Av. Bekçi: Tutuklamalar tutsakları tecrit etmek amaçlı
Devrimci tutsaklar dayanıştıkları için üç kişinin tutsak edildiği İstanbul merkezli yürütülen soruşturmayı değerlendiren dosya avukatlarından Berivan Bekçi, soruşturma örgüte finans sağlamak olarak başlatıldığını ancak tutuklamaların örgüt üyeliği iddiasıyla gerçekleştiğini kaydetti. Gözaltı sürecinde suça delil üretilmek istendiğini vurgulayan Av. Bekçi, "Amaç tutsakları tecrit etmek, dayanışmanın önüne geçmek" dedi.
27 Şubat sabahı İstanbul ve İzmir'de yürütülen iki ayrı soruşturma kapsamında birçok ev basıldı, çok sayıda gözaltına alındı. Ev baskınlarında polis işkencesi yaşanırken, avukat kısıtlılığına rağmen ana akım medya gözaltıların "örgüte finans sağlamak" iddiasıyla gerçekleştiğini duyurdu. Gözaltına alınanlar hedef gösterildi, gözaltıların derhal serbest bırakılması için düzenlenen açıklamalar polis ablukasında gerçekleşti.
Yürütülen bu kara propagandanın ardından İzmir'de aralarında Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Sözcüsü Tanya Kara ve Genel Meclis üyesi Meliha Kayacı'nın da olduğu 9 kişi, İstanbul'da ise Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi üyesi Sıtkı Güngör, Partizan okuru Arzu Aksakal ve Sosyalist Meclisler Federasyonu üyesi Metin Keleş tutuklandı.
İstanbul'daki Soruşturma "örgüte finans sağlamak"olarak başlasa da tutuklamalar, "örgüt üyeliği" iddiasıyla gerçekleşti. İstanbul dosyasının avukatlarından Berivan Bekçi, yasalar gereği tutuklu ve hükümlülerin yanlarında nakit para taşımasanın yasak olduğu ve hapishane idaresi tarafından sıkı bir denetime tutulduğuna dikkat çekti. Soruşturma bu haliyle bile kabul edilemezken, kişiler örgüt üyeliğinden yargılansa dahi örgüte finansman sağlamak suçunu işledikleri anlamına gelmediğini kaydetti. "Amaç tutsakları tecrit etmek" diyen Bekçi, bu gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla tutsaklarla dayanışmanın önüne geçilmeye çalışıldığını kaydetti.
TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERİN YANALARINDA NAKİT PARA BULUNDURMASI YASAK
27 Şubat sabahı İstanbul'da birçok eve yönelik düzenlenen baskınlarla 15 kişi gözaltına alındı. 3 kişi tutuklandı. Tutuklamaların gerekçesi olarak tutsaklarla dayanışma gösterildi. Öncelikle bu soruşturma dosyasını hukuki açıdan biraz değerlendirir misiniz?
6415 sayılı Yasanın 4. maddesi ile Hükümlü ve Tutukluların Emanete Alınan Kişisel Paralarının Kullanımına Dair Yönetmelik ilgili hükümleri bir arada değerlendirildiğinde; müdürü bulunan kurumlarda hükümlü ve tutukluların hiçbir şekilde yanlarında nakit para bulunduramayacakları, üzerinde bulunan paraların miktarı ne olursa olsun, kurum görevlilerince alıkonularak ilgiliye makbuz karşılığında verildiği, yine aynı şekilde banka ve posta aracılığıyla gelen veya ziyaretçiler tarafından hükümlü ve tutukluların nam ve hesabına yatırılan paraların da idarece kayıt altına alındığı ve bu kişisel paraların emanet para ve eşya defteri ile kasa defterine kaydedildiği, tahsilat ve ödemeler hakkında tahsilat ve reddiyat makbuzları düzenlendiği, defter kayıtlarının da bu makbuzlara göre tutulduğu açıktır. Kaldı ki hükümlü ve tutukluların harcama tutarları haftalık gereksinimleri göz önünde tutularak Bakanlıkça tespit edilmektedir. Ayrıca tutuklu ve hükümlülerin kantinden yapacakları alışverişler de Bakanlıkça belirlenen haftalık harcama tutarını geçememektedir.
