28 Mart 2024 Perşembe

AKP'yi geriletmek mi, yıkmak mı?

HDP isyan-serhıldan kardeşliğine dayanan bağımsız bir siyasi çizgide ilerleyebildiği ve onu kendi kulvarında ete kemiğe büründürebildiği oranda ve bu güce yaslanarak, 7 Haziran siyasi zaferini elde edebildi. Yüzde 10 barajını yıktı. 24 Haziran seçimlerinin de gösterdiği gibi tüm saldırı ve tasfiye girişimlerine rağmen bu zemin varlığını güçlü biçimde korumaktadır. HDP başta gelmek üzere tüm ilerici devrimci demokratik güçler bu olanağa kilitlenmelidir. 'Yeni' sistemin yükseltmeyi sürdürdüğü yeni barajları aşmanın yolu, bu olanağı HDP'yi bedeller pahasına yaratan bu gelenekle daha güçlü bir biçimde buluşturmaktan geçmektedir.
Atılım gazetesinin bu haftaki "Gündem" köşesinde; HDP'nin hedefinin AKP'yi geriletmek mi olduğu yoksa yıkmak mı olduğu sorusuna yanıtlar veriliyor.
 
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
 
Burjuva siyaset tüm boyutlarıyla yerel seçimlere odaklanmış durumda. Doğrudan seçim gündemine bağlı olmayan, rejimin makro siyasetinin konusu olan iç ve dış siyasetin bir dizi başlığına dair hamleler bile seçim başlığının ihtiyaçlarına bağlı olarak ele alınıp kurgulanıyor. Kuşkusuz bunun Saray rejiminin ihtiyaçları bakımından bir iç mantığı var. Dahası, genel toplumsal ve politik saflaşmanın da buna uygun bir zemin yarattığını söyleyebiliriz. Genel seçimlerden farklı saflaşmalar yaratan, yerel dinamik ve saflaşmaların da etki edebildiği yerel seçimler bizzat burjuva muhalefet aktörleri tarafından genel politik saflaşma zeminine çekilerek altın tepside Saray faşizminin önüne bırakıldı.
 
