21 Aralık 2024 Cumartesi

Ivana Benario yazdı | Peru'da ters rüzgar hızlı esti

Sonuna kadar anayasaya bağlı hareket eden Castillo'nun arkasında polis ya da asker desteği yoktu ve tutuklanmasının ardından Kongre üyeleri zafer kutlaması yapıyordu. 16 ay iktidarda kalan Castillo, isyan ve komplo suçlamasıyla 7 günlük ön gözaltı aşamasında Lima'nın doğusundaki bir özel kuvvetler üssünde eski başkan Alberto Fujimori ile aynı yerde tutuluyor. Azledilmesinin ardından aynı gün akşama doğru, onun gibi eski bir PL üyesi cumhurbaşkanı yardımcısı Dina Boluarte, ilk kadın cumhurbaşkanı seçildi.

Seçildiği dönemde Peru'da ve dünyada heyecan uyandıran ve Latin Amerika'daki yeni ilerici sol hükümetler dalgasının bir parçası olarak değerlendirilen Pedro Castillo, 1 Aralık'ta hakkında 3. kez başlatılan azil sürecinin ardından 7 Aralık'ta bir anda tutuklandı. Tutuklandığı gün Castillo Kongre'yi feshedip ülkeyi 9 ay içerisinde seçimlere götürecek bir olağanüstü hal ilan etmişti. Ancak arkasında yeterli toplumsal güç bulamayan Castillo, Kongre tarafından azledildi. Siyasi sığınma talebinde bulunmak üzere Lima'daki Meksika Büyükelçiliğine giderken kendi koruması tarafından gözaltına alındı ve geride siyasi krizin derinleşeceği bir ülke bıraktı. Castillo, Peru'da solcu ve hatta marksist leninist ilan edilmesi nedeniyle daha çok takip edilse de Peru'nun son yılları onun başına gelenin hiç de şaşırtıcı olmadığını gösteriyor.

Önce 2016'daki seçimlerde sağcı Pedro Pablo Kuczynski, diktatör Alberto Fujimori'nin kızı Keiko Fujimori'yi geride bırakarak cumhurbaşkanı seçildi. Keiko'nun başında olduğu Halkın Gücü Partisi'nin çoğunlukta olduğu Kongre, 2017'de Kuczynski kabinesine güven oyu vermedi, ancak başkanı azledecek çoğunluğu da sağlayamadı. Baskı altındaki Kuczynski Mart 2018'de yolsuzluk suçlamasıyla ilgili belgelerin sızdırılması sonrası istifa etti. Hemen ardından Kuczynski ile birlikte ilk başkan yardımcısı olarak seçilen ve yine merkez sağ Değişim İçin Peru (PPK) partisinden olan başkan yardımcısı Martin Vizcarra yolsuzlukla mücadeleyi merkeze koyma iddiasıyla cumhurbaşkanı oldu. Keiko'nun partisinin sert tepkisiyle karşılaşan ve yolsuzlukla mücadele yasalarını geçiremeyen Vizcarra, bugün Castillo'nun yaptığı gibi 2019'da Peru meclisini feshetti ve meclisin 130 koltuğu için özel seçim çağrısı yaptı. Böylece 2020 başında Kongre'de ilk kez hiçbirinin nitelikli çoğunluğu elinde bulundurmadığı 9 ayrı parti yer aldı. Perulu yerli halkların milliyetçi hareketinin rengini verdiği reformist soldaki Peru İçin Birlik Partisi'nin kongredeki temsilcisi Edgar Alarcón öncülüğündeki süreç ile Vizcarra Kasım 2020'de azledildi, yerine gerici muhafazakar sağdan Halkın Eylemi Partisi'nin başkanı büyük tarım sermayedarı Manuel Merino cumhurbaşkanı seçildi. Halk, bu gelişmeyi darbe olarak niteledi ve ülke genelinde iki hafta boyunca büyük eylemler gerçekleştirdi. Eylemlerde iki gencin ölümü üzerine 5 gün içinde Merino geri adım atarak istifa etti ve yerine reformist sol ve liberal sağcıları içinde barındıran Mor Parti'nin kurucularından Francisco Sagasti, 2021 seçimlerine dek geçici olarak cumhurbaşkanı oldu. Bu süreçte Özgür Peru Partisi (Peru Libre, PL) ve diğer sol güçler de çeşitli ittifaklarda bir araya geldi.

