Deniz Boran yazdı | Sarayın kalemşorü Uçum aklını kendine sakla
Biz de Uçum'un makalesini, değerlendirmelerini sessiz bir tiksintiyle göğüsleyebilir, bazı cümlelerine gülüp geçebilirdik. Fakat hiç kuşku yok ki faşist şeflik rejiminin öne sürdüğü bu "ağırkanlı bunak", bu istikrarsız ara dönemde, tartışmalara ve emekçi solun/sosyalist hareketin geleceğine dair devlet yönelimini ilk elden ifade ediyor.
Öyle görülüyor ki Öcalan'ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı sonrası yankılanan sosyalizm ve sol tartışmalarına dair saray da bir söz söyleme gereği duymuş. Uçum'un Anadolu Ajansında çıkan makalesini saraydan, onun dönem hedeflerinin dışında okumak yanlış olur. Uçum'un 12 Eylül öncesi TKP geçmişi, sosyalizme dair kişisel bilgi-birikimi bu bakımdan talidir. Mehmet Uçum, faşist şef Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı olarak egemen Türk burjuvazisinin ve onun faşist rejiminin mürekkep yalamış kalemşorüdür. Ne yazıyorsa saray adına, saray için yazıyordur.
Bu yazının amacı Uçum'un sola dair değerlendirmelerinin bir açıklamasını yapmak, bir polemiğe girişmek değil. Zira sol ve sosyalizme dair konularda saray başdanışmanı değil anlamlı katkılar sunmayı, muhatap bile alınamaz, alınmamalı. O konumu gereği işçi sınıfına ve dünya görüşüne, ideolojisine, yani sosyalizme düşmandır.
Esas soru saray cuntasının-Uçum'un neden bugün ve hangi amaçlarla bu makaleyi yayımlattığıdır!
Öcalan'ın çağrısı sonrası "sosyalizm ve sol tartışmasının yeniden ortaya çıkışı" Uçum'un da çıkış noktası. Saraylı başdanışman Öcalan'ın faşist şeflik rejimi ile uzlaşı zemininde geliştirdiği ve Demokratik Toplum Manifestosunda ileri sürdüğü fikir ve sol-sosyalizm anlayışına güçlendirici bir konum alıyor. Bu bakımdan devrimci sosyalizme, devrimci örgüte, devrimci mücadele araç ve biçimlerine karşı açılan cepheyi rejim bakımından tahkim ediyor, "tartışmaları" fırsat bilip ideolojik ve politik tasfiyeciliğin zeminini güçlendirmeye çalışıyor.
Uçum'a göre;
1) "Sınıf esaslı solun" yerini daha "gerçekçi" ve "politik olarak karşılığı olan" toplumcu bir sol-sosyalizm almalıdır.
2) Sol-sosyalizm, devlet-halk ilişkisinde uzlaşıcı olmalı, burjuva rejimle düşmanlık-hasımlık ilişkisi içerisinde değil, "devletin özerkliğini" güçlendiren ve işçilerin/ezilenlerin çıkarları doğrultusunda "demokratik süreçlere" katılan, geniş yığınları da seferber eden bir güç olmalı.
3) Sol-sosyalizm, sermayeye düşman olmamalı, sosyal reformlar için mücadele etmeli.
4) "Sınıf esaslı solculuğun tarihte önemsizleşmesiyle birlikte enternasyonal solculuk da etkisizleşmiştir... Günümüzde yurtsever olmak, solun uluslararası toplum bağlamında belirleyici kimliğidir." Yurtseverlik, "yerli ve milliliği kapsar".
