6 Mayıs 2024 Pazartesi

Hekimler 'Savaş bir halk sağlığı sorunudur' bildirisini savundu

Efrin'e yönelik operasyona dair yaptıkları "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" açıklaması nedeniyle yargılanan TTB yöneticileri, savaşın bir tabiat kanunu olmadığı ve açıklamalarıyla evrensel ilkeleri savunduklarını söyledi.
Efrin'e yönelik operasyon sırasında, Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" başlıklı açıklaması nedeniyle TTB'nin 2016-2018 dönemi 11 Merkez Konseyi üyelerinin "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" ve "örgüt propagandası" iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.
 
Duruşmayı TTB üyelerinin yanı sıra CHP ve HDP milletvekilleri, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, KESK Eşbaşkanları Aysun Gezen ve Mehmet Bozgeyik, TİHV Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Halkevleri Eş Genel Başkanı Dilşat Aktaş, HDK Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan izledi. Ankara, Mersin, İzmir, Adana baro başkanları da duruşmaya katıldı.
 
'SAĞLIKLI TOPLUMU SAVUNDUĞUMUZ İÇİN BARIŞ DİYORUZ'
 
Duruşmada ilk olarak TTB eski Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel savunma yaptı. 29 Ocak 2018 günü savaşın bir hak sağlığı sorunu olduğunu belirten açıklama nedeniyle TTB yöneticisi 10 kişi ile birlikte gözaltına alındıklarını hatırlattı. İddianameye göre, 1 Eylül 2016 günü Dünya Barış Günü münasebetiyle yapılan açıklama nedeniyle de suçlandıklarını söyleyen Tükel, Füsun Sayek'in 1998'de yaptığı "Biz hekimiz. Dünyayı daha yaşanılır bir yer yapmayı sorumluluk olarak görüyoruz. Barış yoksa şiddet egemense sağlıklı olmak yalnızca bir avuç tacirin hakkıdır" şeklindeki sözlerini hatırlattı. TTB'nin savaş ve göç konulu çalışmaları hakkında bilgi veren Tükel, "Biz sağlıklı bir toplumu savunduğumuz için barış diyoruz" dedi.
 
TÜKEL: EVRENSEL İLKELERE SAHİP ÇIKTIK
 
Evrensel hekimlik ilkelerine sahip çıktıklarını ifade eden Tükel, sağlık sorunlarıyla ilgili açıklama yapmalarının görevlerinin bir gereği olduğunu kaydetti. Tükel, bu açıklamanın yalnızca belli bir yer ve zamanla ilgili olmadığını, evrensel bir bilgiyi içerdiğini belirtti. Hekimlik mesleğinin evrensel değerlerine bağlı olarak yaptıkları bu açıklamanın TTB tarafından farklı tarih ve durumlarda pek çok kez yaptığını söyleyen Tükel, "Hekimler silahsız çözüm ister" dedi. Bilgisayarında bulunan 10 Ekim 2015 tarihli metnin iddianameye girdiğini belirten Tükel, bu metnin Ankara Katliamı'nın hemen ardından DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin yaptığı ortak basın açıklaması olduğunu söyledi. Tükel, "Açıklamalarımız barış içinde yaşama talebini içermektedir" dedi ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
 
Açıklamanın yapıldığı dönem TTB Merkez Konsey Üyesi olan Prof. Dr. Taner Gören ise "İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime dair yemin ettim" dedi. Gören, halkın sağlığını korumak ve savaş kararları alanlara uyarıda bulunmak gibi bir görevleri olduğunu kaydetti. Gören, son derece naif bir açıklama nedeniyle evlerinin basıldığını, işyerlerinin arandığını belirterek, "Elime kelepçe takarak çalışma arkadaşlarımın önüne çıkardılar. Bu gerçekten anlaşılır bir şey değildi. Demek ki ülkemde adaletin refleksi böyle bir şey" ifadelerini kullandı.
 
