Astana ve Soçi çöktü, sıra savaşta
Suriye'de dün çeteler eliyle savaşlar yapan Türk devleti, bugün Suriye ordusuyla doğrudan karşı karşıya. Bir süredir ertelenen en sonunda gerçekleşti. Suriye ordusu, Türk devletinin İdlib'deki işgal noktalarını vurdu. Saldırıda, sekiz Türk askeri öldü. Yaralılar da var. Vekâlet savaşları bitti ve şimdi asıl güçlerin savaşı başladı.
Suriye'de yaşanan iç savaştan, sömürgeci Türk devleti kendisine yeni alanlar açmak için çok çaba gösterdi. Bunun için değişik ülkelerden topladığı çeteleri İdlib'e taşıdı. Rusya ile anlaşmalar sonrasında İdlib'de 12 işgal noktası kurdu. Topladığı çetelerden bir paralı ordu kurmaya girişti. Önce Afrin işgalinde, sonra Girê Spî ve Serêkaniyê işgallerinde bu çeteleri kullandı. Artık bu çete gruplarının kullanım süresi dolmak üzere ve Türk devletinin başına bela olacak. Suriye'de dün çeteler eliyle savaşlar yapan Türk devleti, bugün Suriye ordusuyla doğrudan karşı karşıya.
Bir süredir ertelenen en sonunda gerçekleşti. Suriye ordusu, Türk devletinin İdlib'deki işgal noktalarını vurdu. Saldırıda, sekiz Türk askeri öldü. Yaralılar da var. Vekâlet savaşları bitti ve şimdi asıl güçlerin savaşı başladı. Çatışmalar devam etmekte. Bu noktaya adım adım gelindi.
Sömürgeci Türk devleti, neo Osmanlıcı yayılmacı emellerine ulaşmak için; DAİŞ'e karşı savaşma gerekçesiyle önce El-Bab, Azez ve Celablus'a yerleşti. Ardından Afrin, daha sonra da Girê Spî ve Serêkaniyê'yi işgal etti. Saldırganlıkta sınır tanımayan işgalci Türk devleti; Başur'dan Rojava'ya, oradan İdlib ve Libya'ya kadar geniş bir alanda çeteleri kullanarak kendisine alanlar açmaya yöneldi.
Daha ileri giderek, Doğu Halep, Dogu Guta, Dera ve Kuneytra'da bulunan çetelerin hamiliğini üstlendi. Bu çetelerin kendi kontrolünde İdlib'e taşınmasını sağladı. Burada topladığı çeteleri silahlandırıp, yeni amaçları için hazırladı. Kimini Başur'da Kürtlere karşı savaşa yolladı. Kimilerini Afrin işgalinde kullandı. Yine bir kısmını Girê Spî ve Serêkaniyê işgallerinde vurucu güç olarak öne sürdü. Yetmedi, Libya'da devreye soktuğu yayılmacı politikalar doğrultusunda silahlandırıp oraya yolladı. Devamla, Türkiye'ye iltica etmiş on binlerce, Uygur, Çeçen, Özbek ve Kazaklardan devşirdiği çeteleri İdlib'e yerleştirdi. Emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanarak bu alanlarda belli bir başarı da elde etti. Ama bu kalıcı bir başarı değil. Yavaş da olsa taşlar yeniden yerine oturuyor. Nitekim BAAS rejiminin yıkılmasını ve Suriye'nin parçalanmasını bekledi. Eğer Suriye parçalansa, Suriye Türkmenleri ile taşıdığı çeteleri birleştirerek, Suriye sınır boylarında bir 'Özerk Türkmen Bölgesi' kuracaktı. BAAS rejimi, Rusya ve İran'ın desteği ile ayakta kalmayı başardı. Erdoğan'ın hesapları tutmadı. Bundan sonra da ne yapsa o işgalci heveslerine kavuşamayacak, sömürgeci işgalci Türk devleti, işgal ettiği alanlardan çıkartılacak.
***
Suriye'de yaşananların seyri 2016'dan itibaren hız kazandı. Putin ve Erdoğan arasında Aralık 2016'da Moskova Deklarasyonu imzalandı. Ocak 2017'de Rusya, Türkiye ve İran arasında Astana toplantısı yapıldı. Burada alınan kararlarla Türk devletine İdlib konusunda sorumluluklar verildi. Bunların yerine getirilmesi takvime bağlandı. Mayıs 2017'de, İdlib'de 'Gerilimi Düşürme Bölgeleri Anlaşması' yapıldı. Fakat hiçbir zaman İdlib'de gerilim düşmedi. Putin ve Erdoğan 2018'de Soçi Mutabakatı'nı imzaladılar.
Soçi anlaşmasına gelinceye kadar faşist Türk devletinin desteklediği çeteler, neredeyse İdlib'in hepsini denetliyorlardı. İdlib bölgesinin yarısı ile komşu Halep, Hama ve Lazkiye'deki bazı alanlar da Erdoğan destekli, Heyet Tahrir El Şam çetelerinin denetiminde bulunuyor. Sömürgeci Türk devletinin İdlib çevresinde bulunan işgal noktaları tek tek Suriye devletinin denetimi-ablukası altına giriyor. Daha önce; Morek ve Sorma işgal noktaları Suriye ordusu tarafından kuşatıldı. Şubat'la birlikte, Reşadin ve Naar Hittat'taki Türk işgal noktaları rejim güçlerinin denetimine girdi. Buna karşılık Türk devleti işgal noktalarını boşaltmayacağını açıklayarak çetelere askeri sevkiyatı sürdürdü ve M5 karayolu üzerindeki Seraqib beldesine yeni bir işgal noktası kurdu.
