24 Nisan 2024 Çarşamba

Kriz ve komünizmin güncelliği

Amerikalıların giderek artan bölümü kapitalizmden umudunu kesiyor. Kapitalizm diğer sistemlerden daha iyi diyenlerin oranı 2018'de yüzde 61'den 2019'da yüzde 58'e geriledi. Amerikalıların yüzde 58'i kapitalizmin, yüzde 36'sı sosyalizmin, yüzde 19'u komünizmin, yüzde 18'i Marksizm'in tercih edilebilir bir sistem olduğunu düşünüyor. ABD gibi antikomünist propagandanın zirvede olduğu, bir ülkede komünizm ve Marksizm'e dair bu sonuçların çıkması, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir topluma duyulan özlemin ne denli güçlenmekte olduğunu kanıtlıyor. Bu, kendiliğinden gelişen bir komünizm arayışıdır. 

Kimi kez sınıf düşmanlarınızın söyledikleri sınıf dostlarınızın belirttiklerinden daha önemli ve gerçekçi olabiliyor. Günümüz koşulları göz önüne alındığında bir bakıma anlaşılır bir durum bu. Sınıf düşmanlarımız içinde bulundukları zor durumun farkında. Kapitalizmin can çekiştiğini bizzat yaşıyor, bir çıkış yolu bulamamanın aczi içinde kıvranıyorlar. İşçi sınıfı ve ezilenler arasında birikmekte olan öfkenin farkındalar, bu öfkeyi nasıl olur da dağıtırız telaşı içindeler. Hal böyle olunca nesnel gerçeğe dokunabiliyorlar.

Sınıf dostlarımızın bir kısmı ise aşağıdan yukarıya kaynama homurtuları yükselen toplumu kavrama, toplumdaki kapitalizmden kurtulma ve yeni bir toplumsal düzen arayışını hiç değil sezmek yerine 1990'lı yıllardan kalma reformcu, liberal dönüşümlere bel bağlıyorlar. Savunduklarını iddia ettikleri fikirlerine inançsız, işçi sınıfı ve ezilenlere güvensiz, devrimci cesaret ve atılganlığı çoktan yitirmiş, ayaklanmalara duyarsız haldeler. Öyle ki burjuva aydınlar bile bazen sol iddialı bu kesimleri daha radikal söylemler için cesaretlendirmeye çalışıyor. Bu burjuva aydınlar, aksi taktirde işçi sınıfı ve ezilenlerin çok daha köktenci arayışlara, komünizme meyil etmekte olduğunu görüyorlar.

KAPİTALİZMİN AŞILAMAYAN KRİZİ
IMF Başkanı Kristalina Georgieva, farklı toplum grupları arasındaki eşitsizliğin belirgin bir şekilde artığını belirttikten sonra İngiltere'deki yüzde 10'luk kesimin, nüfusun en yoksul yarısının toplam varlığına denk düşen zenginliği kontrol etmesini buna örnek olarak gösteriyor ve ekliyor benzer bir durumun, Almanya ve Fransa'nın da dahil olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün diğer ülkelerinin yanı sıra ABD, Avustralya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde de gözlemlendiğine dikkat çekiyor. "Bu kaygı verici eğilim, Büyük Buhran'a yol açan 20. yüzyılın başlarındaki durumu hatırlatıyor" diyor.

Georgieva, finansal piyasalardaki istikrarsızlık ve toplumsal huzursuzluğun önümüzdeki on yıla damgasını vuracağını kaydediyor.1

Aynı Georgieva, daha birkaç ay önce bu yıl dünya ekonomilerin yaklaşık yüzde 90'ında daha yavaş büyüme beklediklerini ifade ederek, küresel ekonominin artan ticaret ihtilafları nedeniyle "senkronize yavaşlama" ile karşı karşıya olduğunu belirtiyordu. "Senkronize yavaşlama"dan "Büyük Buhran"a sıçramış demek ki. Bu ikincisinin gerçeğe çok daha yakın olduğu açık. Bizi asıl ilgilendiren ise şu "toplumsal huzursuzluk" tanımı. Bunu burjuva dilden ezilenlerin diline çevirirsek gizli anlamın "toplumsal ayaklanma" olduğu bir çırpıda ortaya serilir. Ne demiş oluyor: önümüzdeki on yıla toplumsal ayaklanmalar damgasını vuracak.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) İktisat Profesörü Daron Acemoğlu da aynı kaygıdan yola çıkıyor, bu nedenle ABD'li liberal, demokrat başkan aday adaylarından Elizabeth Warren'i cesur fikirleri yeteri kadar ileri götürmemekle eleştiriyor. D. Acemoğlu, "ABD'nin ortalama hane geliri, onlarca yıldır neredeyse hiç değişmedi. ABD ekonomisi işlemiyor. Sağlam bir ekonominin kilit göstergesi olan verimlilik artışı, tarihi düşük seviyesini koruyor. Orta sınıfın yaşam standardının göstergesi olan ortalama maaşlar bu 40 yılda zar zor arttı. Eşitsizlik yüksek ve piyasadaki güç giderek birkaç şirketin elinde yoğunlaşıyor"2 diyor. Bunlar çok önemli tespitler, bugünkü kapitalizmin varoluşsal krizini resmi adeta.

