21 Kasım 2024 Perşembe

Akdeniz: Burjuva seçeneğe karşı halk seçeneğini oluşturmalıyız

Saray rejimi ve temsilcisi olduğu kapitalist sistemin krizi, mücadele dinamiklerinin yan yana gelişi ve sokak pratiği ile daha da derinleşiyor. Artan saldırılar, gelişen mücadele dinamikleri karşısında yürünmesi gereken yol ve birleşik mücadele ekseninde başlattığımız röportaj dizimizde ilk konuğumuz EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz...

HDP'nin çağrısına yanıt veren yedi siyasi parti ve örgütün yan yana gelişine ilişkin tartışmalar farklı zemin ve biçimlerde devam ediyor. Kimileri bunun seçim ittifakı olduğunu gerekçe yapıp katılmaktan imtina etse de ekonomik ve siyasi krizin derinleştiği süreçte üçüncü cephenin önemi daha da artıyor.

18 Ocak günü gerçekleştirilen görüşmeye katılan parti ve örgütlerle yaşanan ekonomik ve siyasi kriz, bu koşullarda ortaya çıkan mücadele dinamikleri, HDP'ye yönelik saldırılar karşısında alınacak tutum, üçüncü cephe ihtiyacı ve bunun genişletilmesine bakış açılarını konuştuk.

İlk konuğumuz Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz.

Akdeniz'in sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

AKP EKONOMİ YÖNETİMİNDE SERMAYEYE KIRMIZI HALI SERİYOR

Uzunca bir süredir yaşanan ve halkın, emekçilerin, gençlerin bazen sokağa çıkarak, bazen bireysel protestolarla yanıt verdiği ekonomik ve siyasi kriz karşısında Emek Partisi'nin mücadele hattı nedir?
Türkiye ekonomisinin dibe doğru gidişinin ana kaynaklarından bir tanesi hazinenin dibinin delinmiş olmasıdır. Bir yağma, talan ve vurgun düzeninin geldiği sonuçları görüyoruz. Ve burada şunu özellikle ifade etmek isteriz; sanayide henüz çok ciddi bir gerileme olduğundan söz edemeyiz. Ölümüne çarklara işçileri sürdüler ve pandemiyi bir fırsata çevirip muazzam gelirler, kazançlar ve artı değer sömürüsü elde etmeye devam ediyorlar. Ama finans sektöründe ve özellikle hazinenin zayıflamasıyla beraber çok ciddi bir ekonomik kaosa doğru gidiyor süreç. Şimdi tabi burada şu tür yaklaşımlar var; tek adamın veya onun partisinin bu işi beceremediği, ekonomiyi yönetemediği şeklinde, özellikle Millet İttifakından gelen eleştiriler var. Bunlar isabetli eleştiriler değil. Aslında gayet iyi yönetiyorlar. Kendi sınıfına, sermaye sınıfına, uluslararası sermayeye kırmızı halılar, turkuaz halılar seriyorlar.

20 yılda bu kadar yıpranmış olmasına rağmen iktidar, halen bu kadar fütursuzca saldırabilme cüretini gösterebiliyorsa hak gaspları, vergi yükünün bütünüyle halka yıkılması demek ki hala cesur bir yönetim anlayışı var. Dolayısıyla halkın bugün ekmek sorunu, geçim sorunu, hayatta kalma sorunun ana noktasını AKP-MHP blokunun arakasındaki sermaye güçleri, patron örgütleri oluşturuyor. Buna karşı mücadeleyi, sınıf mücadelesini yükseltmek ve kiminle mücadele ettiğinizi bilmeniz gerekiyor. Tanımı doğru koymak gerekiyor.

