17 Nisan 2024 Çarşamba

Akdere: LGBTİ+'lara yönelik saldırılara tüm toplumsal muhalefet tutum almak zorunda

İstanbul Sözleşmesi'nden imzanın çekilmesi kararına karşı sokakları terk etmeyen kadınlar, süreci nasıl örgütleyeceklerini tartışıyor. Bu mücadelenin bileşenlerinden olan Kadın Savunma Ağı'ndan Çağla Akdere ile yürütülecek mücadeleye ilişkin konuştuk. Akdere, LGBTİ+'lara yönelik saldırılar karşısında tüm toplumsal kesimlerin tutum alması gerektiğine dikkat çekti, Arjantin, Polonya, İspanya örneklerini vererek kadın grevine işaret etti.

İstanbul Sözleşmesi'nden imzanın çekilmesi kararına karşı kadınların mücadelesi sürüyor. AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kararnamesinin ardından Avrupa Konseyi'ne başvuru yapan AKP iktidarı, sözleşmenin Türkiye bakımından tamamen yürürlükten kaldırılması için büyük çaba içerisinde. Fakat kadınlar cephesinden mücadele devam ediyor. Kararın alındığı 20 Mart'tan bugüne sokakları terk etmeyen kadınlar, yeni mücadele perspektifleri oluşturmaya çalışıyor.

Kadın Savunma Ağı'ndan Çağla Akdere ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme sürecini, nasıl bir mücadele hattı kurulacağını konuştuk. İstanbul Sözleşmesi tartışmalarıyla LGBTİ+'ların hayatının hedef haline getirildiğine işaret eden Akdere, toplumsal muhalefet diye adlandırdığı kesimlerin İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin mücadelede kendi sözünü kurması, politikasını oluşturması gerektiğine vurgu yaptı.

İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin mücadelenin, adına kadın grevi denilsin ya da denilmesin, kadınların etkin parçası olabileceği mücadele ve örgütlenme çalışmaları yürütülmesi gerektiğini kaydeden Akdere şöyle konuştu: "Kadın Savunma Ağı olarak önerimiz; 1 Temmuz'u gören, tıpkı İspanya'da örgütlenen kadın grevi gibi, tıpkı Arjantin'de örgütlenen feminist grevler gibi, bütün kadınların etkin parçası olabileceği bir dizi örgütlenme çalışmaları yapmak, programlar oluşturmak."

AKP İKTİDARININ ERKEK İTTİFAKI

AKP iktidarı, İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülke olarak övünürken, sözleşmeden gece yarısı kararnamesi ile çıkıldı. Neden imzalamıştı ve bugün neden çekildi?
AKP iktidarının ilk imzacısı olmakla övündüğü dönemler demokrasi yalanlarını söylediği Avrupa Birliği, haklar, eşitlik vs. dediği, bir dizi yalan demokrasi şovlarından bir tanesiydi. İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdiği andan itibaren kadın örgütleri olarak 'Sözleşme etkin uygulanmıyor, uygulansın' diyerek eylemler yaptık.

İlk imzacısı biziz diye övündüğü sözleşmenin gereğini yerine getirmek için adım atmayan iktidar bir gece yarısı adını koymuş oldu, "Biz bu sözleşmeden çekiliyoruz" diyerek. AKP iktidarı şunu yapmış oldu, biz böyle bir sözleşme yapmış olduk diyerek insanları kandırmaya çalıştı, ama hiçbir zaman sözleşmenin gereğini yerine getirmedi, sonuçta da kadınların, LGBTİ+'ların hayatını, haklarını pazarlık masasının bir konusu haline getirmiş oldu. Ve sözleşmeden çekilerek erkeklerle bir ittifak yaptı. Çeşitli siyasi partilerle ittifaklar yaptı. Bir sonraki seçimi garantilemeye çalıştı.

Bu bir seçim yatırımı mı?
Elbette ki sadece seçim yatırımı değil, seçim bunun bir parçası. Onunla beraber yaptığı şey şu. Bu kadar krizin içerisindeki bir iktidardan bahsediyoruz. Her anlamda bu ülkeyi yönetemez hale geldi. Her yerden isyanların patladığı, eylemlerin, seslerin yükseldiği bir anda AKP iktidarı birilerine bir şeyler vadetmek zorundaydı, bunu da erkeklere bir şeyler vaat ederek yapmış oldu. Sen istediğin gibi şiddet uygulama hakkına sahipsin, senden aldığım bir sürü şey var, ama sana da kadınların, çocukların, LGBTİ+'ların üzerinde adeta tepinme hakkı veriyorum diyor.

