21 Kasım 2024 Perşembe

Akşener önce Fikri Özgen'in hesabını versin

Cumartesi annelerinin, her Cumartesi günü yaptıkları oturma eyleminde "adalet" için cezalandırılmasını istediği sorumlulardan biri de Meral Akşener'dir. Örneğin, 73 yaşındaki Fikri Özgen, 1997 yılının 27 Şubat günü Diyarbakır'daki evinin yakınında gözaltına alındığında İçişleri Bakanı Akşener'di. Diğer gözaltında kayıplar gibi, Fikri Özgen'in ölümü de kapatılmamış bir hesaptır. Akşener de bu hesabı verecek kişilerdendir.
Devlet Bahçeli'ye muhalefeti nedeniyle MHP'den ayrılarak kendi partisini kuran kıdemli ülkücü Meral Akşener birkaç gündür gündemde.
 
Belli ki, bazı burjuva güç odakları tarafından AKP'nin alternatifi olarak hazırlanıyor. Bir "alternatif" olarak kapasitesinin ne olacağını zaman gösterecektir ancak ezilenlerin, emekçilerin alternatifi olamayacağı çok açık ortada. Bunu hem Akşeren'in geçmiş siyasi hayatı hem de "İyi Parti" adını verdiği örgütünün programatik görüşleri söylüyor.
 
Akşener, siyaset sahnesine 1995 yılında Doğru Yol Partisi'nde girdiğinde Tansu Çiller'e en yakın isimlerden biriydi. Çiller'in her zaman bir adım arkasında duruyordu, soranlara "Tansu Çiller'e benzemek için özel çaba sarf etmiyorum ama onun siyasi öğrencisiyim, ekolünde yürüyen kişiyim" diyordu. Çiller Türkiyesi'nin nasıl olduğunu yaşı tutanlar bilir. Çiller'in sözüyle "vatan için kurşun sıkanın da kurşun yiyenin" de makbul ve muteber olduğu günlerdi. Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş, Kürt kentlerini aşarak Batı'daki Türk kentlerine de bombalama, faili meçhul cinayet, gözaltında kaybetme ve işkencelerle taşınmıştı. Gündem gazetesinin bombalanması, Kürt iş adamlarının öldürülmesi ilk akla gelen devlet suçlarıydı.
 
Akşener o karabasan günlerinde adını ilk bir yolsuzluğun aklanmasındaki payıyla duyurdu. Çiller ve eşi Özer Çiller'in Antalya Beldibi'ndeki hazine arazisinde lüks otel inşa etmesini, gelirin asker ailelerine aktarılacağını ilan ederek savundu. Ancak elbette ki "Çiller'in öğrencisi olmanın" sorumluluğunu yerine getirerek, doğruyu söylemiyordu. Çünkü söz konusu işletme, Bursalı bir "işadamı"na verilmişti.
 
3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen Susurluk kazasının ardından kontrgerilla şefi Mehmet Ağar'ın istifa ettiği İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturan isim Meral Akşener oldu. 8 Kasım 1996'da aldığı "İçişleri Bakanı" görevini, 30 Haziran 1997 tarihine kadar sürdürdü. Bir yandan Çiller ile birlikte askeri üniformalar içinde poz vererek, asker ve polisin sırtını sıvazlarken, diğer yandan da hem rejimin halklara karşı yürüttüğü savaşın hem de devlete sahip olmak isteyen burjuva kliklerin savaşının en yoğun olduğu günlerde siyasetin tepesinde yer alıyordu.
 
İçişleri Bakanı olarak dönemindeki tüm hak ihlallerinin de sorumlusu oldu. O yıllarda yaşanan hak ihlallerinin kayıt altına alınanları İHD arşivlerinde mevcut. Örneğin sadece 1997 yılının Mart ayında, 8 faili meçhul cinayet ile 7 yargısız infaz ve gözaltında ölüm, 11 gözaltında kayıp ve 4 köy boşaltılması kayıtlara geçirildi.
 
Cumartesi annelerinin, her Cumartesi günü yaptıkları oturma eyleminde "adalet" için cezalandırılmasını istediği sorumlulardan biri de Meral Akşener'dir. Örneğin, 73 yaşındaki Fikri Özgen, 1997 yılının 27 Şubat günü Diyarbakır'daki evinin yakınında gözaltına alındığında İçişleri Bakanı Akşener'di. Diğer gözaltında kayıplar gibi, Fikri Özgen'in ölümü de kapatılmamış bir hesaptır. Akşener de bu hesabı verecek kişilerdendir.
 
Görülüyor ki, Akşener döneminde halka karşı işlenen tüm suçlarında arkasında duruyor. Nisan 2016'da yaptığı bir konuşmada söylediklerini sık sık hatırlamak, hatırlatmak gerek. O sözler şöyle: "Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada 'Meral Akşener MHP'ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O'dur' diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum."
 
Döneminin "en uzun, en kapsamlı, en büyük" sınır ötesi işgal operasyonunu yapmakla övünen Meral Akşener, Kürt ve Ermeni halklarının düşmanıdır, ırkçıdır, faşisttir. Bakanlığı döneminde Meclis'te yaptığı bir konuşmada Abdullah Öcalan için "Ermeni dölü" dediği arşivlerde kayıtlıdır. Tepki üzerine özür dilemeye kalktı ancak bu kez de özrü kabahatinden büyük oldu, "Ben Türkiye'de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim" dedi.
 
Akşener'in partisi de kendisi gibidir. "Kürt"e "Kürt", "Kürt sorunu"na "Kürt sorunu" diyemez. "Kürt" kelimesinin dahi geçmediği partisinin programında, "Kürt sorunu" da "Doğu-Güneydoğu meselesi"dir. Tanım böyle olunca, çözüm de on yıllardır olduğu gibi "devlet terörü"nden başka bir şey olmuyor haliyle. Partisinin programından aktarırsak; "Partimiz Doğu ve Güneydoğu meselesinin kalıcı çözümü için güvenlik kuvvetlerimizin hiçbir taviz vermeden terör örgütüne karşı silahlı mücadelesini devam ettirmesini, terör örgütünün askeri bakımdan mutlaka yenilerek psikolojik üstünlüğün sivil anlayışa geçmesini, toplumsal alana pozitif müdahalelerle hukuki, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel projelerle bir yandan bölge halkıyla kucaklaşılmasını, diğer yandan terör örgütünün elindeki istismar alanlarının ortadan kaldırılmasını, temel politika olarak benimsemektedir."
 
Memleketin en temel meselesinde aldığı tutum bu olunca, partisinin "iyi"liğinin de ancak kendisine hayrı olur, o kadar. Haliyle de çözülmeyen Kürt sorununun, çözdüğü partilerden biri olarak tarihin çöplüğünde yerini alır.