19 Mayıs 2024 Pazar

HDP Gençlik Meclisi raporu: Bir yılda 160 kişi kaçırıldı

HDP Gençlik Meclisi "2020 yılı Gençlik Raporu"nu açıklayan HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ, bir yıl içerisinde 2 bin 90 öğrencinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını ve 160 kişinin kendilerini istihbarat ve polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldığını aktardı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gençlik Meclisi, 2020 yılı içerisinde gençlerin durumu ve karşılaştığı sorunlara dair hazırladıkları raporu HDP İstanbul İl Örgütü'nde düzenledikleri basın toplantısı ile açıkladı.

Raporu HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ okudu. Raporu okumadan önce kısa bir açıklama yapan Dağ, gençler ile ilgili birçok alanda neredeyse hiç veri tutulmadığını belirterek bu durumun hükümetlerin gençlere nasıl bir rol biçtiğinin bir kez daha gösterdiğini kaydetti. Dağ, gerçek verilere ulaşamadıklarını ancak tüm zorluklara rağmen derli toplu olarak 2020 ve 2021 yılında gençlerin neler yaşadıklarını raporlaştırdıklarını kaydetti. 

HER DÖRT GENÇTEN BİRİ İŞSİZ
Rapora geçen Dağ, Türkiye'de 2020 yılında 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranının yüzde 24,3 olduğunu belirtti ve bu oranın Türkiye'de yaklaşık her dört gençten birinin işsiz olduğu anlamına geldiğini kaydetti. 15-24 yaş aralığındaki genç işsizliğin oranın yüzde 40'a ulaştığını ifade eden Dağ, "15-34 yaş grubundaki üniversite mezunlarının yüzde 20'si, yani toplam 961 bin kişisi işsiz durumdadır. İşgücünün dışında kalan 1 milyon 277 bin gencin neredeyse tamamı iş bulduğunda çalışacak kişilerden oluşmaktadır. Buna göre 2 milyona yakın üniversiteli genç işsiz bulunmaktadır" bilgisini verdi.

'KYK BORCU OLAN 300 BİN ÖĞRENCİ HAKKINDA YASAL İŞLEM BAŞLATILDI'
Türkiye'de kredi alan öğrenci sayısının 1.2 milyona ulaştığını ve her dört öğrenciden birinin işsiz ve her iki üniversite mezunundan birinin yine iş bulamadığına dikkat çeken Dağ, "2020 yılında kredi alıp ödeyemeyen gençlerin sayısı 5 milyona ulaşmıştır. Bu gençlerin yaklaşık 300 bini hakkında ise yasal işlem başlatılmıştır. Son 10 yılda öğrenim kredisi borcu olan 5 milyon öğrenciden borçlarını ödeyemeyen 279 bin 797 kişi Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) tarafından Hazine ve Maliye Bakanlığı'na bildirilmiştir. Öğrenim kredisi borcu olan 342 bin 282 öğrencinin 2 milyar 95 milyon 228 bin lira borcu bulunmaktadır. Borçlarını ödeyemeyen öğrencilere e-haciz uygulanmaktadır" diye belirtti.

'4 YILDA 4 BİN 952 GENÇ İNTİHARA SÜRÜKLENDİ'
2015-2019 yılları arasında 15-24 yaş aralığında 3 bin 952 gencin intihara sürüklendiğini ifade eden Dağ, bu verinin dahi AKP hükümetinin gençleri ölüme mahkum ettiğinin kanıtı niteliğinde olduğunu söyledi. Son 7 yılda ki genç işsizlik oranının düzenli bir şekilde arttığını dile getiren Dağ, "Hükümetin izlediği politikalardan kaynaklı işsizlik ve geleceksizlik kıskacında sıkışan gençler intihar etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Gençlerin bu denli çaresiz bırakıldığı, baskılanmaya çalışıldığı bir ülkede intihar oranlarının yüksek olması kaçınılmazdır. Hükümet izlediği politikalar ile ülkenin geleceğini zifiri bir karanlığa mahkum etmektedir" diye konuştu.

