1 Mayıs 2024 Çarşamba

Faşizm aşılacak

İktidar partisi, politik varoluş hakkı kazanarak siyaset sahnesine çıktı. Zaman içinde bunu kaybetti. Yok oluşu önleme hamleleri, faşizmin aşılacağı hakikatini değiştirmez. Faşizm aşılacak, siyasal özgürlükler devriminin zaferiyle toplumsal dönüşüm sağlanacaktır. Bu ana amacı daima menzilde tutmak kaydıyla toplumsal yaşamın her alanında ekonomik, demokratik, sosyal, kültürel çalışmaları hiçbir basınç altında kalmadan üretmek ve organize etmek mümkün olduğu kadar gereklidir.
Geçiciliğinin farkına vardığı halde bundan kurtulmayı sağlayacak bir birikime sahip olmadığı hakikatinin üstünü örtme çabası ve çaresizliği iktidarın katakteristiğidir. Her hamlesi bu çıkışsızlığın delili oluyor. Politik paranoyaya varan sözüm ona analizler, dört bir yanda düşman görme biçareliği, karşısındakileri korkutmak isterken giderek korkulara kapılma hezeyanını diri tutuyor. Bu durum, iktidarı aynı zamanda eziyor. Tarih imalatı, kendine methiye düzme seansları ve gösterileri bu ezikliğin dışavurumu.
 
Yirmi üç yıllık bir tarihe yaslanan Cumartesi eylemine, haşinlik şöyle dursun, merkezi bir kararla, olabildiğince nefretle saldırmak ve bu talimatı bizzat verdiğini deklare eden bir Bakan eliyle yapmak, bu uğurda anlatılmak istenenlerin tamamını bir çırpıda anlatmaya yeter.
 
Şiddet, faşizmde motif olmanın ötesindedir. Mantıksal, rasyonel izahlarla anlamlandırılamaz. Gündüz gece, kentte köyde, herhangi bir gerekçeyle faşizm kendisini şiddet ve korkuyla hissettirir, gösterir. Kendinden, kendisiyle etkileşim imkanı bulunanlardan başka herkes muhtemel hedeftir. Sürekli fetih diliyle konuşmak, gerilim jenaratörü gibi davranmak, her örnekte bunu yenilemek de bunun devamı. Başarıların tamamı iktidara aitken yolunda gitmeyen ne varsa iç mihraklar ve dış güçler nedeniyledir.
 
Malazgirt başlıklı devlet müsameresinde de bu tekrarlandı. Kendi sözüyle kendisi heyecana kapılan, olağan şartlarda ciddiye alınmayacak sözlerle süslenen ancak norm koyucu olma imkanından yararlanarak toplumu en yavan ajitasyona maruz bırakan iktidar, Malazgirt'i de diğer pek çok olayda olduğu gibi tutarsız bir araçsallığa kilitliyor.
 
Dün Malazgirt, Türk ve Kürtlerin ittifakı olarak tanımlanırken şimdi o köprünün altından çok sular aktığı için Türklükle eş değer bir ''millet'' vurgusuna kilitleniyor. Yetmezmiş gibi Malazgirt ovasına kalıcı bir saray otağı kurulacağı vadediliyor. Otağ kurma ile fetih ve alan genişletme arasındaki doğrusal ilişki üzerinden okununca bu sembolik hamlenin ne manaya geldiği kendini hemen ele verir.
 
Kabına sığamama, bir biçimde genişleme, yayılma, ilhak ve işgal siyasetini mümkün olan her yere yayma tutumu da tipiktir. Uluslararası plandaki yerleşik kuralları yıkma pahasına şu andaki fiili bir sınır genişletme tutumu bunun tipik örneği. Efrîn müdahalesi ile başladı ve tüm Rojava'yı kapsayacak şekilde genişletileceği, hiç değilse konjonktür zorlanarak bunun amaçlanacağı görülüyor.
 
