6 Mayıs 2024 Pazartesi

Fransız sağlık emekçisi: Oy pusulasını, sandığa attığınızda iki kere düşünün

Hükümetler dibe batmış politikalarının faturasının bedelini ödememek adına sağlık emekçilerine topu atarken gol yememenin hesabını yapıyor. Sağlık emekçilerini alkışlarla destekleyenlere seslenen bir sağlık emekçisi ise şu çağrıyı yaptı: Bir daha ki sefere sağlık çalışanlarının, sağlık hizmetlerinin yeniden finanse edilmesi için protestolarını gördüğünüzde bizi destekleyin. Ve oy pusulasını, sandığa attığınızda iki kere düşünün."

Covid-19 pandemisi ile mücadelede hükümetlerin vaadleri ve çözüm önerileri ile birlikte mücadelenin ana cephesi kuşkusuz hastaneler ve sağlık personeli. Peki koronavirüse karşı savaşta olduklarını ilan eden devletlerin söylemleri ile gerçek örtüşüyor mu? Avrupa'da sağlık sektörünün korona pandemisine karşı içinde bulunduğu krize bakıldığında gerçek kapitalizmin iflası. Sözde sosyal devlet politikaları ile övünen hükümetler neoliberal politikaları ile sosyal devlet ya da halkçı değiller. Özelleştirerek sağlık sektörünü bitirme noktasına getirdiklerini ve sağlık krizi karşısında sınıfta kaldıklarını gösterdiler.

Her ne kadar yetkililer önlemler aldıklarını, yeterli materyal temini için direktifler verdiklerini beyan etmiş olsalar da gerçeklik ayan beyan gözler önünde. Her akşam haberlerde enfekte olmuş vaka sayısı, yoğun bakım hastası oranı ve yaşamını kaybedenler açıklanırken tablonun vahametine tanık oluyoruz. Bir yanda "kapitalizm can çekişiyor" diyerek sınıfsız sömürüsüz bir sistem umudumuz şaha kalkarken diğer taraftan tekellere peşkeş çekilen hastaneler, kamu hastanelerine ayrılan bütçe, materyal-personel yetersizliği ve krizi yönetmedeki acizlikleri ile kapitalistler bir nesli yok ediyor. Evet kapitalizmin derdi ezilenler ve halkın sağlığı değil. Aynı gemideyiz imajı yaratmak için devlet bürokrat ve liderlerinin de Covid-19 testi pozitif çıktı haberlerini özellikle öne çıkarıyorlar. Ancak tedavi yöntemlerinde farklı gemilerde olduğumuzu gerçeği sınıfsal yarılmayı kamufle etmeye yetmiyor.

Bugünün Avrupa'sında can çekişen hastanelerde elbette patronlar, bakanlar, vekiller, zenginler tedavi hizmeti almıyor. Zira onların özel olarak yararlandıkları hastaneleri var veya sağlık hizmeti veren çalışanları var. Fakat halka sağlık hizmeti veren kamu kurumları özelikle son on yıldır zaten zor durumda iken koronavirüs salgını ile bu durum iyice ayyuka çıktı.

Avrupa'da sağlık krizinin merkezinde Fransa, İspanya ve İtalya yer alıyor. 

Fransa'da, tam zamanlı hastane yatışları için var olan 100 bin yatak 2003-2016 yılları arasında iptal edildi. Bu oran hastane yatak sayısının %13'üne tekabül etmekte. Hasta kabul kapasitesindeki bu azalmaya, ücretlerdeki donma, hastane personelinin işe alımında (kademeler ne olursa olsun) bir düşüş ve verimlilik yitimine neden olurken aynı zamanda buna bütçe kısıtlamaları eşlik etti. Fransa'da 90'ların ortalarından bu yana, tüm hükümetler (Chirac, Sarkozy, Hollande ve Macron'un ardışık başkanlıkları altında), bilinçli ve kasıtlı kamu hastanelerinin iflasını destekledi. Fransa'da Macron, halk sağlığı sisteminin durumu ile ilgili sağlık personelinin isyanlarına, eylemlerine ve çağrılarına kulağını tıkayarak bu çöküş sürecine katkı sundu.

Fransa'da 2015 yılından beri eylem halinde olan sağlık personeli, çalışma koşulları ve sağlık hizmetine ulaşım noktasında yaşanan sorun ve talepleri dile getirdiler, çözüme gidilmesi için defaatle çağrıda bulundular.

2018'deki #balancetonhosto ile doktorlar, hemşireler, yardımcı personeller materyal ve personel yetersizliğini, yeterli bütçe ayrılmayarak hastanelerin gözden çıkarılmasını protesto ettiler. Şimdilerde sağlık sektöründe yaşanan kriz sadece koronavirüs karşısında oluşan yeni bir durum değildir. Yıllardan beri küresel ekonomik kriz bahane edilerek siyasiler tarafından uygulanan yıkım politikalarının sonucudur.

2014 yılında uygulamaya sokulan T2A (aktivite ücretlendirilmesi) ardından 2016 yılında yerel sağlık merkezlerinin kapatılmasıyla yoğunluğun merkeze kaydırılması yoluyla hastaneler finansman yarışına sokuldu. Kar getirmeyen birçok ünite kapatıldı. Sağlık personeli yetersizliği nedeniyle yapılan hizmetlere zaman kısıtlılığı da eklenince sağlık alanı, halk sağlığı hizmetinden çıkarak teknik bir işleyişe evrildi. Artık sağlık personelinin hastalarla bire bir diyalog geliştirecek zamanı kalmadı ve insani iletişim alanı yok edildi.
Korona pandemisi ile birlikte kamuoyunda bütün gözler ve dikkatler sağlık personeline ve hastanelere çevrildi. Devletler sağlık emekçilerine "savaşın ön cephesindeler" ifadesini kullanırken ön cephede mevzilenen sağlıkçıları en elzem silahlarından mahrum bıraktılar. Halen hastanelerde yeterli oranda maske, dezenfektan, koruyucu ekipmanlar bulunmamakta.

