17 Kasım 2025 Pazartesi

Fuat Yücel Filizler yazdı | Teknolojiye ilgisizlik devrime ilgisizliktir! 

Teknolojinin devrimci mücadelede, sınıf mücadelesinde kurucu ve yaratıcı kullanım biçimlerinde uzmanlaşmayı da içeren daha gelişkin örgütlenme ve mücadele biçimlerine de ihtiyacımız var. Teknoloji fetişizmi ve teknolojik indirgemecilikle sınırlarımızı net çiziyoruz. Teknoloji, hangi amaçla, kimler için, nasıl üretildiğine ve kullanımının içerik ve biçimine göre şekillenir. İşte tam da bu temelden: Teknolojiye ilgisizlik devrime ilgisizliktir!

Türkiye'de dijital teknolojiler ve yapay zeka konuları, sosyalist harekette, az sayıdaki marksist araştırmacının ve çeşitli sol siyasetlerde bulunan yine az sayıdaki (genellikle eski öğrenci ilişkilerinden gelme) antikapitalist ve sosyalist yazılım geliştiricinin çabalarıyla epey gecikmeli ve eksikli de olsa gündemleşmeye başladı. Bu gündemleşme, bugün ağırlıklı olarak yapay zekanın kapitalist kullanım biçimlerinin ve teknoloji tekellerinin teşhir ve eleştirilerini ve "robotlar/yapay zeka işimizi elimizden alacak mı" gibi popüler kaygılara yanıt verme çabasını kapsıyor. Yani henüz propaganda düzeyinde.

Birkaç ay önce (reformist bir parti çevresi tarafından) kurulan Bilişim Emekçileri Sendikası, yanı sıra daha esinleyici görünen; marksist araştırmacıların çabası ve Türk Tabipler Birliği'nden sağlıkçıların ve Bilgisayar Mühendisleri Odasından yazılımcıların katılımıyla sağlık alanında sağlıkçıların ve yazılımcıların dijital dönüşüm bağlamında birleşik mücadele arayışına dair oluşturulan Sağlık ve Dijitalleşme Atölyesi, pratiğe dönük adımlar olarak görünüyor, ancak söz konusu kurumların iç sınırlarını da taşıyorlar.

Türkiye'de teknoloji alanında sıcak sınıf mücadelesi deneyimleri ise şimdiden daha canlı ve güçlü bir zemin sunuyor. 2022 Ocak-Şubat aylarındaki fiili grev dalgalarında Trendyol, Yemek Sepeti, İstanbul Çorap fabrikaları, Sivas Divriği maden işçilerinin her birinin taban inisiyatifine dayalı fiili grevlerinin WhatsApp gibi dijital platformlar üzerinden örgütlenmiş olması, veri merkezlerinde şimdiden iki iş durdurma ve fiili grev örneği, TikTok'un taşeron içerik moderatörü Telus'ta bin 200 işçinin sendikal örgütlenme mücadelesi, yalnızca son birkaç yılda yaşandı.

Türkiye'de de 500+ ve 1000+ işçi çalıştıran "dijital fabrikalar"ın (dijital emek platformları, içerik moderasyonu merkezleri, veri merkezleri, yazılım şirketleri) sayısı giderek artıyor. Şimdiden sayıları bini aşan yapay zeka start-uplarının bir kısmı, çok uzak olmayan bir gelecekte yüzlerce işçi çalıştıran yapay zeka tedarik şirketleri haline gelecek. Şimdiden büyük imalat, lojistik, ticaret, finans, sağlık işletmeleri yazılım, makine öğrenmesi ve yapay zeka ekipleri olmadan çalışamaz hale gelmiş durumda.

Kapitalizm 1) artıdeğer üretim ve realizasyonundan, 2) bankalardan geçmeyen toplumsal ilişki bırakmadığı gibi, günümüzde artık 3) yapay zeka analiz, kontrol ve manipülasyonundan geçmeyen toplumsal ilişki de bırakmıyor.