GÖREN: SAVAŞA KAYITSIZ KALAMAYIZ
 
7 yıldır süren savaş karşısında kayıtsız kalınamayacağını dile getiren Gören, Suriye iç savaşına dair bazı veriler aktardı. Savaşta en çok çocukların ve kadınların zarar gördüğünü dile getiren Gören, "Bu tablodan etkilenmek için hekim olmaya gerek yok, sadece insan olmak yeterlidir" dedi. Dünyanın savaşlar nedeniyle yaşanmayacak hale getirildiğini dile getiren Gören, iddianamede "operasyonun sivil halka karşı yapılıyormuş izlenimi vermek, örgüte meşruiyet kazandırmaya çalışmak" gibi suçlamalar yöneltildiğini hatırlattı. Gören, "Çözümü silahta savaşta arayan herkes için yaptık bu açıklamayı. Savaşların son bulması için savaşın bir halk sağlığı sorunu oluğunu yöneticilere hatırlatmak için yaptık. Bu metinden suç üretilmesi mümkün değil. Böyle bir suçu kabul etmiyorum ve beraat talep ediyorum" diye konuştu.
 
'SAĞLIKLI YAŞAMI BOZACAK KOŞULLARA KARŞI ÇIKARIZ'
 
İzmir Tabip Odası Başkanı ve akademisyen Funda Obuz, şiddetin her türlüsüne karşı olduklarını ifade ederken, "Biz hekimler sağlıklı yaşam koşullarını bozacak her türlü koşullara karşı çıkarız. Bu açıklama da bu düşüncelerimizin bir parçasıdır. Tüm dünyada savaşların, çatışmalı ortamların olmaması, çocukların sağlıklı olarak büyüyebilmesi en temel dileğimizdir" diye konuştu.
 
'ÜLKE TARİHİNDE BİR İLK'
 
Dr. Şeyhmus Gökalp ise açıklamanın ardından kendilerine yönelik nezaketten yoksun bir yaklaşımla karşılaştıklarını, tehdit ve hakaret mesajları aldıklarını ve haklarında soruşturma başlatıldığını basından öğrendiklerini söyledi. Avukatlarının savcılığa giderek ifade verebileceklerini söylemelerine rağmen evleri basılarak, kelepçelenerek gözaltına alındıklarını kaydeden Gökalp, gözaltı süreci ve TTB'nin basılmasının ülke tarihinde bir ilk olduğunu söyledi. Gökalp, "İnsan yaşamını koruma, silahlı çatışma ortamlarında hekimlerin evrensel tutumunu kapsamaktadır. Vazgeçilemez, ertelenemez olan; onurlu ve sağlıklı bir yaşam hakkıdır. Hekimler olarak da bizim en başat görevimiz ayrımsız olarak insan yaşamını savunmak, insan yaşamını tehlikeye düşüren her faktör ile mücadele etmektir" diye konuştu. Gökalp, sosyal medya paylaşımlarının şiddet çağrısı ya da hakaret içermediğini belirterek, eleştirel düşünceleri olduğunu söyledi.
 
'SAVAŞ TABİAT KANUNU DEĞİLDİR'
 
Dr. Ayfer Horasan, iddianamenin hakikat ötesi bir kurguyla düzenlenmiş olduğunu söyledi. Horasan, şöyle konuştu: "Hakikatin bir gün mutlaka açığa çıkmak gibi bir gücü vardır. Savaş karşıtlığı ve barış talebi konjonktürel olarak değişmeyecek kavramlardır ama bizim ülkemizde siyasetin her şeyi, herkesi topyekûn hizaya sokmaya dönük tavrı ve insanların baskı karşısında geri çekilme refleksi toplumları bu kavramlardan uzaklaştırdı. Ama ne mutlu ki korku ortamlarına rağmen barışı talep eden sözler söylenmeye devam edilecektir. Bizler de savaş bir tabiat kanunu değildir demeye devam edeceğiz. Biz hekimler, savaş bir halk sağlığı sorunudur dediğimiz zaman bu topraklarda barış umudunun hala var olduğuna da vesile olmuş oluyoruz."
 
