GÜNCEL
12 Mart'ın yaraları sarılmadı: Gazi katliamı adalet bekliyor
Gazi Mahallesi'nde yapılan devlet provokasyonunun ardından yaşanan kitlesel karşı koyuşun kanla bastırılmaya çalışılarak yirmi iki kişinin katledilmesinin üzerinden 24 yıl geçti. Her yıl olduğu gibi bu 12 Mart'ta de Gazi barikatlarında düşenler anılacak.
12 Mart 1995 akşamı, Alevilerin gittiği Gazi Mahallesi'nde Öntaş, Dostlar ve Yavuz kahvehaneleri ile Sarıoğlu Pastahanesi'ne silahlı saldırı düzenlendi. Amaç, Alevi-Sünni gerici çatışması çıkarmaktı. Saldırganlar bir taksiyle önünden geçtikleri kahvehaneleri uzun namlulu silahlarla taradı. Katiller, aracını gasp ettiği şoförü de öldürdü. Geride Alevi dedesi 76 yaşındaki Halil Kaya'nın cenazesi ve 25 yaralı bırakarak kaçan katiller, taksiyi yakarak kayıplara karıştı.
Saldırının ardından halk, işkence merkezi karakola "Katiller burada" diyerek yürüdü, devletin saldırısına karşı sokaklarda barikatlar kurdu. Gece boyunca çatışmalar yaşandı. Bir yandan çatışmalar sürerken, cemevi önündeki kalabalık da bekleyişini sürdürdü. Ertesi gün ayaklanmanın büyüyeceğini gören devlet, Gaziosmanpaşa'da sokağa çıkma yasağı ilan etti. Ancak ne saldırılar ne de yasaklar halkın öfkesinin önüne geçebildi. Günün ilk ışıklarıyla İstanbul'un dört bir yanından binlerce kişi Gazi Mahallesi'ne akın etti. Pek çok mahallede de gösteriler başlamıştı. 15 bin kişi, Gazi Cemevi önünde toplanarak bir kez daha karakola doğru yürüyüşe geçti. Polis yığınakları da güçlendirilmiş, abluka arttırılmıştı. Mahalleye özel tim ve çevik kuvvet ekipleri sevk edildi. Karakola yürüyen halkın üzerine polis yine ateş açtı. O sabah 12 kişi öldürüldü. İnsanlar cenazelerini almak için yürümeye devam ettikçe, polis de ateş açmayı sürdürdü, halktan ve devrimcilerden 5 kişi daha hayatını kaybetti.
Tüm bunlara rağmen ayaklanma bastırılamadı. Mahalle halkı ve devrimci örgütler sokakları terk etmiyordu. Tüm sokaklar direniş alanına çevrilmişti. Bu arada, mahalle halkı örgütlülüğünü de sağlamıştı. İlk saldırıdan kısa süre sonra direnişi yöneten bir komite kuruldu. Halk komitesi, artık direnişin merkezi olan cemevinin önünde 4 maddelik taleplerini açıkladı. Cenazelerin verilmesi, sokağa çıkma yasağının kaldırılması, gözaltına alınanların serbest bırakılması ve asker ile polisin bölgeden çekilmesi isteniyordu. Komite, talepleri yerine getirilmezse protestoların devam edeceğini belirtti.
14 Mart günü, sokağa çıkma yasağı ve onca ölüme rağmen direnişin bir türlü bastırılamaması üzerine bölgeye 5 bin kişilik askeri birlik sevk edildi. Böylece çatışmalar yoğunlaştı, yaralı sayısı sürekli artıyordu.
Katliama karşı 1 Mayıs Mahallesi halkı da sokaklara çıkarak protesto etti. 15 Mart günü mahallede toplanan binlerce kişinin üzerine polis ateş açtı. 5 kişi yaşamını yitirdi, 20'den fazla kişi yaralandı. Bu bölgede de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Olaylar, ancak 3. günün sonunda, halk komitesinin taleplerinin kabul edilmesiyle duruldu. 16 Mart günü cenazeler teslim edildi, sokağa çıkma yasağı kaldırıldı.