Kapitalist güçlerin elinde bir emek, kitle ve muhalefet kontrol aracı olan yapay zeka sistemleri, 24 saate yayılan klasik gözetimin ötesinde, derin makine öğrenmeli istatistik modellemelerle insanların davranışlarının görsel, işitsel ve metinsel analizlerini de yapıp, gelecekte neyi nasıl yapacaklarına dair eğilimlerini de tahmin etmeye çalışıyor. Başka deyişle yapay zekanın kapitalist kullanım biçimi, yaşamın hemen her anının sermaye diktatörlüğü tarafından daha fazla "ele geçirilmesi", yani hesaplanabilir, dolayısıyla analiz, kontrol ve maniple edilebilir, daha karlı ve yoğun biçimde dizayn edilebilir ve yönetilebilir hale getirilmesini hedefliyor.

Türkiye kapitalist-faşist devlet iktidarı, 2021'de Ulusal Yapay Zeka Stratejisini oluşturarak ekonomi ve devlete yapay zeka entegrasyonunu hızlandırdı. Türkiye kapitalizmi kendi başına gelişmiş yapay zeka üretebilecek kapasiteden uzak olsa da, yapay zekanın ekonomik, siyasal, askeri uygulama ve uyarlamaları konusunda dünyanın en hevesli ve iştahlı ülkelerinden biri. Bu açıdan Türkiye'nin yapay zekalı yüz tanıma sistemlerini, sağlık sisteminde yapay zekalı kontrol sistemlerini, silahlı robotik drone sistemlerini ilk uygulamaya geçiren ülkelerden biri olması, Koç Holding gibi büyük sermaye gruplarının kendi bünyelerinde kendi yapay zeka işletim sistemlerini oluşturmaları, 
yanı sıra Türkiye'nin bir Yapay Zeka Bakanlığı kuran (Ekim 2025) ikinci ülke olması, yeterli fikri verecektir. 1 Nisan 2026'da geçilmesi öngörülen 5G altyapısı da, başta ağ bağlantılı sensörler sistemi ve endüstriyel internet olmak üzere, dijital dönüşümü hızlandıracak.

Buna karşılık Türkiye devrimci dinamikleri de yeni teknolojiler konusunda artık yalnızca propaganda ve eleştiri ile yetinemez. Yeni teknolojiler dolayında, kendi bağımsız devrimci strateji ve politikalarını oluşturmaya, pratik ve örgütsel adımlar atmaya geçiş yapabilmelidir.

Bunun için öncelikle şu noktaları göz önünde bulundurmalıyız: Kapitalizm koşullarında sermayenin emek üzerindeki artıdeğer sömürüsü ve kontrol aracı olarak teknolojik gelişmeler, yalnızca kapitalist üretim, güç ve iktidar ilişkileri çerçevesinde değil, bir ve aynı zamanda sınıf mücadeleleri dolayında şekillenir ve yeniden şekillenir. Kapitalistler teknolojiyi işçiler üzerindeki sömürü ve kontrolü yoğunlaştırmak, emek gücünü değersizleştirmek, işçileri güvencesizleştirmek için işçi sınıfına karşı bir savaş aracı olarak kullanırken, işçiler de buna karşı direnir, teknolojinin çalışma süreçlerindeki kullanım biçimleri üzerinde söz sahibi olmaya ya da en azından sermaye teknolojilerine karşı çalışma süreçlerindeki kısmi özerklik ve inisiyatiflerini korumaya çalışır. İşçiler teknolojinin kapitalist üretim ve kullanım biçimlerinin yol açtığı despotik emek kontrol, performans ve nesneleştirilme biçimlerine, çalışma yoğunluğu ve sürelerinin artırılmasına, güvencesizleşmeye, işçi sağlığı ve güvenliği sorunlarına, işte ve iş dışında sürekli teknolojik kayıt ve analitik kontrol altında tutulmaya karşı da mücadele ederler.