ABD ekonomisi işlemiyor, peki neden? Verimlilik artışı tarihinin en düşük seviyesinde diyor. Halbuki dışarıdan bakıldığında ABD teknolojik gelişmelerin merkezidir. Akıllı telefonlar, son model bilgisayarlar filan bir yana ABD'li bir general "ABD'nin insanı dünyanın herhangi bir noktasına 1 saatten kısa bir sürede transfer edilmesini sağlayan teknolojiye sahip olduğunu ileri sürdü."3 Gel gör ki bu teknolojik devrimler üretime uygulanamıyor. Teknoloji üretime uygulanmayınca artı-kâr elde etmek için işçi sınıfını daha düşük ücretlerle daha çok çalıştırma öne geçiyor. Buna Marksist literatürde göreli artıdeğerin yerini mutlak artıdeğerin alması deniyor. D. Acemoğlu bunu "ABD'linin ortalama hane geliri, onlarca yıldır artmadı, orta sınıfın yaşam standardının göstergesi olan ortalama maaşlar bu 40 yılda zar zor arttı" diyerek gösteriyor. D. Acemoğlu eşitsizliğin yüksek olmasından ve piyasadaki gücün giderek birkaç şirketin elinde yoğunlaşmasından yakınıyor. Marksistler bunu maliye, sanayi ve ticaretin bir avuç dünya tekelinin elinde yoğunlaşması olarak tanımlıyor. Kapitalizmi varoluşsal krize sürükleyen asıl zemin bu. Bunu aşmanın yegâne yolu bu tekelci hakimiyeti ortadan kaldırmak. Bu da kapitalizm içinde mümkün değil, çünkü kapitalizmin çarkını bu tekeller çeviriyor. Burjuvalar kendi kendilerini ortadan kaldıramayacaklarına göre ancak başka bir kuvvetin bu çarkı kırması ile sorun aşılabilir. Burjuva aydınların uyarılarının altında bu korku yatıyor. Bu eşitsizlikle toplum sürdürülemez, toplumda biriken öfkeyi yatıştıracak bazı adımlar atılmalı diyorlar.

KOMÜNİZM ARAYIŞI
Komünizm Kurbanlarını Anma Vakfı adlı antikomünist kuruluş son birkaç yıldır ABD'deki sosyalizm, Marksizm ve komünizmin toplumdaki yerini ortaya çıkaran anketler yayınlıyor. Ulaşılan sonuçlar antikomünistler için hiç de iç açıcı değil. Son anket Ekim 2019'da yayınlandı.4

YouGov adlı anket kuruluşuna yaptırılan anketten çıkan kimi veriler şöyle: Amerikalıların yüzde 70'i zenginler ve yoksullar arasındaki ayrımın ciddi bir sorun olduğunu söylüyor. Ankete katılanların yüzde 47'si ekonomik sistemin tam bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyor.

Y kuşağının (23-38 yaş kuşağı)5 yüzde 37'si Amerika'nın dünyanın en eşitsiz toplumlarından biri olduğunu belirtiyor.

Peki temel talepleri ne?

Herkese evrensel bir temel gelir, çalışmak isteyen herkese iş, yüksek öğretimin tamamen ücretsiz olması, verginin zenginlerden alınması.

Bugünkü sistem içinde bu talepler karşılanabilir mi?

Amerikalıların giderek artan bölümü kapitalizmden umudunu kesiyor. Kapitalizm diğer sistemlerden daha iyi diyenlerin oranı 2018'de yüzde 61'den 2019'da yüzde 58'e geriledi. 16-22 yaş arasında ise bu oran 2018'e kıyasla 6 puan gerileyerek yüzde 49'a inmiş durumda.