Konu ABD olunca ajitasyondan öteye gidemeyen iktidarın, altyapısını ABD ve İsrail'in sağladığı savaş tekniğiyle Kürt direniş hareketinin bilinen kadrolarını imha etmeye odaklanması aynı amaçla uyumludur.
 
Şurası açık: hangi yöntemleri uygularsa uygulasın, Kürt direniş hareketini yok etmesi imkansız. Üstelik Kürt siyaset mücadelesi Türkiye sathı dışına yayıldı ve etkisi güçlü. Bu şartlarda sınır genişletme ve İsrailleşme biçimindeki suikast siyasetinde ısrar, iktidarın ana amacını elde etmesine yetmeyecektir. Umut kırmaya, Kürt özgürlük mücadelesinin asla sonuç alamayacağı duygusunu uyandırmaya ve psikolojik harbi kazanmaya kilitlenmenin kötü yanı, siyasal kırılganlığı içinde taşımasıdır. İktidar, Kürt direniş hareketinin geleneksel davranış modelini çözdüğüne inanmanın rahatlığıyla davranıyor. Bu nedenle sürpriz olasılıklarını dışlıyor. Vurup kırarsak, umut etme kapasitesini darbelersek ve bu arada iç sorunlara hapsedersek bu sorundan kurtuluruz gibi ve bu kadar vasat bir bakışa gerilemek körleşmektir. Bu niyetle çıktıkları yolda kalan çok iktidar tanıdı bu topraklar.
 
Cumartesi eylemlerini güncelleştiren, kayıplar olgusunu toplumsallaştıran olaylar, ağırlıklı olarak 1990'lardaki siyasal kaybetme vakalarıyken iktidarın, eylemi, kendi varoluşuna yönelen tehdit sayması ile '90'ların M. Ağar, T. Çiller gibi simge iktidar temsilcilerini kanatları altına alması da uyumludur. İktidar, rejim partisine dönüşmekle ve yeni faşizmin üreticisi olmakla, aynı zamanda rejimin bütün kötülüklerine kefil yazılmaya da söz vermiş olmaktadır.
 
Kefil yazılma ve cürüm üstlenme, süreğen hal alacaktır. Bununla birlikte iktidar güçsüzdür, dayanak bulamadıkça Kemalist paradigma uyarınca imal edilen sembolik tarihlerin yerine kendi meşrebince yenilerini ikame etmeye varana dek istediklerini elde etmek için türlü işbirliklerine muhtaçtır.
 
Yansıtılanın aksine, yasa gücünü elinde bulundurmak haricinde iktidar zayıfır. Yıkılma korkusuyla, kendisine muhalefet eden ne varsa tamamını imhaya odaklanmak, yıkımını hızlandırmaktan başka işe yaramaz. Üstelik şiddet ve hapis tehtidinin bunca abartılı, izansız kullanılması, bunları kullanmakla murat edilen sonuçları vermez. Artık işten atılmak, hapse girmek, bunlara maruz kalanlar bakımından da korkutuculuğunu kaybetmektedir.
 
İster alışılageldik faşizm, isterse onun çeşitli biçimlerde modifiye edilmiş biçimi olan yeni faşizm, fark etmez; ilanihai devam edemez. İktidar partisi politik varoluş hakkı kazanarak siyaset sahnesine çıktı. Zaman içinde bunu kaybetti. Yok oluşu önleme hamleleri, faşizmin aşılacağı hakikatini değiştirmez. Faşizm aşılacak, siyasal özgürlükler devriminin zaferiyle toplumsal dönüşüm sağlanacaktır. Bu ana amacı daima menzilde tutmak kaydıyla, toplumsal yaşamın her alanında ekonomik, demokratik, sosyal, kültürel çalışmaları hiçbir basınç altında kalmadan üretmek ve organize etmek mümkün olduğu kadar gereklidir. Kürdistan, dört bir yandan kuşatılmışken, bir bodrum katındalarken, kocaman bir bina üzerlerine yıkılıyorken son sözü ''Son muhteşem olacak'' diyenlerin özgürlük ümidi ezilenlerin ilham kaynağıdır.