Muhafazakarların kazanacağı düşünülen 2021 seçim sürecinde, bir kez daha Keiko Fujimori ve emekçi soldan gelen bir öğretmen olan Pedro Castillo öne çıktı. Castillo, Fujimori'den sadece yüzde 0,26 fazla oy aldı ve seçimi kazanan ilk yerli ve ilk çiftçi oldu. 2016'da olduğu gibi Castillo'nun başında bulunduğu PL çoğunluğu elde edemedi. Fujimori'nin partisinin içinde bulunduğu sağcı partiler, hükümete hareket alanı bırakmamak üzere bir koalisyon halinde hareket ettiler.

ABD destekli medya gücünü arkasına alan burjuva sağ muhalefet tarafından bir suçlamaya dönüşür şekilde marksist-leninist ilan edilen Castillo, servetin yeniden dağıtılması politikalarını uygulamayı vadediyordu, ancak bakanları arasında solcu tarihçi ve eski gerilla Hector Béjar, marksist siyasetçi Guilermo Bermejo, Keçuva yerlisi iktisatçı Guido Bellido ve ilerici Mirtha Vásquez'in de olduğu kabinesi 6 ay içinde istifa etti. Halkın yükselen yakıt ve gıda fiyatlarını protestoları, ulaştırma ve madencilik sektöründeki işçilerin eylemleri üzerine Haziran 2022'de partisinden ayrılarak (daha çok atılarak) bağımsız başkan olarak devam eden Castillo'nun kongrede yüzde 11, halk arasında yüzde 24'e kadar gerileyen desteği, onu kabinede bugüne kadar 4 kez daha değişiklik yapmak zorunda bıraktı. Sokaktan büyük bir basıncın yokluğunda Kongre yerlilerin özerkliği ve yoksulluk karşıtı politikalara tüm bu süreçte engel oldu.

PL'nin, Bolivya ve Venezuela gibi halkçı demokratik tarzda (partinin kendi deyimiyle çok ulusluluğu yüceltecek sosyalist) bir ekonomi ve buna uygun bir anayasa hedefi bulunuyordu. Seçilmesinin ardından Castillo bu hedefleri uygulayacak iradeden yoksun ve sağın güçlü olduğu Kongre'nin basıncı altındaydı. Seçimin ardından sağın önemli figürleri Keiko Fujimori ve Rafael Lopez Aliaga, İspanyol faşist Vox partisiyle "İberosfer'de özgürlük ve demokrasiyi savunmak için" Madrid'de bir anlaşma imzalamış ve darbe çağrısı yapıyorlardı. Yerli halkların topraklarındaki madenciliği ve ırkçı devlet yapısını tehlikeye atacak "çok uluslu" bir anayasa, sermayeyi temsil eden bu faşist güçlerin engeline takılıyordu. Kendini seçen halkın örgütlü gücüne dayanmak yerine bu faşist güçlere taviz veren uygulamalara imza atan Castillo, kapitalizmin en ırkçı biçimde uygulandığı ülkede halkın desteğini de yitirdi. Bu karşı hamlelere meclisi feshetme hamlesiyle karşılık verince bu 3. denemede azledildi ve tutuklandı. Castillo'nun tutuklanmasından hemen önce reformist bir zeminde duran ve Peru İçin Birlikte İttifakı ve Sao Paolo Forumu içinde yer alan Peru Komünist Partisi (Kızıl Vatan) merkez komite imzasıyla 7 Aralık'ta yeni bir anayasa referandumuna ve yeni seçimlere çağıran bir açıklama yayınlamıştı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı: "Görevden alınan eski Cumhurbaşkanı Pedro Castillo, sorumsuz ve provokatif bir adım atarak, halk kesimlerinden izole, yasadışı ve fırsatçı bir şekilde Kongre'nin dağıtıldığını ilan etti. Parlamento hızla azil sürecini başlattı ve görevi devralmak Başkan Yardımcısı Dina Boluarte'ye düşecek. Castillo'nun kısa, vasat ve yozlaşmış hükümeti, Cumhuriyet Kongresi ve yargı kurumlarında yer edinmiş olan gerici ve muhafazakar güçleri daha da güçlendirmiştir. Her iki tarafın da halkın gözünde büyük ölçüde meşruiyetini yitirmiş olan darbe girişimlerini reddediyoruz.
Krizin kökleri daha derinde, modası geçmiş neoliberal kurumsal modelin temellerinde yatmaktadır. Bu durum karşısında ve herhangi bir otoriter çözüm karşısında, derhal genel seçimlere gidilmesini ve Kurucu Meclis'in toplanması için bir referandum düzenlenmesini öneriyoruz."

