19 Nisan 2024 Cuma

Mustafa Öner yazdı | İnsanın kendine yabancılaştırılması üzerine

Devrimci kişiliğe ve devrimci faaliyete zarar veren yabancılaşma ögelerinin üretildiği kapitalizm hakkında ayrıntılı bilgi birikimine sahip olmak, düzenin yabancılaştırıcı ögelerine karşı mücadeleyi daha fazla güçlendirir. Bu nedenle kapitalizmin yasaları hakkında kavrayışımızı daha fazla derinleştirmek insani devrimci özelliklerimizi sakatlayan, kitleyen etmenleri daha açık detaylı görmemizi sağlayacaktır.

Kapitalizm öncesi ezen-ezilen şeklinde iki sınıflı köleci topluma geçişle birlikte, insanın insana-kendine ve doğaya yabancılaşması başlamıştır. Feodal toplumda süren yabancılaşma, kapitalizme geçildiğinde bu yabancılaşma yeni boyutlar kazanarak yoğunlaşmıştır.

Kapitalist üretim biçimi, başta işçi sınıfı gelmek üzere insanı kendine, birbirine, insani değerlere ve toplumla doğayı birbirine yabancılaştırmada sınır tanımaz. "Kapitalizm gölgesinden yararlanmadığı ağacı bile keser" deyimi, insan dahil her şeyi kapitalistlerin alınıp satılacak bir meta-nesne olarak gördüğünü vurgular.

Burjuva sömürü düzeni insana ait olan özelliklere değerlere insanı yabancılaştırdığı oranda işçi sınıfını, kadınları, gençliği ve LGBTİ+'ları özne olmaktan uzaklaştırır, özneden nesneye dönüştürür. Bunun adı da yabancılaştırmaktır.

Kapitalist düzen, toplum üyelerini ve devrimcileri ne denli kendileri olmaktan çıkartır ve nesneleştirirse o denli sömürü düzeni için tehlike olmaktan çıkartmış olur. Kapitalist sınıflar ile sermayelerinin bekçiliğini yapan devletler, sınıfsal çıkarları gereği sömürü düzenlerine karşı çıkıp mücadele veren devrimci sosyalist kesimleri kendilerine yabancılaştırmayı özel bir politika olarak her dönem uygulamıştır. 

Nesne değil özne-insan olduklarının bilincinde olan devrimci sosyalistlerin sömürüye, zulme, burjuva hukukuna, ahlak anlayışına ve yabancılaştırmasına karşı verdikleri onur, devrim ve sosyalizm mücadelesi haklıdır, etiktir, meşrudur. Kapitalist düzene karşı özneleşme, özgürlük devrim ve sosyalizm mücadelesi yürüten devrimci sosyalistler, yabancılaştırmaya karşı örgütlü mücadelenin sürekliliği bilinciyle hareket ederler. Kapitalist-militarist devlet kuşatması koşullarında yabancılaşma çemberinin dışına ancak örgütlü, bilinçli kararlı bir mücadele ile çıkılabilir. Bu da bilimsel sosyalist ideolojiyi kültürü yaşam ve ahlakı kuşanmayla başarılabilir.

Bu mücadelede de devrimci kişiliği aşındıran, zayıf düşüren, insan olma özelliklerinden uzaklaştıran, iddia kaybı yaşanmasını koşullayan, devrimcileşmeyi ve devrimci üretkenliği kısırlaştıran, kişilik erozyonuna neden olan etkenler neler ise onların üredikleri kaynağı tespit etmeye başlayarak yabancılaşma ögelerine karşı mücadeleyi yürütmekte somutlanır. Bu iç devrim mücadelesi ancak devrimci gelişimini örgütleme ve yönetme harekat planıyla realize edilebilir ve sonuç alıcı olur.

Devrimci kişiliğe ve devrimci faaliyete zarar veren yabancılaşma ögelerinin üretildiği kapitalizm hakkında ayrıntılı bilgi birikimine sahip olmak düzenin yabancılaştırıcı ögelerine karşı mücadeleyi daha fazla güçlendirir. Bu nedenle kapitalizmin yasaları hakkında kavrayışımızı daha fazla derinleştirmek insani, devrimci özelliklerimizi sakatlayan, kitleyen etmenleri daha açık detaylı görmemizi sağlayacaktır. Kavrayışımızın derinleşmesi, bakış açımızın genişlemesi ve ulaşacağımız daha ileri ve yeni bir bilinç düzeyi, bize kapitalizmin kötülük, yabancılık üreten yaşam biçimine, ideolojisine, kültürüne ve ahlakına yönelikte daha güçlü mücadele yürütme imkanı ve gücü verir.

Bu konuyu somutlaştırarak kendimize bir bireysel devrimci gelişim stratejisi kurabiliriz. Örneğin sohbetler yapıp tartışmalar yürütelim, çözümlemeler yapalım. Yabancılaşmanın kişiliğimize mücadeleye zarar veren etkileri nasıl hangi biçimde kişiliğimize yansımış, yansıyor? Duygu ve düşünce dünyamıza yaşamlarımıza, çalışmalarımıza ilişkilerimize, davranışlarımıza, iddiamızın kararlılık düzeyine pratiğimize etkileri neler? Eleştirel sorgulayıcı diyalektik yöntemle bunlara bakmaya çalışalım.

Kapitalistler, sermayelerinin bekçiliğini yapan devleti aracılığıyla, üretim biçimiyle ideolojisiyle, kültürüyle, ahlak arayışıyla tüketim teşvikiyle, çürümüş yaşamıyla hangi özelliklerimizi insani değerlerimizi aşındırmış ya da bizi bir insan yapan niteliğimizden ne kadar uzaklaştırmış? Bu konu kapsamında sorular çoğaltılabilir. Sorulara vereceğimiz doğru her yanıt düzenin aşındırdığı yanlarımızı bize gösterecektir.

