bir meşruiyet çizgisinin hatırlatılmasıdır" görüşünü dile getirdi.
Kararda, Altan'ın İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği'nin 22 Eylül 2016 tarihli kararıyla tutuklandığı, 8 Kasım 2016'da Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunduğu anımsatıldı. 12 Nisan 2017'de Altan hakkında "Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla dava açıldığının anımsatıldığı kararda, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun 11 Ocak 2018'de bireysel başvurusunu karara bağladığı belirtildi. Kararda, Anayasa Mahkemesi'nin, Mehmet Altan'ın, "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkı ile "ifade ve basın özgürlüklerinin" ihlal edildiğine karar verdiği vurgulandı. Yüksek Mahkeme'nin, tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin soruşturma mercilerince yeterince ortaya konulamadığı, tutuklamanın hukuki olmadığı sonucuna vardığı ifade edildi.
Kararda, alt mahkemelerin kararlara direnmesine atıf yapılarak, İstanbul 26 ve 27. Ağır ceza mahkemelerinin, bu kararlarında Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvurularda mahkemenin yerine geçerek delilleri değerlendiremeyeceği, yerindelik denetimi yapamayacağı, delil durumu takdir edilerek tutukluluk kararı verilmişse Anayasa Mahkemesince delillerin yetersiz olması nedeniyle ihlal kararı verilemeyeceği, Anayasa Mahkemesinin yasal sınırların dışına çıkarak vermiş olduğu söz konusu kararın kesin ve bağlayıcı olduğundan söz edilemeyeceği gerekçelerine dayandığı vurgulandı.
Kararlarda ayrıca Anayasa Mahkemesi kararının otomatik olarak başvurucunun tahliyesi sonucunu doğuracağını kabul etmenin mahkemelerin bağımsızlığı, mahkemelere emir ve talimat verilemeyeceği, telkinde bulunulamayacağı yönündeki anayasal düzenlemelere aykırı olduğu ifade edildiği anımsatıldı.
Altan'ın bunun üzerine 30 Ocak 2018'de karara konu başvuruyu yaptığının anımsatıldığı kararda, 12 Şubat 2018'de ise İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin sanığı ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırdığı vurgulandı. Altan'ın bunun üzerine 30 Mart 2018'de yeniden bireysel başvuruda bulunduğu kaydedildi.
Altan'ın mahkumiyet kararına karşı istinaf yoluna başvurduğunun anlatıldığı kararda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi'nin 27 Haziran 2018'de Anayasa Mahkemesi kararına göre tahliyesinin gerektiği, hak ihlali kararının kesin nitelikte ve yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamları, gerçek ve tüzel kişiler yönünden bağlayıcı olduğu sonucuna vardığı ifade edildi. Kararda, dairenin tahliye kararından sonra ise Altan hakkındaki hükmü onadığı kaydedildi.
Temyiz üzerine dosyaya bakan Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin ise 5 Temmuz 2019'da bu mahkûmiyet hükmünü beraatinin gerektiği görüşüyle bozduğu ifade edildi. Yargıtay'ın da bu kararında Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına dikkat çektikten sonra şu ifadeleri kullandığı anımsatıldı:
"...özellikle yargılama ve olağan yasa yolları süreci tamamlanmadan yapılan bireysel başvuru incelemelerinde, AYM'nin [Anayasa Mahkemesi] delil değerlendirmesinin hak ihlali bağlamında da olsa, asıl yargılama mercileri ile bir yetki çatışması sonucunu doğurduğu açıktır. Hak ihlalini netice veren meşru müdahale için ikame olunan delilin yeterli olup olmadığına ilişkin tespitin, yargılama konusu suçun sübut ve/veya vasfının tayini yönünden de belirleyici olacağında kuşku yoktur. Ne var ki, yargılama süreci tamamlanmış ve kanun yolu incelemesinden de geçerek kesinleşmiş hükümler yönünden gerçekleştirilen bireysel başvuru sonucunda tespit edilen hak ihlallerinin, gerektiğinde yeniden yargılama sebebi olarak kabul edildiği (CMK 311) sistemde, yargılamanın devamı sırasında ihlal neticesini doğuracak tespitlerin yargılama mercilerince göz ardı edilmesi düşünülemez. Aslolanın haksız-ölçüsüz bir müdahaleye maruz bırakılan temel hakkın bir an önce teslimi olduğuna göre, sair çatışma ve tartışmaların bu değerin önüne geçmesine 'hukuk düzeninin tekliği' ilkesi de müsaade etmez..."