27 Nisan 2024 Cumartesi

Serhat Rojavalı yazdı | Ser verip sır vermeyen devrimci önder; İbrahim Kaypakkaya

'71 devrimci kopuşunun önderlerinden İbrahim Kaypakkaya, ezilen halkların mücadelesinde yaşıyor. Fikirleri, devrimci mücadelesi ve kararlı duruşuyla yarattığı işkencede ser verip sır sermeme geleneği bugün devrim için dövüşenlerin yolunu aydınlatıyor.

"Türkiye'nin geleceği çelikten yoğruluyor. Belki biz olmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak…"

Devrimci önder İbrahim Kaypakkaya, bu sözleri işkencede katledildiği Diyarbakır zindanlarında söylemişti. Kaypakkaya’nın, Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in idam edilerek katledildiği 1972 Mayıs'ından bir yıl sonra, 18 Mayıs 1973 tarihinde işkencede ölümsüzleşmesinin üzerinden tam 48 yıl geçti.

'71 devrimci kopuşunun önderlerinden İbrahim Kaypakkaya, ezilen halkların mücadelesinde yaşıyor. Fikirleri, devrimci mücadelesi ve kararlı duruşuyla yarattığı işkencede ser verip sır sermeme geleneği bugün devrim için dövüşenlerin yolunu aydınlatıyor.

İbrahim Kaypakkaya, 1949 yılında Çorum'un Alaca ilçesine bağlı Karakaya köyünde doğdu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. İlkokuldan sonra Hasanoğlan İlköğretmen Okulu'nda yatılı okudu. Başarılı bir öğrenciydi. Yüksek Öğretmen Okulu'na gönderildi. İstanbul'da Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ile aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü'nde öğrencilik yaptı. Devrimci fikirlerle burada tanıştı. 1967 yılında dokuz arkadaşıyla birlikte Çapa Fikir Kulübü'nün kuruluşunda yer aldı. Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Türkiye İşçi Partisi'ne üye oldu.

Öğrencilik yıllarında "NATO'ya hayır" mitinglerine, Amerikan 6. Filosunu protesto eylemlerine, üniversitelerdeki toplantı, forum ve mitinglere etkin biçimde katıldı. 6. Filo'ya karşı bir bildiri kaleme aldığı için üniversiteden atıldı.

1968'den 1972'ye kadar devrimci mücadelenin yükseliş yıllarına tanıklık edildi. Bu dönem devrimci hareket içinde mücadele araç ve yöntemleri, politik ve teorik başlıklarda farklı düşünceler ortaya çıktı. İktidarın karakteri, kemalizm, Kürt sorunu ve faşizm üzerine düşünce farklılıkları aynı zamanda yol ayrımlarını da beraberinde getirdi. Mücadele içinde şekillendikçe gelişen devrimci gençlik hareketi, 50 yıllık reformist gelenekten koptu. Bu adımlar, Türkiye ve Kürdistan devrimi için yeni bir başlangıç oldu. İbrahim Kaypakkaya, Milli Demokratik Devrimi savunanlar arasındaydı. Sonrasında Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi içinde faaliyet yürüttü.

Kaypakkaya, sadece gençler arasındaki politik faaliyetler ile yetinmedi. Mücadelesinin odağına işçi sınıfı ve köylüler arasındaki çalışmaları koydu. Direniş ve grevlere katıldı. Trakyalı yoksul köylülerin toprak işgali eylemlerinden İstanbul'daki grevlere kadar Kaypakkaya vardı. Demirdöküm, Sungurlar, Singer ve Derby gibi pek çok işçi grevinde yerini aldı. Tarihe adını 15-16 Haziran Büyük İşçi Ayaklanması olarak yazdıran işçi eylemlerine, Kaypakkaya da katıldı. İşçi ve emekçilerin nerede küçük bir direnişi varsa Kaypakkaya oradaydı.

