24 Nisan 2024 Çarşamba

Kadınlar hayatları ve kazanımları için direniyor

İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu'ndan kadınlar, yürüttükleri mücadeleyi ETHA'ya anlattı. 1 Temmuz'da bir irade beyanı açıkladıklarını hatırlatan kadınlar, sözleşmeden çekilme kararını tanımadıklarını ve hakları, hayatları için mücadeleyi sürdüreceklerinin altını çizdi. Kadınlar, AKP-MHP erkek egemen iktidarının saldırılarına karşı özsavunmalarını kullanarak, topyekun direneceklerini söyledi.

Kadın ve çocuk düşmanı politikalarını her fırsatta gözler önüne seren AKP-MHP faşist iktidarından güç alan erkekler; İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme tartışmalarıyla kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve çocuk istismarı suçlarını büyük bir cesaretle işlemeye devam etti.

Mevcut yasalarda dahi suçu işleyen fail erkekler yargı tarafından cezasızlık politikalarıyla korunurken, 4. Yargı Paketi'yle birlikte "katalog suçlar" içerisine alınan tecavüz, işkence ve çocuğa yönelik cinsel istismarda tutuklama şartı için 'somut delil' aranması şartı getirilmişti.

Yıllardır yürütülen mücadeleler sonucu elde edilen kadın kazanımlarına göz diken AKP-MHP iktidarı, yargı paketiyle birlikte kadına yönelik her türlü şiddet ve çocuk istismarını meşrulaştırmaya çalışıyor.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme tartışmalarında sokağa çıkan kadınlar, 1 Temmuz'da sözleşmeden çekilme kararını tanımamıştı. İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu, birçok kentte sokağa çıkarak; ne kazanılmış haklarından ne de hayatlarından vazgeçeceklerini haykırdı.

İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu aktivistlerinden Deniz Aktaş, Elif Bulut ve Nevruz Tuğçe Özçelik ile bugüne kadar yürüttükleri mücadeleyi, AKP iktidarının neden bu dönem kadınların kazanımlarına saldırıyı bu kadar yoğunlaştırdığını, bundan sonra gündeme gelebilecek yeni hak gasplarını ve kadınların nasıl bir mücadele hattından yürüyeceğini konuştuk.

AKTAŞ: FAŞİST POLİTİKALARI KADINLAR ÜZERİNDEN YERLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR
ETHA'ya süreci değerlendiren Deniz Aktaş, iktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararıyla birlikte kadın özgürlük mücadelesine saldırılarını katbekat artırdığını kaydetti. AKP iktidarının faşist politikalarını kadın özgürlük mücadelesi üzerinden yerleştirmeye çalıştığı özel bir hat izlediğine dikkat çeken Aktaş, bu kapsamda kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarına bu dönem daha da saldırıldığını söyledi.

Aktaş, "Özellikle örgütlü kadınlara saldırının sistematik bir şekilde artması, örgütlü kadın mücadelesine saldırıların daha fazla olması bunun bir sonucu. Bir sistematiklik arz ediyor aynı zamanda. Sadece kadınların kazanımlarını hedeflemiyor, toplumun bütün kazanımlarını hedefleyen, toplumsal dinamikleri geri çekilmeye iten bir politika izliyor" dedi.

'İSPAT NASIL MÜMKÜN OLACAK'
4. Yargı Paketiyle birlikte getirilen "somut delil arama" şartının saldırıların üst bir düzeye çıkarıldığının göstergesi olduğuna işaret eden Aktaş, "Bunun sonrası 6284 sayılı yasaya da saldırı olacağını öngörüyoruz. Bu suçlarda somut delil aramak, aslında bir cezasızlık demek oluyor. Çünkü iki kişinin olduğu ve kanıtlanması çok zor suçlar aynı zamanda bu suçlar. Yani darp raporu, kamera kayıtları olmadığında ispatlanması nasıl mümkün olacak diye sormak gerekiyor. Erkek egemen AKP iktidarı bunun bir cezasızlık politikası olduğunu çok iyi biliyor" ifadelerini kullandı.