1 MİLYON 350 BİN GENÇ ATAMA BEKLİYOR
Türkiye'de üniversite mezunu olup da herhangi bir işte çalışmayanların sayısının 1 milyon 350 bine ulaştığını ve söz konusu rakamın 15 yılda 10 kat arttığını aktaran Dağ, atanamayan gençlere dair şu bilgileri verdi: "Her 4 işsizden bir üniversite mezunudur. Yapılan araştırmalara göre bu sayının önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağı belirtilmektedir. Formasyon alan gençler ile beraber 460 bin yakın öğretmen atanamamaktadır. 460 bin atanamayan öğretmen olmasına rağmen MEB her yıl maksimum 20 bin öğretmenin atamasını yapmaktadır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısının 2023'te 1 milyonu geçeceği tahmin edilmektedir. 2020 yılında sınava giren 344 bin 457 öğretmenden sadece 19 bin 910'u atanabilmiştir. Pandemi ile boğuştuğumuz bu zorlu dönemde atama bekleyen 300 bin sağlıkçının olduğu belirtilmektedir."

EN AZ 6 MİLYON ÖĞRENCİ UZAKTAN EĞİTİME DAHİL OLAMIYOR
Türkiye'de en az 6 milyon öğrencinin uzaktan eğitim sistemine dahil olamadığını söyleyen Dağ, öğrencilere yeterli tablet dağıtılmadığı ve internet imkanı sağlanmadığı için EBA ya girişlerin çok sınırlı olduğunu kaydetti. Bu kesimin özellikle kırsal kesimlerde ve Kürt illerinde yaşayan öğrencilerin oluşturduğunu dile getiren Dağ, "Eğitime ulaşabilen öğrencilerin ise yüzde 60'ı anne veya babalarının telefonları üzerinden kısıtlı imkanlar ile EBA'ya dahil olmaya çalışmışlardır. TÜİK verilerine göre, Türkiye'de 2 buçuk milyondan fazla hanede, hane halkı sayısı 6'nın üzerindedir. Kalabalık hanelerde yaşayan çocukların ne kadarının televizyona ve internete erişebileceği tartışmalıdır ki bu öğrencilerin büyük bir çoğunluğu bu imkanlara erişememektedir" dedi.

ÜNİVERSİTELERDE BİLİMSEL DEMOKRATİK EĞİTİMDEN UZAKLAŞILDI
YÖK öncesi, 1981 yılına kadar her üniversitenin kendi rektörünü kendisinin belirlediğini askeri darbe ile beraber bu yetkinin YÖK'e ve Cumhurbaşkanına verildiğini anımsatan Dağ, "1992-2016 yılları arasında ise üniversiteler 6 adayı seçim ile belirliyordu daha sonra YÖK bunu 3'e düşürüyordu ve son olarak cumhurbaşkanı bu 3 kişiden birini rektör olarak atıyordu. 2016-2018 yılları arasında ise sistem: 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 13'üncü maddesinde 3 Ekim 2016 tarih ve 767 sayılı Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnamesiyle yapılan değişiklikle rektör seçiminin birinci aşamasına, yani öğretim üyelerinin altı aday seçmesine son verilmiştir. Bu sisteme göre YÖK üç aday önerecek, Cumhurbaşkanı da bunlardan birini seçip atayacaktı. 2018'den sonra ise 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun 13'üncü maddesinde 2 Temmuz 2018 tarih ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değişiklik yapıldı ve rektör atamada YÖK'ün aday önerme yetkisine son verildi; rektörlerin doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atanması usûlüne geçildi. Bu değişiklik ile rektör atama yetkisi tek bir kişiye verilmiş oldu. Bu süreç böyle işlerken bir yandan da AKP hükümetinin sistemli bir şekilde izlediği poltikalardan kaynaklı akademilerin içi boşaltılmaya, bilimsel, demokratik eğitimden uzaklaştırmaya çalışılmıştır" ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE'DE 130 DEVLET, 73 ÖZEL ÜNİVERSİTE BULUNUYOR
Türkiye'de 2020 yılı itibariyle toplamda 203 üniversite bulunduğunu, bu üniversitelerin 130'unun devlet, 73'ünün ise özel olduğunu aktaran Dağ, "Öğretim elemanı sayısı ise 2020 yılı itibari ile 174 bin 494'tür. Akademisyenlerin 28 bin 514'ü profesör, 16 bin 664'ü doçent, 40 bin 998'i doktor öğretim üyesi, 37 bin 651'i öğretim görevlisi, 50 bin 667'si araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. 2020 yılında üniversitelerde 7 milyon 940 bin 133 öğrenci eğitim almaktadır. Açık öğretimde okuyan öğrenciler de eklendiğinde bu sayı 8 milyonu aşmaktadır" diye belirtti.