YILMAZ: HEKİMLER YAŞAMDAN YANA TARAF OLMALIDIR
 
TTB Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz, söz konusu açıklamanın ardından ülkeyi yönetenler tarafından hedef gösterildiklerini kaydetti. Polis tutanaklarından iddianameye kadar karşılarına çıkan dosyanın gerçekleri yansıtmadığını ve özenden yoksun olduğunu ifade eden Yılmaz, hekimlerin insanlara zarar verecek savaşlara, işkenceye karşı olduğunu, yaşamı savunduğunu dile getirdi. Yılmaz, "Hekimler yaşamdan yana taraf olmak zorundadırlar. Onların mesleği bunu emreder" dedi. AKP iktidarının sağlık politikalarını da eleştiren Yılmaz, TTB tüm baskılar karşı tolum yararına olan koruyucu sağlık, aşı, kadın ve bebek sağlığı, modern tıp, sağlıkta eşitlik, nitelik, parasız sağlık taleplerinden vazgeçmemiştir. 40 yıldır bütün bu doğruları sadece sağlık çalışanları ile değil tüm toplumla paylaşmayı bir hekimlik sorumluluğu olarak görmüştür" dedi.
 
Ailesinin banka hesaplarına kadar araştırıldığını kaydeden Yılmaz, iddianamede TTB'nin çeşitli siyasi partilerden talimat aldığı iddiasına yanıt verdi. Yılmaz, "TTB hiçbir siyasi kalıba sokulamayacak ve hiçbir kurumdan talimat olması söz konusu olamayacak bir kurumdur" diyerek özgürlüklerine, bağımsızlıklarına ve bilime tutkun olduklarını dile getirdi. Yılmaz, yargıçların asıl "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" demeyen bir hekim örgütüne karşı harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Yılmaz, toplumun tüm kesiminin sağlık ve yaşam hakkını savunduklarını hatırlatarak, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek suçlamasının yaptıkları işin doğasına aykırı olduğunu dile getirdi, hekimlerin doğal barış elçileri olduğunu söyledi.
 
TTB eski Merkez Konseyi Üyesi Dr. Hande Arpat, kadın ve çocuk sağlığını gözeterek açıklamada bulunduklarını hatırlattı. Arpat, "Hayatım boyunca terör örgütünü desteklemedim. IŞİD'e karşı her zaman karşıt bir noktada durdum. DAİŞ'e karşı paylaştığım videolar örgüt propagandası olarak soruşturmaya konu edilmiştir. Bölgede barbarlığa karşı nefsi müdafaayla mücadele eden Süryani, Ezidi, Nadia Murad'ı ödüllendirmiştir. Nadia Murad'tan farklı bir duruşum yoktur. İddianamenin sunduğu bağlamından kopuk olduğunu söylüyorum. Kadın ve hekim olarak her türlü şiddet ve savaşın son bulmasını istiyorum" diye sözlerini sonlandırdı.
 
'KARANLIKTA HERŞEYDEN ÇOK GERÇEK ORTAYA ÇIKAR'
 
TTB Merkez Konseyi Üyesi Yaşar Ulutaş da "Dün hekimliği, sağlığı ve barışı savunduk. Şiddet tüm yoğunluğu ile kendini hissettirmektedir. Okulda öğretmenler, hastanede hekimler, adliye avukatlar şiddete maruz kalmaktadır. Komşumuz Suriye'de yaşananlar 3,5 milyon Suriyeliyi mülteci konumuna getirmiştir. Savaş sadece devletlerarasında olmamaktadır. Yerleşim yerlerinde olmaktadır, çocuklar ölmektedir" dedi. Ulutaş, "Herhangi bir örgütle bağım, bağlantım yoktur. Her zaman terörün karşısında olmuşumdur. İnsanı ve insanlığı hedef alan her şeyin karşısında oldum. Tarih bizden yana ve haklıları yazar. TTB'den illegal örgüt ne de bizden illegal örgüt destekçisi çıkar" ifadelerini kullandı.
 
