12 Eylül 2025 Cuma

'45 yıl önce katledilen İrfan Çelik'i unutturmayacağız'

12 Eylül askeri faşist darbesinde, tutsak edildiği Davutpaşa Kışlası'nda katledilen devrimci İrfan Çelik'in yoldaşı Mukaddes Erdoğdu Çelik ve dava avukatı Özlem Gümüştaş, 45 yılda yaşananlara dair basın toplantısı düzenleyerek, İrfan Çelik'i unutturmayacaklarını vurguladı.

12 Eylül askeri faşist darbesinin 45. yıldönümünde, 45 yıl önce tutsak edildiği Davutpaşa Kışlası'nda katledilen devrimci İrfan Çelik'in yoldaşı Mukaddes Erdoğdu Çelik ve dava avukatı Özlem Gümüştaş, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesinde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına Çelik ve Gümüştaş'ın yanı sıra Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi, dönemin tanıkları ve çok sayıda kişi katıldı.

12 Eylül askeri faşist darbesini ve hala süren darbe zihniyetini asla unutmayacaklarını ve unutturmayacaklarını vurgulayan dava avukatı Özlem Gümüştaş, "Hesabı sorulmamış siyasi cinayetlerden birisi İrfan Çelik. Zaman aşımıyla, yargının cezasızlık zırhıyla kapatılmış bir ölüm ama anısı hep 12 Eylül'le yüzleşme mücadelesinin içerisinde var olacak" dedi.

Dosyada yıllarca tek bir ilerleme katedemediklerini anlatan Gümüştaş, "12 Eylül'ün bütün suçlarıyla birlikte karanlığa gömülüp unutturulmak istenmiş, ama siyasal ve toplumsal mücadelenin içerisinde adı hep yaşamış bir kişi İrfan Çelik" ifadelerini kullandı.

İrfan Çelik'in 45 yıl önce bugün tutsak edildiği askeri hapishane koğuşundan Binbaşı Adnan Özbay'ın komutuyla sorguya alındığını ifade eden Mukaddes Erdoğdu Çelik, İrfan Çelik'in bu sorguda işkence gördüğünü, ölümle tehdit edildiğini ve koğuşuna geri götürüldüğünü aktardı. Akşamüzeri tekrar işkenceli sorguya alınan İrfan Çelik'in 13 Eylül akşamı eski koğuşuna götürüldüğünü ve burada bir diğer tutsak Hüseyin Karakuş'la yaşadıklarını paylaştığını anlatan Çelik, "İki tutsak yaşadıklarının bilgisini paylaşmış, darbe üzerine konuşmuş ve sonunda ve nöbetleşerek yatmaya karar vermişler. İlk nöbete talip olan İrfan, Karakuş'un yerine de nöbete devam etmiş. Hüseyin 14 Eylül sabahı 7'de karavana gürültüsüne kalktığında İrfan'ı iç kapının önünde asılı bulmuş, askerleri haberdar etmiş" dedi.

'ÖLÜMÜNDE ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARIN ROLÜ YOKTUR' İDDİASI
İrfan Çelik'in revire kaldırıldığını ancak ardından ölüm tespiti yapılarak tutanak tutulduğunu belirten Mukadde Çelik, İrfan Çelik'in "intihar ettiğinin ve ölümde üçüncü şahısların rolünün olmadığının" iddia edildiğini aktardı.

Mukaddes Çelik, şöyle devam etti: "15 Eylül günü, bulunduğum 1. Ordu Komutanlığı tutukevinde sabah yoklamasında gelen askeri ekip tarafından götürüldüğüm cezaevi müdürü odasında bana eşimin öldüğü bildirildi. Savcı Savaşeri ile tartışmalı bir görüşmenin ardından ifademi ya da yazılı itirazımı almadı ve itirazınızı, 'Adli Tıp Meclis'in son incelemesine yapabilirsiniz ancak' deyip görüşmeden ayrıldı. O gün talebim üzerine 1. Ordu komutanlığının bilgisi dahilinde cezaevi yönetimi tarafından Gülhane'deki morga gönderildim. Eşimi bir battaniyeye sarılı olarak yere koymuşlardı. Yüzü açık, buz gibi soğuk beden pek çok yerden kesilip biçilmiş, kalın iplerle dikilmişti. Bakabildiğim kadarıyla yüzünde, sağında solunda pek çok yara-bere, morluk ve dayak izleri vardı. Oradaki görevliler de bana, kesin sonucun Adli Tıp Meclis raporunda yer alır, dediler."