Akademilerde yaşanan profesör ve doçent açığının daha çok doktor, öğretim üyesi ve öğretim görevlileri ile karşılanmasının eğitimin niteliğinin düşmesine neden olduğunu ifade eden Dağ, bu alanda yaşanan eksikleri şöyle sıraladı: "Akademik yükseltmelerdeki sözlü sınavlar kaldırıldı, akademilerde yükseltmelerde çok önemli olan yabancı dil sınavı puanları düşürüldü, adrese teslim akademik ilanlar yapıldı, para ile yazılan tez ve makaleler ile doçentlik ve profersörlük kadroları yandaşlara peşkeş çekildi."

'KÜRDİSTAN'DAKİ KAYYUM ATAMALARI HER YERE SİRAYET ETTİ'
2018'de Meclis'e sunulan kanun teklifi ile beraber aralarında İstanbul Üniversitesi gibi köklü üniversitelerin olduğu 13 üniversitenin bölünmesine karar verildiğini hatırlatan Dağ, bu karar ile bir yandan ülkede ki üniversite sayısının nicel olarak artırmaya çalışan hükümetin bir yandan da akademileri bölüp daha rahat yönetmeye çalıştığını vurguladı. AKP iktidarının üniversitelere atadığı kayyum rektörler ile kendi sistemini kalıcı hale getirmeye ve akademik özgürlüğü bitirmeye çalıştığının altını çizen Dağ, "Son olarak Türkiye'nin ve dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesine kayyum atanması ve sonrasında gelişen olaylar iktidarın neler amaçladığının en bariz örneğidir. Yıllardır akademilere uygulanan baskılara göğüs germiş ve halen muhalif bir yerde durabilen, demokratik, laik, bilimsel bir eğitim çizgisi olan nadir üniversitelerden biri olan Boğaziçi Üniversitesine kayyum atanması ülkede ciddi tepkilere neden olmuştur. İktidar kendisine biat etmeyen, kendi yarattığı çürümüş sisteme dahil olmayan tüm muhalif sesleri bastırmak için elinde ki her türlü imkanı kullanmayı mübah görmüş ve kayyum atamıştır. Kürdistan'da halk iradesini yok sayan kayyum atamaları ülkenin her yerine sirayet etmiştir" diye kaydetti.

KAYYUM REJİMİNİN GENÇLİK POLİTİKASI
Kürt illerinde kayyum atamaları ile başlayan hukuksuz sürecin tüm Türkiye'ye sirayet ettiğini ifade eden Dağ, kayyumın gençlik politikasına etkisini şöyle sıraladı:

🔹Kayyum atanan kentlerde bulunan ve gençlerin tiyatro, müzik, sinema, fotoğraf, resim, edebiyat gibi alanlarda profesyonel eğitim aldıkları Gençlik Kültür Sanat Merkezlerinin çoğu kapatılmış veya AKP'ye yakın vakıf ve cemaatlere peşkeş çekilmiştir.
🔹Özellikle bölgede gençlerin en büyük sorunu olan madde bağımlılığına karşı mücadele eden kurumlar kayyum eliyle işlevsiz hale getirilmiştir.
🔹Gençlik danışma ve sosyal etkinlik merkezleri, eğitim destek evleri kapatılmıştır.
🔹Belediyeler bünyesinde gençlere dönük açılan kurslar, engelli ve gençlere yönelik yapılan sosyal projeler iptal edilmiş.
🔹Üniversiteye hazırlık kursları, gençlere ve çocuklara yönelik düzenli bir şekilde gerçekleştirilen yaz kampları iptal edilmiştir.
🔹Daha çok gençlerin ilgiyle takip ettiği tiyatro, sinema ve farklı alanlarda ki kültür sanat festivalleri iptal edilmiştir.