SOSYAL PATLAMALARA KARŞI MİLLET İTTİFAKI İTFAİYE ROLÜ OYNUYOR
Bu dönemin en önemli noktalarından biri şudur; gerçekten ağır ekonomik tablo ve geçim derdi nedeniyle halk yoksullaşıyor. Emekçiler ellerindekini kaybetmeye başladılar. Mülksüzleşme dönemi geldi artık. Ve bir sıkışmaya doğru gidiyor. Sosyal patlama dinamikleri daha da gelişiyor. Bunu gören iktidar bu dönemde daha fazla baskı, daha fazla şiddet, provokasyon yaratarak halk hareketinin, işçi sınıfı hareketinin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyor. En amiyane tabirle eğer sokağa çıkarsanız sizi ezeriz yaklaşımı içerisinde tek parti, tek adam yönetimi. Bunun karşısında muhalefet bloku olarak Millet İttifakı ise itfaiye rolü oynuyor. Onlarda başka bir versiyonla "aman sokağa çıkmayın, çıkarsanız iktidar bunu provokasyon olarak kullanır" diyor. Ve "ilk seçimle gidecekler" diye bir hülya, masal yaratıyor. Emekçilerin halkın örgütlü tepkisinin meydanlara inmesinden Millet İttifakı da korkuyor. Dolayısıyla bugün bu krizden emekçiler lehine bir çıkışın sağlanabilmesinin yolu bu korku ikliminin aşılması, boşa çıkarılması ve uluslararası sermayeden, onların partilerinden, onların ittifak bloklarından ayrı mücadeleci bir hattın örgütlenmesidir. Bu da ancak emek demokrasi ve özgürlük güçlerinin biraraya gelerek gerçekten güçlü bir mücadele seçeneğini hem meydanlarda, hem sandıkta gösterebilmesidir.

ÜÇÜNCÜ SEÇENEKTE BULUŞALIM
Bu yüzden biz diyoruz ki üçüncü bir seçenekte buluşalım. Bunu hem bugünkü günlük mücadelemizde gerçekleştirelim hem de önümüzdeki siyasal denklemler ortaya çıktığında bir halk seçeneği olarak inşa edelim.

Bu sürecin ayırt edici özelliklerinden bir tanesi de şu; patron örgütlerine, sermayeye ve onun partilerine karşı mücadele ederken sendikal bürokrasiye ve sosyal reformizme karşı da mücadele etmek gerekiyor. Çünkü bu mücadeleyi zayıflatan bir etken. Hem mücadeleci sendikacılık, hem bağımsız bir sınıf hareketi, hem de halk hareketinin derlitoplu ortaya çıkışı bütün bu dalgayı dağıtabilecek özellik taşıyor

BABACAN, DAVUTOĞLU, AKŞENER ULUSLARARASI SERMAYEYE HİZMET EDİYOR
Bu dönemin tipik görüngülerinden bir tanesi de şudur; iktidar ayakta kalabilmek için uluslararası sermayeye şu mesajı veriyor: Baskıyı, despotizmi en iyi ben uygularım, senin reçeteni de bu baskı yoluyla en iyi ben yaparım. Havuç sopa yaklaşımı içerisinde. Bu kadar yıpranmış bir ekonomi, bu kadar yoksullaşmış bir halka ağır vergiler ve ağır reçeteler içirmek; kemer sıkma politikaları uygulamak başka türlü mümkün değil. Cumhur İttifakı bunun için var. Bu despotizmle yeniden sermayeye hizmet etmek için kredi alıyor. Burada siyasal islamı kullanıyor. Laikliğin son kırıntılarını bile ortadan kaldırmayı göze almış durumda. Ve antidemokratik bütün baskıları, bütün şiddetiyle uyguluyor. Bunun karşısında Millet İttifakının duruşu ise daha yumuşak, liberal söylemlerle bir geçiş. Ama o da sonuçta geldiği yer ekonomide uluslararası sermayenin acı reçetelerini bu halka içirmek yönünde. Nitekim Babacanlarla, Davutoğullarıyla, Akşenerlerle CHP'nin kuracağı bir ittifakın iktidar olması durumunda, halka değil uluslararası sermayeye hizmet edeceği çok açık. 200 işçinin grevini bunlar yasakladılar. Ülkeyi asgari ücretliler ülkesi haline bunlar getirdiler. Bir 5 yıl daha kredi isteyecekler halktan, iktidara geldiklerinde. Olmadı bir 5 yıl daha 10 yıl daha. Adeta Yunanistan'daki SYRZA hükümetinin AB tekellerinin sol truva atı olması gibi, böyle bir truva atı olmaya aday bir blok olarak görüyoruz Millet İttifakını. O yüzden biz sermayeden bağımsız bir ekonomik programla bu sürecin karşılanması gerektiği görüşündeyiz.