Çin ve Vietnam'da süren devrim mücadelesi ve emperyalizme karşı halkların direnişi devrimci olan ile reformcu olan arasındaki ayrımı netleştirmişti. İbrahim ve arkadaşları, tıpkı Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi geleneksel soldan koptu. Faaliyet yürüttükleri alanlarda aynı zamanda ideolojik mücadeleyi de büyüttü. İbrahim Kaypakkaya'nın kemalizm, Kürt halkının özgürlüğü, faşizm ile silahlı mücadele konularındaki fikirleri, fikir ayrılıklarının temelini oluşturdu. Kaypakkaya ve arkadaşları çalışmalarına 24 Nisan 1972 tarihinde kurdukları TKP/ML TİKKO ile devam etti.

İbrahim Kaypakkaya, genç yaşında marksizm ve leninizmi ileri düzeyde kavradı, bilince çıkardı. '71 kopuşunun yetiştirdiği devrimci önderlerden biri oldu. O, devrimci hareketin kamburuna dönüşen sınıf işbirliği ve düzen içi anlayışla güçlü bir hesaplaşmaya girişti. Kaypakkaya güçlü bir devrimci irade ortaya çıkardı. Devrimin kitlelerin eseri olacağına inancıyla, Çorum, Malatya, Elazığ ve Antep kentlerinde işçilerin grev ve direnişlerine önem verdi. Devrim için silahlı mücadele ve sıkı örgütlenmiş bir partinin yaratılması fikriyle hareket etti.

Devrim iddiasıyla yola çıkan İbrahim Kaypakkaya, burjuva devletin özel dikkatini çekti. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın hazırladığı bir raporda; Kaypakkaya'dan duyulan korku şu sözlerle ifade ediliyordu: "Türkiye'de komünist mücadelede şimdi en tehlikeli olan Kaypakkaya'nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metotları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye'ye uygulanması diyebiliriz."

Nurhak dağlarına çıkan Sinan Cemgillerin ihbar sonucu katledilmesini Kaypakkaya ve arkadaşlarında büyük öfke oluşturdu. İlk olarak ihbarcı muhtar cezalandırıldı. Mahir Çayan'ın Denizlerin idamını durdurmak için Kızıldere'ye uzanan siper yoldaşlığı eylemleri, İbrahim Kaypakkaya tarafından da sürdürüldü. Kaypakkaya da devrim için mücadele eden farklı örgütler arasındaki siper yoldaşlığına büyük önem verdi.

Kaypakkaya'nın Dersim'e gidişi mücadelede yeni bir dönemin kapısını araladı. Faşist darbeciler, Mahir ve Deniz'in ardından İbrahim'i de ortadan kaldırmak için harekete geçti. 24 Ocak 1973'de Dersim Vartinik'te kuşatıldılar. Yoldaşı Ali Haydar Yıldız şehit düştü. Yaralanan İbrahim'in öldüğü sanıldı. Yaralı olarak beş gün dağlarda saklandı. Yaraları kötüleşince bir köylüden yardım istedi. Yanına götürüldüğü öğretmen ise Kaypakkaya'yı 29 Ocak günü üsteğmen Fehmi Altınbilek'e teslim etti.

İbrahim Kaypakkaya tedavi edilmeden işkenceli sorgular yapılan Diyarbakır Sıkıyönetim Hapishanesi'ne götürüldü. Askeri mahkeme savcısı Yaşar Değerli, "Ölümün benim elimden olacak" diyerek tehditler savururken, Kaypakkaya net tutum takındı. İşkencecilere, "Biz komünistler örgütsel çalışma ve yoldaşlarımız hakkında bilgi vermeyiz" diyerek ser verip sır vermeme geleneğini yarattı.

Son kez 16 Mayıs günü sorguya alınan İbrahim Kaypakkaya'nın bedeni parçalandı. 18 Mayıs 1973 tarihinde yıldızlaşan Kaypakkaya'nın cansız bedeni, babasına bir torbanın içinde verildi.

İbrahim Kaypakkaya, '71 devrimci kopuşunu güçlendiren bir kanal açtı. Devrim idealine bağlılığıyla örnek oldu. Faşizmin infazları, idamları ve işkenceli sorguları devrimci yürüyüşü durduramadı. Mahir, Deniz ve İbrahim'den devralınan o bayrak, bugün birleşik devrim mücadelesiyle yükseltiliyor.