En geniş çeperde bütün kadınlar şiddet mağduru, tacizinden, fiziksel şiddetine kadar şiddetin bin bir türlüsünü yaşayan insanlarız biz. Şiddetsiz bir hayatın tahayyülünü bütün kadınlar sahipleniyor. Şiddete uğramayacağının ya da uğradığında haklarını savunabileceği, dayanabileceği birtakım yasaların olması kadınları güvende hissettiriyor. Buradan bölemeyeceğini anladığında doğrudan LGBTİ+'lar üzerinden bu ittifakı dağıtmaya çalışıyor.

'GÜVENCEMİZ KADIN DAYANIŞMASI VE BİRLİKTE HAREKET ETME KAPASİTEMİZ'

Kadınların kazanımları ve uluslararası sözleşmelerin hiçbir garantisinin olmadığı bir yerde nasıl bir mücadeleyle kazanımlar ve yeni haklar güvence altına alınabilir?
Bu sözleşmelerin, yasal düzenlemelerin tamamı bize sunulmuş lütuflar değillerdi. Kadınların kanı üzerinden inşa edildi. Kadınlar öldürüldü, şiddete maruz kaldı. Kadınların mücadelesi ile hakikaten kazıyarak aldıkları haklardır. Bunlara sahip çıkmak çok önemli. Kadınlar biliyor ki biz peşine düşmedikçe, birbirimize sarılmadıkça, birbirimizin hakkını birbirimize anlatmadıkça ve bunun için birlikte mücadele etmedikçe yani kolektif bir direniş hali örgütlemediğimiz sürece bu tür yasalar uygulanmayacak. Zaten bu güne kadar hiçbir şekilde kadınlar buna güvenerek hareket etmedi. Tek güvendikleri mücadeleye olan güvendi, kadınların birlikte hareket etmesine dair güvenleriydi.

O yüzden bu tür sözleşmeler var ama kadınlar sosyal medyadan yardım istiyorlar. Ne kadar vahim bir şeyden bahsediyoruz. Kadınların örgütlü olarak sahip çıktıkları her bir ses, her bir ölmek istemiyorum sesine karşılık yaptığımız şey mevcut yasaların uygulanması için iktidara, yargıya baskı yapmak oluyor. Bizim en büyük güvencemiz, birbirimizle olan dayanışmamız ve birlikte hareket edebilme kapasitemiz ve gücümüz olduğunu düşünüyorum.

'GÖKKUŞAĞININ TÜM RENKLERİNİN EŞİTLİĞİNİ SAVUNMALIYIZ'

LGBTİ+'lara yönelik hem nefret söylemleri hem sokakta herhangi bir erkek tarafından fiili saldırı, hem de devletin polisi tarafından saldırılar söz konusu. Özel bir hedef haline getirildi özellikle trans kadınlar. Kadın hareketinin bunun karşısında nasıl tutum alması gerekiyor?
Bunu açıktan deklare ettikleri yer İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine dair kararname sonrası İletişim Başkanlığının yaptığı açıklama oldu. LGBTİ+'lar yüzünden biz bu sözleşmeden çekildik diye yazabildi. Bunun üzerine de zaten uzun bir süredir LGBTİ+'lara dönük çok ciddi baskılar, saldırılar, şiddet tehditleri vardı, gerek sosyal medyada, gerek sokakta. Bu iktidar LGBTİ+'ların hayatını hedef haline getirmiş oldu.

Sadece kadınlar, kadın örgütleri değil, toplumsal muhalefetin hiçbir kurumu bu meseleyi geçiştirerek yol alamaz. Çok net bir şekilde bir taraf seçmemiz gerektiği sunulmuş oldu sözleşmeden çekilme kararının açıklandığı İletişim Başkanlığından gelen yazıyla. Ya LGBTİ+'ların tarafında olacaksın ya da olmayacaksın diye. LGBTİ+'ların hayatı hedef haline geldiğinde görmezden gelen her kurumun mücadelesi gayri meşrudur.