CHP TÜSİAD'A BİZ İŞÇİ SINIFINA SESLENİYORUZ
Ne demek bu; CHP ve beraberindekiler TÜSİAD'a ses çıkar diyorlar ama işçi ve emekçiler meydanlara indiğinde aman ha meydana inmeyin diyorlar. Biz TÜSİAD'a değil Emek Partisi olarak işçi sınıfına, halka, emekçilere sesleniyoruz. Çalışmalarımız sanayi havzalarında devam ediyor. Yoğun bir biçimde propaganda, ajitasyon, teşhir çalışmaları yapıyoruz. Emekçileri yan yana getirmeye çalışıyoruz. Onların eylem gücünü açığa çıkarmaya çalışıyoruz. Bazen Emek Partisi olarak da eylemler yapıyoruz ama asıl olan birleşik bir mücadele hattının ortaya çıkarılması ve bunu ele ele hep birlikte yapabilmemizdir.

BİRLEŞİK HALK HAREKETİNDE GENÇLİK DE YER ALMALI
Burada trajik olan tablo gençlikle ilgilidir. Çünkü bu ülke yakın gelecekte gençlere bir gelecek ve bir umut vadetmiyor. Enes Kara'nın hayatına son vermesi trajik görüntülerden sadece bir tanesidir. Böyle yüzlerce örnek vardır. Ya beyin göçüyle yurtdışına gitmeyi hedefleyen gençlik var ya da kaos ve bunalımlarla bu ülkede hayatı kararan gençler var. Özellikle gençlerin tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bırakılmasının temel sonuçlarından birini yaşadık. Gençlerimize daha yaşanabilir, daha mutlu bir gelecek bıraktığımız bir ülke için sağlamak için birleşik emek cephesi ve halkın en geniş ittifakıyla çalışıyoruz. Bu birleşik halk hareketinin içerisinde en güçlü biçimde gençliğin de yer alması için çalışmalarımıza devam ediyoruz.

BURJUVA SEÇENEĞE KARŞI HALK SEÇENEĞİ

18 Ocak'ta HDP'nin çağrısıyla 8 siyasi parti yan yana geldi. Bu yan yana gelişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Buranın üçüncü cepheyi güçlendirerek, gerçek somut bir alternatif olarak halkın karşısına çıkma durumu nedir?
Türkiye'de iki ana siyasal bloklaşma görüntüsü var. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı. Bunlardan bağımsız olarak bir halk ittifakı seçeneğine ihtiyaç var. Biz ve beraberimizdeki dost partiler, örgütler yaptığımız görüşmelerde şu görüşü dile getiriyoruz: Biz meydanı boş bırakmayacağız. Halk bu iki burjuva seçeneğe mahkum değil. Üçüncü bir seçeneğe, bir halk seçeneğine ihtiyaç var ve bunu biz hep birlikte oluşturabiliriz, çabamız bu yönde. Biz Emek Partisi olarak Kasım 2020'den beri üçüncü seçenek vurgusu yapıyoruz zaten. Çeşitli görüşmelerimiz temaslarımız oldu, olmaya da devam ediyor. 3-4 ay boyunca TKP, Sol Parti, TKH, Halkevleri gibi yapılarla istişarelerimiz oldu. Bu süreçte HDP ve TİP ile ve adını sayamayacağım birçok parti ve örgütlerle görüşmelerimiz oldu, olmaya devam ediyor.

