21 Kasım 2024 Perşembe

Arîn Çîya yazdı | Garê bozgunu ve beklentiler

Garê bozgunundan sonra ırkçı sömürgeci Türk devleti geri adım atmak bir yana yeni ve çok daha kapsamlı saldırılar için fırsat kollayacaktır. HDP'nin hiçbir şey yapmasa dahi varlığı faşist Saray cephesi için bir tehdittir. Bu tehdidi bertaraf etmek için mümkün olan hiçbir girişimden kaçınmayacakları açıktır. İktidarda olanlar devletin kaderini kendi kaderlerine bağlamışlarsa akla hayale gelmeyecek provokasyonlar peşinde koşmaktan çekinmeyecektir. HDP ve ilerici, devrimci, demokratik kurumlar burjuva cephedeki çatlaklara bakarak beklenti içine girmemeli, kitle mücadelesini büyüterek, öncü cesareti toplumsallaştırmaya yönelmelidir.

Sömürgeci faşist Türk devleti uzun zamandır hazırlıklarını yürüttüğü Garê saldırısından bozgunla döndü. Garê'ye işgal saldırısının sadece bir "esir kurtarma" girişimi olmadığı açık. Sadece bir "esir kurtarma" harekatı için Türk devletinin Irak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Almanya kapılarını aşındırmayacağı açık.

Sömürgeci Türk devleti bir sonraki hamlenin zeminini sağlama almak için bu işgal girişiminde bulundu. Medya Savunma Alanlarından Şengal ve Rojava'ya bu bölgeden geçiliyor. Soykırımcı Türk devleti burayı ele geçirebilseydi kalıcı bir üs kuracaktı. Bu üs üzerinden de Şengal'e işgal saldırısı başlatacak aynı zamanda Medya Savunma Alanları ile Rojava ve Şengal bağlantısını kesmiş olacaktı.

"Esir kurtarma" girişimi bu stratejik hamlenin bir örtüsü olacak aynı zamanda büyük bir ırkçı şoven dalga ile faşist Saray rejimine yeni bir kitle desteği sağlanacaktı.

Yeri gelmişken söylemek gerekir ki gerçekte "esir kurtarma" kavramı Türk devleti için yok hükmündedir. Türk devleti için esir askerlerin de devlet memurlarının da hiçbir değeri yoktur. Bu kişilerin canlı ya da cansız bedenlerine ancak siyasal bir getirisi varsa kıymet verilir. Nitekim Garê'de kendi asker, polis ve istihbarat görevlilerini önce kimyasal silahlarla katlettikten sonra, ölü bedenlerinin kafalarına kurşun sıkarak onlara bir değer biçmiş oldular. Böylece PKK'yi karalayacaklarını hesaplıyorlardı.

Ne var ki bu ve bütün diğer hesapları boşa çıktı. Gerillanın direnişi karşısında rezil kepaze oldular. İşgal girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Esirleri vurduğu yalanıyla gerillayı karalama girişimi ellerinde patladı. Şovenist yeni bir histeri dalgası yaratmak bir yana burjuva muhalefeti dahi hizaya getiremediler. Böylece 2015 Temmuz'undan beri sürdüregeldikleri "beka" çizgisi çatladı.

BEKLENTİLER
Sömürgeci devletin Kürtlere karşı giriştiği herhangi bir saldırı ve işgal girişimine karşı burjuva muhalefetin uzun zamandır ilk kez bazı çatlak sesler çıkarması ilerici çevrelerde kimi beklentiler yaratmış görünüyor. Garê bozgunu sonrası Şengal'e saldırı ve Rojava ile Medya Savunma Alanları arasındaki ilişkiyi kesmek için yeni işgal girişimlerinin berhava olduğunu düşünenler var.

Keza ırkçı faşist Bahçeli'nin HDP'yi kapatma çağrılarının karşılık bulmayacağı, faşist AKP'nin ve onun faşist şefinin böyle bir hamleye girişemeyeceğine inananlar olduğu görülüyor. HDP kapatılırsa daha güçlü ve yeni bir partinin ortaya çıkacağını, devletin bile bile buna girişmeyeceğini ama HDP'yi kapatma tehdidi ile onu etkisizleştirmeyi amaçladığını ileri sürüyorlar. Kimi HDP yöneticileri dahil pek çok ilerici demokrat aydın bu görüşte.

Bu her ikisi de boş beklentidir. Bu türden beklentiler sömürgeci ırkçı soykırımcı Türk devlet gerçeğinin yeterince anlaşılmadığını gösterir.

Burjuva Türk ulusal egemenliğini her ne pahasına olursa olsun korumak sömürgeci ırkçı faşist Türk devleti için bir varoluşsal sorundur. Kürt ulusal özgürlük mücadelesini yok etmek ve ancak Türk ulusal egemenliğini kabul ettiği koşullarda bireysel-kültürel haklara razı ettirerek teslim almak burjuva faşist Türk devletinin iç ve dış siyasetinin temel stratejik döngüsüdür. Burada "döngü"den kastedilen bazen biri diğerinin önüne geçebilir ama asıl strateji, Kürt ulusal özgürlük mücadelesini hangi yöntemle olursa olsun yok etme stratejisi belirleyici olmaya devam eder.