Çatışmaların sona ermesiyle, Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi'nde toplam 22 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve binlerce kişi gözaltına alınmıştı. Birçok dükkan tahrip olmuş, 5 panzer ve 50 polis aracı yakılmıştı.
HASAN'I KATLETTİLER ADALETİ ÖLDÜRDÜLER
Komünistler, Gazi'de faşizme karşı mücadelenin öncüsü olarak öne çıktı. Birlik devriminin ortaya çıkardığı enerji ile ayaklanmada panzerlere meydan okuyanların öncüsü olarak şekillendi. Ayaklanmanın içinde ve yönetiminde yer alan komünistler devletin özel hedefi haline geldi. Ayaklanmadan sonra devlet komünistlere karşı özel bir saldırı politikası izledi. Ayaklanmanın intikamını almak için ayaklanmanın liderlerinden Hasan Ocak 21 Mart'ta kaçırılarak katledildi.
Katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları, 11 Nisan 1995'te suç duyurusunda bulundu. Dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar başta olmak üzere sorumluların cezalandırılması isteniyordu. Ancak soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Bu da yetmezmiş gibi Ağar, Menzir ve Kozakçıoğlu, Aralık 1995 seçimlerinde Doğru Yol Partisi'nden milletvekili seçilerek ödüllendirildi.
Gazi olaylarına ilişkin iddianame 10 Temmuz 1995'de tamamlandı. Eyüp Cumhuriyet Başsavcısı Ali Ural Büyükdinçer'in hazırladığı iddianamede katliama karşı direnen halk suçlanıyordu. İddianamede, saldırının hemen ardından kalabalığın kısa sürede toplanabildiği ve yürüyüş düzenlediği belirtilerek, "saldırganlar ile yürüyüşü organize edenler arasında ilişki olduğu" öne sürülüyordu. Üst düzey tek bir polis iddianamede yer almadı. Sanık 20 polisin ise "Müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek"ten cezalandırılması isteniyordu.
Dava, 13 Temmuz 1995'de Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Dosya sonra "güvenlik" gerekçesiyle Trabzon'a gönderildi. Ailelerin "Burada adalet yok, Trabzon'da mı var" itirazları fayda etmedi. Aileler 5 yıl boyunca her duruşma için 1100 kilometre yol gitmek zorunda kaldı. Pek çok kez yollarda faşist saldırılara uğradılar, duruşmalarda hakimler konuşturmadı. Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılama, 5 yıl sonra karara bağlandı. 18 polise beraat, iki polise ise göstermelik cezalar verildi.
Anne Emine Ocak, dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme, 2004 Temmuz'unda, yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vererek Türkiye’yi 25 bin Euro manevi tazminata mahkum etti. Etkin soruşturma yürütülmediği belirtilen AİHM kararında, “Ocak’ın İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde tutulduğunun kesin bir şekilde kanıtlanamayacağını, güvenlik kuvvetlerince öldürüldüğünün kanıtlanabilir olmadığını ve somut olgulara dayanmadığını” iddia etti.
Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı ise gözaltında kaybedilen Ocak dosyasında, Kasım 2016’da, “Failler bulunamadığı” iddiasıyla, zaman aşımından dosyanın düşürülmesine karar verdi. Ocak ailesi, 1995 yılında İstanbul Emniyet Terörle Şube Müdürlüğü’nde görevli olan polisler ile Veli Küçük, Osman Yıldırım, Osman Gürbüz, Hanefi Avcı ve Korkut Eken hakkında suç duyurusunda bulunarak, cezalandırılmalarını talep etmişti.
21 yıl boyunca yapılan tüm suç duyuruları, tanıkların ifadeleri ve raporlara rağmen etkin soruşturma yürütmeyen Cumhuriyet Savcılığı, Ocak’ın katledilmesinden bugüne “faillerin tespit edilemediğini” savundu. İşkence iddiaları ve işkence yapan isimlerin “somutlaştırılamadığını” da iddia eden savcılık, ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet ağır hapis cezalarında zaman aşımının 20 yıl olduğunu söyleyerek, bu nedenle Hasan Ocak’a yönelik kasten öldürme eyleminin zaman aşımına uğradığına karar verdi.