CEZAEVİ İDARESİNİN SIKI DENETİMİNDE OLMASINA RAĞMEN SORUŞTURMA KONUSU YAPILDI
Bu hükümle tutsaklara yatırılan paralar cezaevi idaresinin sıkı bir denetiminde olmasına rağmen soruşturma konusu yapılmıştır. Soruşturmaya başlarken ölçülülük ilkesine aykırı olarak gizlilik kararı ve avukat kısıtlaması konulmuş. Mevcut suçlama ve soruşturma kapsamında bu tedbirlerin olması da ölçüsüzdür. Dosyada tutuklama koşulları da oluşmamıştı, tutuklama gerekçesi olarak kan bağı olmamasına rağmen tutsaklara aynı miktarda ve yoğunluklu olarak para yatırıldığı belirtilmiştir. Ancak yatırılan para miktar olarak farklı ve yoğunluklu bir işlem hareketi de yoktu. Para yatıranlarla yatıranlar arasında belki kan bağı yoktur ama yıllarca aynı evde kalmış veya başka sebeplerle tanışıklığı olan insanlardır. Dolayısıyla dayanışma için yalnızca kan bağının aranmasının da hukuki bir yanı yoktur. Türkiye'de halihazırda 2 milyon insan örgüt üyeliğinden yargılanmaktadır. Para alışverişi gerçekleştirilen kişinin örgüt üyeliğinden yargılanıyor olması yine örgüte finansman olarak değerlendirilemez. Evrensel hukuk ilkesi olan suçta ve cezada şahsilik ilkesi ve örgüt üyeliğinden yargılanan birinin cezası kesinleşmeden masumiyet ilkesi gereği örgüt üyesi olarak kabul edilemez. Cezası kesinleşip kişi hükümlü olsa bile Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre, örgüt üyeliği suçundan ceza almış birinin örgütle bağı kalmamaktır. Örgüt üyeliği suçu mütemadi bir suç olduğundan cezaevinde bulunan bir kişinin örgüt üyesi kabul edilmemektedir. Bu sebeple dosyanın hukuki bir alt yapısı da bulunmamaktadır.
AMAÇ TUTSAKLARI TECRİT ETMEK
Tutsaklara para yatırmanın örgütü finanse etmek olarak yansıtılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de milyonlarca insan örgüt üyeliğinden yargılanıyor. Dolayısıyla her para yatırma işlemi bir soruşturmaya konu edilecekse insanlar bir zaman sonra çok zor durumda olan bir tutsağa tanışıklığı olsa bile para yatırmaktan geri duracaktır. Maalesef bu soruşturmalarla çok insani olan yaklaşımlar dahi sergilenemeyecektir. Bu dosyada amaç tutsakları tecrit etmek toplumla bağını koparmak dışarda bulunan kişileri soruşturmalarla korkutmaktır.
DELİ OLMAYACINA ÖRGÜT ÜYELİĞİNE SUÇ ÜRETİLMEYE ÇALIŞIMIŞ
Soruşturmanın ilk başlatıldığı gerekçe (örgüte finans sağlama) ile tutuklama sevk (örgüt üyeliği) gerekçesinin farklılaşması bu tür soruşturmalar bakımından ne anlama geliyor?
Örgüte finansman sağlama suçunun unsurları oluşmamakla birlikte bu suç tutuklamaya sebeplerinden olan katalog suçlardan değildir. Ayrıca dosyada örgüte finans olarak değerlendirebilecek bir eylem bulunmadığından örgüt üyeliği sevk maddesiyle aslında bir suç üretilmeye çalışılmış söz konusu dosya müvekkillerin katılmış oldukları barışçıl gösterilerde dosya kapsamına alınarak dosya meşru bir zemine oturtulmaya çalışılmıştır.