Çıkartacağımız her devrimci sonuç, kendi gerçekliğimizle güçlü ve zayıf yanlarımızla yüzleşmemizi sağlayacaktır. Bilincinde olalım-olmayalım, kabul edelim-etmeyelim, tanımını doğru yapalım-yapmayalım, insan yanımıza/devrimci kişiliğimize yansıması etkisi ne kadar olursa olsun; her yabancılaşma boyutu doğrudan ya da dolaylı bir şekilde devrimci yaşamımıza ve çalışmalara üretkenliğimize olumsuz yansısı olur.

Her insanda olacağı gibi devrimci sosyalistlere de yabancılaşmanın etkileri farklı yansır. Gerçek olan bir şey var ki, politik, ideolojik, kültürel ve kolektif yaşam açısından önlemler alınamazsa düzenin yabancılaştırıcı etkilerinden bir biçimde kurtulamayız. "Bende hiç etkisi olmadı" demek fazlasıyla iddialı bir söylem olur. Gerçeği tam ifade etmez. "Ben" duygusunun engel olmasıyla kabullenmesek de yaşamımız pratiğimiz gerçekleri olduğu gibi bize gösterir, yüzümüze vurur.

İnsan ve toplum yaşamına, insan ilişkilerine olduğu gibi kolektif-devrimci yaşamda faaliyetlere yansıyan, etki eden, dışa vuran her davranış kişilik ve o toplum hakkında bizlere bir fikir verir. İnsana dair olan özellikleri deforme eden yabancılaşma çeşitleri bu şekilde daha somut görünür olur. Devrimci sosyalistler, davranışlarımıza ve pratiğimize yansıyan bu yabancılaşma verilerini ne kadar erken-zamanında fark edip üzerine giderse o kadar erken kişiliklerine ve çalışmalarına olumlu yansımasının olanağını yakalamış olur.

Partili-örgütlü yaşam ve ilişkiler defalarca göstermiştir; dahası her yaştan devrimci sosyalist bire bir kendi yaşamında da tanık olmuştur. Kapitalist sistem daha fazla üreterek yaygınlaştırdığı yabancılaşma çeşitleri, onlarca iletişim ve etkileşim aracıyla topluma insan ilişkilerine ve yaşama nüfuz ettirilmektedir. Diğer ideolojik boyutlu konularda olduğu gibi yabancılaşma türlerine karşı ideolojik mücadelede devrimci özneden başlar. Yerellerden parti ortamına doğru bu mücadele yoğunlaştırılır. 

Kapitalizm, insanı, insana ait olan, insanı insan yapan değerlerden uzaklaştırıp yabancılaştırdığı oranda bir toplumu, insanları ve devrimciliği de kendi içinde güçsüzleştirir-zayıf düşürür. Bir nevi bünyeyi saran bir virüs-mikrop gibi hastalık yayar. Devrimcilerde bu hal, kendi yaşamına yoldaşlık ilişkilerine, davranışlarına yansır. Bazen de kendini beğenmişlik, üstencilik, karşısında birini küçümseme, küçükburjuva ukalalığı, alınganlık, kırıcı, sekter, dağıtıcı tepkisellik biçiminde kendini gösterir. Kimi durumlarda da bu yabancılaşma hali zora gelememe, irade kırılması, tökezlemeler, yaratıcı üretken özelliklerin körelmesi, çalışma temposunda düşüş, aile, çocuk, sevgili, ilişkilerinin duygu dünyasını meşgul edecek kadar takıntı haline getirme ve kopuşamama, burjuva sol liberal reformcu düşünüş biçimlerinin ve gevşek-esnek-yasalara hapsolmuş örgütlenme mücadelelerinin artık cazip-çekici gelmesi olarak da ortaya çıkar.

Peki tüm bu olumsuzluk göstergelerini alt etmek, bunlardan kurtulmak mümkün mü? Bu soruya "hayır" diyen olmaz herhalde? Bu yabancılaşma çeşitlerinden arınarak insan özümüzle buluşup özneleşmek ya da özneleşememek bizlerin elinde. 

Bilimsel sosyalist ideolojiyle, kültürle, bilinçle ve komünist ahlakla donanıp şekillenmek, devrimci sosyalistlerin güçlü ve direngen yanlarını oluşturur. Bu olanakları etkili, ideolojik vuruş gücünü artıran partili yaşamla bütünleştirdiğimizde kendimize yabancılaşmanın önüne geçebiliriz. Geriye bunları yabancılaştırmaya karşı bir kalkan olarak kullanmak kalıyor. O da isteğe, ısrara, kararlılığa, net bir bilinç açıklığına ve teori ile pratiği birleştirme eylemine kalıyor. 

Kendimizde sağlam, ideolojik bakımdan donanımlı güçlü devrimci kişilikler yaratmakta ısrarlıysak, kararlıysak, "İnsan kendinde devrimler yapa yapa insanlaşacaksa, yabancılaşmış bireyin hali birçok faaliyetine yansıyorsa, yabancılaşma toplumsal -bireysel, bn- bedenin tümünü etkileyen bir hastalıksa; o zaman ideolojik mücadelenin arındırıcı çubuğunun ucunu yabancılaşma çeşitlerine daha fazla çevirip daha etkili mücadeleler vermemiz gerekmez mi? Kuşkusuz gerekiyor. O halde daha ayrıntılı derinlikli bilgi edinmek için; "1844 El Yazmaları" Marx, "Yabancılaşma" Bertoll Ollman, "Sosyalizm İnsan Hayat" ve "Hep Aynı İnatla" Kutsiye Bozoklar'ın kitaplarına bir kez daha bakmakta sayısız yarar var.