SOSYALİST PARTİLER DIŞINDAKİ KESİMLERLE DE YAN YANA GELMELİYİZ
Bazı sol, sosyalist partiler ve oluşumlar şu görüş içerisindeler: Önümüz sınıf mücadelesinin açılacağı bir dönem, emekçi hareketinin, sol değerlerin, sosyalizm fikrinin güçleneceği bir dönem. Önümüzdeki dönem Millet İttifakı'nın da iktidara gelmesi durumunda sosyalist hareketin çok güçlü bir odak olarak halk hareketinin önüne çıkabileceği bir dönem. Dolayısıyla sosyalist partilerden ibaret bir blok kuralım. Bunun dışına çıkmayalım. Bu yaklaşımı biz doğru bulmuyoruz.

Bu saptamaların önemli bir bölümü doğru. Önümüzdeki dönem emek hareketinin de güçleneceği bir dönemdir. Ama bugünün ihtiyacı baskıya, zulme, şiddete, sömürüye karşı tek adam rejiminin gönderilmesi ve her kim iktidara gelirse gelsin güçlü bir halk denetimi ve halk mücadelesinin oluşması için Cumhur ve Millet İttifakı dışında kalan bütün güçleri, sol, sosyalist, demokratik, ilerici, aydın bütün güçleri kapsayan bir ittifak seçeneğine ihtiyaç var. Sosyalistler bir odak olabilir ama kendilerini halk ittifakının yerine koymaya başlarlarsa daraltmış olurlar. Tarihte de bunun bir çok örnekleri vardır, yazık olur.

GENİŞ BİR BİRLİKTELİĞE İHTİYAÇ VAR
Bakın ben son 2 ayda toplamda 40 ilde toplantılar yaptım, halk buluşmaları yaptım. Birçok kesimden, siyasi hareketten arkadaşlarla sohbet ettik. Herkes birleşin diyor. Bu çerçevede sosyalistler bir program çerçevesinde bir mücadele birlikteliği için yan yana daha çok durmalılar, daha çok eylem birliği içerisinde olmalılar, ama gerek sahada meydanlarda bir emek hareketinin örgütlenmesi, gerekse demokrasi mücadelesinin ve bir halk seçeneğinin oluşması için çok daha geniş bir birlikteliğe ihtiyaç var. Bizim çabamız bu yönde. Ayrı düşünceler olsa da kimse kimseden kopmuş değil. Bu diyalogları, tartışmaları sürdürmeye ve en geniş birlikteliği sağlamaya gayret göstereceğiz.

8 PARTİNİN YAN YANA GELİŞİNE POZİTİF BAKMAK GEREKİR
18 Ocak'ta HDP'nin çağrısıyla yapılan toplantıyı da bu çerçevede önemsiyoruz. Bize göre toplantının basına sızmış olması olumsuz bir görüntüydü. Bu tür toplantılar bir dönem kapalı gidebilir, kapalı gittiği oranda grupların katılımı daha rahat olur, daha rahat bir boyutta seyreder. Ama basının önüne bunlar servis edildikçe spekülatif haberlerle ayrılıkları körükleyen bir ortam oluşabiliyor. Ama bunun ötesinde toplantı verimli olmuştur. Toplantı çağrısının kimden geldiğinin önemi yok bize göre. Bizde yapabilirdik, bizde yapmayı düşündük başka partilerle beraberde olabilirdi ama bunun hiçbir mahiyeti yok. Önemli olan halkın ihtiyacı, sosyalistlerin ihtiyacından öte. Çağrılı 9 partiden 8'i buna katılmışlardır. Görüşlerini bildirmişlerdir. Bir diyalog ortamıdır, bunun ilerletilmesi gerekiyor, pozitif bir yerden bakmak gerekiyor.

AYRILIKLARIMIZI DEĞİL ORTAKLIĞIMIZI ÖNE ÇIKARMALIYIZ
Sezen Aksu için dilini koparmaktan bahseden bir iktidar varken, Sedef Kabaş gibi bir gazeteci tutuklanmışken, Tele1'in kapatılması gündemdeyken, HDP'nin kapatılması gündemdeyken, her gün vekillere fezlekeler yağdırılırken, Deniz Poyraz cinayetinden, Bahçelievler olayına kadar linç provokasyon görüntüleri olurken, kontra güçler açığa çıkarken biz ayrılıklarımızı değil ortaklıklarımızı öne çıkarmak zorundayız.