Geçtiğimiz günlerde halka sesleniş konuşmasında Macron, hak alma mücadelesi eylemlerinde sağlık emekçilerine saldırı emrini veren baş yetkili olduğunu "unutarak" şöyle dedi; "Bugün hayat kurtarmak için mücadele eden sağlık çalışanlarımız, dün tıbbı ve hastaneleri kurtarmak için mücadele etti (sağlık emekçilerinin grev ve eylemlerini kastediyor!)". Ardından da salgın krizi aşıldıktan sonra tüm hastane ve sağlık çalışanları için büyük bir yatırım ve iyileştirme planlarının kendileri için bir borç olduğunu taahhüt etti. Sağlık emekçileri ise "...bla bla (vaat gevezeliği) değil hemen harekete geçmesini istiyoruz'' diyor.

Günümüz olanak ve teknolojisi düşünüldüğünde doğal olarak sağlık emekçilerinin isyanı haklı ve meşrudur. Hükümetten umudunu kesen bazı hastaneler hafif tıbbi malzemelerden temassız termometre ve saturometrelerin yanı sıra koruyucu gözlük, maske ve diğer kişisel korunma ekipmanların temin edilmesi için halka bağış çağrısında bulundu.

Bir yandan hükümetler dibe batmış politikalarının faturasının bedelini ödememek adına sağlık emekçilerine topu atarken gol yememenin hesabını yapıyor. Patronların temsilcisi Macron açıkladığı emekçi karşıtı programında büyük tekellere bağlılığını yinelerken bırakın iş yerlerinin karantina sürecinde kapalı tutulmasını; haftalık mesai saatlerinin 60 saat ve üstüne (enerji, telekomünikasyon, lojistik, toplu taşıma, sağlık ya da gıda) çıkarılmasına yeşil ışık yaktı. Ayrıca ücretli izin seçeneğini hiç gündemleştirmeyerek bazı sektörlere de çalışma zorunluluğu getirdi. Sağlık sektöründe kemer sıkma politikaları çerçevesinde işten çıkardığı sağlık emekçilerini kadrolu olarak işe geri almak yerine emekçilere gönüllü çalışma çağrısı yaptı. Sağlık eğitimi alan öğrencileri saat başı çok cüzi bir miktarla çalışmak zorunda bırakıp sömürmeye devam ederken, staj ücretlerinin artırılacağı yönündeki beyanı ise henüz pratik bulmadı.

Bu politikaların sorumlusu tüccar zihniyetli siyasetçiler sağlık emekçilerinin sorunlarını çözme ve halkın sağlık taleplerini yerine getirmek, kalıcı çözümler üretmek yerine çıkıp balkonlarda iki yüzlüce alkış tutuyorlar.

Belçika'nın Liège kentinde görev yapan Acil Servis Doktoru Antoine Dumont "Alkışlayan insanların büyük bir kısmı sağlık bütçelerini düşüren geri zekalılara oy veriyor, sağlık harcamalarını birkaç milyar avro düşüren hükumetin Bütçe Bakanı olduğunu unutarak #keepsophie hashtag kampanyası yapıyor. Sözde, hayatlarımızı riske attığımız için korkuyorlar?! Gerekli imkanların olmaması nedeniyle, yetersiz mola ve stresli işleri olan insanlar, enfeksiyondan ölmüyor. Kötü ücretli işleri sebebiyle 10-15-20 yıllık hayat beklentilerini kaybederek ölüyorlar. Bu yüzden alkışlarınız için teşekkür ederim, ancak hastane personeli yıllardır boktan koşullarda çalışıyor ve işlerini olabildiğince iyi yaparak sağlıklarını riske atıyorlar. Bir daha ki sefere sağlık çalışanlarının, sağlık hizmetlerinin yeniden finanse edilmesi için protestolarını gördüğünüzde bizi destekleyin. Ve oy pusulasını, sandığa attığınızda iki kere düşünün!" demeciyle sağlık emekçilerinin sesi oldu.

Evet, sağlık çalışanları "Kendimizi kurban edecek kadar fedakar olamayız" diyerek ikramiye değil, ücretlerinde kalıcı iyileştirme ve sorunlarına çözüm istiyorlar. Sağlık emekçileri hasta personellere "mesleki hasta" statüsü verilmesini ve bu statüye dayalı özel sosyal hakların tanınmasını talep ediyor.

Koronavirüs salgınına karşı zor günler yaşayan ezilen halka umut olan sağlık emekçilerinin mücadelesi elbette ki selamlamalıyız. Yeni ölümlerin olmaması için biz işçi ve emekçilere düşen görevin dayanışmayı büyütmek olduğunu unutmamalıyız. Karantina günlerinde kendi canlarından önce halk sağlığını önceleyen, tüm insanlık için koronavirüse karşı ön cephede mücadele veren sağlık emekçilerinin anda ve sonraki süreçte de taleplerini sahiplenmeyi sürdürmeliyiz.