18 Nisan 2024 Perşembe

Serhat Rojavalı yazdı | Soçi iç savaşın ömrünü biraz daha uzattı

İki gün süren Soçi görüşmelerinden iç savaş yıkımı yaşayan Suriye'deki mevcut durumu değiştirebilecek çözüm adına bir yol haritası çıkmadı. Suriye'nin iç savaş koşullarından çıkamamasının gerçek sorumluları durumundaki işgalci Türk devleti ile Rusya ve İran, yaptıkları her açıklamada bu rollerinin üstünü kapatmayı hesaplıyor.

'Astana Üçlüsü' olarak bilinen Rusya, Türkiye ve İran devletleri, 16-17 Şubat tarihlerinde Soçi'de bir kez daha bir araya geldi. Suriye konulu toplantıların 15'incisine, Suriye Dışişleri Bakanlığı ve Türk devletinin desteklediği çetelerin temsilcileri de katıldı. İki gün süren Soçi görüşmelerinden, iç savaş yıkımı yaşayan Suriye'deki mevcut durumu değiştirebilecek çözüm adına bir yol haritası çıkmadı.

Toplantıya, Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Temsilcisi Geir Pedersen ile BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi de katıldı. Ürdün, Lübnan ve Irak temsilcileri de gözlemci olarak yer aldı. Astana ve Soçi toplantılarına 2018'den bugüne katılmayan ABD tutumunu sürdürdü.

Suriye için yeni anayasa görüşmelerinin yapıldığı toplantı dizisi, Ocak ayı sonunda Cenevre'de gerçekleştirilmişti. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin katılımının engellendiği Anayasa Komitesi görüşmeleri, beklendiği üzere sonuçsuz ileri bir tarihe ötelendi. Komitenin bugüne kadar yaptığı tek faaliyet gündem dışı tartışmalar ile Türkiye'nin Şam'ın, Rusya'nın çetelerin listelerine olan itirazlarından ibaret kaldı. Taraflar, bu gerçeğe rağmen Anayasa görüşmelerinin Suriye krizine çözüm getireceğini savunuyor!

Tarafların Cenevre'den boş döndüğü Soçi toplantısında gündem; İdlib'deki son durum, Suriye ve İsrail ilişkileri, Suriye'ye yönelik ekonomik yaptırımlar ve Fırat'ın doğusundaki Özerk Yönetim alanları oldu. Açıklanan 17 maddelik sonuç bildirgesinin öne çıkan vurgusu, İdlib bölgesiyle ilgili oldu. Soçi bileşenleri daha önceki toplantılarda aldıkları ancak fiilen sürdürmedikleri 'ateşkesin' devam ettirilmesi ve yeni çatışmalara izin verilmemesi konusunda bir kez daha bildiri yayınlamış oldu. Açıklamalarda tarafların işgal altında tuttuğu alanlar olduğu, iç savaşın düşük yoğunluklu da olsa sürdüğü gerçeği göz ardı edilmiş oldu. Tarafların ateşkesin gerçek anlamda sağlanması için adım atıp atmayacağı önümüzdeki günlerde bir kez daha görülecek.

Bildiride, DAİŞ ve El Nusra çetelerinin saldırılarının arttığına ilişkin kaygılar vurgulanırken "askeri çatışmaların yeniden başlamaması için çaba gösterileceği" ifade edildi. İşgalci Türk devleti ve Şam hükümeti bir süredir, kendilerine bağlı grupları Özerk Yönetime ve devrim topraklarında yaşayan halklara yönelik saldırılar için yönlendiriyor. Suriye'de savaş ikliminin sona ermesi için bu desteklerin sonlanması ve işgal edilen alanlardan çıkılması gerekir.

Bildirinin dikkat çekici çağrılarından biri ise İsrail'e yönelik oldu. İsrail'in Suriye topraklarında Esad rejim güçleri ve İran milislerine karşı düzenlediği saldırıları durdurması istendi. 

Uluslararası toplantılarda politikasını Özerk Yönetim ile muhataplığın engellenmesi, Suriye topraklarındaki çetelerin varlığını ve işgal alanlarını sürdürmeye odaklayan Türk devletinin, Soçi sonrasındaki açıklaması dikkat çekici. Türk devleti, desteklediği ya da koruması altında tuttuğu çetelerin yer aldığı İdlib için "Suriye sahasında terörle mücadele bahanesiyle hukuka aykırı fırsatçı girişimlerin kabul edilemez olduğunu" belirtti. Türk devleti, kendi işgal saldırılarının kabullenilmesini dayatıp, tam da bu pratiğinden hareketle tartışarak muhataplarını engellemeyi düşünmüş olmalı.

Suriye petrolleri ile ilgili "yasadışı satış" yorumu yapan ülkeler, Özerk Yönetimi suçlamaya çalışırken, Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan, ABD ve Türkiye'nin bölgedeki varlığının savaşın sona ermesini engellediği vurgusunda bulundu. Ancak Susan, Özerk Yönetimin Suriye'de savaşın sona ermesi ve halklar için gerçek bir barışın sağlanması için attığı adımları gözardı eden Baas rejimi tutumunu sürdürdü.

Suriye'nin iç savaş koşullarından çıkamamasının gerçek sorumluları durumundaki işgalci Türk devleti ile Rusya ve İran, yaptıkları her açıklamada bu rollerinin üstünü de kapatmayı hesaplıyor. Rusya'nın, Suriye toprakları üzerinden ABD ile geliştirdiği rekabet de iç savaşı ve çözüm tartışmalarını daha karmaşık hale getiriyor.

DAİŞ'in yenilgisine kadar çetelere destek sunan pozisyonundaki sömürgeci Türk devleti, o günden bu yana Suriye'de savaşın doğrudan bir parçası konumunda. Desteklediği ordu ismi taşıyan çeteler ile Türk devletinin himayesinde ilan edilen geçici bir hükümet dahi söz konusu.

Rusya ve Türk devletinin Özerk Yönetim ve ordusu DSG'ye karşı yaklaşımı farklı olsa da sömürgeci çıkarları önde geliyor. Özerk yönetim alanlarına yönelik saldırılarda ortaklaşıyorlar. Efrin'den sonra, bu danışıklığın son örneği Ayn İsa'ya yönelik Türk devleti saldırıları ile birlikte Rusya'nın ilçeyi rejime devredin dayatmaları olmuştu.

Türk devletinin, kendi askerleri ve çeteleriyle birlikte işgal altında tuttuğu Efrin, Cerablus, Bab, Girê Spî, Serêkaniyê kentlerinde her gün yeni sivil katliamları ve çeteler arası çatışmalar ile bu bölgelerden Özerk Yönetim ve Şam rejimi alanlarına yönelik saldırılar gerçekleştiriliyor.

Suriye rejimine yönelik ekonomik abluka ve yaptırımlar da göz önüne alındığında şu an Suriye'nin en refah içinde yaşanılır ve güvenli kentleri Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinde yer alıyor denilmesi yanlış olmaz. Halkın yönetime doğrudan dahil olduğu ve kendi özsavunmasını geliştirdiği devrim topraklarında yaşayan halklar, Şam hükümeti altında bir yaşamı asla kabul etmeyeceklerini defalarca kez açıklamıştı.