23 Nisan 2024 Salı

Erzak genelgesi ve halk iradesi-YILMAZ İNCİ

90'lardan günümüze her erzak sınırlamalarında; halk aç kaldı kendi evlatlarına verdi, sofrasındaki bir lokmayı ikiye böldü. Nenelerimiz ve dedelerimiz evlatlarının yanan, kanayan ayaklarını gördüğü ve onlara ayakkabı verebilmek için köyden şehre terlikle gitti, ayakkabı ile döndü.
Kuzey Kürdistan'da savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Kürt kentleri ve dağları yoğun bir abluka altında. Kentlerden kırsala doğru gidildikçe OHAL/sıkıyönetim uygulamalarını da aşan bir savaş hukuku devrede. AKP, yaşanan rejim krizini daha fazla faşizm ile aşacağına inanıyor. Bu yüzden Türkiye'de kalıcı OHAL, Kuzey Kürdistan'da ise savaş politikaları ile ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Her ne kadar OHAL'in kalktığı propagandası yapılsa da, aslında OHAL kalıcı ve ‘yasal' hale getirilmiştir. Bu yüzdendir ki her gün ölüm haberleri gelmekte, Dersim başta olmak üzere Kürt dağları yakılmaktadır.
 
Sömürgeciliğin inkar ve imha politikalarının en şiddetli dönemlerinden birini yaşamaktayız. Son üç yıla kısaca bakıldığında kırlardan kentlere kadar bombalanan ve yıkılan evler, ormanları yakılan dağlar, gasp edilen belediyeler, tutuklanan seçilmişler, sokak ortasında "gelişigüzel" yaşanan yargısız infazlar, on binlerce hukuksuz tutuklama, neredeyse her sokak başında kimlik sorarak faşizm burada diyen bir tablo görülmektedir. Buna rağmen teslim alınamayan bir halk gerçekliği tam bu tablonun merkezindedir. Kimliğini ve onurunu her şeyin üzerinde tutan bir halk gerçekliği.
Bu sömürgeci savaş ve ağırlaşan faşizm tablosunda İçişleri Bakanlığı, geçtiğimiz hafta 32 ilin valiliklerine yeni bir genelge göndererek erzak ve yaşam malzemesi konusunda sınırlamalar getirdi. Genelgeyi okuyan herkesin hafızasında 90larda yaşananlar tekrar canlandı. Daha dün, "Şu tarihe kadar bitireceğiz" diyen İç Savaş Bakanı'nın bu genelgeyi çıkarması da trajikomik olsa gerek. "Bitirdikleri" insanları aç bırakmak istiyorlar galiba!
 
Çok açık ki bu genelge, bir bütün Kürt halkına karşı çıkarıldı. Bu durumun özellikle geçimlerini kırsal alanda sağlayan Kürtlerin yaşamlarını nasıl zorlayacağı görülüyor. Orman yakmalar ve yoğunluklu savaş sonucu boşaltılmaya çalışılan köyler, şimdi de açlıkla ‘terbiye edilmeye' çalışılıyor. Zaten kışın birçok köy yolu kapanmaktadır. Bu köylerdeki halkımız, kışın ulaşımın olmaması ve kalabalık aile nüfusları gereği kışlık ihtiyaçlarını toplu almaktadırlar. Şimdi bu genelge ile toplu erzak alımı yasaklanmış olacak. Herhangi birinde beş çuval un ya da buğday buldunuz, ya da bir yol kontrolünde çay, fasulye, helva, kuru soğan, makarna, mercimek, patates, peynir, pirinç, salça, tuz, yağ ve zeytin gibi temel gıda malzemelerinden birkaçını aile nüfusundan biraz fazla aldınız, genelgeye göre bunu örgüte ya da başka bir yere vereceğinize dair bir ön kabulle hareket edilerek aldığınız her şeye el koymak serbest. Aslında bütün bir halkı "makul şüpheli" gören, istediği herkesi "yardım yataklık" gerekçesiyle tutuklayabilen veya işkence yapabilen tutum, bu genelgeyle 90lardan sonra yeniden yasallığa kavuşturuldu. Bir seneyi aşkın süre önce Mardin'in Nusaybin İlçesi'ne bağlı Koruköy (Xerabê Bava) Köyü'nde, "yardım yataklık" gerekçesiyle yaşanan katliam ve işkence görüntüleri halen hafızalarda tazeliğini korumaktadır. O dönem yaşananlar, aslında bu genelge ile gelecekte yaşanacakların yansımasıdır, bir nevi "yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır" beyanıdır.  
 
Ekonomik krizin yarattığı girdap sonucu "iki kat" açlıkla boğuşan Kürt halkının elindeki üç kuruşa göz dikenler, halkı açlığa ve sonrasında göçe sürüklemek istemektedir. Sömürgecilik doğası gereği Kürt'ü daha fazla sömürmekteyken ve zaten bölgede yığınsal bir yoksulluk yaşanırken, bu genelge sonucu kırsal alanda kalmak neredeyse imkansız hale gelmiştir. Metropollere göç ettirilen köylüleri daha büyük bir açlık ve yoksulluk beklemektedir. 
 
Sömürgeciliğin yakın tarihinin Kürtlerle savaşına bakıldığında bütün kirli yöntemler uygulanmıştır/uygulanmaktadır. 90larda yargısız infazlar, gözaltında kaybetmeler, orman yakmalar, köy boşaltmalar, erzak sınırlamaları ile kirli savaş sürdürüldü. Ancak başarılı olunabildi mi? O süreçte Kürt özgürlük hareketi serhildanlarla büyüyerek halklaştı. 90'lardan günümüze her erzak sınırlamalarında; halk aç kaldı kendi evlatlarına verdi, sofrasındaki bir lokmayı ikiye böldü. Nenelerimiz ve dedelerimiz evlatlarının yanan, kanayan ayaklarını gördüğü ve onlara ayakkabı verebilmek için köyden şehre terlikle gitti, ayakkabı ile döndü. 
 
Sömürgecilik bugün ise dünden farklı olarak teknolojinin bütün yönlerine başvurmaktadır. Bir yandan insan iradesi ile onuru ve özgürlüğü savunanlar diğer yandan ise dev makinelerle ölüm kusan teknoloji. Ama Kürt özgürlük güçlerinin rehber aldığı "en büyük teknoloji insandır" sözü ve tarihin gerçekliği kimin kazanacağına işaret etmektedir. Dev makinelere karşı, iradesi ile varlığını korumayı başaranlar bu yöntemleri de boşa düşürecektir. Bu halk, lokmasını böler paylaşır ama onur, özgürlük ve hakikat arayışından vazgeçmez. Dersim'de ölümsüzlüğe yürüyen Atakan Mahir, "Dolaşırdık. Kimseye zararımız olmazdı, ekmek aldığımız bir kapıda hakikati tartışırdık" der bir röportajda. İşte faşizmi alt edecek olan, bu ekmek ve onur arayışıdır.