25 Nisan 2025 Cuma

ÇEVİRİ | Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın işçilerin birliği!

Sosyalist yurtseverler; işçilerin, emekçilerin, her ulustan ve inançtan ezilen halkların antikapitalist, antiemperyalist, antisömürgeci, cins eşitlikçi bir temelde kendi cephesini kurmasını hedefliyor. İşçilerin ve emekçilerin birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs'a doğru giderken bu stratejik hedefe bağlı olarak Rojava'da, tüm Suriye kentlerinde işçilerin ve emekçilerin birliğini kurmaya bağlı çalışmalarımızda tempo yükselmeli. Bu süreçte her yerde işçi toplantıları, birebir görüşmelerimizde işçi sınıfının rolü, anlamı ve bilinci üzerine eğitimler yapmalı, sınıf bilincini yükseltmeliyiz. İşçi meclisleri kurmayı hedeflemeliyiz.

Bugünü anlamaya ve politik görevlerimize dikkat çektiğimiz her söze 1. ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşından başlayarak girmek zorunda kalıyoruz. Çünkü bütün veriler yeni bir dünya savaşının öngünlerinde olduğumuza işaret ediyor.

NE OLMUŞTU?
1. Emperyalist Paylaşım Savaşı dünyayı zora dayalı bir "düzen"e sokmuştu. Ama emperyalist statüko fazla sürdürülemezdi. "2. Dünya Savaşı, kapitalist dünya zemininde bir emperyalist genel paylaşım savaşı niteliği taşırken, Sovyetler Birliği açısından sosyalist anavatan savunması ve dünya halkları açısından faşizmi yenilgiye uğratma savaşı karakterine büründü. Nitekim savaşın bu ikili niteliği, savaş sonrasında NATO ve Varşova Paktı olarak iki karşıt uluslararası siyasi-askeri yapının ilan edilmesinde de kendisini gösterecekti." (Marksist Teori)

1950'li yıllardan itibaren esas olarak Varşova Paktı ve NATO'nun hegemonya alanları arasında bir denge oluştu. Fakat 90'lara doğru gelindiğinde revizyonist SSCB'nin dağılmasıyla birlikte dünyanın iktisadi, askeri ve siyasi dengesi değişti. Rusya, bölge düzeyindeki etkisi, askeri gücü ve zengin yeraltı kaynakları, nüfusu, üretim kapasitesiyle dünyanın sayılı emperyalist devletlerinden biri oldu. 2000'li yıllarda Çin'de planlı üretim, ucuz işgücü ve nüfus gücüyle hızla büyüyen bir başka emperyalist odak oldu. Kar, sömürü, hegemonya kapitalizmin temel yasalarıdır. Onun için kapitalizm koşullarında bütün dengeler görecelidir, geçicidir. Bütün ittifaklar emperyalist çıkara dayalıdır.

Ve bugün kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında emperyalistler arasındaki rekabet ve çelişki giderek keskinleşti. Denge döneminde karşılıklı ilişkileri düzenleyen burjuva hukuk adeta rafa kalktı. "Gücü gücüne yetene dönemi", mafya tarzı küresel güç ilişkileri egemen olmaya başladı. Trump, yıllardır en başta NATO'da olmak üzere stratejik ittifak kurduğu AB'ni tehdit etmeye, Kanada, Grönland'ı işgal etmeyi rahatlıkla gündeme getirebiliyor.

Trump, Ukrayna'yı sanki kendileri savaşa sokmamış ve Zelenski iktidarını destekleyenler sanki kendileri değilmiş gibi şimdi onunla adeta alay ediyor. Şimdi, "başının çaresine bak ve değerli minerallerini de senden alacağız" diyor. Ukrayna ve Zelenski, emperyalistlerin ipiyle kuyuya inenlerin tipik sonuna dair örnektir.

Rusya-Ukrayna savaşı aslında bir Rusya-NATO savaşıydı. Rusya yıpratılacak, Çin kuşatılacaktı. Hedeflerinden biri de bu vesileyle Ortadoğu'da Suriye üzerinde Rusya, İran, Suriye ittifakının zayıflatılması ve İran'a yeni bir operasyon için koşulların elverişli hale getirilmesiydi.

Filistin direnişi karşısında bütün gücüyle İsrail'in yanında saf tutan ve her türlü desteği veren başta ABD olmak üzere, batılı emperyalistler ve onların Arap işbirlikçileri Ortadoğu'da batı emperyalizmine entegre olmayan anti-ABD direniş odaklarına karşı birleşik bir saldırı başlattılar. Hizbullah'ı güçten düşürdüler. Hamas'ı gerilettiler. Esad'ı devirdiler.

Filistin'i tarihten silerek, Filistin davasını bitirmek istiyorlar. Gazze'nin tatil köyü yapılmak istenmesi bir fantezi değil, düpedüz ideolojik, siyasi ve ahlaki olarak bir topluma yapılmış büyük bir hakaret. Bu adeta cenazelerin üzerine basarak dans etme küstahlığı. İşte emperyalistlerin yeni dünya düzeni böyle bir ahlaki ve vicdani yozlaşmayı dayatıyor, bunu meşrulaştırmak istiyor.