Bu toplantı için seçim toplantısı mı, başka bir şey mi diye tartışmalar oldu. İlk toplantı seçime dair değildi. Türkiye çok ağır bir karanlık tünelden geçiyor, demokrasi sorunları var. Devrimci demokratik bir dönüşüm için demokrasi mücadelesinin yan yana gelmesi ihtiyacı var. O yüzden seçim gündemini konuşmaya daha çok var, bu toplantılar çok olur. Bize göre bir seçim gündemi de bir siyasal alan olarak ittifaklar da devrimci bir temelde ele alınıp tartışılabilir. Ondan da biz kaçmıyoruz, tam tersine o da gündeme gelebilir. Ama bugünün acil görevi; emek, demokrasi ve özgürlük güçlerinin en geniş ittifakını sağlayacak, halkın örgütlü gücünü meydanlara indirecek bir ortak cepheyi nasıl oluşturabiliriz buna kafa yormak gerekiyor.

TOPLANTILARA KATILMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Emek Partisi bu toplantılara katılmaya devam edecek. Bu toplantılara katılımın genişletilmesi görüşünde. Biz özellikle şunu ifade ediyoruz; işçi sınıfı, emekçiler ve halk siyasetin merkezine gelip oturmak zorunda. 4 yılda bir seçimlerde oy vererek bu düzen değişmez kardeşim. Her bir emekçinin doğrudan katılımıyla doğrudan demokrasiyle içerisinde yer alacağı bir halk ittifakından söz ediyoruz. Yani önce bize oy verin sonra size halk ittifakı kurarız gibi bir yaklaşım içerisinde değiliz. Halkla beraber kuracağız bu ittifakı. Seçim sandık güvenliğini hep birlikte alacağız. Ve her günkü mücadelede halk denetimini inşa eden bir toplumsal düzen hayalimiz var. Bunu örgütleyemeye çalışacağız.

Emek örgütlerini, meslek örgütlerini çok önemsiyoruz. Bende Emek Partisi'nin başkanı olarak bir çok sendikamızın genel merkezlerini ziyaret ettim. Bu düşüncelerimizi de paylaştım ve bütün endişelere rağmen emek ve meslek örgütlerinin siyasetten uzak durmamalarını tam tersine siyaset yapmaları yönünde çağrılar yaptım, yapıyoruz. Bu çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

KÜRT SORUNUNDA DEMOKRATİK ÇÖZÜM

HDP'ye dönük katliam, vekilliklerin düşürülmesi, parti kapatması gibi saldırılar gerçekleştiriliyor. HDP'yi savunmak bakımından ele alırsak bu saldırıların siyasi anlamı ne? Emek Partisi'nin bu saldırılar karşısında pratik hattı nasıl olacak?
Deniz Poyraz cinayetinin hemen akabinde ben ve parti heyetimiz İzmir'de katliamın gerçekleştiği il binasına gittik. Cenazede yer aldık. Hepimizin çocuğudur, böyle bakarız bu tür karanlık cinayetlerde. Yine Bahçelievler'deki silahlı saldırının hemen akşamında oradaydım ve sevgili Mithat Sancar ile beraber açıklamaları yaptık. Birçok demokratik kurum ve siyasi parti temsilcisi oradaydı. Hep birlikte gereken yanıtı vermiş olduk. Burada ikircikli bir tutum alınamaz.