'BARIŞ İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİM'
 
TTB Merkez Konseyi Üyesi Selma Güngör de savunmasında şunları söyledi: "Hekimler kendilerini tüm insanlığın hekimleri olarak görür. İnsana karşı sorumluluğumuz anne karnına düşünce başlar sona erinceye kadar devam eder. Savaşların farklı yönlerini biliriz. Doğmasına yardım ettiğimiz, yaşatmak için uğraştığımız insanların cephelerde öldüğünü gördük. İyileştirdiğimiz yaralıları ölmek-öldürmek üzere gönderildiğini gördük. Yaşananlar göçlerin sorunlarına hala tanıklık ediyoruz. Bu nedenle savaş bir halk sağlığı sorunudur ve önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Savaşın ne olduğunu ve barış içinde yaşamanın bir halk olduğunu biliyoruz. Barıştan ve barış istemekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim."
 
Güngör, "Cezaevlerinde bulunan çok sayıda tutuklu ve hükümlü halk sağlığı kapsamındadır. Bu başvurulara yapılacak cevaplar suç unsuru olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. 56 yaşındayım. Ömrümün yarısında Kürt meselesinden kaynaklanan ölümlere şahitlik ettim. Barışa katkıda bulunmak için çalıştım. Şiddeti teşvik etmeyen düşüncelerimin suç olmasını anlamıyorum. TTB olarak şiddetin karşısında durduk, barış çabaları ve açıklamaları insanların sağlığını korumak için yapılmıştır."
 
'YAŞAM HAKKINI SAVUNDUK'
 
TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman ise şu ifadeleri kullandı: "Bütün çabam insanların daha sağlıklı ve sakat olmadan yaşamını sürdürmesi içindir. Merkez Konsey'inde görevli bütün arkadaşlarım görevlerini fiilen yapan insanlardır. İnsana dair, insanın sağlığına dair çalışıyoruz. Ne kimsenin propagandasını yaptık ne de suç işledik. Yaşam hakkını savunduk. Savunduğu değerlerle buluşan herkesle hareket eder ama kimsenin arka bahçesidir. Suçlamaları ret ediyor beratımızı talep ediyorum."
 
'MÜVEKKİLERİMİZ HEDEF GÖSTERİLDİ'
 
Hekimlerin savunmaları ardından tüm müvekkiller adına avukat Ziynet Özçelik söz aldı. Suçlamaların kabul edilemez olduğunu söyleyen Özçelik, "Bu suçlamalar hangi kanıtlar üzerinden yapıldığına bakıldığında savcılığı ceza ilkesine aykırı soruşturma yürüttüğü görülüyor. Emniyet tarafından gerçek dışı başka kurgu ve düşünüş biçimleriyle suçlu örüntüsü ve görüntüsü yapılmaya çalışılmış" diye belirtti.
 
24 Ocak'ta yapılan açıklama ardından müvekkillerinin Başbakan, Cumhurbaşkanı ve bakanlar tarafından hedef gösterildiğini, tehdit edildiğini ancak hiçbir cumhuriyet savcısının bunlara dair harekete geçmediğini hatırlatan Özçelik, ekledi: "Soruşturma öncesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gittim. 29 Ocak günü hem öğlen hem de sabah gittim. Ertesi gün saat 6'dan itibaren mesajlar düşmeye başladı. Evlerine gidilmiş, ellerine kelepçe takılmıştı. Toplum nezdinde sanki kaçarken yakalanmış suçlular görüntüsü oluşturmaya çalışılmıştı."
 
'İDDİANAME KANAATLER YARGILANMASI ÜZERİNE KURULMUŞ'
 
Ardından söz alan avukat Mustafa Güven, "İçişleri Bakanı'nın suçlaması olduğu bir yerde polis kanıtsız iddialar sunmaktadır. Ne yapsınlar mecburlar. Biz onları boş verelim bir eylemin suç olup, olmadığını nasıl tespit ederiz. Yasallık unsuru dışında elimizde bir veri yok. İddianame de olan şeylere baktığımızda kitapların özetleri var. Kitap özetlerinden oluşan bir iddianame var. Kitaplar içerisinde çıkan bilgiyle mi propaganda yapılıyor. Bir çorba oluşturulmuş vaziyette. Bu çorbada hukuken hürmet edeceğimiz bir şey yok. Eylem değil kanaatler yargılansın istiyorlar. Yasallık üzerinden değerlendirmemiz gerekir" dedi.
 