Burada bağımsız mücadeleci sınıf faaliyetleri yürütenler açısından ilk söylenmesi gereken, işyerlerinde yapay zekanın işçilerin çalışma süreçlerinde gerçek zamanlı görsel, işitsel, metinsel kayıt, analiz ve kontrol amacıyla kullanılmasına karşı mücadele olmalıdır. İşyerlerinde yapay zeka uygulamalarının varlığından işçilerin haberdar edilmesi, işçilere dönük derin makine öğrenmeli kayıt ve analiz yapılmasının işçilerin onayına bağlanması talep edilmelidir. İşçiler, işyerlerinde zaten kameralar, elektronik kartlı geçiş sistemleri vardı diye bunu pek umursamayabilir. Ancak yapay zeka basit bürokratik-idari gözetimden farklıdır; işçilerin her hareket, söz ve iletisini gerçek zamanlı olarak analiz ederek, daha sıkı performans sistemlerine bağlanmasını sağlamakla kalmaz, az çok vasıflı, bilgi, beceri ve deneyime dayalı işlerde işçilerin bu niteliklerinden soyulup güvencesizleştirilmesinde ve ücretlerin düşürülmesinde de kullanılır. Birçok ülkede mücadeleci işçi siyaset ve sendikaları, yapay zekanın despotik analitik emek kontrolü aracı olarak kullanılmasına karşı kampanyalar düzenliyorlar, yapay zekanın dijital güvencesiz taylorizm aracı olarak kullanılmasına karşı kitaplar, işçi broşürleri yayınlıyorlar, sendikacı, temsilci, işçi eğitim çalışmaları düzenliyorlar. Türkiye'de ise ne yazık ki bağımsız mücadeleci siyaset ve sendikalarda henüz böyle bir birikim ve yönelim yok. Dolayısıyla yapay zekanın işyerlerinde analitik emek kontrolü ve despotik dijital taylorizm aracı olarak kullanılmasının işçiler üzerindeki yıkıcı sonuçları, buna karşı işçi hakları ve nasıl mücadele edilebileceğine dair, işçi broşürleri, site yazıları, mücadeleci sendikacı ve işçi eğitimleri düşünülmeli.

Sermaye yapay zekayla canlı emeğe ihtiyacının kalmayacağı ya da çok azalacağı izlenimi yaratarak, yapay zekayı işçi sınıfının üzerinde grev ve direniş yaptığında tepesine inecek bir Demokles kılıcı gibi kullanmaya çalışıyor. Oysa yapay zekanın canlı kolsuz bacaksız, kafasız beyinsiz, altyapısız donanımsız, verisiz eğitimsiz, bakımsız onarımsız kendi kendine otomatik olarak çalışan bir takım soyut algoritmalardan ibaret olduğu sanısı, bir bilim kurgu mitolojisinden ibarettir. Yapay zeka, altyapı (denizaltı ve toprak altı fiber optik kablo şebekeleri, uydu sistemleri, 5G sistemleri) ve telekom (ve GSM operatörleri) kurulum ve bakım-onarım işçileri, dijital emek platformlarında veri üretim ve veri etiketleme işçileri, bulut bilişim ve veri merkezi işçileri, makine eğitimi işçileri, yazılım geliştirme ve veri mühendisliği işçileri, sistem analistliği işçileri, istatistik modelleme ve veri bilim emekçileri, dahası elektronik donanım üretim işçileri, çip üretim işçileri, nadir toprak elementleri işçileri (...) dahil, muazzam canlı emek ordularına ihtiyaç duyar. Derin makine öğrenmesine dayalı yapay zeka algoritmalarını tasarlayan, üreten, kuran, uygulayan ve uyarlayan, sürekli verilerle besleyen, test eden, altyapısını inşa eden ve bakım onarımını yapan, donanım ve bileşenlerini üreten yine işçilerdir.

Yapay zekanın işçisiz olmayacağının, dev bir canlı emek ordusuyla ancak işlev görebileceğinin bilincinde olmak, "karanlık (işçisiz) fabrika" senaryolarıyla sindirilmek istenen işçilerin de bunun bilincine varmasını sağlamak gerekiyor.

