19 Nisan 2024 Cuma

Tek seçenekli çoktan seçmeli eğitim sistemi - VAROL ÖZTORUN*

Ekonomik krizin derinleştiği bu dönemde, kamu kurumlarında gidilen tasarrufta ilk olarak MEB'in seçilmesi ile birlikte eğitime ayrılan bütçe kesintiye uğradı. Diyanetin bütçesinde hiçbir kesinti yapılmazken hatta sürekli artırım yapılırken eğitimde yapılacak kesintiler, velilerden toplanacak aidatlarla kapatılacaktır.
Eğitim öğretim döneminin açılmasıyla birlikte 18 milyona yakın öğrenci ve bir milyon öğretmen ders başı yaptı. AKP iktidarı ile birlikte eğitim sisteminde her dönem olumsuz ama köklü değişiklikler oldu. Bu değişikliklerin toplumsal amaçlar doğrultusunda, planlı ve eğitimin parçası olan sendikaların, velilerin, öğrencilerin fikri alınarak yapılmadığı hepimizin malumudur. Temel hedef, siyasal İslama bağlı toplum modelinin insanlarını yaratma amacıyla birlikte her gelen Milli Eğitim Bakanı'nın kendi yaratıcılığı ve hayal dünyasına göre yaptığı bir dizi deney niteliği taşıyor her bir değişiklik.
 
Başarısız proje örnekleri olarak incelenecek bu değişikliklerin ilki 2004 yılındaki müfredat değişikliğidir. O dönemin bakanı Hüseyin Çelik ve Talim Terbiye Kurulu Başkanı Ziya Selçuk ile birlikte 2004 yılında müfredatta yapılan değişikliklerle laik ve bilimsel eğitim anlayışından uzaklaşmanın ilk sinyalleri verilmişti. Evrim teorisi müfredatta daha az yer almaya ve bilimsel hiç bir yanı olmayan yaradılış teorisi kendisine yer bulmaya başlamıştı. Aradan geçen 14 yılda azalan bilimsel içerik bugün evrim teorisinin müfredattan çıkarılması ile somutlaştı. Ardından gelen her akıl dışı uygulama, matematik dersinde bile sarmal değerler eğitimi yani dini eğitim verilmesi gibi bırakalım bilimi, akıl dışı örneklerin önü alınamadı.
 
Bir diğer değişiklik ise 2012 yılında zorunlu eğitimin kademelerini belirleyen 4+4+4 sistem değişikliğidir. Her bir kademeyi birbirinden ayran 4+4+4 sisteminin amacı, imam hatip orta okulu açmanın ilk adımı oldu. 2012 öncesinde 537 olan İmam Hatip sayısı, 2017–2018 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 1604 oldu. Okul sayısı MEB'in köklü değişimleri ile arttı ama artan okul sayısı artmayan, hatta olmayan talep yoksunluğu ile öğrencisiz kaldı. Özel servislerden maddi manevi teşviklere kadar, hatta nitelikli okulların imam hatibe çevrilmesine kadar ne yaptıysa artmadı öğrenci sayısı. Bir gece ansızın Cumhurbaşkanı Erdoğan, sahneye çıktı ve 'madem gönüllü olarak çocuklarınızı imam hatibe göndermiyorsunuz, biz de zorla alırız' minvalinde sınav sisteminin değişeceğini bildirdi. Liseye Giriş Sınavı (LGS) değişirken kuşkusuz bu değişiklik bir isim değişimi değildi. TEOG için hazırlanan öğrencilere birden kendilerini başka sınava girmeleri söylendi. Bir anda sınavla öğrenci alan talebin fazla olduğu hatta ailelerin çocukları o okullara girsin diye avuç dolusu paralar harcadığı okullar (proje okulları), bir anda imam hatip oldu. Yetmedi, her mahallede temel liseler imam hatibe çevrildi. Ardından da Adrese Dayalı Kayıt Sistemi gibi uydurma bir kural getirdiler. Öğrencilerin sınavla yerleşmek istemedikleri imam hatip liselerinin karşısına 'o zaman adresinize en yakın imam hatibi seçebilirsiniz' sözde seçeneği getirildi. 'Sağım solum, önüm arkam imam hatip' diyen öğrenciler, tek seçenekli çoktan seçmeli sınav tercihi yapmak zorunda kaldı. Tüm bunlara rağmen hala ayak diretenlere de 'sadece imama değil kalifiye işçiye de ihtiyaç var' denilerek meslek lisesi zorunlu tercihi sunuldu. Hala mı tercih hakkı istiyordu veliler, o zaman da 'kapı gibi özel okullar vardı, parası olan buyursun göndersindi'.
 