Kayyum rejimi ile Kürt gençlerinin tüm yaşam alanlarına müdahale edildiğine dikkat çeken Dağ, "Gençler, kayyumlar tarafından sistemli bir şekilde AKP-MHP yandaşlarına, gerici-yobaz tarikat ve vakıflara mahkum edilmeye çalışılmaktadır. İşe alımlar ve belediyelerin farklı alanlarda sunduğu tüm çalışmalardan faydalanmak isteyen gençlere sunulan tek kriter ‘AKP yandaşı olmak' olarak belirlendiği için gençler hiçbir imkandan faydalanamamaktadırlar" diye belirtti.

Dağ, raporun devamında şu bilgileri aktardı:

MADDE BAĞIMLILIĞI
"Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de hayatında en az bir kez veya ara sıra uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanan kişi sayısının 6-7 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye'de ki uyuşturucu bağımlı sayısının 1 milyon 700 bin olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye'deki bağımlıların yüzde 82'si 20-35 yaş aralığında yani genç nüfus arasındadır. Uyuşturucudan hayatını kaybedenlerin yüzde 90'ı 35 yaş altındaki kişilerden oluşmaktadır. Başta Türkiye metropolleri ve Kürdistan illeri olmak üzere ülkenin neredeyse her yerinde açık bir şekilde uyuşturucu ticareti yapılmaktadır. Gençler çok rahat bir şekilde uyuşturucu maddeye ulaşabilmektedirler, kullanım yaşı 10-12'lere düşmüş durumdadır. Polis devletine çevrilen, her köşesi 7-24 MOBESE'ler ile izlenen bir ülkede uyuşturucunun bu denli yaygın olması, uyuşturucuya bu denli rahat ulaşılabilmesi hükümetin bu ticarete göz yumduğunun en net kanıtıdır. Hükümetin bu konu ile ilgili sonuç alıcı bir politika yürütmediği aşikardır; gençler uyuşturucu maddeye mahkum edilmiş durumdadır.

GENÇ KADINLAR
"2020 yılı içerisinde erkekler tarafından katledilen, taciz veya tecavüze uğrayan genç kadınlar ile ilgili net bir istatistik bulunmamaktadır. Basına yanıysan sınırlı sayıda örnekler var ancak katledilen kadınların genel istatistiklerine baktığımızda özellikle genç kadınların her gün ölüm, taciz ve tecavüz ile burun buruna olduklarını net bir şekilde görmekteyiz. Ki bu durumu Gülistan Doku'dan, Şule Çet'ten, İpek Er'den çok iyi bilmekteyiz.

284 KADIN ERKEKLER TARAFINDAN KATLEDİLDİ
"2020 yılında; 284 kadın erkeklere tarafından katledildi, 265 çocuk istismara uğradı, 26 çocuk katledildi, 255 kadın şüpheli bir şekilde katledildi, 96 kadın tecavüze uğradı, 147 kadın tacize uğradı, 792 kadın şiddete maruz kaldı.

"AKP iktidarı izlediği politikalar ile genç kadınlar şahsında tüm kadınları sosyal hayattan, ekonomik hayattan, eğitimden izole edip evlere mahkum etmeye çalışmaktadır. Son süreçte Cumhurbaşkanının talimatıyla kurulmaya çalışılan Kadın Üniversiteleri ile makul, itaatkar, erkeğe bağımlı ve belli bir alana hapsedilmiş genç kadın tipolojisi yaratılmak istenmektedir. Genç kadınlara bir istihdam alanının sunulmaması, eğitim sisteminde yapılan değişikliklerle genç kadınların eğitimden uzaklaştırılması bilinçli bir şekilde hayata geçirilen politikalardır. Genç kadınlar üzerinden yürütülen bu politikalar ile ‘makul kadın' yaratılmaya çalışılmaktadır. Ataerkil sistemin yüzyıllardır kadına biçtiği toplumsal roller sünni, milliyetçi, muhafazakar kodlarla yoğrularak genç kadınlara dayatılmaktadır.

