İHD'den 'Geçiş Dönemi Adaleti' konferansı

İHD, İHOP ve Demos Araştırma Kolektifi İstanbul'da iki günlük "Geçiş Dönemi Adaleti" konulu konferans düzenledi. Konferansta dünya tarihinden deneyimler paylaşılarak Ortadoğu özelinde Suriye'de ve Türkiye'de neler yapılması gerektiği tartışıldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD), Euro-med Rights, Demos Araştırma Kolektifi, İnsan Hakları Ortak Platformu'nun (İHOP) düzenlediği 2 günlük "Geçiş Dönemi Adaleti" konferansı Taksim'de bulunan Point Hotel'de gerçekleştirildi. Konferansa, Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan çok sayıda akademisyen, hukukçu, siyasetçi ve Cumartesi Annelerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Konferansın ilk günü "Geçiş Dönemi Adaletinin Temel İlkeleri ve Türkiye Bağlamı" ve Fas, Lübnan ve Tunus'taki Geçiş Dönemi Adaleti deneyimleri konuşuldu.
'SURİYE'DEKİ KATLİAMIN SUÇLULARI CEZALANDIRILMIYOR'
The Day After (TDA) üyesi Moatasem Al Syoufi, Suriye'de yaşanan yıkıma dikkat çekerek, ekonomik ve siyasal bir kriz olduğunu vurguladı. Syoufi, "Suriye'de en büyük sorun demokratik bir çözümün oluşmamasıdır. Şu anda askeri çözüm kazandı ama politik ve siyasi bir çözüm yaşanmadı. Şu an orada bir yıkım var. Askeri kurumlar yok. Bir kurum varsa onu reform etmek kolaydır ama hiç olmayan bir şeyi yaratmak çok zor. Bu yüzden geçiş dönemi adaleti bizim için çok önemlidir. Suriye'nin Humus ve Lazkiye kentinde katliamlar ve hak ihlalleri var. Bu suçları işleyenler cezalandırılamıyor. Buna dair yaptırımları yapıldığın söyleniyor ama yok hiçbir şey yok" dedi.
Konferansın 2'nci gününde "Pratik Uygulamalar ve Stratejiler" başlığı konuşuldu ve "Türkiye'de Geçiş Dönemi Adaleti Gündemi Üzerine Düşünceler" başlığı ile bir forum düzenlendi. Forumda, katılımcılar Türkiye'de diyalog ve geçiş sürecine dair demokratik kitle örgütlerinin sorumluluklarına dair görüşler ifade edildi.
'ADALET İSTEYENLER BASKILANIYOR'
Konferansın kapanış konuşmalarını EMR Savunuculuk Direktörü Sara Prestianni ve İHD Onursal Başkanı Akın Birdal yaptı. Sara Prestianni, sürecin zorlukları ve riskleri hakkında Türkiye, Fas, Tunus ve Suriye örneklerinden bahsettiklerini hatırlatarak, "Bölgede demokratik bir alan oluşturmaya çalışıyoruz, devletin dokunulmazlığı hakkında konuştuk. Adaleti isteyen insanların baskılandığını görmüş olduk. İnsanların hep beraber bunlara yanıt araması gerektiğini de gördük. Kaybedilenlerin ve katledilenlerin aileleri burada anahtar görevi gördüler" ifadelerini kullandı.
Ardından söz alan Akın Birdal, insan hakları mücadelesinin önemine vurgu yaparak, "İnsan varsa haklar da özgürlükler de var olacaktır. İnsanın insan olmaktan kaynaklı hakları, özgürlükleri olacaktır. Bugün Lübnanlı olduk, Faslı, Tunuslu olduk, Kürt olduk, Alevi olduk. Bizim empati gücümüz, insanlık onuruna bağlı mücadelenin parçasıdır. Bütün insanlığa buradan selam yolluyor ve dayanışma duygularımızı iletiyoruz" diye belirtti.
'90'LI YILLARDA DEVLET AKIL ALMAZ SUÇLAR İŞLEDİ'
Ardından 1995 yılında Mardin Dargeçitte gözaltında kaybedilenlerin ailelerinin adalet mücadelesini ve 2015'te başlayan dava sürecini ele alan "Dargeçit" isimli belgesel gösterimi gerçekleştirildi. Daha sonra belgeselin yönetmeni Berke Baş ve İHD Eş Genel Başkanı ve Dargeçit Davası avukatı Eren Keskin konuşma yaptı.
Bugün faili meçhul cinayetlerin konuşulmasını ve bu alanda çalışmalar yapılabilmesini, insan hakları savunucuları ve İHD'nin o dönem verdiği mücadelenin mümkün kıldığını belirten Eren Keskin, dava sürecine değinerek, "O yıllarda kimsenin aklının almayacağı, inanamayacağı, o kadar korkunç şeyleri biz gözlerimizle gördük. Belgeselde yer alan Hazni 10-11 yaşında gözaltına alınıyor ve Hazni askıda asılı. Komutan Hazni'yi askıda gördüğü için serbest bırakılıyor. Ben Seyhan ailesinin avukatıydım. Kürdistan'da bütün halk cenazelerinin yerini biliyor. Bu cenazelerin yeri de bir korucu tarafından söyleniyor ve biz 2012'de, sürekli savcıya gidip geliyoruz. Biz o mezarın açılışı sırasında oradaydık. Ben Hazni'nin mezara inip 'Abimin kazağı' dediğini dün gibi hatırlıyorum. Bu dava boyunca bu insanlar, bu katliamı gerçekleştiren sorumlular hiçbir ceza almadılar, beraat ettiler" dedi.
'CUMARTESİ ANNELERİNDEN GÜÇ ALDIK'
Filmin yönetmeni Berke Baş ise filmin yapım sürecinde insan hakları savunucularının ve ailelerin emeğinin önemine vurgu yaptı. Berke Baş, "Bizim bu filmi yapmamızı mümkün kılan güç, insan hakları savunucularının emeklerine dayanıyor. Biz gücümüzü ve cesaretimizi onlardan alıyoruz. Ailelerin acısına, travmasına ortak olmak için yola çıkmak çok zordu ama arkamızda hep Cumartesi Anneleri'nin desteğini hissettik. Biz bu filme 2017 yılında başladık ve aslında bu ailelerin isteği üstüne oldu. 12 dava açılmıştı ve davalar beraate doğru gidiyordu. Bu davada o kadar net bilgiler vardı ki bir sürü gerçek var. Fakat orada işleyen mekanizma; yargıçların sürekli değiştirilmesi, tanıkların çağırılmaması, sanıkların mahkemeye gelmemesi ile bu dava beraate evrildi. Filmle ne yapılabilir? O alanı açmak için biz çaba sarf ediyoruz, ailelerin sesini duyurabilmek için bildiğimiz şeyi yapıyoruz" dedi.