Esad'ı devirdiler. Onun yerine HTŞ'yi Şam'a yerleştirdiler. Peki HTŞ, BAAS'dan daha mı demokratik. BAAS rejimi gerçekten antidemokratik olduğu için mi tasfiye edildi? Herkesin malumu ki ne ABD'nin, İsrail'in ne Türkiye'nin, Suudi Arabistan'ın ne de diğer emperyalistlerin ve bölge gerici devletlerin demokrasi gibi bir gündemi yok. Sednaye Hapishanesindeki işkenceler günlerce gündemdeydi. Hadi HTŞ'nin dün yaptıkları dündü. Bugün artık değiştiğine inanmış gibi yapalım. Peki Lazkiye'de, Hama' da, Humus'da Alevilere yönelik soykırım, katliam, tecavüz, taciz, kaçırma saldırılarına ne denecek. Bunlar HTŞ'den bağımsız bir grup kendini bilmez çetenin işi mi? Kimi aldatacaklarını ya da kandıracaklarını sanıyorlar. Efrîn'de, Şengal'de, Rakka'da biz bunu gördük, yaşadık. Ha DAİŞ ha HTŞ bunlar aynı kumaştan dokunmuşlar.

HTŞ'nin bu karakterine ve suç siciline rağmen Şam bunlara teslim edildi. Neden bölgenin en demokratik ve örgütlü kuvveti Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi değil de HTŞ tercih edildi? Çok açık ki emperyalistler bakımından mesele hiçbir zaman insan hakları, ulusal haklar, demokrasi ve özgürlük olmamıştır. Onların tek düsturu emperyalist çıkar stratejisi ve politikasıdır.

Elbette devrimciler, komünistler emperyalistler arasındaki çelişkilerden halkların lehine yararlanırlar. Tam bu noktada sosyalist yurtseverler için temel ayrım noktası her türlü ittifak politikasında işçi ve emekçilerin çıkarları lehine pozisyon almaktır. Burada ilkeler devreye girer. İlkesiz her ilişki oportünist bir sapmayı, liberalizmi içinde barındırır. Ve tehlikelidir. Sosyalist yurtseverler antisömürgeci Rojava Devrimini sonuna kadar savunurlar, ama bu devrimin sosyalizme doğru ilerletilmesini de önlerine görev olarak koyarlar. Çünkü demokratik devrim koşullarında sömürgeci boyunduruk kırılmıştır. Ve bu son derece büyük bir adım ve zaferdir. Ama emek sermaye çelişkisi ve cins çelişkisi ortadan kalkmamıştır. Bu çelişkinin çözümü; özel mülkiyetin yerini kolektif mülkiyet, serbest rekabetçi kapitalist üretimin yerini toplumsal, planlı ekonominin alması, işçi emekçi meclislerinin, komünlerinin egemenliğinden geçmektedir. Bölge ve dünya işçi ve emekçileriyle enternasyonal ilişki kurulmasını gerekli kılar. Sosyalist yurtseverler bu ilkelere dayalı olarak ittifak, müzakere ve ilişkileri meşru görür.

Emperyalistlerin ve sömürgeci, işgalci devletlerin 3. dünya savaşına hazırlıkları devam ediyor. Herkes bu yeni duruma göre pozisyon alıyor. Öyle görünüyor ki 3. dünya savaşının temel ayaklarından biri Ortadoğu'dur. Dört parçaya bölünmüş Kürdistan'ın jeopolitik, jeostratejik rolü son derece kritiktir. Savaşlar aynı zamanda egemen burjuva sınıfların ve onların devletlerinin de yıprandığı dönemlerdir. Bu ezilenler için devrimci imkanlar yaratır. Sosyalist yurtseverler; işçilerin, emekçilerin, her ulustan ve inançtan ezilen halkların antikapitalist, antiemperyalist, antisömürgeci, cins eşitlikçi bir temelde kendi cephesini kurmasını hedefliyor.

İşçilerin ve emekçilerin birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs'a doğru giderken bu stratejik hedefe bağlı olarak Rojava'da, tüm Suriye kentlerinde hangi ulus ve inançtan olursa olsun işçilerin ve emekçilerin birliğini kurmaya bağlı çalışmalarımızda tempo yükselmeli. Bu süreçte her yerde işçi toplantıları, birebir görüşmelerimizde işçi sınıfının rolü, anlamı ve bilinci üzerine eğitimler yapmalı, sınıf bilincini yükseltmeliyiz. İşçi meclisleri kurmayı hedeflemeliyiz.

*Komünist Devrimci Hareket'in (TKŞ) yayın organı olan Serkeftin'de Kürtçe yayımlanan yazı Mazî Çem tarafından ETHA için Türkçe'ye çevrilmiştir. Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.