2 BİN 90 KİŞİ İŞKENCE GÖRDÜ
"2020 yılı içerisinde kolluk güçlerinin toplanma ve gösteri özgürlüğü kapsamında yapılan barışçıl eylem ve etkinliklere müdahalesi sonucu en az 2 bin 90 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmıştır. 2015-2019 yılları arasında 3 bin 102 öğrenci ifade, toplantı, gösteri ve örgütlenme özgürlüklerini kullanırken hak ihlaline maruz kalmıştır. Bu yıllar arasında 2 bin 77 öğrenci katıldığı etkinlikler gerekçesiyle gözaltına alınırken, öğrencilerden 203'ü tutuklanmıştır. 152 öğrenciye toplam 506 yıl 1 ay hapis cezası verilirken, 720 öğrenci polis şiddeti ve sivil saldırılar sonucu yaralanmıştır. 23 öğrenci ise katıldıkları toplantı ve gösteriler sırasında katledilmiştir.

160 KİŞİ KAÇIRILDI
"2020 yılı içerisinde 160'tan fazla kişi polis veya kendilerini istihbaratçı olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırılmıştır. Kaçırılan bu kişilerin çoğunluğunu gençler oluşturmaktadır. Kaçırılan gençlerin ya öğrenci ya da siyasi partilerin gençlik çalışanları olması dikkat çekmektedir. HDP Gençlik Meclisi üyelerinin sürekli bir sürekli bir şekilde kaçırılması sistematik bir baskının kurulmaya çalışıldığını açık bir şekilde göstermektedir. İstanbul, Diyarbakır, Ağrı, Van ve son olarak Ankara'da Gençlik Meclisi üyelerinin (ki içlerinde MYK ve PM üyelerimiz de bulunmakta) gündüz ortası şehirlerden kaçırılması, hükümetin 90'lı yılların karanlık yüzü olan JİTEM'i yeniden canlandırmaya çalıştığının kanıtı niteliğindedir. Son olarak Ankara'da bir TİP yöneticisi ve iki üniversite öğrencisinin kaçırılması bu durumun hükümet eliyle ısrarlı bir şekilde sürdürülmeye çalışıldığını göstermektedir. 2020 yılında yaşanan bu kaçırılma olaylarına karşın yaptığımız tüm hukuki başvurulara rağmen arkadaşlarımızı güpegündüz kaçıran, eşkalleri, araç plakaları belli olan bu kişiler hakkında tek bir işlem başlatılmamıştır. Aksine şikayetçi olan dilekçe veren arkadaşlarımız hakkında soruşturmalar açılmıştır. Ortaya çıkan bu tablo bizlere bu kaçırmaların asil failinin AKP-MHP hükümeti olduğunu göstermektedir, failleri yargılamak yerine koruyan bu anlayış ile karşı karşıyayız."

GENÇLERE MÜCADELE ÇAĞRISI
Raporun sonuç bölümünde AKP-MHP hükümetinin gençler ile ilgili ortaya koyduğu tek bir olumlu projenin bulunmadığına dikkat çeken Dağ, "Aksine gençlere dönük sürdürdükleri tüm politikalar gençleri ölüme, geleceksizliğe, açlığa, işsizliğe ve zindanlara mahkum etmektedir. Bu zihniyetin 2002'den bu yana ülkede yarattığı tahribat çok derin bir tahribattır. Başta gençler olmak üzere herkesin bu kirli politikalara karşı mücadele etmesi gerekmektedir. Geleceğimizi, tüm yaşam alanlarımızı bu kirli zihniyete karşı korumak temel önceliğimiz olmalıdır. Biz gençler bir günümüzü dahi umutsuz, işsiz, yoksul, katledilerek ve baskı politikaları ile tehdit edilerek geçirmek istemiyoruz. Bu nedenle bu karanlık zihniyet ile her zamankinden daha çok mücadele etmeliyiz, tüm gücümüz ve enerjimizi bu mücadeleye vermeliyiz" diye konuştu.