'ÖZSAVUNMA BİÇİMLERİ DAHA DA ÇOĞALACAK'
"Kadınlar olarak kadın beyanı esastır diyor ve aksi ispat yükümlülüğünü erkeğe yüklüyoruz" diyen Aktaş, kadınların kazanımlarına yönelik çok büyük saldırıların olduğunu söyledi. İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu olarak, yürüttükleri mücadelenin devam ettiğini kaydeden Aktaş, "1 Temmuz'da İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilme olsa bile bunu kabul etmiyor, mücadeleye devam ediyoruz diye bir irade beyanında bulunmuştuk. Nasıl şekilleneceğini bu süreçte de tartışmaya devam ediyor, eylem hattı da önümüze koymaya çalışıyoruz. Bu yasayla beraber kadınların yargıya gitmekte daha fazla geri çekileceği bir dönem olacaktır. Bu kapsamda özsavunma biçimleri önümüzdeki süreçte çok önemli. Özsavunma hakkını uygulayan kadınların çoğalacağını da söyleyebiliriz. Çünkü cezasızlığın dayatıldığı bir yerde bu biçimleri örgütlemek ve örgütlü mücadele haline getirmek gerek. Bizim bakımımızdan sadece tek tek kadınlara bırakılacak bir durum değil. O yüzden yerellerde özsavunma birlikleri kurmak, yerel ağlar oluşturmak bu kapsamda çeşitli çalışmalarımızın da olduğunu söyleyebilirim. Onun dışında da hak gasplarının yani sadece haklarımızı çalıştığımız bir süreç haline geldi. Aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesini politik bir mücadele ile sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kazanım sağlayacağımız sadece bir savunma hattı değil aynı zamanda buna karşı mücadele hattı oluşturmamız gerekecek" diye konuştu.

'ÖRGÜTLENEREK MÜCADELE EDELİM'
Kadınların erkek egemenliğine karşı mücadelesinde her türlü aracı kullanması gerektiğini belirten Aktaş, dünya kadın hareketinin kazanımları bakımından kadın grevinin bir mücadele biçimi olarak uygulanmasının önemine işaret etti. Aktaş, şöyle devam etti:  "AKP'nin bu dönem aynı zamanda kadınları yalnızlaştırmaya, kadınların üzerindeki baskı biçimlerini ağırlaştırmaya dönük de bir saldırı içinde. O bakımdan kadınların önümüzdeki dönemde örgütlü mücadeleyi büyütmeleri çok önemli bir yerde duruyor. Tüm kadınları örgütlenerek mücadeleye çağırıyorum."

BULUT: KADINLARIN DİRENİŞİ İKTİDARI BİR YERDE TUTUYORDU
Erkek egemen AKP iktidarının yavaş yavaş sistemi değiştirip, kendi tarzında bir yönetim kurmaya çalıştığını hatırlatan Elif Bulut da iktidarın direnen kadınlardan da kadın hareketinden de haz etmediğini belirtti. Bulut, "Duruma göre uygulamaya koyduğu bir ajandası vardı iktidarın. Kadınların korunmasıyla ilgili kadınların mücadele ettiği çalışmaların hepsine karşı çıkış vardı. Direniş onu durduruyordu. Özellikle bu korunma AKP'nin kendi kitlesi içindeki kadın ve çocuklar için de geçerliydi" ifadelerini kullandı.