Öncesini bir kenara koyarsak, AKP'nin devletin merkezine yürüyerek Saray rejimine dönüştüğü süre boyunca AKP'nin yerel seçimlerde aldığı destek her zaman şu ya da bu oranda genel seçimlerin gerisinde kaldı. AKP, 18 Nisan referandumunda özellikle de 24 Haziran seçimlerinde MHP'nin desteği ile yol alabilse de yürüttüğü tüm faşist saldırganlık siyaseti ve hırsızlık operasyonlarına karşın açıkça toplumsal desteğini yitirme eğilimini sürdürdü. Ekonomik krizin sonuçlarının ezilen halk kitlelerine yansıma düzeyi arttıkça AKP'nin toplumsal desteğindeki erime eğiliminin devam edeceği, bunun yerel seçimlere genel seçimlerden daha güçlü biçimde yansıyacağı ve faşizmin Saray merkezli olarak tadil edilmesiyle elde edilen  'yeni' rejimi genel bir siyasi krizle karşı karşıya bırakarak yasallaştırdığı 'yeni' rejimi genel bir siyasi krize sürüklemesi ihtimali açıkça ortaya çıktı. MHP'nin 'Cumhur ittifakı'nı yerel seçimlerde de sürdürme isteğine başlangıçta ayak sürüyen AKP'nin sonrasında gerisingeri çark etmesi bu basıncın ürünüdür. "Yerel seçimlerin 'yeni' rejimin meşruiyetini tartışmaya açmak isteyenlerce bir kaldıraca çevrilmek isteneceği" söyleminden hareket eden MHP, sadece 'yeni' rejimin bekasını sağlama yönündeki tarihsel görevini ifa etmekle kalmıyor. Aynı zamanda hem iktidar üzerindeki yönlendirici gücünü arttırıyor hem de AKP'nin toplumsal desteğindeki çözülmeyi kendi saflarında toplayarak genel siyasi ağırlığını da arttırmayı hedefliyor. Ortaya çıkan kimi kamuoyu araştırma verileri bu tespiti doğrular nitelikte. Dahası, CHP de seçimleri aynı zemine çekerek bu tabloyu pekiştiren bir siyasi strateji izliyor. Kuşkusuz belirttiğimiz gibi 'yeni' rejimin faşist saldırganlık siyaseti ve hırsızlık operasyonlarıyla yasallaştırılsa da toplumsal meşruiyet elde edememesi, dahası bu imkânın gelişmelerle gittikçe zemin kaybetmesi yerel seçimlerin böyle bir işlev kazanmasına uygun bir ortam kazandırıyor. Ancak bu tartışmalar arasında birçok deneyimle açık hale gelen bir nokta gözden kaçırılıyor. Saray 'yeni' sistem aracılığıyla 12 Eylül rejiminin ezilenlerin burjuva siyaset sahasına müdahalesini engellemek amacıyla kurduğu yüzde 10 barajını yıkan HDP'yi siyaset sahasının dışına sürmeyi de murat etmektedir. Ve süreç boyunca birçok kez teyit edildiği gibi Saray rejiminin seçimlere odaklanan bir strateji yoluyla geriletilmesi fikrinin gerçek yaşamda bir karşılığı yoktur. Aksine, tüm sistem eski sistemin bu rolü oynama yeteneğini kaybetmesi gerçeği üzerine inşa edilmiştir. Bu bakımdan düzen güçleri arasında biçime dönük itirazlar olsa da 'yeni' rejim esasa ilişkin çizgilerde tüm düzen güçleri tarafından destek görmektedir. Bunun en tipik örneği, düzen içi muhalefetin sözcüsü konumundaki CHP'nin Kürt özgürlük hareketi başta gelmek üzere tüm ilerici devrimci demokratik güçlere dönük savaş politikalarına ve dolayısıyla da faşist saldırganlık siyasetine tam destek vermesidir. HDP eşbaşkan ve vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, savaş tezkerelerine verilen tam destek, referandum hilesine karşı patlak veren "Hayır" hareketinin düzenin korunması adına sönümlendirilmesine verilen destek, Yenikapı ittifakına verilen destekle OHAL'in önünün açılması gibi örnekler bu bakımdan ilk akla gelenler. Açık ki yerel seçim saflaşmasının düzenin iki temel gücü olarak AKP-CHP arasında kurulması, tüm düzen güçleri tarafından onay görmektedir. Ve farklı biçim ve açılardan olsa da iki düzen gücü de ezilenlerin cephesinde HDP şahsında ortaya çıkan üçüncü cepheyi hedefine oturtmaktadır. AKP-MHP faşist koalisyonu bu hedefine faşist saldırganlık ve ezme siyaseti yoluyla ulaşmaya çalışırken, CHP ise Saray karşıtı toplumsal direniş potansiyelini düzen saflaşması sınırlarına çekerek etkisizleştirmek istemektedir. Bu koşullarda burjuva siyaset sahasına ezilenlerden yana müdahalenin seçimlere dayanan, hele hele toplumsal muhalefeti burjuva sola bırakan bir görüş açısıyla başarıya ulaşamayacağı ortadadır. Mevcut koşullarda 'AKP'yi seçimler yoluyla  geriletmek' söylemi, burjuva solu olarak CHP'nin zihniyet dünyasına ait bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Açıkça söyleyelim. AKP-MHP koalisyonunun seçimlere dayalı bir strateji ile alt edilmesi mümkün değildir. AKP-MHP koalisyonu da ona düzen muhalefeti zemininde ortak olan karşıtları da ancak antifaşist bir direniş yoluyla alt edilebilir. AKP-MHP koalisyonu seçim yoluyla geriletilemez ancak yıkılabilir. Seçim mücadelesi bunun yolu değil ezilenleri bu direnişe hazırlamanın, üçüncü cephelerinin etrafında yarattığı saflaşmayı genişletmenin aracı olarak bir rol oynayabilir ve oynamalıdır. Diktatörün Kürdistan'daki belediyelere dönük kayyum kıskacını sürdüreceğini açıkça ilan ettiği, parlamentoya getirilmek üzere hazırlanan torba yasayla belediyelerin bütçenin kullanımı dahil bir dizi işlevinin diktatörün denetimine alınması hazırlığının yapıldığı koşullarda üstelik bunca deneyime karşın seçimlere odaklanmış bir düzen içi çıkış aramak, insan aklının sınırlarını zorlayan fantastik bir kurgu gibi görünmektedir.
 
Faşist diktatörlük, HDP'yi Kürdistan'a doğru daraltılıp, Türkiye'nin emekçi sol birikimi burjuva solun muhalefetine terk ederek direniş içinde doğmuş üçüncü cephenin kazanımları ortadan kaldırmak istemektedir.
 
HDP isyan-serhıldan kardeşliğine dayanan bağımsız bir siyasi çizgide ilerleyebildiği ve onu kendi kulvarında ete kemiğe büründürebildiği oranda ve bu güce yaslanarak, 7 Haziran siyasi zaferini elde edebildi. Yüzde 10 barajını yıktı. 24 Haziran seçimlerinin de gösterdiği gibi tüm saldırı ve tasfiye girişimlerine rağmen bu zemin varlığını güçlü biçimde korumaktadır. HDP başta gelmek üzere tüm ilerici devrimci demokratik güçler bu olanağa kilitlenmelidir. 'Yeni' sistemin yükseltmeyi sürdürdüğü yeni barajları aşmanın yolu, bu olanağı HDP'yi bedeller pahasına yaratan bu gelenekle daha güçlü bir biçimde buluşturmaktan geçmektedir.