Garê bozgunundan sonra ırkçı sömürgeci Türk devleti geri adım atmak bir yana yeni ve çok daha kapsamlı saldırılar için fırsat kollayacaktır. Garê bozgunundan sonraki ırkçı faşistlerin strateji tartışması önceliğin Rojava'ya mı Şengal'e mi verilmesi gerektiği üzerinedir. Şengal'e karadan bir işgal saldırısı için koşullar oluşmasa da sömürgeci Türk devletinin, Irak'ı ve KDP'yi bir kara saldırısına zorlayarak hava saldırılarına girişmesi muhtemeldir. Böyle bir durumda Mahmur Kampı'nın da hedef olacağı beklenmelidir. Soykırımcı Türk devleti oluşacak savaş ortamında Rojava-Başûr sınırında bir oldu-bitti işgal saldırısı için harekete geçmekten çekinmeyecektir.

Irkçı faşist Türk devleti son 5-6 yıldır bütün askeri, diplomatik, ekonomik kaynaklarını Kürt Özgürlük Hareketinin silahlı mücadelesini bastırmaya vakfetti. Hem Rojava'da hem Bakur'da hem de Medya Savunma Alanlarında bu yönde bazı kazanımlar elde etti. Efrîn ve Serê Kanîye işgalleri, Xakurkê ve Heftanîn'de kimi mevziler elde etmesi, Bakur'da gerillanın hareket kabiliyetini sınırlaması, şehirlerde hakimiyetini güçlendirmesi bu kazanımlara örnek gösterilebilir. Gel gör ki bunların hiçbiri stratejik sonuca ulaşmak için yeterli olmadı. Kürt Özgürlük Hareketi ve onunla ittifak halindeki devrimci güçler mevzi mevzi direnerek sömürgeci faşist devletin stratejik planını boşa çıkardılar. Faşist şefin Garê bozgunu bu direnişlerin en üst biçimi oldu.

Silahlı direniş kadar fiili meşru mücadele cephesi de dişe diş bir savaşımla mevzilerini koruma savaşımını başarıyla sürdürdü. Son birkaç aydır faşist devlet ablukası kırılmaya başladı. Emekçi Türk halk kitleleri arasında da yeni bir uyanış baş göstermekte.

Faşist Türk devletinin bugünkü akıl hocaları fiili meşru mücadele cephesi dağıtılmadan silahlı mücadelenin kırılamayacağını bu nedenle fiili meşru mücadele cephesinin bütünüyle zapturapt altına alınması için harekete geçilmesi gerektiğini belirtiyor. Irkçı faşist Bahçeli bu aklı dile getiriyor. Derneklere, demokratik kitle örgütlerine kayyum atanması yasası fiili meşru mücadele cephesinin ezilmesi girişimi hazırlıklarından biriydi. Kaçırma ve kaybetme politikasının Türkiye'de yeniden devreye sokulması bu yöndeki hazırlığın bir başka göstergesidir.

HDP'nin büyük lokma olduğu, yutmanın hiç de kolay olmadığı doğrudur. Ne var ki HDP'nin hiçbir şey yapmasa dahi varlığı faşist Saray cephesi için bir tehdittir. Bu tehdidi bertaraf etmek için mümkün olan hiçbir girişimden kaçınmayacakları açıktır.

Sırf Garê zaferinin sevincini yaşatmamak için bir günde bine yakın HDP'liyi gözaltına almaları dahi korkularını açığa vurmaktadır.

Direniş büyüdükçe, cesaret toplumsallaştıkça, Kürtlerin yanı sıra Türkiye emekçileri, gençleri, kadınları arasında mücadele isteği arttıkça faşist Saray cephesinin her alanda ve her biçimde daha da saldırganlaşacağı ortadadır. Faşist Saray cephesi sömürgeci Türk devlet varlığını sürdürmeye kendi iktidarını korumaya endekslemiştir; bir başka deyişle burjuva Türk devletinin "beka sorunu"nu kendi "beka"sına bağlamıştır, tıpkı Hitler ve Musolini gibi.

Burjuva cephedeki çatlaklar elbette önemsiz değildir ve giderek büyüyecektir, ama buna güvenerek hareket edenler yalnızca hüsranla karşılaşacaktır. Aralarındaki çatlaklar ne kadar derinleşirse derinleşsin söz konusu olan burjuva Türk ulusal egemenliğini korumak olunca aralarındaki fark silinip gitmekte, sömürgeci Tük egemenliği çizgisinde birleşmektedirler. Bu bir yana eğer iktidarda olanlar devletin kaderini kendi kaderlerine bağlamışlarsa akla hayale gelmeyecek provokasyonlar peşinde koşmaktan çekinmeyeceklerdir.

HDP ve ilerici, devrimci, demokratik kurumlar burjuva cephedeki çatlaklara bakarak beklenti içine girmemeli, kitle mücadelesini büyüterek, öncü cesareti toplumsallaştırmaya yönelmelidir.

Kürt ulusal özgürlük mücadelesi ile Türkiye'nin işçi, gençlik, kadın hareketini birleştirmek için atılan adımları güçlendirmek, toplumsallaşan direniş eğilimini örgütleyerek her cephede savaşımı büyütmek, faşist devletin bozgun havasını zafer atakları ile derinleştirmek için şimdi koşullar her zamankinden elverişli.