Hızını alamayıp faşist şeflik rejimini ve Tayyip Erdoğan'ı, sermaye partisi AKP'yi dönemimizin sol-sosyalist hareketleri için birer örnek-prototip olarak sunması politik şizofreni düzeyinde bir kişilik bozukluğuna işaret etse de Uçum'un sözleri en klasik biçimiyle nasyonal sosyalist jargonun yeniden üretimidir. Sanırım AKP-Tayyip Erdoğan ve faşist şeflik rejimine yaptığı güzellemelerin -özellikle de kurucu devlet terörünün ardından hileli şekilde ilan edilen 2017'deki faşist şeflik rejimine geçiş referandumundaki "kitle inisiyatifinin" toplum esaslı bir sol değişim olarak tanımlaması Goebbels'in faşist demagojisinin altında kalır yanı yok. Goebbels için de, Uçum için de sosyalizm "toplum" ve "ulus" yararına ise Hitler ve Tayyip Erdoğan'dan daha sol-sosyalisti yok. Dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın deyimiyle "komünizm gelecekse onu da biz getiririz".
Uçum'un "yurtsever solu" kuşkusuz sosyal-şovenizmdir, işçi sınıfı ve oportünist öncülerinin rejime angaje oluşunu içerir. Burada ayırıcı olan geniş bir yelpazeye göz kırpmasıdır. "Ülkenin bölünmesi" histerisini öne sürerek ve Batılı emperyalist blok karşısında "antiemperyalist" bir ulusalcı tepkiyi kışkırtırken, uzlaşmacı-reformcu, işçilerin ve ezilenlerin kitle inisiyatifine dayanan parlamentarizmi öğütleyerek kaynaşmış bir "yurtsever sol demokrat"lık öneriyor: "Halkın iradesini güçlendirecek, ulusal birliği tam güvenceye kavuşturacak demokrasi ve hukuk reformlarını talep etmek ve reform süreçlerine katılmak, bugün yurtsever sol demokrat olmanın temel ölçütlerinden biridir."
"Halkın iradesini güçlendirmek" bugün faşist şeflik rejimi bakımından kuşkusuz işçi sınıfı ve ezilenlerin kitlesel olarak burjuva devlete angaje olması anlamını taşıyor. İç cepheyi güçlendirmenin kritik noktalarından biri işçi sınıfı ve ezilenlerin "toplumsal uzlaşı" ile "yurtsever cephe" içerisinde Türk burjuva devletine yedeklenmesi, kendi burjuvazisinin peşine takılmasıdır.
Birinci emperyalist paylaşım savaşı patlak verdiğinde bu "kale içi barış"ın tipik örneği sosyal demokrasiydi. O dönem sosyal demokrasi, işçi sınıfını kitlesel olarak burjuva devlete yedeklemenin aparatına dönüştü. Dönemin oportünist önderleri savaş koşullarında enternasyonalizmin işçilerin çıkarına olmadığı, işçi sınıfının çıkarının "dış düşmana karşı" "yurtsever" bir mevzilenişte, yani egemen sınıfın çıkarları, siyasi çizgisi ve onun devamı olarak savaşlarına göre pozisyon almakta yattığını savundular.
Türk burjuva devleti içerisinde, işçileri rejime angaje edecek bir ideolojik akımın geliştirilmesi her daim gündemdeydi. Şefik Hüsnü TKP'sinden ayrılıp 1930'larda Mustafa Kemal'in desteğiyle Şevket Süreyya Aydemir liderliğinde kurulan kadro hareketi bu tipten bir akımı yaratmanın erken girişimlerindendi. Fakat bu girişimler gerçekten de hiçbir zaman dikkate değer bir siyasi akıma dönüşmedi.
Uçum'un tasarladığı ve sunduğu sosyalizm; üretim ilişkilerinin radikal-kökten dönüşümünden çıkarı olan bir devrimci sınıftan yoksun, dolayısıyla politik bir devrim zorunluluğunu yadsıyan, yani iktidar iddiası ve hedefini gereksizleştiren, bunlara bağlı olarak devrimci örgüt ve mücadele biçimlerini "radikal", "marjinal" ve "dogmatik" sayan bir sosyalizm; yani örgütsel, siyasal ve ideolojik olarak tasfiye olmuş devrimci sosyalizm, tarihsel deyişle oportünist sosyalizm, nasyonal sosyalizm!
Gelgelelim malum "süreç"le bağına.