Amerikalıların yüzde 58'i kapitalizmin, yüzde 36'sı sosyalizmin, yüzde 19'u komünizmin, yüzde 18'i Marksizm'in tercih edilebilir bir sistem olduğunu düşünüyor. Burada sosyalizm, komünizm ya da Marksizm'i temel alan bir toplumsal sistem tanımlamasında kafa karışıklığı olduğu ileri sürülebilir. Örneğin ankete katılanların yüzde 51'i sosyalizm ve Marksizm'i, mülkiyetin kontrolünün neredeyse yüzde yüz devlette olduğu, fiyatlar, ücretler ve işle ilgili temel kararların hükumetçe alındığı bir sistem olarak tanımlıyor. Gerçeğe kısmen yaklaşan bu tanımın dışındakilerde anlam bulanıklaşıyor, yine de ortak yaklaşım, daha eşitlikçi bir toplum oluyor.

Ankette komünizm ise "para, devlet ve sınıfların olmadığı, üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı sosyoekonomik düzen" olarak belirtiliyor. Gençlerin yüzde 31'i komünizmi bu çerçevede doğru olarak tanımlıyor. Komünizm tercihi yüzde 19, ki kendi başına bu yüksek bir oran. Daha da önemlisi 16-22 yaş kuşağında bu oranın yüzde 28, 23-38 kuşağında ise (2018'e göre 8 puan artarak) yüzde 36 olmasıdır. Bu kuşak arasında Marksizm'i tercih edenlerin oranı bir önceki yıla göre yüzde 6 yükselerek yüzde 35'e ulaştı. Hakikaten şaşırtıcı bir sonuçtur bu. Kapitalizmin varoluşsal krizinin en acıtıcı sonuçlarını yaşayan ve bilince çıkartanın bu kuşak olduğu görülüyor.

ABD gibi antikomünist propagandanın zirvede olduğu, 70-80 yıldır şu ya da bu nitelikte de olsa bir komünist partinin bulunmadığı bir ülkede komünizm ve Marksizm'e dair bu sonuçların çıkması, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir topluma duyulan özlemin ne denli güçlenmekte olduğunu kanıtlıyor. Bu kendiliğinden gelişen bir komünizm arayışıdır. Kuşkusuz her ülkede aynı sonuçların çıkması beklenemez fakat belirli bir tarihsel kesitte ve benzer koşullar altında düşünme biçimlerinin birbirine yakın ve birbirini tamamlayan eğilimler halini aldığını da materyalist diyalektikten biliyoruz.

Tam da burada D. Acemoğlu'nun Elizabeth Warren'e yaptığı çağrıyı üstümüze almalı, cesur fikirlerimizi daha ileri götürmeli, her yerde ve her vesileyle sosyalizm, komünizm ve Marksizm bayrağını daha büyük bir cesaret, inanç ve kararlılıkla dalgalandırmalıyız.

IMF başkanının titreyerek beklediği, önümüzdeki on yıla damgasını vuracak olan toplumsal ayaklanmaları kapitalizmi yıkma ve yeni bir toplumla, komünizm yolunda sosyalizmin inşası ile taçlandırmak için daha güçlü çalışmalı ve savaşmalıyız.

Toplumdaki sosyalizm, komünizm arayışına yanıt verilemediği durumda kapitalizm karşıtlığı altında başka bayrakların, gerici ve faşist bayrakların egemenliği ele geçireceğini görmeliyiz. IMF başkanının 1930 Büyük Buhran benzetmesini bir de buradan okumalıyız.

1) https://tr.sputniknews.com/ekonomi/202001181041133066-imf-baskani-dunyayi-yeni-bir-buyuk-buhran-bekliyor/
2) https://www.independentturkish.com/node/108161/d%C3%BCnyadan-sesler/elizabeth-warren%C4%B1n-cesur-fikirleri-yeteri-kadar-ileri-gitmiyor
3) https://tr.sputniknews.com/bilim/201912151040841495-abdli-general-insani-dunyanin-herhangi-bir-noktasina-1-saatte-transfer-edecek-teknolojiye-sahibiz/
4) https://www.victimsofcommunism.org/2019-annual-poll
5) Belirleme anket şirketine aittir, buna göre z kuşağı da 16-22 yaş arasıdır.