'İKTİDAR KADINLARI DURDURMAK ZORUNDA HİSSETTİ'
Kadınların direnişini durdurmak için İstanbul Sözleşmesi'nden gece yarısı çekilme kararı alındığını anımsatan Bulut, buna rağmen mücadelenin sürdüğünü belirtti ve şöyle devam etti: "İstanbul Sözleşmesi sadece muhalif kitlenin derdi değil. Öldürülen kadınlar partiye göre öldürülmüyor. AKP'den de MHP kitlesinden de öldürülüyor. Kadın cinayeti, çocuklara istismar uygulanıyor. Çocuklara yönelik cinsel istismar ağırlıkla hitap ettiği kesimden geliyor. Bu AKP'nin kitlesinde de bir rahatsızlık yaratıyor. İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin yapılan bir ankette, kendi kitlesinin yüzde 60'ının sözleşmenin kaldırılmasına karşı olduğunu gördük. Bir yerde durdurmak zorunda hissetti kendini. Kendini korunmasız hissettiğinde evden çok çıkmazsın, sosyal hayata girmez, geceleri sokağa çıkmazsın, boşanmaya kalkmaz, evli olduğun erkeğe ses çıkaramazsın. Öncesinde koruyor muydu hayır, adalet bize uygun şekilde işletiliyor muydu hayır. Kadınlar sosyal medyada adalet arıyordu. Şimdi bu artık meşru bir şeye dönüştü. Karakollarda artık 'İstanbul Sözleşmesi kalktı sizi dikkate almıyoruz' diyorlar. Avukat arkadaşların da dillendirdiği bir şey de şu, 'Eşimi dövmüştüm, İstanbul Sözleşmesi kalktı cezam kalkacak mı' soruları."

'ISRARLI BİR ŞEKİLDE MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ'
En zor zamanlarda bile kadınların sokaktan çekilmediğini kaydeden Bulut, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına rağmen kadınların mücadeleye devam ettiğini söyledi. Bulut, "Öncesinde de uygulansın diye mücadele ediyorduk, şimdi kaldırıldı, kadınların korunması için ne yapabilirizin tartışması yürütülüyor. Kadına yönelik yapılan her türlü ayrımcı politika, çocuklara yapılan her türlü şiddet hepimizin ortak derdi. Herkes kendi yapısında ayrı mücadeleyi veriyor ama bir de ortak mücadele yürütmek kadın hareketlerinde hem fikir olan konu. Nasıl yapacağımızı tartışıyoruz, nasıl daha fazla ortaklaşacağız. Sadece örgütlü ya da alanda mücadele eden kadınların değil, evdeki kadının da dahil edileceği yollar aranıyor. Bu anlamda umutsuz değiliz. Çünkü nasıl sokağa döküldüğümüzü ve vazgeçmeyeceğimizi gösterdik. Hem sokakta aranacak bu hak hem de örgütlü mücadeleyi yürüterek. Bu ikisinde hem fikir mücadele eden kadınlar. Yol ve yöntemi zaman içinde bir araya geldiğimiz tartışmalar belirleyecek. Onun dışında kadına yönelik cinayet maalesef bitmiyor, bu konularla ilgili mutlaka sözümüzü söyleyerek sokağa çağırıyoruz kadınları. Bir kere bunun bilinmesi lazım, kadınlar sokağı terk etmeyecek. Israrlı bir şekilde mücadelesini sürdürecek" dedi.

ÖZÇELİK: KADINLARI DENETİM ALTINA ALAMAYAN İKTİDAR DAHA DA SALDIRGANLAŞIYOR
Nevruz Tuğçe Özçelik de bu saldırıların uzun zamandır sürdüğünü kaydetti. Neoliberal faşist iktidarların rejimlerini kurmak için kadın düşmanlığını kullandığını belirtti. Kadınların emeği, bedeni, doğurganlığı üzerinden denetimle kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalıştığına dikkat çeken Özçelik, bu saldırılarla kadınlara daha fazla güvencesiz hayatlar sunarak bir biçimde kontrol almaya çalıştıklarını kaydetti. Kadınların din, aile ya da şiddet kıskacından sıyrılıp kendilerini özgürleştirmek için mücadele ettiğini vurgulayan Özçelik, örgütlü mücadele içinde olan/olmayan kadınların sokakta ve kamusal alanda güvenliği olmadığını vurguladı. Özçelik, "İktidar kadınları denetim altına alamadıkça saldırılarını daha da fazla artırıyor. Daha da saldırgan yasalar, tutumlar almaya başladı. Cinsel istismar yasası da aslında bunun bir başka boyutu" dedi.

