4 Mayıs 2024 Cumartesi

Sosyalizm sevdası bakım ister

Virüs öncelikle uygun bünyeler arar. Devrimciliği, kapitalizme karşı toplumsal kurtuluş mücadelesi ana amacına bağlı bir yaşam biçimi olarak kavramayan, onu yeni bir düzeyde daha üreten bir etik tutum olarak düşünmeyen kariyerist, genellikle sağ ve ihtiraslı bünyeleri yurt bellemesi bundandır. Ancak bağışıklık, ruhun gıdası olan düşünsel kuvveti de misliyle artırmaktan geçer.

Korona virüsünün yeni tipi dünyasal karakterde. Virüs ve ölüme yol açma oranı yüzde üç civarında. Bilindiği gibi virüsler, girdikleri bünyeye bağlanarak yaşar. Toplumsal yaşamdaki virüslerse koronadan tehlikeli. Onun da pek çok türü ve biçimi var. Ümitsizlik bunların başlıcası. Karşı devrimin doğrudan basıncına ve zoruna maruz kalınınca yitirilen devrimci ümitlerin peşini bırakarak kendine dönmek, toplumsal geçiş dönemlerinin tipik yenilgi biçimidir. Zira ortalama akıl ve vasat kalp dünyası, eski dönemin alışkanlıkları ve kodlarıyla davranıp 'makul' olmayı yeğler. Diğer yandan yürüyüşü sürdürenler yeni olanı denemeyi ve keşfetmeyi öne çıkararak virüsü yenilgiye uğratır.

Korku, yılgınlık ve ümitsizlik; bunlar utangaç bir pişmanlıktan kendi kabuğuna çekilmeye, soluğu tükendiği halde bunu siyasal eleştiri bahaneleriyle perdeleme kurnazlığına kadar geniş satıhlı bir hareket alanına sahip başlıklardır. Tıpkı virüslerin olağan dışı hızla yayılıp bünyede derhal etki meydana getirmesi gibi.

İkisinin de akışı diyalektiğe uygun. Zira birdenbire ortaya çıkmazlar. Öncülleri mutlaka vardır. Parça parça birikir, bazen kritik bir andaki tutuma yansırlar. Bir de bakarsınız ki düne kadar sağlıklı görünen bünye darmadağın olmuştur. Tıpkı düne kadar devrimden bahsedenin artık yılgınlık üreten ifadelere tenezzül etmeye başlaması gibi.

Sağlık, bakım ister. Devrimcilik de bakım ister. İkisi de akış ve oluş halindedir. Kendisini tamamlanmış zannedenin tepetaklak oluvermesi 'bakım' eksikliğindendir. Marksizmi bilmeden Marksizm, devrim, politik askeri mücadele gibi akla gelen her konuda kahvehane müdavimleri gibi kolayca ahkâm kesmekten tutalım ümitsizlik virüsünü etrafına bulaştırmaya dek varır.

Koronadan biliyoruz, virüs mutasyon geçiriyor. Örneğin koronanın gen dizilimi elli yıldır biliniyor. Ama onun 19 versiyonu insanlığı hazırlıksız yakaladı ve şimdi bununla uğraşılıyor. İlaç geliştirilecektir ancak o virüs kendisini uygun şartlarda tekrar üretmeyi sürdürebilir. Dolayısıyla bünyeyi, bağışıklık sistemini güçlü tutmak daimi olağan görev kapsamındadır.

Ümitsizlik virüsünün de mutasyon geçirmediğini söyleyebilir miyiz? Üstelik bu da yerel değil dünyasal karakterdedir, Bazen uzun bazen kısa ama her halükarda çökük bir ruh haliyle vaaz edilir ümitsizlik. Bir de bakarsınız, karşı devrimin söylemleri bir biçimde etki etmiş, yani virüs bulaşmıştır. Korona bulaşıcıdır ancak öldürmekten çok süründürür. Tedavisiyse standart protokole tabi. Toplumsal mücadeledeki ümitsizlik virüsü de bir o kadar bulaştırıcı ve itibar kaybına yol açarak süründürmeye programlı. Bu yanıyla aslında fiziksel bir ölümden bin beter.

Şunu da teşhis ederiz: Virüsü kapan, bir süre sonra, başkalarına bulaştırmayı iş edinir, yetmez, herkesin kendisi gibi olmasını bekler. Ancak ve sadece o zaman huzur bulacaktır, Mücadeleyi sürdürenler oldukça o soluğunun tükendiğini saklayamaz çünkü. Virüsü çağıran aslında yorulmaya, havlu atmaya uygun bir zihin ve kalp dünyasını bile isteye adım adım geliştiren bireyin bizzat kendisidir.