ANKARA BAROSU: KORKULAN BARIŞTIR
 
Avukatlar ardından, baro başkanları söz aldı. İlk olarak konuşan Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, "24 Ocak'taki açıklama toplam 82 kelimedir. Doğa, toplumsal yaşam, halk sağlığı, çevresel sağlıktır. Öznesi yaşatmaya ant içmiş mesleğe sahip olanlar amaç ise yaşamak ve yaşatmak. Bu içerikteki bir açıklamanın terör örgütü propagandasının yapıldığı analizine gidersek, korkulanın barış olduğunu yüzünüze vurur. Sağlıklı yaşam hakkını savunmak hekimlerin en temel ilkelerinin başında gelir. Bu halklar zaten olağandışı dönemlerde yapılır. En temel insan haklarından olan ifade özgürlüğünü savunmak için buradayız. Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu ve hukukun hale geçerli olduğunu tüm topluma göstermenizi talep ediyorum" şeklinde konuştu.
 
İSTANBUL BAROSU: ONLAR YAŞATMAK ZORUNDA
 
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu da söz alarak, şunları söyledi: "Onlar yaşatmak zorundalar. Yasamayı savunma dışında ne beklenebilir ki? Barışı kirlettiğimiz için, barışı kendi içerisinde belli bir siyasetin rotasına oturttuğumuz için bugün barışı yargılar hale geldik. İtiraf edelim mi 'bu ülkede bir beka sorunu var. Yanı başında savaş var. Susun konuşmayın' denilmek isteniyor. Dayatılmak isteniyor. İktidarın görüşü dışındaki her şey kriminalize edilmeye çalışılıyor. 'Sus' ifade özgürlüğü kapsamında olabilir mi? Bizlere 'sus konuşma 'deniliyor aslında. Bu yargılamalar tarihe yansıyacak. Genel görüşlerin dışına çıkmayı başarabileceğiz, ya da 'böyle bakacaksınız. Bu suçtur' diyeceğiz."
 
ADANA BAROSU: ALMANYA'YI HATIRLATIYOR
 
Adana Barosu Başkanı Veli Küçük ise TSK'nin Suriye'de başlatacağı sınır ötesi operasyona karşı farklı düşünce ortaya koyan herkesin yargı eliyle baskılanmaya çalışıldığına tanıklık ettiklerini söyledi. Küçük, "İkinci Dünya Savaşı'ndaki Almanya'sını hatırlatıyor bana. Bugün ülkemizin demokrasisini burada yargılıyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün geldiği noktayı gösterecek bir yargılamadır. Aynı kelimeleri biz de kullandık. Bu kelimelerden birileri rahatsız olup, Cumhurbaşkanı açıklamasından sonra da soruşturma açılıp, gözaltına alınması bir itibarsızlaştırma operasyonudur. Bu dosya yargı kullanarak, hesaplaşmaya gidildiğini göstergesidir" diye konuştu.
 
MERSİN BARO BAŞKANI: BARIŞI AKLAMAMIZ GEREKİYOR
 
Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz da ifade özgürlüğüne dikkat çekerek, şunları söyledi: "Dün konuştuk, bugün konuştuk. Yarında konuşacağız. Halk sağlığını doktorlar savunmayacak kimler savunacak. Sivil Toplum Örgütleri barış dediği zaman neden suç oluyor. Barışı yargılamak çok zor. Barışı savunmaktan zül duyuyoruz. Hukuksuzluğa dur diyecek sizsiniz. Barışı aklamamız gerekiyor. Hüküm verseniz de hiçbir anlam vermeyecek ama barışı kutsayın."
 
ANTALYA BAROSU: SAĞLIK VE YAŞAM İÇİN MÜCADELE EDİYORLAR
 
Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan da savaşın fiziksel, ruhsal, çevresel olarak insan sağlığını etkilediğini, en çok kadın ve çocukların etkilendiğini belirtti. Balkan, "İnsanlar otoritelerin sözlerine boyun eğmek zorunda mıdır? Gazeteciler nasıl gerçeğe ulaşmak için mücadele ediyorsa doktorlarda sağlık ve yaşam için mücadele ediyor" dedi.
 