'YA KONUŞACAKSIN YA ÖLDÜRECEĞİZ' TEHDİDİ
Eşini uğurlama hakkının da gasp edildiğini belirten Çelik, "Davutpaşa Cezaevi idaresinin baş tanığı Hüseyin Karakuş ile görüşme talebim de uzun süre gerçekleşmedi. Aylar sonra kapı önü bir görüşme sağlandığında Hüseyin'den, gece nöbeti meselesini ve 13 Eylül günü işkenceden getirilen İrfan'ın kendine ertesi sabaha kadar düşünme payı verilerek 'ya konuşacaksın ya da öldüreceğiz seni, karını da aldık, o da elimizde' denilerek tehdidin katmerlendiğini öğrendim. Artık senaryo tamamdı, İrfan Çelik'in ölümüne dair yapılacak tek işlem, Adli Tıp Kurumunun raporunun çıkması olacaktı. Böyle bir rapor bana aynı savcılıkta gösterildi. Rapor ölüm gerekçesini aynı kabul ederken, vücuttaki ekimoz ve benzeri işkence izlerini tespit ediyor ve 'ölümde üçüncü şahısların dahli olmamıştır' fikrini teyit ediyordu" ifadelerini kullandı.

'İRFAN'I BİZ ÖLDÜRDÜK, KONUŞMAYAN HERKESİ ÖLDÜRECEĞİZ'
Dosyayı inceledikten sonra ATK ve savcılık işlemlerine itirazda bulunduğunu belirten Çelik, şu ifadeleri kullandı: "O sıralarda avukatım yoktu sonra Metris'e sevk edildim ve uzun zaman itirazımın sonucunu takip edemedim. Cezaevi yönetimi ve savcılık tam bir sessizliğe gömüldü. İrfan Çelik'in ölümü için devletin diyeceği her söz bitmiş demek ki, bana hiçbir yanıt verilmedi. Ta ki, Savcı Savaşeri, 14-15 Eylül 1980 tarihli ilk ifade ve ölüm tutanağını kalıcı belge haline getirip 1982 yılı Kasım ayında 'kovuşturmaya yer olmadığı' kararı verene kadar. Savaşeri, iki yıl dört ay sonra ilk iki günkü işlemleri ve ilk otopsi raporu dışında hiçbir yeni soruşturma yapmamışken niye kararı bu kadar geciktirmişti? Oysa Davutpaşa Cezaevinde kalan pek çok tutuklunun, İrfan'ın öldürüldüğüne dair iddiaları vardı, ifadesi alınanlar tehdit edilmiş miydi diye şüpheleri vardı. Hatta o gece görevli başkaca askerler, 'o gece bir arkadaşınız öldürüldü' iddialarını devrimci tutuklulara vermişti. Dahası, cezaevi yönetimi, bütün koğuşlara girerek, 'İrfan'ı biz öldürdük, konuşmayan herkesi böyle öldüreceğiz' diyerek tehdit ettiğini, çok sayıda tutuklu açıklamıştır."

ADNAN BİNBAŞI: YAKINDA GÖRÜŞECEĞİZ, HESAPLAŞACAĞIZ
İrfan Çelik'in son günlerde gizlice kendisine yolladığı mektupta "Bu adam- Adnan Binbaşı- düşman bellediklerini çekip vurduran bir tip. Benim durumum belli değil. Seni seviyorum ve yine seninle yaşamak istiyorum. Ama kendini her türlü sona hazırlamalısın" dediğini belirten Mukaddes Çelik, Hüseyin Karakuş'un da, İrfan Çelik'le birlikte hapishane idaresiyle yaptığı görüşmeyi "Hava çok sertti. İrfan ile bir gün görüşmeye gidip dönemeyeceğimizi düşünüyorduk hep. Görüşmelerde Adnan Binbaşı bize: 'Yakında göreceksiniz. Yakında görüşeceğiz, hesaplaşacağız. Sizden çok çektim. Bunlar yanınıza kalmaz' diyor. 'Siz çarpıtıyorsunuz gerçeği, temsilcilik yapmıyorsunuz. Buraya başka amaçlarla geliyorsunuz… Allah bana o günleri gösterecek' gibi şeyler söylüyordu" diye aktardığını kaydetti.