Tabloyu şöyle görmek gerekiyor. 1) Kürt sorununun demokratik çözümü olmadan, bunu tartışmadan, Türkiye'nin karanlık tünelden çıkma şansı yok. Ekmek mücadelesinin demokrasi mücadelesiyle birlikte ele alınması gerekiyor. Türkiye'nin dış politikasını, laiklik sorununu, Kürt sorununu, demokratikleşme ve özgürlükler sorununu hep birlikte ele alamazsak bir çıkış sağlayamayız. Yanılsama olur bu. Bu işin tartışılmasının, üzerinin kapatılmasının hele hele seçimler dönemine giderken tamamen karşısındayız.

MİLLET İTTİFAKI'NDAN BİR HAYIR ÇIKMAZ
Yani şöyle bir şey olmaz; ne dedi sayın Kılıçdaroğlu; dedi ki HDP önemli bir partidir, Kürt sorununun çözümü için TBMM'yi adres görüyoruz, orada gelir HDP ile konuşuruz. Önemlidir bu sözler. Ama madem öyle niye gidip ittifakı İyi Parti ile kurdunuz? İyi Parti'nin Kürt sorununa bakışı nasıl? Gelecek ve Deva'yla nasıl kurdunuz? Davutoğlu değil miydi bölge mitingleri yaparken "yeniden beyaz Toros'lar gelir" diyen. Bunlar değil miydi 400 vekil vermezseniz şunlar şunlar olur diyen. "Bir konuşursam milletin içine çıkamazlar" diyenler bunlar değil miydi? 10 Ekim davası, Suruç davası burada. Buyursunlar mahkemelere gidip konuşsunlar. Niye bildiklerini söylemiyorlar? Niye kara kutu olarak ortada geziyorlar? Bunlarla mı ittifak kurarak Türkiye aydınlığa çıkacak? Bu Millet İttifakı'ndan bir hayır çıkmaz. Toplumsal yüzleşme olmadan, helalleşme yapılırsa Millet İttifakı'da karanlık geçmişi örtmekten başka bir şemsiye olmaktan öteye geçemez.

Dolayısıyla HDP'ye ya da HDP'lilere yapılan her bir saldırı da esas sorunun Kürt sorununun, Kürt halkının haklarının tartışılmasının sorununun üzerinin kapatılmasını içeren bir yaklaşım içerisindedir. Bu çerçevede HDP'nin hak ve özgürlüklerini savunmak aynı zamanda demokrasiyi savunmak, demokrasi mücadelesinin gereğini yerine getirmek anlamına gelir. 

KÜRTLERE YÖNELİK SALDIRILARA SESSİZ KALANLARIN SOSYALİSTLİĞİ SORGULANIR
İkinci nokta şu. İBB şu an kuşatma altında, 400 küsur listeden bahsediliyor. Operasyon sinyalleri var. Ankara, Adana vs. belediyelerle devam ettirileceği ifade ediliyor. Kayyum rejiminin HDP'li belediyelerden sonra CHP'li belediyeleri de içerisine aldığına dair bir işaret bu. Tüm bu kuşatmaların kalkması için bölük pörçük hareket ederek olmaz bu işler. Topyekun demokrasi mücadelesi için ayağa kalmak gerekiyor. HDP'liler dövülürken, linç edilirken, saldırıya uğrarken, belediyeleri kapatılırken, kayyum gelirken sessiz kalırsanız olacak olanlar bunlardır. O yüzden o belediye, şu belediye şu parti bu parti ayrımı yapmadan... Bakın açık söylüyorum, Kılıçdaroğlu'nun Çubuk'ta ki linç görüntüleri grup toplantısında videodan izletilirken hep beraber Kılıçdaroğlu ve CHP'lilerin yanında yer almak gerekir. Aynı şekilde HDP'nin kapatılması gündeme geldiğinde ya da Deniz Poyraz katledildiğinde de orada olmak gerekir. Bu süreçten ancak böyle çıkmamız mümkün olabilir. Burada tereddüt eden sosyalistlerin sosyalistliği de açıkçası sorgulanır. Çünkü sosyalistler enternasyonalisttir, hakların kardeşliğini savunurlar. Ve proletarya enternasyonalizminin gereği ezilen ulus ve halkların kendi kaderini tayin hakkını her koşulda savunmak olmalıdır.