Bu açıdan sermayenin görünmezleştirdiği bu işçi kesimlerini Türkiye'de de daha fazla görünürleştirmek ve örgütlenmelerine yönelmek öncelikler arasında olmalı: Hayalet işçiler (standart veri/içerik oluşturma, veri etiketleme vd.), içerik moderatörlüğü işçileri, veri merkezi işçileri, telekom (ve GSM operatörü) işçileri, nadir toprak elementleri işçileri, e-atık işçileri... Dijital teknoloji ve yapay zeka tedarik zincirlerinin bu görünmezleştirilmiş, aşırı güvencesizleştirilmiş, çok düşük ücretli, çalışma koşulları aşırı ağır ve sağlıksız işçilerin mücadele kampanyaları ve örgütlenme girişimleri Amerika'dan Avrupa'ya, Kenya'dan Hindistan'a kadar yayılıyor. Özellikle veri merkezi işçilerinin ve içerik moderatörü işçilerinin fiili grev ve örgütlenme inisiyatifleri, dünya çapındaki yeni dijital fabrikalarda, dijital e-ticaret platformu kurye işçilerinin grevlerinden sonra ikinci sırada geliyor. Bu işçi kesimleri, kolektif hareket yeteneği itibarıyla geleneksel imalat sanayi işçilerine daha yakın.

Ancak Türkiye'de veri merkezlerinin sayısı 70'leri bulmasına ve en az 35 adet veri merkezi daha yapım ya da planlama aşamasında olmasına, en büyük GSM operatörü, banka, holding veri merkezlerinin bir kısmı İstanbul Tuzla, Esenyurt, Hadımköy gibi sanayi havzalarında bulunmasına karşın, ne yazık ki halen pek solun ilgi alanına girmiş değil. Oysa günümüzde veri merkezlerini durdurarak üretimi, bankaları, telekom/GSM altyapılarını durdurmak mümkün. Kaldı ki veri merkezleri, buralarda 7/24 çalışan işçilerde yol açtığı kanser, astım, işitme kaybı, yüksek yangın ve iş kazaları riskiyle birlikte çevre boyutuyla da, aşırı enerji ve su tüketimi ile emek ve ekoloji yıkım ve yağmasını büyütüyor.

TikTok'un uluslararası içerik moderatörlüğü taşeronu Telus'un Türkiye'deki dijital fabrikasındaki bin 200 işçinin örgütlenme girişimi ise, solda birkaç siyasetin çabası dışında, herhangi bir direniş olarak algılandı, Türkiye'de teknoloji alanındaki ilk büyük ve ön açıcı olabilecek işçi direnişlerinden biri olarak hak ettiği ilgiyi görmedi. Oysa Türkiye kapitalizminin ABD ve Çin merkezli teknoloji devlerinin bölge merkezi olma yönelimi ve birçok sosyal medya platform tekelinin bölgesel içerik moderasyonu taşeron şirketlerinin de Türkiye'de olmasıyla, Telus direnişi farklı açılımlar kazanabilirdi. (Platform tekellerinin Türkiye'deki moderasyon şirketleri araştırılıp işçileriyle ilişkilenilirse, hala da kazanabilir.) Telus'taki direnişte, işçiler tarafından çağrılan DİSK İletişim-İş'in tam ilgisizliği, Çağrı-İş'in ise ciddi yetersizliği, Telekom ve GSM operatörlerinden veri merkezlerine, içerik moderatörlüğü merkezlerinden çağrı merkezlerine kadar bu alanın bütününü kucaklayacak, bağımsız devrimci birleşik bir sendikanın gereğini ortaya koyuyor.