TÜRKDOĞAN: BARIŞ İSTEMEK HAK, SAVAŞ İSTEMEK SUÇTUR
 
İHD Eş Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan, açıklamanın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. "Türkiye'deki hekimler kendi meslek örgütlerine sahip çıktılar" diyen Türkdoğan, hekimlerin sağlık ve barış hakkını savunduğunu dile getirdi. "Barış istemek haktır, savaş istemek ise bana göre suçtur" diyen Türkdoğan, suç unsuru oluşmadığını, derhal beraat kararı verilmesi gerektiğini ifade etti.
 
YÜCEL: BU DAVA YALANLAR MANZUMESİ
 
İzmir Baro Başkanı Av. Özkan Yücel de "Siyasi iktidarın kendisi gibi düşünmeyenler üzerinde sopa salladığı ve bunu da yargı üzerinden yaptığı bir dönemden geçiyoruz" dedi. TTB'nin söz konusu açıklamasını okuyan Yücel, "Hangimiz bu metnin altına imza atmayız? Hangimiz bu metnin bir terör örgütünün propagandasını yaptığını söyleyebiliriz" diye sordu. Yücel, davayı "Yalanlar manzumesi" olarak tanımladı. Hekimlerin çok onurlu davrandığını dile getiren Yücel, bir itibarsızlaştırma operasyonu ile karşı karşıya olunduğuna işaret etti. Yücel, TTB'nin yaptığı 570 açıklamadan birkaçını örnek göstererek, bunların içinden iki tanesinin cımbızla çekilip iddianameye konulduğunu söyledi.
 
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Tevfik Karahan da, "Savaş çığırtkanlığı yapanların kahraman ilan edildiği, barış isteyenlerin sanık sandalyesine oturtulduğu bir döneme tanıklık ediyoruz" dedi. Tahir Elçi'yi anan Karahan, "Savaşın karşısında olmaya devam edeceğiz" diye ekledi.
 
SAVCI MÜTALAAYI HARİCİ BELLEKLE SUNDU
 
Avukatların savunmasının ardından savcı mütalaasını sundu. Savcı bir harici bellek içesinde hazır bulunan mütalaasını mahkemeye sundu. Savcı hekimlerin "örgüt propagandası" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlamasından cezalandırılmasını talep etti. Dr. Hande Arpat'ın ayrıca sosyal medya paylaşımları nedeniyle de cezalandırılmasını istedi.
 
HAZIR MUTALAA
 
Mahkeme boyunca savcının mütalaaya dair bir işlem yaptığı görünmezken, avukat Ziynet Özçelik, savcının mütalaayı savunmalardan önce hazırladığının anlaşıldığını belirterek, "İddia makamı daha önceden hazırladığı mütalaasını sunmuştur" dedi. Böyle bir mütalaa ve savcılık talebi karşısında kovuşturmanın genişletilmesi için süre isteyen Özçelik, hazırlık soruşturmasının usule uygun yürütülmediğini, kovuşturma aşamasında da savcının görevlerini yerine getirmediğini belirtti.
 
Mahkeme heyeti, süre talebini kabul ederek duruşmayı 20 Mart 2019 tarihine erteledi.
 
ADIYAMAN: SAVUNMALARIN ÖNEMİ YOKMUŞ
 
Duruşma sonrasında kısa bir açıklama yapan TTB Merkez Konsey Başkanı Sinan Adıyaman, "Burada bütün arkadaşlarımız savunmamızı yaptık. TTB'nin değerlerini, amaçlarını mahkeme salonunda savunduk. Hem bizim yaptığımız hem de avukatlarımızın yaptığı açıklamaların hiçbir önemi olmadığını gördük. Savcı zaten mütalaasını hazırlayıp gelmişti. Avukatlarımız itirazlarını gerçekleştirdi. Bir dahaki duruşmada burada olacağız" dedi.