İstanbul Beşiktaş'ta yapılan eylemde bir kişinin gökkuşağı desenli çantasını kolundan almaya çalıştı polis. İşi bu noktaları vardırdılar. Bunun karşısında biz gökkuşağını gerçekten sahiplenmek zorundayız. Bunun ittifaklarını birlikte kurmamız gerekiyor. LGBTİ+'lara yapılan her saldırı bütün kadınlara, topluma yapılmış demektir. Eşitliği istiyorsak eğer gökkuşağının tüm renklerinin eşitliğini savunmak zorundayız.

'BULUNDUĞUMUZ HER YERDE SÖZLEŞMEYE SAHİP ÇIKMALIYIZ'

20 Mart'ta sözleşmeden imza çekildi ve kadınlar hemen sokağa çıktı. O günden bugüne de sokağı tutuyorlar. Bu mücadele bundan sonra nasıl devam edecek?
Kadınların ve LGBTİ+'ların birlikte hareket edebilecekleri zeminleri kurmak, var olanları güçlendirmek ve kalıcılaştırmak zorundayız. Sözleşmeden feshin onaylanacağı 1 Temmuz gibi bir tarih var. 1 Temmuz'a kadar bütün kadınların mahallesinde, iş yerinde, sokaklarında, bulundukları her yerde bu sözleşmeye sahip çıkmak ve haklarımız, hayatlarımız için birlikte kurabileceğimiz mücadele zeminlerini oturup düşünmeye, kurmaya ve kalıcılaştırmaya ihtiyacımız var.

Tek tek kadınlar, kurumlar, platformlar, toplumsal muhalefetin tamamının da dahil olduğu bir biçimde bunu örgütlemek, anlatmak, yapılmak istenenin hayatımıza kastetme olduğunu ifade etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

'SÜREÇ SADECE KADINLARA BIRAKILAMAZ'
Şöyle bir şey kabul edilemez, sadece kadınlara bırakalım bu süreci. Elbetteki eylemlerin öncülüğünü kadınlar yapacak, elbetteki eylemlerin sözünü kadınlar söyleyecek. Fakat bu toplumsal muhalefetin geri kalan kesimlerinin beklemesi manasına gelmiyor. Onların da her yerden bunu güçlendirecek adımları kendi politikalarıyla bulmak zorunda olduğu bir dönemin içerisindeyiz. Çünkü bir hayat meselesi bu.

'KADINLARIN ETKİN PARÇASI OLACAĞI BİR GREV ÖRGÜTLEYEBİLİRİZ'

Dünyada kadınların örgütlediği kadın grevi mücadelesi var. Bu süreçte Ankara yürüyüşü ve kadın grevi tartışması da yapıyorsunuz. Siz Kadın Savunma Ağı olarak pek çok kadını içine çekebilecek eylem biçimleri bakımından bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Belirlenmiş, kesinleşmiş bir karar yok. Bunların her biri öneri olarak duruyor, üzerilerinde detaylıca tartışmaya ihtiyacımız var.

Ancak biliyoruz ki İspanya'dan Arjantin'e Polonya'ya kadar kadın grevi ya da feminist grev tartışmalarının tam da böyle anlarda ortaya çıktığının bilincindeyiz. Burada da yapmaya çalıştığımız şey adı kadın grevi olur ya da olmaz tıpkı İspanya'dan Arjantin'den Polonya'dan gördüğümüz gibi herkesin taraf olmak zorunda kalacağı bir mücadele hattı ve programı oluşturmak zorundayız.

Kadın Savunma Ağı olarak önerimiz; 1 Temmuz'u gören, tıpkı İspanya'da örgütlenen kadın grevi gibi tıpkı Arjantin'de örgütlenen feminist grevler gibi, bütün kadınların etkin parçası olabileceği şekilde örgütlenme çalışmaları yapmak, programlar oluşturmak olmalı.

Eklemek istediğin bir şey var mı?
Biz kadınların güvencesi sadece yine biz kadınlarız. Biz birbirimize savundukça, biz beraber mücadele ettikçe, birbirimizin sesini görünür, duyulur kılmaya çalıştıkça, haklarımızı elimizden almaya çalışanlar da geri adım atmak zorunda kalacak. Biz birbirimizin güvencesiyiz demek istiyorum.