'BU GECE BİR ARKADAŞINIZI ÖLDÜRÜP ASTILAR'
Bu koşullar altında 12 Eylül askeri faşist darbesinin gerçekleştiğini belirten Mukaddes Çelik, "İrfan Çelik'in ölü bulunduğu 14 Eylül sabahın nöbetçi askerlerinden biri, 'bir tutuklunun o gece öldürüldüğü' haberini veriyor. Tutuklu Hüseyin Yurtsever: 'O gecenin son nöbetçisi, çorba dağıtımından önce bizi uyandırdı. 'Bu gece bir arkadaşınızı öldürüp astılar' dedi bize. Biri Trabzonlu bir çavuş, diğeri Bingöllü bir asker" dedi.

İrfan Çelik'in özel olarak hedef alındığını belirten Çelik, "Sadece tutukluların beyanları değil, Davutpaşa Cezaevinin yetkili subaylarının ifadeleri de İrfan Çelik'in işkenceli sorgulardan geçtiğini, tecrit koğuşuna da özel hedef seçilerek alındığını kanıtlamaya yeter niteliktedir. En başta Adnan Binbaşı; 'tutukluları istediği gibi yönetmesini engelleyen, diğerlerine baskı uygulayan' temsilci adlıları genelden ayırmak istediğini, 20-21 Ağustos tarihli operasyonu o yüzden yaptıklarını, buna karşı gelişen açlık grevini, buna sürükleyenleri tecride almak istediklerini izah ediyor ve 'Bu maksatla Hüseyin Karakuş ve İrfan Çelik'i ilk etapta 5. koğuşa aldım' diyor" ifadelerini kullandı.

Savcılığın hapishane idaresinin beyanlarını bile soruşturmadığını kaydeden Çelik, "Bir de meselenin başlangıcında tutuklanma gerekçelerimizin uydurma olduğunu bile bile bizi tutukladı. Biz 25 Haziran'ı 26 Haziran'a bağlandığı saatlerde 'şüpheli şahıslar' diye gözaltına alındık. 24 Haziran'da İstanbul'da MHP'li bir aileye silahlı saldırı düzenlenmiş ve üç kişilik aile ölmüş. Emniyet, bu olayın failleri diye basına isimsiz olarak bizi lanse etmiş! Biz bunu bilmiyordu ve ağır işkenceli sorgularda bu iddiayı polis hiç gündeme getirmedi. Yazılı ifademiz alınırken bile sorulduğunu hatırlamıyorum. Ancak arada herkes gibi bizi de gözlerimiz kapalı bir-iki teşhise çıkardılar. Yine de ne olduğunu anlamadık. Nihayet savcılığa getirildiğimiz 7 Temmuz günü, 1. Şubede, 'sizi çözemedik ama sizleri adam öldürme ve yaralamadan tutuklatacak tanıklar bulduk, fezleke hazırladık' diyorlardı" ifadelerini kullandı.

'CEZASIZLIKLA ÜSTÜ ÖRTÜLDÜ'
"20 Ocak 1983 tarihinde Selimiye'de Sıkıyönetim Mahkemesinde görülen bu ilk duruşmada verdiğim, yeni soruşturma dilekçemi kabul etmemişlerdi. Daha sonra avukatım Kemal Keleşoğlu'nun yeni başvuru dilekçesi doğrultusunda da ilk KYO dosyası üzerinden, 1. Ordu Mahkemesi aynı şekilde karar vermiştir. Karar öncesi avukatım Keleşoğlu Adli Müşavir Albay Hanefi Öncel ile bir görüşme yapmış ve ondan 'Bir komünist öldü diye subaylarımı yargılatacağımı mı sanıyorsun' tehdit cevabını almıştı. Yani devlet, devlet görevlileri açıkça işledikleri bir suçu örtbas etmek için el birliğiyle çalışarak hem amansız işkenceleri hem de cezaevlerindeki ilk siyasi cinayetini yargıdan kaçırıp üstünü örtecek her şeyi yapmıştır" diyen Çelik, 2009 yılında açılan yeni davanın da AYM tarafından reddedildiğini belirtti. Çelik, AİHM başvurularının ise, "zamanında harekete geçmedikleri" gerekçesiyle reddedildiğini belirtti.