Virüs öncelikle uygun bünyeler arar. Devrimciliği, kapitalizme karşı toplumsal kurtuluş mücadelesi ana amacına bağlı bir yaşam biçimi olarak kavramayan, onu yeni bir düzeyde daha üreten bir etik tutum olarak düşünmeyen kariyerist, genellikle sağ ve ihtiraslı bünyeleri yurt bellemesi bundandır.

En büyük rütbenin, "en ala mertebenin", en kıymetli ilişkinin yoldaşlık olduğunu unutan herkes ümitsizlik virüsünün potansiyel alıcısına dönüşür. İnsanın en büyük imtihanı olan kendi nefsiyle mücadele çarpışmasını kaybeden biri ümitsizlik virüsüyle mücadele imkânlarını kaybeder. Sonrası olağanüstü bir hızla seyreden sıradanlaşmadır. Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya ideali yerini bazen üç kuruşa tenezzül eden bir yabancılaşmaya bırakıverir.

Negatif eşitlik de böyle başar. Kapitalizmin ve onun türev siyasi iktidarlarının ötesinde özgürlükçü eşit bir dünya arayışı, kapitalizmde negatif eşitlenmeye ve doğrudan bir yenilgiye dönüşür ki devrimcilikte hasbelkader edilen kimi değerler hızla çözülüverir. İddialar tarihle sınanınca görülür ki bireysel devrimcilik mümkün değildir. Tek bir kişi bile yoktur; itibarsızlaştırmaya çalışarak devrimci dünyanın dışına düştüğünde sıradan bir emekçi mütevazılığında yaşayıp emeğiyle geçinmeyi başarabilsin. Sonrası büyük bir azaptır. Azabı unutmak için kaçış, 'böyle mutluyum, oh be' gibi gösterilerle kendi kendini avutmaya dönüşüverir; çünkü derinde, en derinde bir yerde devrimciliği başaramamış olmak ve ideallerinden ayrılmak diş ağrısı gibi vurur durur.

Virüslere karşı asıl bağışıklık bünyeyi, otoimmünim sistemini güçlü tutmaktır. Nazım'ın "Kardeşler" diye seslendiği Haykırış şiiri tam da bu durumlar içindir. Havlu atılan, hastalığa yenilen, virüsün enfekte ettiği/bulaştığı ortamlardan uzak durmak, neşeyi ve ümidi diri tutmak, kendinden, bulunduğun saflardan memnuniyet duymak, tam ifadesiyle ferah bir iç dünyayla mutluluğu inşa etmek ilk önlemdir. Ancak bağışıklık, ruhun gıdası olan düşünsel kuvveti de misliyle artırmaktan geçer.

Özgürlük idealiyle etkileşim içinde olan ezilen insanlığın bütün geçmiş verimini edinerek güçlenmek, temel metinleri yeni bir bakışla elden geçirmek, mesela bir akşam duru bir zihinle Louis Bonaparte'in 18. Brumaier'ine başlamak, okunanları paylaşmak, içinde bulunulan kolektifin diri, temiz nefesiyle tazelenmek ve özgür bir gelecek arayışının şu dünyadaki en harika var olma biçimi olduğunu hissetmek, bunu binbir bedelle hayata geçirirken yıldızlara karışanlara katıksız bir sevgi duymak, bedeli ne olursa olsun kapitalizme dönmemeyi hayat ilkesi saymak ve bu mutluluğunu hayatın en sıradan sayılan detaylarında çoğaltmak bağışıklığı güçlendirmenin başlıca biçimidir. Virajlar, geçiş dönemleri, eskinin yıkıldığı ama yeninin henüz kurulamadığı alacakaranlık vakitleri, türlü mücadele eşikleri zorludur. Kolektif sebat ve süreklilik böyle zamanlarda daha bir önem kazanır. Yeni bir dünya idealine kolektif düzeyde bağlanmak ve bunu gevşetecek hiçbir arayışla uzlaşmamak devrimci sosyalist yaşamın doğal ilkesidir. Hayatın bütün renklerine açık olan, adaleti sağlamayı ve özgürlüğü tesis etmeyi hiçbir şart altında tartışma konusu haline getirmeyen özgürlük yürüyüşünün tek bir anı dahi, varsın bu an zorlu an olsun, yenilmiş ruh hallerinin vaaz ve vaat ettiği konformizmden bin kez daha kıymetlidir...