Soçi Anlaşması, Türk devletinin omuzlarına çetelerin sorumluluklarını bindirdi. Erdoğan bu anlaşma ile çetelerin hamisi ve sorumlusu olduğunu beyan etti. Anlaşma şartlarına göre yerine getirilecekler belirlendi. Buna göre; a) İdlib'in etrafında, 15- 20 km'lik alanda silahsızlandırılmış bir bölge oluşturulacak, b) 10 Ekim 2018 kadar çetelerin elinde olan ağır silahlar toplanacak, c) 15 Ekim 2018'e kadar tüm çeteler İdlib'ten çıkartılacak, d) uluslararası yol olan M4 ve M5, 31 Aralık 2018 tarihine kadar açılacak. Bunların yanında, siyasi sürece katılmayı kabul edenler ve etmeyenler ayrıştırılacak, etmeyenler tasfiye edilecek.
Zaman kazanmaya oynayan Türk devleti ve hamisi olduğu çeteler anlaşma şartlarını yerine getirmedi. Aksine saldırılarını sürdürdü. Yeni bölgeler ele geçirdi. Buna karşılık bir yandan sorunların çözümü için diplomasi trafiği devam ettirilirken, çetelerin saldırıları Rusya destekli Suriye rejim güçleri tarafından karşılıksız bırakılmadı. Öyle ki Suriye ordusu sivil halk ya da çete ayrımı yapmaksızın havadan-karadan ağır bombardıman saldırıları gerçekleştirdi.
Geride kalan sürece baktığımızda, Türkiye, Rusya ve Suriye arasında çok yoğun görüşmeler yapıldı. En son 13 Ocak'ta, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Daire Başkanı Ali Memluk Moskova'da bir araya geldi. İdlib ve Rojava konularını görüştü. Bu, uzun aradan sonra iki devletin resmi anlamda ilk görüşmesi oldu. Görüşmenin ardından Türk devlet yetkilileri ile 'Suriye Ulusal Ordusu' ve 'Ulusal Kurtuluş Cephesi' çete komutanları Reyhanlı'da ve Antep'te bir araya geldiler. Bu toplantıda, M4 ve M5 otoyollarını açmanın koşulları tartışıldı. Denetimin çetelerin elinde kalması şartıyla otoyolun açılması kararlaştırıldı. Bu karara bağlı olarak 9-24 Ocak arasında çatışmalara ara verildi, İdlib'de yaşayan sivil halk, Hama ve Halep'e tahliye edildi. Güzergah üzerinde Ebul-el Zuhur ve Habit'te kontrol noktaları kuruldu.
İki haftalık aradan sonra çatışmalar yeniden hız kazandı. Rusya'nın desteği ile Suriye devleti, çetelere ve destekçilerine karşı yeni saldırılar başlattı. 28 Ocak 2020'de, İdlib'in güney doğusundaki Serakip çevresinde kurulan yeni işgal noktasına saldıran Suriye ordusu, 7 Türk askeri ile bir sivili öldürdü. Ondan fazla da yaralı asker var. Halep-İdlib yolunun kontrolü de Suriye güçlerine geçti. Bu saldırı, iplerin koptuğunun işareti oldu. Rusya ile de yeni bir sürece girildi. Ya Erdoğan'ın isteklerine evet diyecekler ya da Türkleri adım adım Suriye topraklarından çıkartacaklar. Şimdi İdlib'ten on binlerce insan Türkiye'ye akın ediyor. Geriye çeteler kalıyor. Bunlar ya öldürülecekler ya da Türk devleti onları yeni bir alana taşıyacak.
Rusya, Türk devletinin çeteleri İdlib'de, Suriye'ye karşı bir tehdit ve vurucu güç olarak tutmasını istemiyor. Bu rahatsızlığını her toplantı ve görüşmede dile getirdi. Türk devletinin, hızlıca çeteleri silahsızlandırmasını ve İdlib'den çıkarmasını bekledi. Rusya Dışişleri Bakanlığı 'Çetelerin İdlib'deki hareketliliğinden kaygılıyız' diyerek hareketlerine ve varlıklarına izin vermeyeceklerini başından itibaren ifade ediyor. Çeteleri tasfiyeye yönelen Suriye rejimi İdlib içerisine doğru ilerledikçe Türk devletinin İdlib'deki varlığı krizin esas unsuru haline geliyor. Dolayısıyla İdlib'de Türk ordusu Suriye ordusu ile karşı karşıya gelmiş durumda. Rusya'nın açıktan Suriye rejiminin arkasında durduğunu beyan ettiği son açıklaması ile birlikte sömürgeci Türk devleti için yeni bir dönem başlıyor. Zaman doldu, oyalama süreci tamamlandı, Türk devleti İdlib konusunda sıkıştı, bir karar vermek zorunda.
Önümüzdeki dönem İdlib'den sonra Suriye ve Rojava halkları bakımından yeni bir dönemin başlayacağını, Afrin ve işgal altındaki diğer Rojava bölgelerinin kurtuluş olanaklarının Rojava devrimcilerinin ve halklarının gündemine daha somut olarak gireceğini söyleyebiliriz.