Yaşananların 12 Eylül askeri faşist darbesinin devrimci güçleri imha politikasının eseri olduğunu belirten Çelik, "İrfan Çelik, tanık beyanları yanında yetkili beyanlarında da açıkça görüldüğü üzere, bilinçlice hedef seçilmiş, onun etrafından, ondan başlamak üzere, 12 Eylül ve 13 Eylül günlerinde 'ya konuşacaksın ya öleceksin' açık tehdidi, işkence altında tutmuş ve üstelik eşi olan benim de işkence olduğum gibi bir tehdidi ikinci bir ölüm çemberine sokmuştur" dedi.

Ardından dönemin tanıkları Volkan Yaraşır, Hikmet Şenses ve İsmet Yurtsever söz aldı.

YARAŞIR: HAPİSHANELER FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ ODAKLARIYDI
O dönem Davutpaşa Kışlası'nda tutulan Volkan Yaraşır, İrfan Çelik dosyasının 12 Eylül faşizmiyle hala hesaplaşılmadığının somut göstergesi olduğunu söyledi. O dönemde 12 Eylül faşizminin stratejik hamlelerinden birinin hapishaneler olduğunu ancak hapishanelerin faşizme karşı önemli direniş odakları haline geldiğini aktaran Yaraşır, 17 yaşında bir devrimci olarak tutuklanıp Davutpaşa'ya götürüldüğünü söyledi. Türkiye'de ilk büyük açlık grevinin Davutpaşa'da gerçekleştiğini, 12 Eylül'e kadar yaşanan sistematik baskı ve operasyonların direnişi harladığını ifade eden Yaraşır, hapishanede direnişe öncülük eden 40 kişinin özel olarak hedef alındığını ve İrfan Çelik'in de bu isimlerden biri olduğunu belirtti. 

ŞENSES: İRFAN'I ÖLDÜRDÜK, SİZ DE KONUŞMAZSANIZ SİZ BİLİRSİNİZ DEDİLER
O dönem Davutpaşa Kışlası'nda, İrfan Çelik'le aynı koğuşta tutulan Hikmet Şenses, hapishanede 12 Eylül darbesi öncesi askerlerin bir hazırlık içerisinde olduğunu sezdiklerini, çok ciddi baskı ve işkence gördüklerini ve buna karşı açlık grevine girdiklerini anlattı. Açlık grevi ve işkence sonucu birkaç günlüğüne hastaneye kaldırıldığını belirten Şenses, hapishaneye dönünce Adnan Binbaşı'nın kendisini tekrar sorguya aldığını ve "Bak İrfan'ı öldürdük, siz de eğer konuşmazsanız siz bilirsiniz" diyerek tehdit ettiğini kaydetti.

YURTSEVER: SENİ DE İRFAN GİBİ ÖLDÜRECEĞİZ DEDİLER
O dönem Davutpaşa Kışlası'nda tutulan tutsak Hüseyin Yurtsever'in yakını İsmet Yurtsever, "Cunta sonrasında ilk görüşmeye gittik. Kapıda içeride birinin katledildiğini duyduk. O gün yanımda İrfan Çelik'e verilecek eşyalar vardı. Eşyaları tutuklu yeğenlerime verecektim. Onlar bana başka bir poşet daha verdiler. Zazaca, 'İrfan Çelik katledildi' dediler. O kadar konuşabildiler. İki hafta sonra gittiğimde, ölüm nedenini sordum. Görüşten çıktığımda bir yüzbaşı, İrfan'ı tanıyıp tanımadığımı, nereden tanıdığımı sordu. Hayır deyince, beni tehdit etti: İrfan gibi seni de öldürürüz, dedi. Beni ikinci kata çıkardı. Bir odaya koyup sandalyeye oturttu. Oraya Adnan binbaşı geldi. Onu, her görüşte kapıda biz ailelere nutuk atıp tehdit ettiğinden tanıyordum. Sorguya çekti beni, seni de İrfan gibi öldüreceğiz, dedi ve gitti" ifadelerini kullandı.

İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi üyesi Berivan Bekçi ve İHD İstanbul Şube yöneticisi Mehmet Acettin de, devletin siyasi tutsaklara dönük imha politikalarına karşı yüzleşme çağrısı yaparak, adalet mücadelesini sürdüreceklerini yineledi.