Sonuna kadar anayasaya bağlı hareket eden Castillo'nun arkasında polis ya da asker desteği yoktu ve tutuklanmasının ardından Kongre üyeleri zafer kutlaması yapıyordu. 16 ay iktidarda kalan Castillo, isyan ve komplo suçlamasıyla 7 günlük ön gözaltı aşamasında Lima'nın doğusundaki bir özel kuvvetler üssünde eski başkan Alberto Fujimori ile aynı yerde tutuluyor. Azledilmesinin ardından aynı gün akşama doğru, onun gibi eski bir PL üyesi cumhurbaşkanı yardımcısı Dina Boluarte, ilk kadın cumhurbaşkanı seçildi. 2026'ya kadar olan görev süresinin sonunu görebilmesi siyasi dengelere bağlı olsa da Peru And ve Amazon Ulusal Yerli Kadınları Örgütü (ONAMIAP) gibi yerli örgütleri ve sol kesimler onu bir ihanetçi ve düşman olarak görüyor.

Tutuklama kararıyla binlerce Perulu Castillo'nun serbest bırakılması ve tekrar seçimlere gidilmesi talebiyle sokağa çıktı. Ica ve Arequipa bölgelerinde Panamericana Sur otoyolu barikatlarla kapatıldı. AFP'nin haberine göre, Lima'da yaklaşık bin kişi parlamentoya yürüdü ve burada polisin göz yaşartıcı gazıyla dağıtıldı, en az üç kişi gözaltına alındı. AFP'ye konuşan eylemcilerden Mery Colque, "Haksız yere görevden alınan başkanım Pedro Castillo'yu savunmak için yürüyorum. Castillo'yu ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Geldiği andan itibaren çalışmasına izin vermediler" derken, Ana Zevallos, "Darbeci Kongre tarafından kararlaştırılan bir darbenin içinde yaşıyoruz. Milyonların seçtiği bir başkanı 100 kişilik küçük bir grup görevden alamaz" diyordu. Ancak Dina Boluarte, 9 Aralık'ta hükümet kurma görüşmelerine devam ediyordu. İspanya'nın Latin Amerika'daki sömürge yönetiminin sonunu getiren Ayacucho Savaşı'nın 198. yıldönümü dolayısıyla 9 Aralık'ta Peru ordusu tarafından düzenlenen törende Boluarte'nin Castillo'nun arkasında durmadığı için bir teşekkür konuşması yapmayı planlıyordu.

Gazeteci yazar Aykan Sever'in belirttiği üzere "Sağın parlamentoda güçlü olması elbette bu başarısızlıkta bir faktör fakat asıl mesele Castillo'nun devrimcilik yapmayı becerememesinde, statükoya hemen teslim olmasında ve neoliberal politikaları benimsemesinde." Castillo'nun içinden çıkamadığı toplumsal sorunların kökeni, Alberto Fujimori diktatörlüğü dönemindeki yolsuzluklara ve ardından gelen emperyalist küreselleşme politikalarının sosyal hakları tırpanlamasına dayanıyor. Son seçimlerde Castillo karşısında ikinci turda açıktan Keiko Fujimori'yi destekleyen ünlü yazar Mario Vargas Llosa'nın rakibi olduğu 1990 seçimlerinde devletin başına geçen Fujimori, hızla yoğun özelleştirme politikalarını hayata geçirir.