Uçum'a göre; "şiddetin gerek terör olarak gerekse sosyal ve bireysel şiddet şeklindeki varlığını ülkelerin hayatından, toplumun ve bireyin yaşamından tasfiye etmek, günümüzde önemli bir sol perspektiftir. Bunun için Türkiye'nin yaşadığı tarihsel dönem bakımından yurtsever solculuk, kayıtsız şartsız Terörsüz Türkiye hedefine destek vermeyi gerektirir. Bu konuda en ufak bir şüphe duymak, yurtsever sol perspektifle çelişir".
"Kayıtsız şartsız destek" yukarıda ifade edilen şekliyle burjuva Türk devletinin dönem hedefleri doğrultusunda konumlanma, onun genel hedeflerinin gerçekleştirilmesi anlamına geliyor. "Yurtsever" olmak, "emperyalizmin oyunlarını boşa çıkarmak" bunu gerektirir! İşin "solculuğu" sonraya kalıyor: "Terörsüz Türkiye hedefine ulaştıktan sonra en geniş sosyal ve siyasi uzlaşmayla hazırlanması istenen ve beklenen yeni anayasa sürecinde yer almak, katkı sunmak, Türkiye'nin tüm yurtsever sol demokrat çevrelerinin tarihsel görevidir."
Velhasıl, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın '71 devrimci çıkışı ile radikal bir kopuşla açılan devrimci sosyalist bir tarihi, akımı, hareketi, geleneği var. Devrimci program, örgüt ve mücadele araç-biçimlerini verili koşullar içerisinde yeniden ve yeniden üreten parti ve örgütler var. Devlet-İmralı ekseninde yürütülen müzakereler ve bu müzakerelere bağlı olarak Kürt ulusal demokratik hareketinin aldığı siyasi pozisyon, teorik-ideolojik rota doğallığında "tartışmalara" yol açıyor. Bu bakımdan Kürt ulusal demokratik hareketi ile Türkiye emekçi sol hareket içerisinde sosyalizm, marksizm, sınıf mücadelesi vb. konularda tartışmalar "sürecin" kaçınılmaz semptomlarından. Dahası, bu tartışmalar içerisinde aynı zamanda yeni dönemin siyasi saflaşması da şekilleniyor-şekillenecektir.
Saray rejimi oluşan bu zeminde Kürt ulusal demokratik hareketiyle emekçi sol hareket arasında politik mesafe açmanın, ideolojik-siyasi tasfiyeciliği devrimci sosyalizme doğru genişletmenin, faşist şeflik rejimine angaje bir işçi sınıfı hareketi ve devletçi-oportünist sosyalizm örgütlemenin fırsatını değerlendiriyor.
Jenny von Westfalen bir mektubunda, "Bir hükümetin zıvanadan çıkması karşısında insanın bunu sessiz bir tiksintiyle göğüslemesi, bu hükümetin işe sürdüğü ağırkanlı bunakların kendi rollerini oynayarak işleri karıştırdığı ve her şeye burnunu soktuğu komedilere gülüp geçmesi mümkün olabilirdi; ama bu kaba komediler binlerce kadın, erkek ve çocuk için birer trajediye dönüşüyor" demişti.
Biz de Uçum'un makalesini, değerlendirmelerini sessiz bir tiksintiyle göğüsleyebilir, bazı cümlelerine gülüp geçebilirdik. Fakat hiç kuşku yok ki faşist şeflik rejiminin öne sürdüğü bu "ağırkanlı bunak", bu istikrarsız ara dönemde, tartışmalara ve emekçi solun/sosyalist hareketin geleceğine dair devlet yönelimini ilk elden ifade ediyor. Ve öyle görülüyor ki faşist şeflik rejimi yakın gelecekte emekçi sol hareket ile Kürt ulusal demokratik hareket arasında süren politik-ideolojik tartışma zeminine kendi hedefleri doğrultusunda müdahale etmenin fırsatlarını daha etkili kollamanın yollarını arayacaktır.