'SUÇ İŞLENMEDEN ÖNLEMLER ALINSIN İSTİYORUZ'
İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının ilk aşama olduğunu söyleyen Özçelik, şu ifadelerle devam etti: "Bunun karşısında gerçekten temel amacımız iktidarı İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmaması için uyarmaktı. İkincisi zaten İstanbul Sözleşmesi bize yetmiyordu. İstanbul Sözleşmesi imzalansın istiyoruz ama aktif de uygulansın istiyoruz. Esas derdimiz İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa gibi kadınları koruyan yasaların aktif uygulanması. Devlet, şiddet olduktan sonra cezalandırsın değil, suç işlenmeden koruyucu/önleyici mekanizmaları inşa etsin. Biz bunun için mücadele ediyoruz."

"Mücadelemiz partiyarka sona erene kadar devam edecek" diyen Özçelik, İstanbul Sözleşmesini Uygula Kampanya Grubu'nun önündeki gündemlerden birinin sözleşmenin yeniden imzalanması olduğunu dile getirdi. Hukukun kadın ve çocuklardan yana işlemediğinin altını çizen Özçelik, kadın ve çocuğa yönelik suçlarda adaletin gerek sosyal medyada gerek sokakta yapılan eylemlerle sağlandığına dikkat çekti. Özçelik, "Biz hayatta kalmak için mekanizma işletmek, harekete geçmek zorundayız çünkü. Ama aynı zamanda doğrudan şiddet gören her kadının da yanında olmaya çalışıyoruz. Haklarımız konusunda bilinçlenmeye ve bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Bunların tamamı özsavunma mücadelenin bir parçası" dedi.

'FAİLLERİN KORUNMASI ÇOCUKLARI SAVUNMASIZ HALE GETİRİYOR'
Katalog suçlardaki delil aranma şartının en kritik noktasının çocuk ve kadınlar olduğunun altını çizen Özçelik, nedenini şöyle açıkladı: "İki şeye dikkat çekmek istiyorum; çocuklar zaten delille değil konuşmayla hatta Elmalı Davası'nda olduğu gibi bazen çizimle anlatıyorlar istismarı. Haliyle burada somut bir delil aranması koşulu çocuk istismarının önünü açıyor. Çocuk istismarı faillerini ciddi anlamda herhangi bir yaptırım ve ceza almaması, çocuğun savunmasız kalması. Cinsel saldırıda çoğunlukla kadınların ilk yaptığı refleks temizlenmek. İlk refleks bu olduğunda, hemen hastaneye gidemiyorsun, karakoldan delil almıyorlar, seni hastaneye sevk etmiyorlar, Adli Tıp Kurumu'na gitmen lazım. ATK'da mesai saatlerinde çalışıyor. Bir kadın akşam saatlerinde cinsel saldırıya uğradığında 24-48 saat boyunca saldırının somut delillerini üstünde taşımasını istiyorsun. Bu da cinsel saldırı suçlarında tutuklanmayı ve yargılamayı zorlaştıran bir şey. Yetişkinlerde belki daha 'kolay' ama birebir detay anlatıyorsun ve travmaya neden oluyor. Burada failin doğrudan eyleminden etkilenen kişileri; çocuk, kadın ve LGBTİ+'lar düşünülmeden alınmış her karar hukuk tartışmasına yol açacaktır. Faillerin cezalandırılmasında aksamaya yol açacaktır. Ve bu faillerin suçlarını doğrudan eylemlerin sonucundan etkilenen kişilerin kendilerini güçlendirmesine engel olacaktır. Bu yasanın nasıl uygulanacağını da bilmiyoruz. Eğer ki faillerin ve suçluların yargılanmamasına ve tutuklanmamasına sebep olacaksa direkt geri çekilmesi lazım. Çocuklara yönelik kısmın kesinlikle kaldırılması gerek."