Biz Eğitim-Sen olarak, bu sınavın uygulanmasının telafi edilemeyecek sorunlar yaratacağını söylemiştik ve öyle de oldu maalesef. Bir değişim neferi olarak yansıtılan Bakan Ziya Selçuk'un kendinden önceki eğitim politikasını devam ettireceğini söyleyen sözlerimiz hayat karşısında doğrulandı ne yazık ki. Örneğin anadilde eğitim hakkı hala görmezden geliniyor. Halbuki 2012 yılında ilkokul ve ortaokullarda haftada iki ders saati “Yaşayanadil ve Lehçeler” adı altında seçmeli ders uygulamasına gidilmiş ve birçok öğrenci anadili olan Kürtçeyi seçmeli ders olarak öğrenmeye başlamıştı. 2013'ten itibaren Seçmeli Anadil dersi alan öğrenci sayısı 2015 yılında diğer yıllara oranla artarak 85 bine ulaşmıştı. 2015-2016 eğitim öğretim yılından bu yana konu ile ilgili veriler açıklanmadığı gibi bilimsel eğitimin vazgeçilmezi olan anadilde eğitim veren ve 'özel okul' statüsünde Kürtçe eğitim veren okullar da kapatılmıştır. Bu durum, iktidarın iç siyasette izlediği demokratikleşme veya faşizmi derinleştirme hedeflerine göre değişme göstermektedir. Tıpkı zorunlu din dersi konusunda olduğu gibi. Avrupa Birliği kriterlerini önemsediği siyasi süreçte kısmı göstermelik değişim sinyalleri faşizmi derinleştirme kararı ile birlikte AHİM kararları olmasına rağmen zorunlu din dersinde ısrarı, hatta Alevi çocuklarına Sünni meshebini temel alan din derslerine girmeyi dayatmayı devreye sokar.
 
Eğitimde dinselleştirme adımlarının geldiği son boyut karma eğitimi bitirecek adımların atılmaya başlanmasıdır. Karma eğitim ile ilgili tartışmaların kendisi pedagojik ve bilimsel temellerde değil, siyasi temelde tartışılmaktadır. Çünkü karma eğitim tam da AKP'nin siyasal ihtiyaçları temelinde ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemin en temel gündemlerinden birini de eğitim alanında yaşanan dinsel ve piyasacı dönüşüme göre değiştirilmesi oluşturmalıdır. Öğrencilerin eğitim hakkının hiçbir engel olmadan kendi anadilinde ve kendi inancında sağlanması güvencelenmelidir.
 
OHAL'le birlikte AKP'nin baskı rejiminden demokrat, devrimci, yurtsever eğitim emekçileri de nasibini aldı ve on binlercesi ihraç edildi. Eğitimin aydınlık yüzü olan laik, bilimsel ve anadilde eğitimi savunan Eğitim-Sen'li eğitimciler ihraç, sürgün ve maaş kesim gibi yöntemlerle baskı altına alınmış ve AKP'nin polisi görevini üstlenen okul idareleri aracılığıyla fişlenmişlerdir. Bu durumun öğrencilere yansıması, ihraç edilen demokrat öğretmenlerin yerine eğitim fakültesi mezunu olmayan dolayısıyla pedagojik formasyonu yetersiz öğretmenlerin oluşan boşluğu doldurmaya çalışması olmuştur. Üstüne bir de ekonomik krizin derinleştiği bu dönemde, kamu kurumlarında gidilen tasarrufta ilk olarak MEB'in seçilmesi ile birlikte eğitime ayrılan bütçenin kesintiye uğramasıdır. Diyanetin bütçesinde hiçbir kesinti yapılmazken, hatta sürekli artırım yapılırken eğitimde yapılacak kesintiler velilerden toplanacak aidatlarla kapatılacaktır. Çünkü başka çözümü yok. Kitapların basımı için bile para bulmakta zorlanan MEB, bütçedeki açığı ve payı azalan rantı velilerin cebinden alarak karşılayacaktır.
 
Tüm bu tabloya karşı kuşkusuz yapılacak birçok şey var. İlk olarak krizin faturasının öğrencilere ve velilere ödetilmek istenmesine karşı çıkmak gerekiyor. AKP'nin eğitimi siyasal deney tahtasına çevirmesine karşı başta öğrenci gençliğin mücadelesi ve velilerin desteği ile antibilimsel, antidemokratik ve dini referanslarla beslenmiş bu sisteme dur demekten başka çare yok. Demokratik, anadilinde ve kamusal eğitim ancak bu eğitimi alacak öznelerin mücadelesi ile gelecektir.
 
*Eğitim-Sen Genel Merkez Hukuk Sekreteri