1980'lerin sonuna gelindiğinde Peru, Abimael Guzman (Gonzalo) önderliğindeki Peru Komünist Partisi-Aydınlık Yol'un 3 bine yakın gerilla gücüyle özellikle orta ve güneydeki kırsalı kontrol ettiği, güçlü silahlı bir mücadelenin sürdüğü devrimci durumun gelişkin olduğu bir ülkeydi. Diktatör Alberto Fujimori, Aydınlık Yol ve Tupac Amaru Devrimci Hareketi'ne karşı katliamcı bir devlet politikası yürüttü ve bunu toplumun tamamını teslim almak için kullandı. 1992'ye gelindiğinde Abimael Guzman'ı ve Aydınlık Yol önderliğini yakalayarak rüzgarı arkasına alan Fujimori*, kendi hükümetini devirip meclisi feshederek bir darbe gerçekleştirdi, 1993'te yapılan anayasa ile darbesini pekiştirdi ve 1995'teki seçimleri kazanarak 2000'e kadar iktidarını sürdürdü. Böylece, 1979'daki anayasanın getirdiği iki katmanlı meclisi tek bir meclise düşürmüş, serbest piyasa kurallarını hakim kılacak 60 ve 66. maddeleri anayasaya eklemiş, hükümetin amaçlarından olan ekonomik adaleti sağlamayı metinden çıkarmış, denge ve denetleme mekanizmalarını zayıflatmıştı.

Arjantin'de başkan yardımcısı Cristina Fernández Kirchner'e yönelik medya ve yargı tacizinin onun vurulmasıyla sonuçlanması, Brezilya'da Dilma Rousseff'in görevden alınması ve şimdi yeniden başkan seçilen Lula da Silva'nın hapsedilmesine yol açan medya, yasama ve yargı süreçleri ve Paraguay'da Fernando Lugo'nun görevden alınması, José Manuel Zelaya (Honduras, 2009) ve Evo Morales'e (Bolivya, 2019) karşı önce şeytanlaştırıcı medya kampanyalarıyla başlayan darbelerin gerçekleştirilmesi gibi şimdi Peru'da da Castillo'nun tutuklanması Latin Amerika'da ABD'nin hegemonyasından çıkmak ve sermayeye karşı yerli halkların öncülüğünde başını biraz kaldırmak isteyen hükümetlerin başına gelenlerin son örneğini oluşturmaktadır.

Şimdi halkın ana talebi olarak öne çıkan yeni bir anayasa yapılması da Şili'deki tecrübeden kaynaklı daha farklı ele alınmayı hak ediyor. Geleneksel haliyle sağ ve sol olarak yakın güç dengesinin olduğu Peru'da anayasa devrimci bir iktidarın, toplumsal devrimi ilerletme mücadelesinin bir parçası olmadığında, aksine reformist solun sermaye karşısında tavizler verdiği müzakerelerin zemini olduğunda, kapitalizmin varoluşsal bunalımının Peru gibi mali-ekonomik açıdan bağımlı olan ülkeleri getirdiği çoklu kriz koşullarında hem halkın mücadeleyle kazandıkları masa başında büyük sermayeye teslim ediliyor, hem mücadelenin sıcaklığıyla sağlanan devrimci atmosfer yerini sahte bir toplumsal uzlaşma havasına bırakarak kazanımları savunacak diri siyasi güçler yatıştırılıyor, hem de daha önceki kazanımlar da yeni kemer sıkma politikalarının kurbanı oluyor. Böylece, ehven-i şer ya da bugünkü siyasi gerçeklik denerek savunulan kısmi reformların birçok kez kısa sürede geri alındığına şahit olan Latin Amerika halklarının önünde seçimlerle ilan ettikleri irade beyanlarını sokakta sonuna kadar savunacak şekilde örgütlenmekten ve süreci devrimci bir sürece ilerletmekten başka bir seçenek kalmıyor. Devrimin öncü güçlerinin de bu nedenle ittifak stratejilerini seçim süreçlerinin ötesini gören, anayasa gibi uzlaşma metinlerinden önce devletin yıkılmasına odaklanan bir tarzda belirlemelerinin önemi ortaya çıkıyor.

*2000 yılındaki seçimlerde mafyayla organik bağları, rüşvet ve yolsuzlukları ortaya çıkan Fujimori, ülke çapında bir ayaklanmanın tetiklenmesiyle Güney Asya Uluslar Birliği konferansına katılma bahanesiyle ülkeden kaçar ve Japonya'da istifasını ilan eder. 2005'te Şili'ye gelen Fujimori burada tutuklanır ve 2007'de Peru'ya iade edilir. 2017'de cumhurbaşkanı Kuczynski sağlık sorunları gerekçesiyle af çıkarınca ülke çapında büyük eylemler olur, "aile planlaması" adlı hükümet programıyla insanlığa karşı suçlar işlediği ortaya çıkan Fujimori için 17 Mart 2022'de bir kez daha sağlık sorunları gerekçesiyle tahliye edilme kararı çıkarılır, ancak uygulanmaz.