Yazılım geliştirme ve veri mühendisleri, bulut bilişim mühendisleri, sistem analistleri, veri bilimciler, matematik modellemeciler gibi teknoloji emeğinin daha kilit gibi görünen halkaları da bu bütünlük içinde ele alınmalıdır. Bu halkaların geniş bir kesimi yıkıcı biçimde işçileşmiş, geri kalanların da önemli bölümü işçileşme sürecinde olsa da, Türkiye'de henüz çok küçük bir kesimi dışında halen ağırlıklı bir sınıftan kaçış (yurtdışına gitme, yapay zeka, blok zincir, Web3 gibi yeni alanları öğrenerek eski ücret ve statülerini koruyabileceği hayalleri) eğilimi içindedir. Dolayısıyla salt bu kesimlerle sınırlı bir "Bilişim (işçi bile diyemeyen) Emekçileri Sendikası", hele ki reformist siyasetler tarafından yürütülüyorsa, bu kesimlerin çıkarlarını işçi sınıfınınkiyle birleştirmekten ziyade asıl proleterleşmeye karşı direnen, işçiliği küçümseyen, eski küçükburjuva statülerini umutsuzca korumaya ve geri getirmeye çalışan, dar ve geri meslek sendikacılığından öteye geçmemesi büyük ihtimaldir. Bu açıdan dünyadaki, yazılımcıları, dijital emek platformu işçileri, kuryeler, veri merkezi işçileri, hatta teknoloji tesislerindeki göçmen temizlik ve ulaşım işçileri ile birlikte örgütlemeye yönelen Teknoloji İşçileri Koalisyonu, Teknoloji İşçileri Birliği gibi mücadele platformları son derece esinleyicidir. Yazılım işçilerinin bilim-teknoloji konularının yanı sıra ilk elde kadın, ekoloji, göçmen, Filistin gibi sorunlara ilgisi sınıf ekseniyle birleşip radikalleştiğinde ve veri merkezi, altyapı ve donanım işçilerinin daha kolektif örgütlenme ve mücadele yetileri ile kaynaştığında, ortaya görülmemiş proleter enerji ve siyasal inisiyatif patlamaları çıkabilir. Burada kilit halka, teknoloji/yapay zeka tedarik zinciri (veri ve donanım değer zincirleri) işçilerini, üretici güçlerin ve emeğin günümüz ileri toplumsallaşma niteliği kapsamında, sınıfsal iç bağlantı ve bütünleşme dinamikleri içinde ele almaktır.

Yeni teknolojiler dolayındaki önümüzdeki süreçte daha sertleşecek sınıf savaşımının programatik-stratejik hedeflerinden biri, sermayenin elinde emek kontrol ve yıkım aracı olan teknolojileri, sermaye formundan çıkartarak işçi sınıfının kolektif kontrolüne sokmak, toplumsal ihtiyaçlar için gelişkin sosyalist planlama ve organizasyon altyapısı haline getirmektir.

Teknoloji dolayındaki mücadelelerde devrimci hareketin olmazsa olmaz ilkelerinden biri de profesyonel çekirdek teknoloji ekiplerinin oluşturulmasıdır. Günümüz emperyalist ve bağımlı kapitalist güçleri açısından, teknoloji iktidar gücünün bir bileşeni haline gelmiş durumdadır. Teknoloji kuşkusuz mutlak ve karşı konulamaz bir güç değildir, ABD emperyalizmi ve ABD merkezli teknoloji devlerinin tam destek ve işbirliğine sahip İsrail'in yapay zeka dahil her türlü istihbari enformasyon ve silah sistemlerini takip, kontrol, suikast ve soykırım amacıyla pervasızca kullanmasına karşın Gazze direnişini kıramadığını gördük. Bununla birlikte bu kontrol ve silah teknolojilerine karşı salt iman ve bilek gücüyle değil, teknolojinin devrimci mücadelede, sınıf mücadelesinde kurucu ve yaratıcı kullanım biçimlerinde uzmanlaşmayı da içeren daha gelişkin örgütlenme ve mücadele biçimlerine de ihtiyacımız var. Günümüzde artık profesyonel teknoloji ekipleri ve gelişkin teknoloji bilgi ve becerileri olmadan, devrimci gizli faaliyet, örgütlenme ve iletişim biçimleri de mümkün olmaktan çıkmaktadır.

Teknoloji fetişizmi ve teknolojik indirgemecilikle sınırlarımızı net çiziyoruz. Teknoloji, hangi amaçla, kimler için, nasıl üretildiğine ve kullanımının içerik ve biçimine göre şekillenir. İşte tam da bu temelden: Teknolojiye ilgisizlik devrime ilgisizliktir!